Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA...” isimli canlı yayın serimizin 24 Mart 2023 Cuma günkü konusu “Binalarda Karbon Lifli Polimerle Güçlendirme”; konukları ise Dr. Engin Seyhan (Master Builders Solutions, Global Ürün Md. / Almanya) ve Kasım Yeşilgül (Master Builders Solutions, Segment Md. / Türkiye) idi... Dr. Engin Seyhan ve Kasım Yeşilgül programda, ülkemizdeki bina stoğunun depremde ağır hasar görmesinin temel nedenlerini; binaların neden ve hangi durumlarda güçlendirilmesi gerektiğini; güçlendirme yöntemlerini; karbon lifli polimerle güçlendirmenin ayrıntılarını; binaların boşaltılmadan güçlendirilmesinin mümkün olup olmadığını; karbon lifli polimer yöntemiyle yapılan güçlendirmenin maliyeti ve gerektirdiği işgücünü; örnek projelerin ayrıntılarını ve konuyla ilgili yasal sorumluluk ve düzenlemeleri Şantiye® okurlarıyla paylaştı.
1) Ülkemizdeki bina stoğunun depremde ağır hasar görmesinin temel nedenlerini özetleyebilir misiniz? Nedir binalarımızdaki sorunlar?
Dr. Engin Seyhan: Deprem aslında güzel bir doğa olayıdır. Ülkeleri, coğrafyaları şekillendiren dağlar, şelaleler, vadiler hep depremler sonucu oluşmuştur. Bu doğal olayı felakete dönüştüren ise insanların deprem gerçeğine gözlerini kapamasıdır. Yani binalarınız eğer sağlam değilse, depreme uygun olarak inşa edilmediyse, düzgün projelendirilmediyse sonuçta yıkım kaçınılmaz oluyor. Dünyada çok farklı aktif deprem bölgeleri var fakat bizdeki düzeyde yıkımlar sadece belirli ülkelerde gözlenebiliyor. Dolayısıyla depremi felakete dönüştürenin öncelikle insanın kendisi olduğunu unutmamamız lazım.
"Ağır yıkımın birkaç farklı nedeni olduğunu görüyoruz. Nedenlerden bir tanesi, binalarımızı maalesef ilgili yönetmeliklere uygun olarak inşa etmememiz..."
Türkiye özelinde yapılara baktığımız zaman, bu kadar yıkımın birkaç farklı nedeni olduğunu görüyoruz. Nedenlerden bir tanesi, binalarımızı maalesef ilgili yönetmeliklere uygun olarak inşa etmememiz. Yani Türkiye’de yasal mevzuat olarak bir eksiklik yok. Yönetmeliklerimiz son derece modern ve bilimsel, dünya ile uyumlu. Dolayısıyla Türkiye’de deprem yönetmeliğine göre inşa edilmiş bir yapının herhangi bir depremde yıkılma olasılığı neredeyse yok denecek kadar az. Fakat yapılarımızın büyük bir bölümü maalesef ruhsatsız, yani kaçak, dolayısıyla denetimden uzak inşa edilmiş. Özellikle 2000 yılı öncesi yapı stoğu böyle; ama son yaşadığımız depremlerde, 2000 sonrasındaki binalarda da sorunun devam ettiğini gördük. Bazı yeni binalar dahi o depremlerde yıkıldı. Dolayısıyla yönetmeliklere uygun yapmamak ve denetlenmemek en önemli sebeplerden biri.
"Moloz yığını haline gelmiş binalar vardı. Bu zaten malzeme kalitesinin ne kadar problemli olduğunu bize gösteriyor..."
Binalar özelinde baktığımız zaman ise ikinci neden olarak yapı malzemelerindeki kalite düşüklüğü göze çarpıyor. Betonarme binalarda iki temel yapı malzemesi var; birisi beton, diğeri de donatı çeliği. Özellikle 2000 öncesinde hazır beton kullanımı yaygın olmadığı ve beton katkı teknolojileri pek gelişmediği için maalesef oldukça düşük dayanımlı, geçirimli, kalitesiz betonlarla yapılarımız inşa edilmiş. Ve hatta birçok bölgede yıkanmamış deniz kumu ile yani tuzlu, kirli kumlarla inşa edilmiş, nervürsüz demirler kullanılmış o kadar çok bina var ki. S220 denilen nervürsüz donatılar şantiyelerde kolay bükülüp şekillendirilebildikleri için tercih edilirlerdi. Fakat bu donatıların özellikle düşük dayanımlı betonla aderansları problemlidir. Ayrıca su yalıtımı maalesef çok ihmal edildiği için özellikle eski dönemlerde ciddi anlamda korozyona uğruyordu bu donatılar ve yapısal bütünlüklerini kaybediyorlardı. Dolayısıyla kalitesiz malzeme, deyim yerindeyse “binanın çürümesine” sebep oluyor. Ve çürüyen bir bina da deprem esnasında hiçbir şekilde ayakta kalamaz. Deprem bölgesinde birçok binanın tamamen toz yığını haline geldiğini gördük. Normalde betonarme bina yıkılsa bile kolonlarını, kirişlerini, döşemelerini tek parça halinde görmeniz lazım. Fakat bunu göremediğimiz, bir kum yığını, bir moloz yığını haline gelmiş binalar vardı. Bu zaten malzeme kalitesinin ne kadar problemli olduğunu bize gösteriyor.
"Eğer zemin koşulları doğru öngörülerek bina projelendirilirse ve temeli, üst yapısı ona göre inşa edilirse, bina yine yıkılmaz..."
Son problem olarak da zemini söyleyebilirim. Zemin çok önemlidir. Sonuçta deprem bir yer hareketidir, yani yer kabuğu hareket ediyor ve bu hareket zeminde temel aracılığıyla yapıya iletiliyor. Dolayısıyla bazı zeminlerde deprem hareketleri büyürken bazı zeminlerde büyümez. Mesela kaya zeminlerde büyümez. Eğer zemin koşulları doğru öngörülerek bina projelendirilirse ve temeli, üst yapısı ona göre inşa edilirse, bina yine yıkılmaz. Yani zayıf bir zemin üzerine bina doğru yapılırsa o bina yine yıkılmayabilir. Ama sağlam bir zemin üzerine yanlış yapılmış bir bina yıkılabilir. Dolayısıyla binaların yıkılması sadece zeminle ilgili değil ama zemine de bağlıdır. Ülkemizde plansız ve çarpık kentleşme maalesef özellikle 1950’den sonra birçok kentin kontrolsüz bir şekilde tarım alanlarına genişlemesine neden oldu. Buna Sakarya’yı örnek verebiliriz. Sakarya Nehri’nin alüvyonlu, zengin, tarım yapılması gereken arazilerinin üzerine hem sanayileşme hem kentleşme yapılınca, 99 depreminde özellikle sıvılaşma etkisiyle, zemin büyütmesi nedeniyle birçok bina kaldırabileceğinin çok üzerinde deprem yüküne maruz kaldı. Bunun benzerini Antakya’da da yaşadık. Antakya’daki yıkımın bu derece büyük olmasının bir sebebi de Amik Ovası gibi alüvyonlu, zengin, yumuşak, tarım yapılması gereken bir arazide yaşanan kentleşmeydi. Bu tercih yıkımın boyutlarını artırdı.
2) Güçlendirme ne demektir ve binalar neden, hangi durumlarda güçlendirilir? Süreç nasıldır, güçlendirmeye kim karar verir?
Dr. Engin Seyhan: Güçlendirme, bir yapının yapısal performansını iyileştirmek anlamına geliyor. Yani amaç bazen bir binanın düşey ve yatay yük taşıma kapasitesini artırmak bazen de sünekliğini veya rijitliğini artırmaktır. Binalar, yönetmeliklere uygun inşa edilmediler ve depreme karşı yeterli dayanıma sahip değillerse güçlendirilebilirler. Bunun dışında binaların ya da fabrikaların kullanım amaçlarının değişmesi ve yeni ihtiyaçlara paralel bir güçlendirme yapılması da gündeme gelebilir. Mesela konut olarak inşa edilmiş bir bina sonradan kütüphane veya hastaneye çevrilecekse binanın yük durumu da değişeceğinden yeni yüklere karşı bir güçlendirme ihtiyacı doğabilir.
Diğer taraftan inşaat sırasında birtakım problemler de güçlendirme ihtiyacı doğurabilir. Mesela beton tasarımı projede C30 sınıfı olmasına rağmen betona çeşitli nedenlerle su ilave edilmiş olabilir. Olmaması gereken ama maalesef Türkiye’de sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Veya beton yanlış yerleştirilmiştir ya da yeteri kadar sıkıştırılmamıştır. Donatılar da projedeki dayanım seviyesinde olmayabilir. Bunun gibi sebeplerle yapı, projesinden farklı bir dayanımda olabilir. Bu durumda yine binanın güçlendirilmesi gerekir.
Güçlendirmeye karar verecek kişi, öncelikle yapının sahibidir. Yasal olarak mülk sahibinin karar vermesi lazımdır. Fakat mülk sahibi öncelikle böyle bir ihtiyacının olup olmadığına karar vermelidir. Güçlendirme gerekiyor mu gerekmiyor mu onu bilemez. Mesela 10 daireli bir konutta oturan insanlar bir araya gelip bir karar alıp yapılarının analizini yaptırmak isteyebilirler. Bununla ilgili İnşaat Mühendisleri Odası’na, belediyeye ya da özel firmalara başvururlar. Bu firmalar gelip ilgili kanuna ve yönetmeliğe göre yapıyı inceleyip analiz ederler. Ardından da o yapılan analize göre teknik olarak binanın güçlendirmeye ihtiyaç duyup duymadığı ortaya çıkar. Bu noktada yine mülk sahiplerine sorulur. Mülk sahipleri eğer oy birliği ile güçlendirme yapmak isterlerse güçlendirme projesi hazırlanıp, uygulanabilir. Yani kararı alacak olan mülk sahibidir. Fakat teknik olarak güçlendirmeye ihtiyaç olup olmayacağını yetkin inşaat mühendisleri, ilgili yönetmeliklere göre performans analizlerini yaparak karar verirler.
"Yapıyı güçlendirmeden depreme karşı daha dayanıklı hale getirmenin de yöntemleri vardır. Bu sebeple bunu iki temel gruba ayırabiliriz..."
3) Güçlendirme yöntemleri nelerdir, alternatiflerden kısaca bahsedebilir misiniz?
Dr. Engin Seyhan: Yapıyı güçlendirmeden depreme karşı daha dayanıklı hale getirmenin de yöntemleri vardır. Bu sebeple bunu iki temel gruba ayırabiliriz. Birinci grup, üst yapının güçlendirilmesi. İkinci grup ise yapıya gelen deprem etkilerinin azaltılması. Yani aslında iki yönteminiz var; deprem nedeniyle binaya ekstra bir yük geliyorsa ya bu yükü karşılamak üzere bina güçlendirilir ya da bu yükün azaltılması sağlanır.
Öncelikle bu yükün nasıl azaltılacağına bakabiliriz. Bunun da iki yöntemi var. Birincisi deprem izolatörleri; ki bu çok gelişmiş bir teknolojidir. Özellikle Japonya’da yüksek binalarda ve hastane gibi depremden hemen sonra kullanılması gereken kritik binalarda çok kullanılır. Eğer bina ile yer arasına bir izolatör konulursa yerdeki sallantının üstteki binaya çok daha az iletilmesi sağlanabilir. Yani, yapıya hiçbir şey yapılmadan, yapıya gelen deprem etkisi azaltılır. Yani adından da anlaşılacağı üzere bir izolasyon görevi görüyor. Nasıl ki su izolasyonu ile yapıya suyun girmesi engelleniyorsa, sismik izolatörle de yapıya gelen deprem hareketlerinin etkisi azaltılıyor. İkinci yöntem ise deprem etkilerinin azaltılmasında sönümleyicilerin kullanılması. Yapı daha az sallansın diye olası hareket halinde yine yapının içerisine monte edilen, farklı şekillerde, bunlar sarkaç olabilir, ağırlık şeklinde olabilir, bir takım çelik elemanlarla olabilir, sönümleyiciler entegre edilebilir. Bu sönümleyicilerle yapıya etki eden deprem yükleri azaltılabilir. Bu tip sistemlere yapıya gelen deprem etkisini azaltan sistemler deniyor. Yani üst yapıda güçlendirme yapılmıyor, gelen deprem yükü azaltılıyor.
İkinci grup ise üst yapının güçlendirilmesi... Bu yöntemde deprem olduğu gibi yapıyı etkiliyor ama bizim amacımız binanın bu etkiyi karşılayabilmesi. Bu noktada da farklı yöntemler söz konusu. Öncelikle üç ana gruba ayırabiliriz. Geleneksel yöntemler, betonarme ve çelik elemanlarla mantolamadır. Yapıda deprem yüklerini karşılayan ana elemanlar kolon ve perdeler olmak üzere düşey taşıyıcılardır. Kolonlar ve perdelerin kesitleri yine demir ve beton ilave edilerek, yani bir ceket uygulaması gibi bir mantolamayla kesitler büyütülerek bu elemanların hem düşey yük taşıma kapasitesi hem de yatay yük taşıma kapasitesi artırılır ve yapı güçlendirilebilir. Bunu da neden kullanıyoruz? Çünkü Türkiye’deki birçok yapının yatay rijitliği maalesef çok düşüktür. Örneğin, görece olarak kolon ebatları küçük, sayıları yetersizdir ve birçok yapıda perde duvar yoktur. Dolayısıyla yapılar deprem etkisi altında çok narin kalırlar. Deprem sırasında çok fazla yatay deformasyon yaptıkları için kolayca yıkılabilirler. Ama betonarme mantolama ile ilave betonarme perdeler yapıya ilave ederek yatay rijitlik sağlanabilir. Bu yatay rijitlik sayesinde yapının çok fazla deformasyon yapması engellenir. Çünkü çok katlı bir binada katlar arası belirli deformasyon sınırları vardır. Bunları engelleyemezsek bina yıkılır. Zaten yönetmelikler bu deformasyonları sınırlandırır. Eğer bu deformasyonlar çok fazla çıkıyorsa, bunu sınırlandıracak şekilde yatay rijitliği artırma yoluna gidilir. Yani betonarme ilave perdeler eklenir. Veya çelik plakalarla betonarme kolonların ve kirişlerin güçlendirilmesi sağlanır. Bu sefer bir nevi çelik konstrüksiyon ilave edilmiş olunur. Yine depremde oluşan yatay yükler bu yöntemlerle karşılanır. Uzun yıllardır yapılan betonarme ve çelikle mantolama geleneksel yöntemlerdir. Son yıllarda gelişen bir üçüncü yöntem de kompozit, lifli polimer denilen malzemelerle yapılan güçlendirmelerdir.
"Lifli polimer malzemeler inşaat sektöründe ağırlıklı olarak yapı elemanlarının sünekliğini artırmak üzere kullanılıyorlar..."
4) Güçlendirme yöntemlerinden biri olan karbon lifli polimer ve karbon lifli polimerle güçlendirme hakkında bilgi alabilir miyiz? Ne zamandır kullanılıyorlar, binada çalışma mantığı nedir?
Dr. Engin Seyhan: Kompozit malzemelerin kullanımı 1940’lı yıllara kadar uzanıyor. Öncelikle askeri havacılık ve ardından sivil havacılıkta kullanılıyor. Akabinde gittikçe kullanımı genişleyerek, bugün rüzgar türbinlerinin kanatlarının imalatından tutun otomotiv sanayine, inşaat sanayinin farklı alanlarından sürat teknelerine, kurşun geçirmez yeleklerden motosiklet sürücülerinin kasklarına kadar çok farklı alanlarda kompozit malzemeler kullanılıyor. Kompozit malzemeler çok hafif malzemelerdir. Çelikten yaklaşık 5 kat daha hafiftir. Fakat dayanım olarak çelikten kimisi 3, kimisi 6 kat daha yüksek dayanıma sahiptir. Bu sebeple kritik noktalarda kullanılırlar. İnşaat sektörü de bu teknolojiyi 1990’lı yıllardan itibaren kullanmaya başladı. Bu malzemeler kimyasal yapılarına bağlı olarak lifli polimerler karbon, cam, aramit, bazalt gibi farklı malzemelerden oluşabiliyorlar. Veya üretim teknolojilerine göre farklı geometrilerde üretilebiliyorlar. Yani kumaş, plaka, çubuk, halat ve hasır şeklinde imal edilebiliyorlar.
Lifli polimer malzemeler inşaat sektöründe ağırlıklı olarak yapı elemanlarının sünekliğini artırmak üzere kullanılıyorlar. Yani yapının enerji yutabilme kapasitesini yükseltme amaçlı. Söz konusu malzemenin kumaş formunda üretilmiş hali kolonların sargılamasında çok sıklıkla tercih ediliyor. Bu sayede kolonların deformasyon kapasitesi artıyor. Mesela bildiğiniz üzere kumun bir dayanımı yoktur. Bir kum yığınına üstten bastırıldığında çöker, ezilir. Ama kum sağlam bir torbanın içine konulup bastırıldığında dağılmaz. Belli bir dayanım gösterir. Çünkü o torba kumu bir arada tutar ve ona bir dayanım verir. Karbon kumaşlar da aynı şekilde betonu bir arada tutan güçlü malzemelerdir. Bu kompozit malzemeler betonun basınç dayanımını artırıyor. Yani 20 MPa basınç dayanımı olan bir beton silindir numune karbon kumaşla birkaç kat sarıldığında bu dayanım birkaç katına çıkabiliyor. Bu bir kolona uygulandığında da kolonun hem düşey yük taşıma kapasitesi hem de deprem sırasındaki enerji yutma kapasitesi ciddi oranda artıyor. Bu kumaşlarla kirişler sarılarak kirişlerin kesme dayanımı, kayma dayanımı artırılabilir; ki depremde yine çok kritik bir öneme sahiptir. Veya deprem dışında sadece düşey yükler altında, mesela karbon plakaları döşemelerin altına, kirişlerin altına yüksek dayanımlı epoksi yapıştırıcılarla yapıştırarak bu elemanların eğilme dayanımları yükseltilebiliyor. Mesela köprü kirişlerinin altında karbon plakalarla eğilme dayanımları artırılabiliyor.
Avantajları ise son derece hafif olmaları. Mesela karbon plaka aynı ağırlıktaki çelik plakaya göre 30-35 kat daha dayanıklı. Veya kompozit plaka kullanılarak sağlanacak dayanım artışına ulaşma için benzer ölçülerde 4-5 tane çelik plaka kullanmak gerekebiliyor. O çelik plakayı koymak için en az 3-4 tane insan gücüne ve birkaç gün de yerinde sabitlenme yapmaya ihtiyaç var. Ama karbon plaka, epoksi yapıştırıcıyla yapıştığı yerde destek gerektirmeden, sarkmadan kalabiliyor. Yani inanılmaz derecede hızlı ve pratik bir uygulama söz konusu.
"Betonarme yapıların en büyük problemi korozyondur..."
5) Karbon lifli polimer kullanılarak yapılan güçlendirme yönteminin diğer avantajları nelerdir? Ve tabii dezavantajları...
Dr. Engin Seyhan: Hafifliklerinin yanında diğer önemli bir farkları da korozyona uğramamalarıdır; ki bu da çok önemli bir avantajdır. Çünkü betonarme yapıların en büyük problemi korozyondur. Yine burada üstüne basmadan geçmeyeceğim: Su yalıtımı sadece su yalıtımı değildir. Yani siz sadece binanıza suyun girmesini engelleyip konforlu bir yaşam alanı oluşturmazsınız. Su binayı çürütür, çok ama çok tehlikelidir. İnsan için hayatidir, bina içinse ölümcüldür. Dolayısıyla yalıtım çok az yapıldığı veya hiç yapılmadığı veya yanlış yapıldığı için binalarımız korozyon nedeniyle ciddi anlamda problem yaşıyor. Aslında yıkılmayacak şekilde tasarlanmış, doğru imalatı yapılmış bir bina 15-20 yıl sonra su yalıtımı yapılmadığı için ciddi şekilde korozyona uğrayıp dayanımını kaybedebiliyor. Çünkü demir paslanır, demirin doğasındadır. Ancak su ile donatının bir araya gelmesini önlememiz gerekiyor. Fakat kompozit malzemelerde iş farklı. Bu malzemeler çelik değil. Tamamen farklı bir kimyasal yapıya sahipler ve bu yapı nedeniyle korozyona uğramıyorlar. Yani durabiliteleri, kalıcılıkları son derece yüksek malzemeler. Yeni yapılarda Amerikan yönetmeliklerinde doğrudan çelik donatı yerine lifli polimer donatılar artık önerilmeye başlandı. Avrupa’da da aynı. Özellikle kalıcılığın gerektiği deniz yapılarında, tuzlu suyun ve korozyon riskinin yüksek olduğu yapılarda artık çelik donatı yerine betonarme içerisinde lifli polimer donatılar tercih ediliyor.
Hafif olmalarından biraz önce bahsetmiştim, bir iki şey daha eklemek isterim... Hafiflik sadece uygulama kolaylığı açısından değil, güçlendirme sırasında binaya ek yük getirmemesi açısından da çok kritik ve çok önemli bir özellik. Yani çelikle güçlendirme yapıldığında binaya ciddi miktarda bir yük getirilebilir. Karbon elyaf malzemelerin kullanımından dolayı binaya gelen ilave yük ise birkaç yüz kilo kadardır. Bir karbon kumaşın metrekare ağırlığı sadece 300 gramdır ve bunu uygularken bir kiloya yakın yapıştırıcı da kullanılır. Yani metrekarede 1-1,5 kilogram maksimum bir ağırlık ilave edilir. Ama betonarme ile mantolamada veya çelikle mantolamada metrekarede belki 100 kiloluk bir yük ilavesi söz konusudur.
"Yatay rijitliğin yeterli olmadığı yerlerde sadece kompozit malzeme ile güçlendirme için yetmeyebilir..."
Tabii dezavantajları da var. Mesela karbon fiber malzeme yangına dayanıklı bir malzemedir. Hiçbir şekilde yanmaz. Fakat uygulama epoksi yapıştırıcılarla birlikte olduğu için sistem olarak yüksek ısılara dayanıklı değildir. Bu bir dezavantaj olarak karşımıza çıkar. Yangın riskinin yüksek olduğu yerlerde bu sistemin yüksek ısılara karşı korunması gerekir.
Diğer dezavantajı ise yatay rijitliğin yeterli olmadığı yerlerde sadece kompozit malzeme ile güçlendirmenin yetmemesidir. Mesela ülkemizdeki yapı stoğunda bu sorun çok bariz ve yaygın. Yapıların çoğunun yatay rijitliği yeterli değil. Fiber malzemelerle yapının sünekliği artırılabiliyor ama rijitliği artırılamıyor. Eğer yatay rijitlik gerekiyorsa hibrit güçlendirme sistemine geçilmesi şart oluyor. Yani kompozit malzemelerle kolon, kiriş gibi elemanları güçlendirilirken ilave betonarme perdelerle de binanın ihtiyaç duyduğu yatay rijitlik sağlanabiliyor.
Dolayısıyla lifli polimer malzemelerle her binanın güçlendirilebileceği anlaşılmasın. Her binaya farklı bir çözüm gerekir. Bir binanın süneklik problemi varsa, kompozit malzeme ile süneklik artırılabilir. Binanın rijitlik ihtiyacı varsa bu sefer betonarme elemanlarla ekstradan onu güçlendirmek gerekir. Tabii kompozit malzemeler kullanılarak da yine bölme duvarları güçlendirilerek rijitlik artışı sağlanabilir ama bu da yine belli bir sınıra kadardır. Buna da sadece detaylı çalışmalar ile karar verilebilir.
Diğer taraftan uygulaması kolay, hızlı ve pratiktir; fakat kesinlikle herhangi bir yalıtımcının, seramik ustasının uygulayacağı bir çözüm değildir. Avantaj gibi görünen bu durum ülkemiz koşullarında, her önüne gelenin uygulayabileceği iddiasıyla ortaya çıkması nedeniyle ciddi bir dezavantaja ve ciddi bir riske dönüşüyor. Bunlar çok hassas malzemeler. Yerlerine yapıştırılırken gerekli altyapının hazır olması, yüzey hazırlığının dikkatli yapılması gerekiyor. Uygulama çok önemli ve hassas. Bir laboratuvar hassasiyeti gerekli. Potlar, boşluklar, temassızlıklar olmamalı. Yanlış uygulama depremde bu çözümün hiçbir fayda sunmamasına neden olabilir.
"Güçlendirmede projelendirme ve seçilen malzeme doğru olabilir ama malzemenin kalitesi ancak doğru bir uygulamayla anlam kazanır..."
6) Karbon lifli polimerle yapılan güçlendirmenin maliyeti, aldığı zaman ve gerektirdiği işgücü açısından bilgi verebilir misiniz?
Kasım Yeşilgül: Bir binadaki güçlendirme maliyetini belirlemek için ilk başta binanın analizi, sonrasında bir güçlendirme projesinin yapılması gerekir. Bu güçlendirme projesi yapıldıktan sonra ancak binadaki toplam maliyet ortaya çıkabilir. Bu maliyet içerisinde de sadece karbon fiberi düşünmemeliyiz. Çünkü betonarme ile alakalı bir müdahale yapılması veya korozyonla ilgili problemlerin çözülmesi gerekebilir. Bunlar hep maliyeti etkileyen önemli faktörler. O yüzden karbon fiberin metrekare maliyeti konusuyla alakalı net bir şey ifade etmek çok doğru değil. Ama diğer taraftan bir kolonu karbon fiberle sarmak için fiyat verenler de son günlerde ciddi biçimde arttı. Vatandaşların bu konuda dikkatli olmaları gerekiyor. Bir mühendislik çalışması yapılmadan fiyat vermek hiç doğru değil. Fiyat teklifinde muhakkak ayrıntılı bir güçlendirme projesi olmalı. Birçok parametre dikkate alındıktan sonra ancak kaba bir maliyet ortaya çıkabilir.
Bu ürünler, uygulamaları kritik olan ürünler. Güçlendirme projelendirme ve seçilen malzeme doğru olabilir ama malzemenin kalitesi ancak doğru bir uygulamayla anlam kazanır. Bir güçlendirme projesi olmadan yapılan imalatlarda kontrol olmadığı için imalat kısmı da doğru şekilde yürümüyor. Bu yüzden malzeme kalitesini ve işçiliği doğru sağlamak için söz konusu ürünleri pazarda doğrudan satmıyoruz. Yüzlerce bayi ağımız olmasına rağmen çok az sayıdaki güçlendirme konusunda uzman bayimiz aracılığıyla karbon lifli polimer ürünlerimizi müşteriyle buluşturuyoruz. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Deprem sonrası vatandaşın ilgisi nedeniyle boyacısından fayansçısına, duvar ustasından yalıtımcısına kadar herkes güçlendirme uzmanı kimliğine büründü. Fakat bu yapılan iş cidden çok önemli ve hayati. Vatandaşın uzman kişilerle ilerlemesi şart.
7) Bina boşaltılmadan, insanlar binalarında yaşarken güçlendirme yapmak mümkün mü?
Kasım Yeşilgül: Binayı boşaltmadan veya bir endüstri tesisi ise tesisteki üretim hattını durdurmadan binayı güçlendirmek mümkün. 20 yıldır bu şekilde yapmış olduğumuz birçok konut ve fabrika var. Şu anda örneğin Beylikdüzü’nde 10 katlı bir iş merkezinde 8 aydır bir güçlendirme projesi yürütüyoruz. İnsanlar çalışmaya devam ediyor. Ama konutlardaki uygulamaları biraz daha farklı olabiliyor. Güçlendirme projesinin detayı çok önemli. Eğer hibrit bir yöntemle, yani betonarme perde duvarlarla da güçlendirme yapılıyorsa, binanın içerisinde yaşam zorlaşabiliyor. Ama sadece karbon fiberle birlikte bir güçlendirme projesi varsa burada hayat rahatlıkla devam edebiliyor.
"İlk defa 10 mm kalınlığında bir donatının tamamen eriyip etriyelerin yok olduğuna şahit olmuştum..."
8) İçinde yer aldığınız örnek projelerden ayrıntılar alabilir miyiz?
Kasım Yeşilgül: Türkiye’de çok fazla nitelikli projemiz var. Topkapı Sarayı’ndan Fatih yarımadasındaki birçok binaya ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki tarihi eserlere kadar birçok projeye imza attık. Bunların arasındaki en net örnek ise Hatay’daki projemiz oldu. Çünkü yaşanan son depremlerde test edilebildi. Ve çok şükür ki bina yıkılmadan ayakta kalabildi. Söz konusu binanın yanındaki, güçlendirme yapılmayan benzer, ikiz bina ise üzülerek ifade ediyorum ki yıkıldı. Hatay projesini Engin Bey yürüttüğü için ben sözü kendisine vermek istiyorum.
Engin Seyhan: Hatay’daki projenin başlangıcı 2001 yılına gidiyor. NATO ve TÜBİTAK tarafından desteklenen, karbon lifli polimer ile bina güçlendirme projesi 2008 yılında Hatay’da örnek bir araştırma projesi olarak başlatılmıştı. Dünyanın herhangi bir yerinde çok katlı eski bir binanın rehabilite edilmesi için ilk kez bu teknik kullanılıyordu. O dönem ODTÜ’de görev yapan Prof. Dr. Güney Özcebe ve Prof. Dr. Barış Binici önderliğinde yürütülen güçlendirme projesinde karbon lifli polimer sistemi de kullanıldı. 9 katlı binada 5 ay gibi kısa bir sürede uygulamalar yapılarak proje 2009’da tamamlandı. 6 Şubat 2023 depremlerinde, eski yapı stokunun yoğun olduğu Hatay da en çok etkilenen illerden biri oldu. 2008 yılında güçlendirme yapılan bina ayakta kalırken aynı mimari yapıya sahip olan güçlendirilmemiş diğer blok tamamen yıkıldı. Projede temel amaç, insanları evlerinden çıkarmadan, mümkün olduğu kadar onları yerlerinde tutarak binalarını can güvenliklerini sağlayabilecek bir performans düzeyine çekmekti. Bu kapsamda Antakya’da normal şartlarda göçme arifesine gelmiş söz konusu binayı, içindeki sakinlerini çıkarmadan onarmıştık. 6 Şubat depremlerinde binanın içindeki insanlar kurtuldu.
Bina gerçekten kötü bir durumdaydı. Ben 2008 yılında, İTÜ’deyken bu binayı yerinde gördüğümde bütün elemanları ileri derecede korozyona uğramıştı. Hatta bazı donatıları yok olmuştu. Hayatımda ilk defa 10 mm kalınlığında bir donatının tamamen eriyip etriyelerin yok olduğuna şahit olmuştum. Bunun dışında taşıyıcı sistemi inanılmaz düzensiz, 3 kolonu aynı hizada olmayan bir binaydı. Yani ne X yönünde, ne Y yönünde düzenli bir aksı olmayan, kısacası hem tasarımında hem imalatında her şeyi yanlış yapılmış bir binaydı. Binanın projesini o dönemde sanırım ODTÜ’de yüksek lisans çalışması yapan Mustafa Tümertan isimli bir öğrencinin yüksek lisans projesi olarak bina çözüldü ve binaya 6 adet betonarme perde ilave edilmesi kararlaştırıldı tamamen dışarıdan, hiç evin içine girmeden. Fakat bina çok kütleli, büyük bir bina olduğu için perdelerin yeterli gelmediği görüldü ve 5 adet bölme duvarın karbon kumaşlarla çapraz bir şekilde bölme duvarlara yapıştırılarak güçlendirilmesi ve sisteme dahil edilmesi planlandı. 6 tane betonarme perde duvar dışarıdan, 5 tane bölme duvar kompozit malzemelerle içeriden güçlendirildi. Kompozit malzeme ile içeriden müdahale ettiğimizde; bu binada yaklaşık 50 kişi yaşarken hiç kimse evinden çıkmadan, birkaç ayda güçlendirme yapılabildi. Tabii bu güçlendirme yapılmadan önce ciddi korozyon onarımları yapıldı. Donatıların korozyondan temizlenmesi, korozyon önleyici uygulamaların yapılması, yapısal tamir harçları ile onarım yapıldıktan sonra yine karbon kumaş malzemelerle giriş ve zemin kattaki kolonlar sargılanarak güçlendirildi. Yani bunların süneklikleri artırılmaya çalışıldı. Çapraz bir şekilde kumaşlar bölme duvarlara yapıştırılarak o bölme duvarların taşıyıcı sistemle birlikte çalışması ve yükleri karşılaması, kolonlara gelen yüklerin azaltılması amaçlandı. Bina, son yaşadığımız depremlerde test edilmiş oldu. Dört ciddi depremi atlattı. Bizi mutlu kılan şey, binanın belirli oranda hasar görmesine rağmen hiç kimsenin burnu kanamadan yürüyerek bu binadan ayrılması oldu. Binanın hasar görmesi beklenen bir şey. Zaten güçlendirmenin amacı binanın yıkılmasını engellemek.
Depremi ilk duyduğumda bu bina aklıma geldi. Binanın yıkılmadığını öğrendiğimizde inanılmaz mutlu olduk. Çünkü güçlendirme esnasında binada yaşayan insanlarla yakınlaşmıştık. Biliyorsunuz insanımız misafirperverdir. Bizim çalışma ekiplerimize çok yardımcı olup çok rahat ettirmişlerdi. O günlerde bebek olanlar şimdi hepsi delikanlı, genç kız oldular ve hayatlarına devam edebiliyorlar. Bu yöntemin bu şekilde uygulanıp hayat kurtardığını görmek bizim için son derece mutluluk verici.
"Önce performans analizi, sonra güçlendirme projesi ve sonrasında uygulama..."
9) Binasıyla ilgili aklında soru işaretleri olan ve binasını güçlendirmeyi düşünen vatandaşa önerileriniz ne olur?
Kasım Yeşilgül: Öncelikle binalarının mevcut durumunu tespit ettirmelerini öneririm. Binanın depreme karşı durumu nedir bilinmesi şart. Ardından deprem performans analizine göre muhakkak bir güçlendirme projesinin oluşturulması lazım.
Diğer taraftan İstanbul’da belediyenin hızlı tarama sistemi isimli ücretsiz bir hizmeti var. Bu kapsamda bina ile alakalı bir ön analiz yapılıyor. Yani binanın mevcut kat sayısı, statik sistemi, donatıların, demirlerin miktarı, etriyelerin boyutları, etriyeler arasındaki açıklıklar, bir de Schmidt Çekici ile tahmini bir beton dayanımı alınıp, bina bir puanlama sistemine tabii tutuluyor. Bu puanlandırma sistemiyle birlikte bina 0’dan 100’e kadar puanlandırıyor ve bir ön analize sahip olunuyor. Bu yüzden önerim, İstanbul’daki vatandaşlarımızın ilk başta İBB’ye başvurup bu hizmeti almaları olur. Binanın mevcut durumu anlaşıldıktan sonra adım adım ilerlemekte fayda var. Özellikle 80-90 öncesi olan yapılarda güçlendirme maliyeti, binayı yıkıp yapmanın yüzde 40-50’sine tekabül edebiliyor. Böyle bir durumda 50 yıllık bir binaya güçlendirme için harcama yapmamak gerekebilir. Bu yüzden, binayı güçlendirme maliyeti, yıkıp yapma maliyetinin yüzde 40’ını geçiyorsa zaten güçlendirmeden ziyade binanın yıkılıp yeniden yapılması önerilir. İstanbul dışındaki bölgeler için de yine performans analizi, güçlendirme projesi ve sonrasında uygulama yapılmasını öneriyoruz.
Engin Seyhan: Güçlendirme son derece hassas proje ve uygulama isteyen bir konu. Sadece yüzeysel inceleyerek yöntem önerip, fiyat veren uygulamacılardan uzak durulmasını tekrar tekrar öneriyorum.
10) Güçlendirme sonrası çıkan problemlerde sorumluluk kime ait?.. Bir garanti süreci var mı? Hukuki boyutu nedir?
Kasım Yeşilgül: Normal şartlarda, deprem performans analizi, güçlendirme projesi yapıldığı zaman mevcut proje firması o projenin altına imza atıyor. Belediyede bir güçlendirme ruhsatı çıkartılıyor. Bu ruhsatla birlikte belediye de imalat tarafına bir kontrolör atıyor. Bu imalat yapılırken hem yapı kontrol firması tarafından onaylanıyor hem projeci tarafından onaylanıyor hem eğer özel bir yerse dışarıdan ekstra bir müşavir tarafından onaylanıyor hem de tabii işi yapan uygulamacı firmanın imzası oluyor. Yani tüm bu unsurlar sorumluluk alıyor. Bu aşamada vatandaşın dikkat etmesi gereken bir konu var... Özellikle projelendirme yapılmadan yapılan güçlendirmelerde bazı uygulamacı firmalar sözleşmede binaya güçlendirme imalatı değil de “kısmi onarım” veya “kısmi iyileştirme” yapıldığı ibaresini koyuyorlar. Bu durumda, bir sorun çıktığında, güçlendirme yapmadıklarını, sadece kısmi bir tadilat yaptıklarını savunup sorumluluktan kaçıyor ve bina sakinlerini ciddi bir risk altına sokuyorlar. Sorumluluk yine vatandaşa kalıyor. Dolayısıyla şiddetle resmi anlamda doğru bir performans analizi, sonrasında bir güçlendirme projesi ve akabinde bir uygulama sürecini öneriyoruz.
"Kısmi güçlendirmeyle E sınıfındaki çok riskli bir bina kısmi bir dokunuşla E’den C’ye getirilebilir..."
11) Konuyla ilgili mevzuat ne diyor, eleştirileriniz, önerileriniz var mı?
Kasım Yeşilgül: Yurtdışında, sorunlu binaların performansını yükseltecek “kısmi güçlendirme” uygulamaları var. Ama bu konsept bizim mevzuatımızda yer almıyor. Geçen hafta İBB’de kısmi güçlendirmeyle alakalı bir mevzuat değişikliği görüşüldü. Eğer bu önerge meclisten geçerse ve kısmi güçlendirmenin önü açılırsa, örneğin E sınıfındaki çok riskli bir bina kısmi bir dokunuşla E’den C’ye getirilebilecek. En azından olası bir depremde vatandaşın binadan sağ çıkma şansı artırılmış olacak. Bu şekilde çok talep var ama karşılığı mevzuatta olmadığı için konuyla alakalı bir şeyler yapılamıyor. Diğer taraftan güçlendirme imalatı yapılması için bir güçlendirme ruhsatı olması gerekiyor. Bu ruhsat olmadan yapılan imalatlar kaçak yapılan imalatlardır. Güçlendirme ruhsatı almak içinse binanın da bir ruhsatı olması gerekiyor ama bilindiği üzere İstanbul’da bir sürü ruhsatsız bina var. Mevzuata bakarsanız o binaların hepsinin belediyeler tarafından yıkması lazım. Ama böyle bir şey mümkün değil. Binalar çok eski, yıkamıyorsunuz. Ruhsat yok, güçlendirme ruhsatı da veremiyorsunuz. Bir şekilde dokunulması, müdahale edilmesi lazım ama bu da fizibıl değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile belediyelerin bazı çalışmalar yürüttüklerini biliyoruz ve bir çözüm bulacaklarını ümit ediyoruz.
11 Nisan 2023
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.