Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA...” isimli canlı yayın serimizin 13 Eylül 2024 Cuma günkü konusu “İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNİN GÜNDEMİ”, konuğu ise İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı İnş. Y. Müh. Sinem Kolgu’ydu... Sinem Kolgu programda İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak gündemlerindeki başlıkları; inşaat mühendisliği mesleğinin güncel sorunlarını ve çözüm yollarını; mühendislik eğitimi hakkındaki yorumlarını; mesleğin sektör içinde gösterdiği gelişimi; geleceğin inşaat mühendislerinin ne tür becerilere sahip olması gerektiğini; mühendislik alanındaki iş yapış şekilleri ve prosedürlerin nereye doğru evrildiğini; önem kazanan uzmanlık alanlarını; multidisipliner ortamlarda inşaat mühendislerinin işlevinin ne yönde değiştiğini; şantiye şefliği çalışmaları ile ilgili güncel bilgileri ve neden her şantiyeye bir şef gerektiğini; depremlerde yaşanan olumsuzlukların nedenlerini; 6 Şubat depreminden sonra yapılanlar ve alınan önlemlerle ilgili yorumlarını; bundan sonraki süreçte nelerin önceliklendirilmesi gerektiğini; kentsel dönüşüm, yapı denetim ve mevcut yapı stoğunun durumu hakkındaki görüş, öneri ve yorumlarını Şantiye® okurları ile paylaştı.
BU RÖPORTAJIN VİDEOSUNU YOUTUBE VEYA ŞANTİYE TV'DEN İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
1) İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak gündeminizde neler var; özetleyebilir misiniz?.. Son birkaç gündür de genç meslektaşlarınızla kamptaydınız...
Evet son günlerde gençlerle bir kampta buluştuk. Genç meslektaşlarımızın sorunlarına eğilmek hep gündem maddelerimizden biri oldu. Yönetimimiz de bu anlamda genç bir yönetim sayılır. Tabii ki tüm yaş grubu meslektaşlarımızın sorunlarına eğiliyoruz ama ülkede yoğun bir genç işsizliği olduğu ve gençlerin maalesef yeterli tecrübeyi kazanamadığı da bir gerçek. Çok düşük ücretlerle, ağır koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu sorunların çözümüne önem veriyoruz ve yoğunlaşıyoruz; çünkü söz konusu problemler, sistemi ve tüm meslek standartlarını daha da aşağı çeken önemli unsurlardan biri oluyor. Buradaki iyileşmenin, tüm katmanlardaki meslektaşlarımızın şartlarını silsile halinde yükselteceğini tahmin ediyoruz.
Bu konunun dışında bizim yıllardır aslında ana sorunumuz, konumuz “Yetkin Mühendislik”... Yetkin Mühendislik Yasa ve Yönetmeliği 1996 yılında Odamız tarafından tartışmaya açıldı ve uzun yıllar üzerinde çalışmalar yapıldı. Fakat bazı meslektaşlarımızca açılan davalar sonucu Yetkin Mühendislik Yönetmeliği maalesef 2008 ve 2010 yıllarında 3458 Sayılı Mühendislik Mimarlık Kanununa aykırı gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edildi. Neredeyse tüm ülkelerde farklı şekillerde uygulanan böylesine hassas bir konuyla ilgili o yıllardan bu yana mücadelemiz devam ediyor. Çünkü okuldan yeni mezun bir genç meslektaşımıza ne şantiyede ne de bir ofiste çalışmadan, bir tecrübe kazanmadan sonsuz bir imza hakkı veriliyor Aslında mesleğin de sorunları bununla başlıyor. Son yıllarda yaşadığımız ekonomik krizler nedeniyle genç meslektaşlarımız büyük bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyalar. Dolayısıyla tecrübe edinemeden okuldan mezun oluyor, başka sektörlerde farklı işler yapabiliyorlar. Dolayısıyla bulabildikleri neredeyse her işte, düşük ücretler ve kötü şartlar altında çalışmayı kabul etmek durumunda kalıyorlar. Diğer taraftan tabii sistemin başka sorunları var... Yapı denetim sisteminin ve şantiye mühendislerinin sorunları var. Gençler arasında diplomasını kullandırıp “İmzacı Mühendis” gibi bir pozisyonda, düşük ücretlerle hayatını idame ettirmeye çalışan meslektaşımızın sayısı hiç az değil.
On sene kadar önce SGK ile TMMOB çatısı altında mühendis asgari ücreti için bir protokol imzalanmıştı, fakat 2017 yılında çeşitli gerekçelerle, ücretlerin odalar tarafından belirlenmesi konusu yargı tarafından engellendi. Ardından daha da düşen ücretler, mesleğin sorunlarını daha da artırdı ve standartları düşürdü. Mühendislik hizmetlerinin ucuza getirilmesi birçok sorunu da beraberinde getiriyor...
Temel sorunlardan biri de maalesef nitelikli mühendislik hizmeti almış binaların çok az olması. Bunun nedeni de, inşaat mühendislerinin maalesef sistemin diğer unsurları tarafından sıkça kenara itilip, ötelenmesi. Sistemin içinde gerçek işlevini yerine getirecek inşaat mühendislerine maalesef pek izin verilmiyor ve yaşama hakkı tanınmıyor.
Beklenen İstanbul depremi de gündem başlıklarımızdan biri. Bu kapsamda mevcut yapı stoğunun güvenli hale getirilmesi en önemli konularımız arasında. Marmara Depremi’nin ardından çeyrek asır geçti, onun üstüne birçok acı deprem yaşandı... Her birinin ardından ilgi biraz yoğunlaştı fakat zaman geçtikten sonra her şey maalesef unutuldu. Yapılması gerekenler yine yapılmadı. Temel sorun, konuşulanların ve çalışmaların kararlı bir şekilde uygulamaya geçirilememesi. Fakat son yerel seçimlerden sonra odalar olarak bizlerin de belediyelerle ilişkileri gelişti. Ortaklaşa çalıştığımız, birikimleri paylaştığımız işbirliklerinin sayısı artmaya başladı. Dolayısıyla bu da son dönemki gündem maddelerimizden biri oldu.
“Mesleğin klasik ve en güncel sorunlarının başına ‘Yetkin Mühendislik’ sorununu koyabiliriz... Ayrıca her inşaatta tam zamanlı bir şantiye şefi çalıştırılması da zorunlu olmalı. Diğer taraftan Yapı Denetim Sistemi ise artık ‘düzenlenme’ aşamasını geçti, kesinlikle tümüyle değişmesi gereken bir hal aldı...”
2) İnşaat mühendisliği mesleğinin klasik-güncel sorunları ve çözüm yollarını özetleyebilir misiniz?
Mesleğin klasik ve en güncel sorunlarının başına yine Yetkin Mühendislik sorununu koyabiliriz. Biraz önce de vurguladığım gibi Yetkin Mühendislik Yönetmeliği maalesef 2010 yılında Danıştay tarafından iptal edildi. Bu konu ve ayrıca referans belgesi konusunda da mücadelemiz devam ediyor. Tüm dünyada bu konular son derece hassasiyetle ele alınıyor ve önemseniyor. Sistemler değişiyor, sistemlerle meslek icra ediliyor. Bizim de bu konuda yasal düzenlemeleri bir an evvel devreye almamız şart. Bakanlıklarla çalışmalarımız devam ediyor.
Yapı üretim sürecinde yapı denetimi maalesef tam randımanlı yapılamıyor. Ülkede genel bir denetimsizlik hali hakim ama inşaat süreci ve yaratabileceği riskler düşünüldüğünde her anın bir şekilde kontrol edilmesi şart. Bu anlamda her inşaatta tam zamanlı bir şantiye şefi çalıştırılmasının zorunlu olması gerekiyor. Fakat yasada, bir şantiye şefinin dört şantiyeden sorumlu olabileceği söyleniyor. Böyle bir şeyin sağlıklı olarak yürümesi fiziki olarak mümkün değil. Bir şefin tam zamanlı bir şantiyede bulunmaması ister istemez bina kalitesinde birçok yanlışa ve soruna yol açabilir. Sorunların bazıları yasal düzenlemelerle çözülebilir sorunlar. Aslında ne yapılması gerektiği son derece açık ve net. Bir şantiye şefi tam zamanlı olarak işinin başında olmalıdır. Fakat yasal zeminde zaman zaman atılan olumlu adımlar bir süre sonra geri çekiliyor.
Yapı denetim sistemi de keza aynı... Yapı denetim sistemi artık düzenlenme aşamasını geçti; kesinlikle tümüyle değişmesi gereken bir hal aldı. 2000’lerin başında yayınlandığından beri zaman içinde o kadar kırpıldı ki... Bir dönem müteahhit, kendini denetleyecek firmayı kendi seçiyordu. Başlı başına tuhaf bir durumdu. Yanlış olduğu anlaşılınca elektronik dağıtım sistemine geçildi. Bunun ardından da meslektaşlarımıza karşı yaşanan şiddet olaylarında ciddi bir artış oldu. Halbuki yapı denetim hizmeti kamusal bir görevdir ve denetimi yapanların kamu güçleri tarafından korunması gerekir. Dolayısıyla şu anda yapı denetim sisteminin layıkıyla yapıldığını söylemek pek mümkün değil. İş kolundaki ücretlerin düşüklüğü ve her geçen gün azalması da tabii başka sorunları beraberinde getiriyor. Mühendislik hizmeti ucuza getirilmemesi gereken bir meslek. Yeni bir düzenleme şart.
3) İnşaat mühendisliği eğitimi sizce ne düzeyde, bu konuda neler yapılmalı?
Artan kontenjanlar nedeniyle ihtiyaç fazlası çok fazla inşaat mühendisi var. Öğrencilerin son derece düşük puanlarla mühendislik bölümlerine girmesi aslında başlı başına bir sorun. 2, 3 matematik sorusuyla, yani temel matematik ve fen bilgisinden yoksun öğrenciler mühendislik fakültelerine girebiliyor. Temel konulara hakim olmayan öğrencilerin daha ileri konulara hakimiyetleri de normal olarak beklenemez. Bu konunun haricinde bir de tabii artan üniversite sayılarının yarattığı sorunlar var. Apartman dairelerinde derslikleri olan üniversiteler bile görüyoruz. Bu sadece mühendislik dallarının değil, birçok dalın ortak sorunu. Eğitimci ve akademisyen niteliği taşımayan kadroların yetersiz ortamlarda verdiği yetersiz eğitim, yapı stokunda birçok sorunun da kaynağını oluşturuyor. Bilgi açısından çok gerilerde olan birçok meslektaşımız mesleğin geleceğini, saygınlığını ve hayat standartlarını da düşürüp, riske atıyor. Dolayısıyla bu kadar çok bölümün ve üniversitenin açılmasının önüne geçilmesi gerekiyor.
4) İnşaat mühendisliği mesleği sektör içinde nasıl bir gelişim/evrim gösteriyor?
Bilgisayar teknolojilerinin hayatımıza girmesi, işlerin yapılışında büyük kolaylıklar sağladı. Ben, 1992’de okuldan mezun olduğumda projeler genelde elle, rapidolarla çizilirdi. Bilgisayar kullanımı çok azdı. Bilgisayar teknolojisinin iş hayatına girmesine, bu geçiş dönemine bire bir şahit olduk. Bu bize büyük avantajlar sağladı. Deneme yanılma yöntemiyle birçok şey öğrendik. Bir projeyi elle çizmekle bilgisayarda çizmek çok farklı. Teknoloji tabii ki süreçleri son derece kısaltıyor ama diğer taraftan işe hakimiyeti de azaltabiliyor. Yani konu tam öğrenilmemişse kişi, mühendislikten uzaklaşıp bir operatöre dönüşebiliyor. Bu konunun farkında olmak çok önemli. Bir tasarım programı öğrenen genç arkadaşları, mühendislik yaptığı yanılsamasına düşürebilir. Teknolojinin ve programların, işin kendisi değil, işi kolaylaştıran unsurlar olduğu unutulmamalı. Bu kapsamda Building Information Modelling (BIM)’i anmadan geçmek istemem. Böylesine programlar bizlerin de işlerini oldukça kolaylaştırıp, çok boyutlu olarak farklı mesleklerden profesyonellerle aradaki koordinasyonu çok sağlıklı bir şekilde sağlıyor. Çakışmalar baştan tespit edilip, zamanında müdahalelerle sorunlar çözülüyor. Önemli bir teknoloji ama tabii temel mesleki bilgilerden yoksun kişiler tarafından kullanılınca hatalarla karşılaşılması mümkün.
BIM’in ileriki dönemde sektörde çok daha fazla yaygın olarak kullanılacağını düşünüyorum. BIM hem tasarım hem inşa hem de işletme aşamasında yapılara oldukça faydası dokunan bir program. Ama doğru şekilde kullanmak ve bunun teknolojik bir araç olduğunu unutmamak lazım. Teknolojinin esiri olmayıp, doğru yorumlayarak kullanmak en iyisi. İşi kolaylaştıran, süreçlerin sağlıklı ve katılımcı bir şekilde yürümesini sağlayan bir unsur. Yapay zeka, makine öğrenmesi, internet of things (İoT) de mesleğin geleceğinde çok etkin olacak teknolojiler. Zaten genç meslektaşlarımız bu konulara oldukça ilgililer. İnşaat mühendisliği bu teknolojileri layıkıyla kullanacak bir meslek dalı.
Ayrıca mevcut yapı malzemelerinin, nanoteknolojinin hakim olduğu daha gelişmiş modelleriyle de karşılaşacağız. Tabii prefabrikasyon ve modüler yapım yöntemlerinin de sektörde yaygınlaşacağını, insanların barınma sorununu sağlıklı bir şekilde çözebilecek yaygın unsurlar olacağını öngörüyorum.
Bina davranışı bilen, malzemeyi tanıyan ve bina üretim süreçlerine bütüncül yaklaşabilen, bu konuda kendini yetiştirmiş inşaat mühendislerinin diğer disiplinler arasında lider konumda yer alma şansının çok daha yüksek olduğuna inanıyorum. Yeter ki meslektaşlarımız kendilerini doğru yetiştirebilsinler ve eğitime gerekli önemi verebilsinler.
Hangi alt dalların veya uzmanlık alanlarının önem kazanacağına gelirsek, zannediyorum üretim sürecinde malzeme konusu biraz daha önem kazanacak. Mesela şu an 3D yazıcılar oldukça yaygınlaşıyor. Yani teknoloji ve malzeme kullanımını önemsemekte fayda var. Bu alanlarda önemli gelişmeler olacağını tahmin ediyorum.
5) Şantiye Şefliği ile ilgili yoğun bir çalışma içindeydiniz... Bu konuda neler yaşandı, durum ne? “Her şantiyeye 1 şef” neden gerekli?
Biraz önce de değindiğim gibi bir binanın üretim sürecinin her aşamasının denetlenmesi gerekiyor. Gelen betonunun veya başka bir malzemenin doğru olduğunun, gerekli niteliklere sahip olduğunun, yapılan uygulamaların düzgün yapıldığının denetlenmesi gerekiyor. İşin bir sahibinin, bir takip edeninin olması şart. Yapı denetimi de onun hemen yanında yer almalı. Yapı Denetimi de başka bir konu ama gerçek anlamda işin sahibi bir Şantiye Şefi’nin tam zamanlı şantiyede görev alması olmazsa olmaz. Tabii nitelikli, sağlam, sağlıklı binalar arzu ediliyorsa.
Şu anki mevzuatta bunun zorunlu olmaması, işin layıkıyla yapılmasını engelliyor. Yasal düzenleme yapılması şart. Bir şantiye şefi dört şantiyeden sorumlu olamaz. Bu kadar risk barındıran, bu kadar bilinçsizce iş yapılma potansiyeline sahip ortamların denetimsiz olması riski hepten artırıyor. Zaman zaman konuyla ilgili adımlar atılıyor ama sonra tekrar değiştirilip eski düzene geçiliyor. Biraz imar affı konusu gibi. İmar affına uğrayan binalar nasıl ki hiç güvenli ve sağlıklı değiller ama buna rağmen binlerce insanın oturmasına izin veriliyor, şantiyeler de maalesef benzer bir durumda. 6 Şubat depremlerinde acaba imar affından yararlanmış kaç bina yıkıldı? Bu sorunlu yaklaşımdan vazgeçilmediği müddetçe problemin çözülemeyeceği de açık.
“Deprem güvenliği konusunda bilgi birikimimiz oldukça fazla. Üniversitelerimiz ve meslektaşlarımız yeterli düzeyde bilgiye sahip. Ufak tefek boşluklar olsa da yasal düzenlemeler de yeterli. Fakat uygulama aşamasına gelince işler değişiyor, maalesef zafiyet hat safhaya ulaşıyor...”
6) Depremlerde sizce neden bu kadar acı yaşanıyor?
Deprem konusunda çok tecrübeli bir ülke olmamıza, çok acılar yaşamamıza ve ilk deprem yönetmeliğimizin 1947’de yayınlanmasına rağmen maalesef aynı acıları yaşamaya devam ediyoruz. İşin tuhaf tarafı bilgi birikimimiz de oldukça fazla. Üniversitelerimiz ve meslektaşlarımız yeterli düzeyde bilgiye sahip. Ufak tefek boşluklar olsa da yasal düzenlemeler de yeterli. Fakat uygulama aşamasına gelince işler değişiyor, zafiyet hat safhaya ulaşıyor. Ayrıca eylem planlarının da kararlılıkla uygulamaya geçebildiğini çok söyleyemeyiz. 1999 depreminden sonra maalesef yeterli hazırlığı yapamadık. Arada bir sürü de deprem yaşandı, can ve mal kayıpları oldu. Fakat 6 Şubat’a kadar yine gerekli dersleri alamadık. Hala depremlerden sonra medyada ana konu fay hatları. Fay hatları ve o bilim dalı tabii ki çok önemli ama öncelikle binaların sağlam yapılması gerekiyor. Bunun baş şartı iyi, nitelikli ve yeterli mühendislik hizmetinin alınması. Ve tabii ki denetlenmiş bir süreç... Bu temel ihtiyaçları talep eden bir kültürel ortam, vatandaş modeli yaratılmalı. Vatandaş bu hayati temel unsurları talep etmeli. Faylar değil, binanın nitelikli olup olmadığı, denetlenip denetlenmediği konuşulmalı.
7) 6 Şubat depremi sonrası yapılanları yorumlayabilir misiniz? Bir sonraki depremlerde bu kadar ağır yaralar almamak için sizce neler yapılmalı?
Öncelikle bir “öncelik” problemimizin olduğunu söylemem lazım. Deprem yaşandıktan sonra 3, 4 gün boyunca doğru düzgün müdahale edilemedi, bölgede ihtiyaç duyulan malzeme ve hizmetler karşılanamadı. Bir an önce yapılması gerekiyordu. Geç kalındı. Bunlar dururken bir anda inşaatlara başlandığını öğrendik. Bir süre sonra 650 bin konut yapılacağı söylendi. Bunun yarısının da depremin ilk yılı bitirileceği müjdelendi. Fakat maalesef bu oranlara hiçbir zaman ulaşılamadı. Baştan yanlış hedeflerin de ortaya konulduğu ortaya çıktı. Bu insanların barınma gibi temel ihtiyaç sorununu çözmeye odaklanmamız gerekirken ilk zamanlarda gayretimiz yeni bina yapmak olmamalıydı. Hatta o aşamada şehirlerin doğru yer tespitleriyle doğru planlanması olmalıydı. Maalesef süreçler oldukça karmaşık hale getirildi.
“Düşük ve orta gelirli vatandaşımız maalesef güvenli yapıya erişemiyor. Kullanılan binaların çoğu servis ömürlerini tamamlamış ve depreme dayanıksız. Bu koşullar altında bunların vatandaşın kendisi tarafından dönüştürülmesi mümkün değil. Kararlı bir devlet politikası gerekiyor...”
8) Kentsel dönüşüm hakkındaki görüş, öneri ve yorumlarınız nelerdir?
Benim ilk tespitim, kentsel dönüşüm adı altında ülkemizde yapılanların bir kentsel dönüşüm olmadığı yönünde... Hayata geçirilen projeler için kentsel dönüşüm kavramını kullanmamak daha doğru olur. Çünkü kentsel dönüşüm böyle olmaz. Tekil olarak, yüksek gelir grubuna hitap eden yerlerde bazı dönüşümler var, binalar yenileniyor ama şehirlerin büyük bölümleri maalesef bu dönüşümden yararlanamıyor. Amaç, tüm şehrin güvenli yapı stoğuna kavuşması ve yapı stoğunun iyileştirilmesi, güvenli hale getirilmesi olmalı. Dolayısıyla kentsel dönüşüm kavramını kullanmaktan imtina ediyorum. İş tamamıyla rantsal dönüşüme dönüştü. Düşük ve orta gelirli vatandaşımız maalesef güvenli yapıya erişemiyor. Kullanılan binaların çoğu servis ömürlerini tamamlamış ve depreme dayanıksız. Bu koşullar altında da bunların vatandaşın kendisi tarafından dönüştürülmesi mümkün değil. Kararlı bir devlet politikası gerekiyor.
9) Yapı denetim sistemi hakkındaki görüş, öneri ve yorumlarınız nelerdir?
Tabii yine önceki sorular kapsamında kısmen değindiğimiz bir konu... Yapı denetim sisteminin değişmesi gerekiyor. Ücret sisteminin de mevzuatta yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Şantiye şefliği gibi yapı denetiminin de düzgün bir şekilde, işlevini düzgün yerine getiren bir hale getirilmesi şart.
10) Ülkedeki ve İstanbul’daki mevcut yapı stoğunun durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazı sorunları olmasına rağmen yeni yapılanları bir tarafa koysak bile önceki yapılan binaların durumunu değerlendirmek pek mümkün değil. Çünkü bununla ilgili ciddi, bütüncül bir çalışma elde yok. Bazı ilçe belediyeleri ve büyükşehir belediyesi parça parça çalışmalar yapıyorlar ama tüm kentin bütüncül bir verisine sahip değiliz. Belli kriterler dikkate alınarak değerlendirme yapılıyor, mesela yeni deprem yönetmeliklerinin ve yapı denetim sisteminin devreye girdiği, hazır beton teknolojisinin yaygınlaştığı 2000 öncesi-sonrası gibi kategorilere ayrılıyor; 2000 sonrasında sistemin iyileştirildiği öngörülüyor ve ‘2000 öncesi yapılar güvensiz olmalı’ yaklaşımından hareket ediliyor ama 1975 yönetmeliğine sıkı sıkıya bağlı kalmış, iyi inşa edilmiş ve nitelikli bir mühendislik hizmeti almış bazı binaların da durumunun anlaşılması gerekiyor. Basit bir mühendislik hizmeti alınarak bunlara ne yapılacağı tespit edilebilir. Güçlendirilecekse güçlendirilir, çok riskliyse yıkılıp yapılabilir ama biz ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşayan bir ülkeyiz. Ayrıca çevresel açıdan da hassas olunması gereken bir dönemdeyiz. Yıkıp yapmanın maliyeti çok yüksek. Dolayısıyla bir kısım binaları güçlendirmeyi düşünmemiz gerekiyor. Bütün binaları yıkıp yeniden yapacak zaman yok, deprem kapıda.
Mühendislik hizmeti alan yapıları çok daha fazla konuşuyor olmamız lazımdı. Farklı şeylere yönelmiş durumdayız. Vatandaşın bir daire bakarken dekoratif ögelerden ziyade güvenilir olup olmadığını sorgulaması önemli. Vatandaşın bu konuda bilinçlenmesi ve talep eder hale gelmesinin birçok sorunu çözeceği kanaatindeyim.
11) Şube başkanlığı görevinizi tamamladığınızda neyi, hangi sorunu sonuçlandırmış olmayı isterdiniz?
Belediyelerle ortak yapı stoğunun durumunun tespiti çalışmalarına başlayıp, rayına oturmuş olmasını çok isterdim. Bu herhalde kamuya yapabileceğimiz en büyük hizmetlerden biridir.
BU RÖPORTAJIN VİDEOSUNU YOUTUBE VEYA ŞANTİYE TV'DEN İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
11 Ekim 2024
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.