Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA...” isimli canlı yayın serimizin 16 Eylül 2024 Pazartesi günkü konusu “BİNALARDA SUYUN GERİ KAZANIMI”, uzman konuğu ise Kazancı Çevre Tekniği Genel Müdürü Artun Kazancı’ydı... Artun Kazancı programda, dünyadaki su kaynaklarının mevcut durumunu ve su kıtlığı tehlikesinin boyutlarını; suyun verimli kullanımının önemini; söz konusu tehlikeye karşı sektörel ve bireysel bazda ne tür önlemler alınabileceğini; suyun geri kazanımının neden önemli olduğu ve nasıl bir potansiyel içerdiğini; gri su geri kazanım sistemleri ve deniz suyundan tatlı su eldesi yöntemlerini; söz konusu geri dönüşüm süreçlerindeki teknoloji, ekipman, yöntem ve maliyet gibi unsurların ayrıntılarını; sistemlerin tasarlanıp, hayata geçirilme ve işletme aşamalarında nelere dikkat edilmesi gerektiğini; yatırımların geri dönüş sürecini; geri dönüşümde hangi kalitede su elde edilebileceğini; diğer ülkelerde konuya yaklaşım ve hassasiyetin boyutlarını; dünyadan ve Türkiye’den bazı uygulamaların ayrıntılarını; teknolojik araştırmaların ne üzerine yoğunlaştığını ve geleceğin sistemlerinin nasıl olacağını Şantiye® okurları için özetledi.
BU RÖPORTAJIN VİDEOSUNU YOUTUBE VEYA ŞANTİYE TV'DEN İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
1) Dünya ve Türkiye’deki su kaynaklarının mevcut durumuyla ilgili genel bir bilgi verebilir misiniz? Bir su kıtlığı tehlikesinden söz edilebilir mi?
Su kıt bir kaynak, sınırsız değil ve dünya üzerindeki hacmi belli. İçilebilir ve ulaşılabilir olan suyun hacmi ise çok daha az. Buna karşı sürekli, ciddi şekilde artan bir insan nüfusu var. Son yetmiş yılda içilebilir-tatlı su tüketimi dört katı arttı. Bu çok tedirgin edici bir durum. Yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si sanayide ve yüzde 10 kadarı da konutlarda tüketilen kullanılabilir suyun tüketimi ülkeden ülkeye de değişiklik gösteriyor. Mesela Orta Asya ülkelerindeki yoğun tarımsal faaliyet dolayısıyla kişi başına düşen su tüketimi daha fazla. Çin, Hindistan ve ABD ise genelde sanayi dolayısıyla en çok su tüketen ülkeler arasında yer alıyorlar. Normalde kişi başı günde 200 litrelik bir tüketim normal farz edilirken bazı ülkelerde bu oran kişi başı 2000 metreküpe kadar çıkabiliyor. Buna karşın Afrika’daki ülkelerin çoğunun ortalaması 40-50 litre; ki bunun da ne kadarı gerçekten sağlıklı bir su, o tartışılır. Yani kıtlığın yanı sıra suyun dağılımındaki dengesizlik de insanlık adında ciddi problemlerden biri.
Türkiye ise iklim değişikliği nedeniyle büyük risk altındaki ülkelerden biri konumunda. Bu kapsamda artan nüfus ve kalkınmaya çalışan bir ülke olarak suyun verimli kullanımına odaklanmamız gerekiyor.
2) Söz konusu tehlikeye karşı ülkeler, sektörler bazında ve bireysel olarak ne tür önlemler alınabilir?
Ülkelerin bazıları suyun verimli kullanımı konusunda belli bir bilinç düzeyinin üzerine geçip, kendi sürdürülebilirlikleri için vatandaşlarını da bu konuda bilgilendiriyor ve bazı yasal zorunluluklara tabi tutuyorlar. Ayrıca devletler, birlikte hareket etmek amacıyla iklim konferansları ve diğer etkinliklerde bir araya gelip, ortak kararlar almaya gayret ediyorlar.
Şirket ve bireyler tarafında da tabii bazı girişimler var. Bireysel bazda suyu daha az ve bilinçli tüketmek en büyük önlem. Mesela elektrikli veya elektriksiz çok basit bazı musluk aparatlarıyla tüketim ciddi oranlarda düşürülebiliyor. Ayrıca “Gri Su”yun kullanımı da hem sanayi hem tüketici açısından önemli alternatiflerden biri. Birazdan bu konuya değineceğimiz için hızlı geçiyorum fakat sanayi alanında su verimliliğinin artık iyice kanıksandığı ve önemsendiğini söyleyebilirim. Bilinçli birçok tesiste sıfır atık noktasına yaklaşılıyor. Ciddi geri kazanım çalışmaları yapılıyor.
Tüketimin yüzde 70’inin gerçekleştiği tarım sektöründe de bu oran yine özellikle Avrupa ülkelerinde düşürülmeye çalışılıyor. Hollanda gibi ülkelerde çok az kullanılarak yapılan çarpıcı tarımsal faaliyetlerin haberlerini duymaya başladık. Tarımda kullanılan suyu çok daha verimli yollardan elde edebiliyorlar. Türkiye olarak da bu konu üzerine yoğunlaşmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü Türkiye su kıtlığı çekmeye başlıyor ve sanayi ile tarımsal faaliyetlerinde maliyeti düşürmesi gereken bir ülke. Ayrıca ihracat yapan firmaların artık sürdürülebilirlikle ilgili çabaları da dikkate alındığından, suyu verimli kullanmayan firmaların özellikle Avrupa’ya ürün ihraç etmeleri pek mümkün olamıyor. Bu tip ticari baskılar da suyun verimli kullanımını zorunlu kılıyor.
“Su, milyarlarca yıldır dünyada geri kazanılıyor. Yerkürenin oldukça etkileyici bir su döngüsü ve geri kazanım sistemi var. Mühendislik de aslında bunu simüle etmeye çalışıyor. Tek ve en önemli sorun ise maliyet...”
3) Suyun geri kazanımı mümkün mü? Bu anlamda ne tür alternatiflerden söz edilebilir?
Tabii aslına bakılırsa su, milyarlarca yıldır dünyada geri kazanılıyor. Yerkürenin oldukça etkileyici bir su döngüsü ve geri kazanım sistemi var. Mühendislik de aslında bunu simüle etmeye çalışıyor. Sonuçta her damla su geri kazanılabilir. Tek ve en önemli sorun ise maliyet... Özellikle deniz suyunun tuzdan arındırılması, proses olarak çok zor olmasa da enerji sarfiyatından dolayı yüksek maliyetli bir iş. Sağlanması gereken ozmotik basınçtan dolayı yüksek enerji ihtiyacı gerektirir. Dolayısıyla maliyetine katlanıldığı taktirde gri su, evsel atıksu ve endüstriden çıkan suyun tümünü geri kazanılabilir. Prosesler ve teknoloji bellidir. Bugün için önemli olan maliyettir. Ayrıca tabii işin psikolojik boyutu da var. Yani pis suyu ne kadar arındırırsanız arındırın, onu içmek veya kullanmak istemeyen bir kesim de olacaktır.
Sanayi tarafında aslında bir de üretimin sonunda değil de, imalat sürecinde suyun daha kolay ve maliyetsiz geri kazanılabileceği noktalar olduğunu bilmek lazım. Geri kazanım, prosesin sonunda yapılmayabilir. Bunun için uygun noktalar seçip, suyu, tam kirlenmediği o noktalarda arıtma işlemine tabi tutmak oldukça verimli olur. Kolay geri kazanılır noktaların seçilmesi hem ekonomik hem daha kolay bir arıtma süreci gerektiriyor.
4) Gri su geri kazanım sistemleri hakkında bilgi alabilir miyiz? Gri su nedir, sistemi nasıl işler, ekipman olarak ve işletim aşamasında nelere ihtiyaç duyulur? Kapasite, maliyet ve suyun kalitesi anlamında neler söylenebilir?
Binalarda lavabo ve banyolarda kullanılan atıksu, “gri su” olarak adlandırılıyor. Bunun dışındaki tuvaletlerden akan su ise çok daha kirli bir su olduğundan ve prosesi daha zorluk içerdiğinden gri su kavramının dışında tutuluyor. Gri suyun geri kazanımı oldukça kolay ve maliyeti çok yüksek olan bir proses değil. Fakat öncelikle binadaki tüm tesisatın bu sisteme göre tasarlanması, adapte edilmesi gerekiyor. Bu nedenle bir gri su arıtma yatırımının ya binanın renovasyonu sürecinde ya da bina yeni inşa edilirken yapılması en mantıklısı.
Sistem ise çok da karmaşık değil. Lavabo ve banyo su tesisatı, tuvalet tesisatından ayrılıyor ve gri su arıtma ekipmanında transfer edilip, arıtılıyor. Ardından tuvalet sifonu veya binada belirlenen, bahçe sulama, otomobil yıkama, iklimlendirme sistemi gibi işlevlere yönlendiriliyor. Ardından arıtma sistemi ve işletme boyutu önem kazanıyor. İyi bir gri su arıtma tesisi kesinlikle “akmaz, kokmaz, bulaşmaz” olmalı. Prosesin işletilmesinde rastlanan en sık problem bu oluyor. Dolayısıyla baştan doğru proses ve ekipmanın seçilmesi önem kazanıyor.
Suyun kalitesiyle ilgili ise her ülkenin kendi standartları var. Bazıları daha sıkı bazıları daha gevşek. Mesela Körfez ülkelerinde arıtılan suyun standartlarının daha alt düzeyde tutulduğunu söyleyebilirim. Fakat bunun da sakıncası, depolanan suyun çabuk çürümeye başlayıp, kokuya neden olması. Bu da hem tesisat üzerinde hem de kullanım esnasında istenmeyen durumlar yaratıyor. Söz konusu olumsuz durumlar ise genelde küçük boyutlu işletmelerde ve konut projelerinde gri su sisteminin olumsuz bir uygulama olduğu algısı yaratarak kullanımını engelleyebiliyor. Bu sorundan biz MBR teknolojisi ile biraz olsun kurtulmaya çalıştık. İleri düzey bir arıtma yöntemi olan MBR teknolojisiyle oldukça kaliteli bir arıtılmış su elde edilebiliyor ve su artık kısa sürede bayatlayıp, kokuya ve lekeye sebebiyet vermiyor.
30.000 metrekarenin üzerindeki bütün binalar için Türkiye’de zaten gri su arıtma tesisi kurma zorunluluğu var. Bu güzel bir uygulama; fakat yapı stoğumuzun çok çok büyük kısmını oluşturan o metrajın altındaki binalarda gri su sisteminin sağlıklı işletilmesi ve rahat, kokusuz bir şekilde suyun kullanılması pek mümkün olamıyor. Dolayısıyla söz konusu MBR teknolojisinin bu binalarda daha fazla yararı dokunuyor.
Bu tip arıtma sistemlerinde en çok karşılaştığımız sorun da maalesef hevesle kurulmalarına rağmen bir süre sonra işletme aşamasında zorlanılması. Özellikle küçük konut projelerinde rastlanan bu durum, teknik personelin görevli olduğu büyük binalarda ve birkaç bloktan oluşan sitelerde kolaylıkla yönetilebiliyor. Teknolojinin gelişimiyle bu problemin de çözüleceğini düşünüyorum. Eminim yakın bir gelecekte daha kompakt, kolay işletilebilir arıtma tesisleri devreye girecek.
5) Gri su sisteminin maliyetleri konusunda bilgi verebilir misiniz? Ve bu yatırımın, çevresel katkısının yanında maddi olarak geri dönüş süreci ne kadar? Hem yatırım hem işletme süreçlerinde nasıl bir maliyetle karşılaşılabiliyor?
Böyle bir sistem otoparkta bir arabanın kapladığı yer kadar bir yer işgal ediyor. Maliyeti ise ortalama kişi başı 200-300 dolar arasında değişiyor. Fakat işin iyi tarafı şu ki, bu maliyet 8 ila 24 ay arasında kendini amorti ediyor. Tabii bunun dışında, bina eğer yeni inşa edilmiyor da binaya sonradan bir gri su sistemi kuruluyorsa, bina içine yapılacak tesisatın da eklenmesi gerek.
Tesislerde, otellerde ve büyük konut projelerinde teknik elemanlar görevli olduğu için iş nispeten kolay yürüyor. Ama tekil binalarda teknik personel olmadığı için durum bu kadar kolay olmayabiliyor. Fakat teknolojinin gelişmesi ve söz konusu sistemlerin kendi başlarına çalışmaları, zannediyorum ileride işleri daha kolaylaştıracak.
“Son yıllarda, arıtımdan sonra atığa dönüşen tuzun tekrar değerlendirilmesi de yaygınlaşmaya başladı. Atık denilebilecek tuzdaki minerallerden faydalanılıyor. Yani bir çeşit deniz suyu madenciliği gibi bir durum...”
6) Tuzlu sudan tatlı su eldesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Sistem nasıl işler, ekipman olarak ve işletim aşamasında nelere ihtiyaç duyulur, ne sunar? Kapasite, maliyet ve suyun kalitesi anlamında neler söylenebilir?
Tuzdan arındırma sistemi de aslında çok karmaşık bir proses değil. Yarı geçirgen bir ters ozmoz membran sisteminden basınçla geçirilen su, yüzde 99’a yakın bir şekilde tuzundan arındırılıyor. Uzun zamandır bilinen ve kullanılan bir teknoloji. Sudaki tuzun oranı ne kadar çoksa basıncın da artırılması gerekiyor. Bu da daha güçlü pompalar ve daha fazla enerji, yani maliyet gerektiriyor. Türkiye olarak Akdeniz Havzası’nda yer aldığımızdan denizlerimiz ve kuyularımız nispeten tuzlu.
Gemi ve teknelerde sıklıkla kullanılan bu yöntem karada genelde şehir ölçeğinde kullanılıyor. Özellikle Körfez ülkelerinde ve Maldivler gibi ada ülkelerinin şehirlerinde içme suyu ağırlıklı olarak arıtılmış deniz suyundan sağlanıyor. Bu konuda söz konusu bölgelerde çok sayıda tesis var.
Biraz önce de bahsettiğim gibi sorun teknolojiden ziyade yoğun enerji gereksiniminden kaynaklı maliyet. Bu konuda da enerji tasarrufu sağlayan teknolojilerin yaygınlaşması sistemin de yayınlaşmasına imkan tanıyor.
Ayrıca son yıllarda, arıtımdan sonra atığa dönüşen tuzun tekrar değerlendirilmesi de yaygınlaşmaya başladı. Atık denilebilecek tuzdaki minerallerden faydalanılıyor. Yani bir çeşit deniz suyu madenciliği gibi bir duruma evriliyor. Döngüsel bir süreç yaratılmaya çalışılıyor. Bunda tabii son dönemde deniz suyu arıtma tesislerinin bir bakıma “atığı” olan tuzun nereye bırakıldığı ve döküldüğü konusundaki eleştirilerin de etkisi var.
Maliyet konusuna gelince, kamu ölçeğindeki bir tesisin yatırım ve işletme maliyeti hakkında çok net bir bilgiye sahip değilim ama daha küçük, yani endüstriyel tesis ölçeğindeki enerji tasarruflu sistemlerde metreküpün 50-60 cent civarı olduğunu söyleyebilirim. Kabul edilebilir bir maliyettir.
7) Su arıtımında ve geri dönüşümünde su kalitesi ne düzeyde oluyor?
Deniz suyu arıtıldığında neredeyse bir kaynak suyunun sertliğine ve mineral doygunluğuna sahip su elde edilebiliyor. Fakat bazı sistemlerde suyu tekrar mineralize etmek gerekebiliyor. Çünkü arıtma esnasında suyun içerdiği mineraller de sistem uzaklaştırılabiliyor.
8) Dünyadan ve/veya Türkiye’den bir iki örnek uygulama anlatabilir misiniz?
Benim için en çarpıcı örneklerden birisini dünyanın önde gelen bir lastik firmasının Türkiye’deki fabrikasına uygulamıştık. Bir fabrika ziyareti sırasında dikkatimizi çeken giriş filtrelerinde ters yıkama suyunu geri kazanacak çok basit daldırma bir MBR sistemi kurmuştuk. Orada artık büyük miktarda su çok kolay bir yöntemle geri kazanılıyor. Polimer üreten başka müşterimize kurduğumuz geri kazanım tesisi de bence etkileyiciydi. Polimer, sudan çok zor ayrıştırılabilen bir malzemedir. Özellikle membranlar söz konusu olduğunda membrana da yapışabilirler. O tesiste ciddi bir suyun geri kazanılabilmesini sağlamıştık. Hem firma hem de biz ciddi bir Ar-Ge çalışması yapmıştık.
Bunlar tabii bizim için uç noktalar. Diğer taraftan gri su tarafında çok iş yapıyoruz. Bu konuda Türkiye’de inşaat sektörünün hareketli olmasından dolayı çok büyük bir pazar var. Firma olarak da pazarın neredeyse yüzde ellisine hakimiz. Yani çalışan gri su sistemlerinin yarını biz yapmışızdır. Bunlar doğru teknolojiyle yapılmış sistemler, dolayısıyla rahat kullanılabildiklerinden bizim de içimiz rahat. Çünkü bu tip sistemlerde koku, suyun bozulması ve çalışmama gibi riskler çoktur. O noktaya gelmeyen, işletilen sistemler kurduğumuzu düşünüyoruz.
Deniz suyu arıtma alanında ise Somali’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri üssüne kurduğumuz tesisi çok önemserim. İlklerden biriydi. Sonrasında Etiyopya’daki köylerde bir dizi tesis kurduk. Afrika’da bir Alman müşterimiz için yaptığımız arıtma tesisi de oldukça hoş bir deneyimdi. İçme suyu arıtma tesisinin bölge halkı tarafından sıklıkla rastlanan kullanılmama, çalıştırılmama ihtimaline karşı geliştirilen ekosistem oldukça etkileyiciydi. Tesisin etrafına kurduğu bir satış kioskunda tesisi işleten kişiler küçük bir bedelle suyu satabiliyorlardı. Ayrıca suyun yanında satılabilecek temel gıda maddeleri de ekleyip işleyen bir ekosistem, bir pazar yeri yaratmaya çalışmıştı. Hem tesis bir şekilde finanse edildi hem de etraftaki yapı hareketlendirildi. Yalova’daki bir tersaneye kurduğumuz deniz suyundan arıtma tesisi de safa yakın iletkenlikte, yüksek kalitede bir su temin eden verimli bir tesis oldu. Ayrıca taşınabilir pilot tesisler de kurmaya başladık. Kurduktan sonra bir iki ay işletiyoruz, tesis sahibi ve yatırımcı, yapılanları görene, tatmin ve ikna olana kadar bir süre işletiyoruz.
İşin ticari başarısının yanında insani olarak da büyük faydalar sağlamamızdan ötürü gurur duyacağımız işlere imza atıyoruz. İnsanların daha iyi yaşamasına, sanayinin daha sürdürülebilir olmasına katkıda bulunuyoruz.
9) İnşaat sektörünün ve vatandaşın suyun geri kazanımı konusuna yaklaşımı nasıl? Kullanımın önündeki engeller ve sakıncalar neler?
Yasal düzenlemede 30 bin metrekarenin üzerindeki komplekslerde ve tesislerde bir su arıtma tesisi yapma zorunluluğu var. Pazardaki genel talebin de temelini bu oluşturuyor. Diğer taraftan yeşil bina sertifikası almaya çalışan projelerde de puan kazandırdığından özellikle gri su arıtma sistemlerine ilgi gösteriliyor. Fakat tüketici tarafında böyle bir talebin oluştuğunu söyleyemeyiz. Tek tük kentsel dönüşüm yapan müteahhitler de ilgi gösterip, bazı projelere gri su sistemlerini adapte ediyorlar ama sayıları son derece az. Fakat ileriki dönemlerde teknolojinin gelişmesi ve maliyetlerin de düşmesinden dolayı söz konusu sistemlerin uygulanabilirliğinin artacağını tahmin ediyorum.
10) Suyun yeniden kullanımı ve arıtma konusunda yeni teknoloji ve inovatif çalışmalar hakkında neler söylenebilir?.. Bilimsel ve ticari çalışmalar ne üzerine yoğunlaşıyor ve geleceğin sistemleri bu anlamda sizce nasıl olacak?
Yakın geçmişte su arıtımı konusunda teknolojik anlamda çok büyük bir atılım yaşanmadı. Son on yıldır, MBR ve ters ozmoz teknolojisinin yaygınlaşmasından sonra teknolojik anlamda bir durgunluktan söz edilebilir. Kullanımın ve üretici sayılarının artmasından dolayı fiyatlar da iniyor. Fakat diğer yandan elektrodeiyonizasyon teknolojisinde bir gelişme olduğu gözlemleniyor. Ama bu teknolojinin uygulanabilir hale gelmesi için tahminen 10 yıllık bir süreç gerekli. Eğer ozmotik basınçla çözülen iyonlardan arındırma süreci elektrik ve elektrikli membranlarla çözülürse aradaki kayıplar, yani sürtünme kayıpları azalacağı için o teknolojide bir sıçrama yaşanabilir. Ozmozda harcanan enerjinin tekrar kazanılması mümkün olabilir. Ama bu ne kadar zamanda olur, ne zaman ekonomik hale gelir ve ticarileşir, onu bilemem.
BU RÖPORTAJIN VİDEOSUNU YOUTUBE VEYA ŞANTİYE TV'DEN İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
12 Ekim 2024
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.