Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 Soruda” isimli canlı yayın serimizin 7 Mart 2025 günkü konusu “Isı Yalıtım Standardındaki (TS 825) Güncellemeler”, uzman konuğu ise İZODER (Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği) Genel Sekreteri Mak. Y. Müh. Timur Diz’di... Diz programda, geçtiğimiz günlerde revize edilen ve 1 Nisan’da yürürlüğe giren TS 825 standardındaki yeni düzenlemelerle ilgili olarak, söz konusu standardın önemi ve işlevi; güncellemelerin içeriği; hangi maddelerin ne amaçla ve nasıl yenilendiği; revizyonların inşaat ve yalıtım sektörleri ile tüketici ve ülke ekonomisine ne gibi faydalar sağlayacağı; sektörde nasıl bir değişim yaratacağı ve düzenlemelerin yeterliliği konusundaki değerlendirmelerini Şantiye® okurlarıyla paylaştı.
Bilindiği üzere Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve binalarda kullanılan enerjinin daha verimli hale getirilmesi için gerekli yalıtım şartlarını düzenleyen “TS 825 Isı Yalıtım Standardı Tebliği” güncellenerek Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Nisan 2025 tarihi itibariyle uygulamaya girmişti. Söz konusu değişiklikle binalarda uygulanacak yalıtım kalınlıkları standartlara uygun hale getirildi ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü verileri doğrultusunda güncellenen metodolojik çalışmalar ile iklim bölgeleri sayısı da artırıldı. 4 olan iklim bölgesi sayısı 6’ya çıkartılarak soğutma ihtiyacının hesaplamasının önü açıldı. Farklı bina modellerinde yapılan hesaplamalara göre tebliğe uygun inşa edilecek yapılarda, konfor şartları değişmeden enerji faturalarının yüzde 25 azalması sağlanacak. Böylece her yıl yeni inşa edilecek binalarda yıllık 2,5 teravatsaat enerji ile Atatürk Barajı’nın 3 ayda ürettiği enerji kadar tasarruf sağlanmış olacak. Ayrıca bu binalar sayesinde doğaya yılda 600 milyon ton eşdeğerinde karbondioksit salımının da önüne geçilecek.
BU İÇERİĞE, ŞANTİYE®NİN MART - NİSAN 2025 (410.) SAYISININ E-DERGİ VERSİYONUNDAN DA GÖZ ATABİLİRSİNİZ… LÜTFEN TIKLAYIN...
BU RÖPORTAJI VİDEO FORMATINDA ŞANTİYE TV SAYFALARINDA DA İZLEYEBİLİRSİNİZ... LÜTFEN TIKLAYIN
1) TS 825 Isı Yalıtım Kuralları Standardı hakkında genel bir bilgi alabilir miyiz? Ne zamandır var, işlevi nedir ve neleri kapsar?
2000 yılında yayınlanan TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları Standardı, ruhsat aşamasında binaların enerji verimliliği yönünden performansının değerlendirildiği bir standart. Özünde, bir bina tasarlanırken mevzuata göre metrekare başına ne kadarlık bir ısıtma enerjisine ihtiyaç duyulacağı değerlendiriliyordu. Yani ısıtma için mevzuatın izin verdiği enerjiden fazla enerji talep eden bina yapılamıyordu. Binalarda net ısıtma enerjisi ihtiyacını sınırlıyordu. Duvarın ve yalıtım katmanlarının kalınlığının ne olacağı, buhar kesici gibi elemanların kullanılıp kullanılmayacağı ve yoğuşma tahkiki gibi unsurlar hep bu standardın karşılanmasına yönelik çabalar.
TS 825, ülkemizdeki binaların ısıtılmasında kullanılan enerji miktarlarını sınırlamayı, dolayısıyla enerji tasarrufunu artırmayı ve net enerji ihtiyacının hesaplanması sırasında kullanılacak standart hesap metodunu ve değerlerini belirliyordu. Standartta açıklanan hesap metodunu ve verilen değerleri, yeni yapılacak bir binaya ait çeşitli mimari tasarım seçeneklerine uygulayarak, ısıtma enerjisi tüketiminde tasarruf sağlayacak optimum mimari tasarım seçeneğini belirlemek; Mevcut binaların net ısıtma enerjisi ihtiyaçlarını belirlemek; Mevcut bir bina için hazırlanmış olan yenileme projesi uygulanmaya başlanmadan önce, uygulanabilecek ısı yalıtım tedbirlerinin sağlayacağı tasarruf miktarlarını belirlemek; Mevcut yapı stokunu temsil edebilecek muhtelif binaların ısıtma enerjisi ihtiyacını hesaplayarak, bina sektöründe gelecekte ihtiyaç duyulacak olan ısıtma enerjisi miktarını ülke ölçeğinde tahmin etmek de standardın amaçları arasındaydı.
Konuya tarihsel açıdan kısaca göz atmakta da fayda var... Biliyorsunuz Türkiye’de enerji verimliliği mevzuatının geçmişi 1977’deki ilk petrol krizine dayanıyor. Konuyla ilgili ilk mevzuat o günlerde çıkmış. Çatıya, yalıtım malzemesi serilmesi gerektiği gibi unsurlar içeriyormuş. Ardından yanlış hatırlamıyorsam 1981’deki ikinci petrol krizi sırasında, çok ilginçtir, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı değil de, o dönem ısınma için odun kullanıldığından Orman Bakanlığı enerji verimliliğiyle ilgili bir mevzuat yayınlamış. Bu mevzuat da ilk defa binalarda ısı yalıtımı anlamında proje yapılması gerektiğini ortaya koyan bir düzenlemeydi. Bu mevzuatla birlikte yerel yalıtım malzemesi üretimi yaygınlaşmaya başlamış. Endüstriyel anlamda üretilen camyününün yanında ağırlıklı olarak samanla çimentonun karıştırılmasıyla imal edilen yalıtım malzemeleriymiş bunlar. İki üç sene sonra da TS 825’e benzeyen bir başka standart yayınlanmış. Yıllar ilerledikçe ve mevzuat yaygınlaştıkça farklı, modern yalıtım sistemleri de girmiş hayatımıza. Tabii bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1997’yi Isı Yalıtım Yılı ilan etmesini de unutmamak lazım. O zamanlarda belediye başkanı olan, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bu işin öncüsü Prof. Dr. Mustafa Öztürk hocamızı es geçemeyiz. Bilboardlar ve otobüs duraklarındaki afişlerle ısı yalıtımı konusunda halkın bilinçlendirildiği en büyük çalışmalardan biriydi.
1998’de ise şimdiki TS 825’in temellerinin atıldığı, o yıllarda yeni oluşturulmaya başlanan Avrupa standartlarından yararlanılıp hazırlanan bir standart yayınlandı. Ardından bu standardın da zorunlu olmasını sağlayan 2000 yılındaki Binalarda Isı Yalıtım Yönetmeliği yayınlandı. 8 Mayıs 2000 tarihinde yayınlanan bu yönetmelikle 14 Haziran 2000 tarihinden sonra yapılacak olan binalara ısı yalıtımı yapılması ve TS 825 standardına göre ısı yatım projesi hazırlanması zorunluluğu başladı. Yani TS 825 zorunlu olarak hayatımıza 14 Haziran 2000 tarihinden sonra yapılan binalarla girmişti. Aradaki güncellemelerin ardından en son 20 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan güncellemeyle farklı bir adım daha atılmış oldu. 1 Nisan’dan itibaren de zorunlu olarak yürürlüğe girdi.
2) Söz konusu standartta 1 Nisan itibariyle yürürlüğe giren son güncellemeler hakkında bilgi alabilir miyiz? Ne eksikti? Bu kapsamda neler, hangi maddeler revize edildi?
2012 yılının şubat ayında Devlet Planlama Teşkilatı, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planını hazırlarken, önemli konulardan biri de TS 825 standardının güncellenerek Avrupa Birliği standartları seviyesine getirilmesiydi. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşları görevlendirilmiş ve 36 aylık bir hedef konulmuştu. Fakat 2015’in şubat ayında tamamlanması gereken çalışma bazı sebeplerden dolayı ertelenerek, ancak 2019’da yeniden gündeme alınabildi. O günlerde de, AB’de ciddi şekilde konuşulan bütünleşik tasarım kavramındaki sadece ısıtma değil, soğutmanın da dikkate alınması gerektiği gündeme geldi. Diğer taraftan Enerji Kimlik Belgesi ısıtma ve soğutmayı dikkate alan bütünleşik tasarım felsefesini uygularken TS 825 sadece ısıtma tarafını dikkate alan bir standart olarak kalmıştı. Dolayısıyla 2019’da başlayan revizyonda temel hedef oradaki yaklaşıma benzer bir şekilde ısıtmanın yanına soğutmayı da eklemekti. Bu revizyona da bu, yani soğutma enerjisi ihtiyacının dikkate alınması gerektiği eklendi. Soğutma yükleri artık tasarım hesaplarına dahil ediliyor.
Ne eksikti, neden lazımdı sorusuna gelirsek... Biz dört mevsimi olan bir ülkede yaşıyoruz. Hem sıcak hem soğuk hem çok soğuk hem ılıman bölgelerimiz var. Fakat TS 825 standardı sadece net ısıtma enerjisi ihtiyacına odaklanıyordu. İklim bölgesi sıcak da olsa soğuk da olsa ısıtma enerjisi ihtiyacı üzerinden bir sınırlama getiriyordu. Enerji verimliliği kapsamında sadece ısınma enerjisi dikkate alınıyordu. Enerji tüketimini sınırlandırmak, ne kadar yalıtım yapılacağına dair karar, ısıtma enerjisi ihtiyacı üzerinden gerçekleştiriliyordu. Fakat bu, doğal olarak sıcak iklim bölgelerindeki binaların ısıtma enerjisi ihtiyacı az olduğundan yalıtıma da ihtiyacı olmadığı sonucunu doğuruyordu. Halbuki sıcak bölgelerimizdeki binalarda artık çok yoğun bir soğutma enerjisi sarf ediliyor. Elektrik talebindeki artış arzda da sorunlar yarattı. Öte yandan soğutmada kullanılan daha pahalı olan elektriğin, ısıtmada kullanılan doğalgazla arasındaki fiyat farkı da diğer dikkat çeken bir unsurdu. Ayrıca bir ortamı 1 derece soğutmak için harcanan enerji, bir derece ısıtmak için harcanan enerjiden daha fazla. Dolayısıyla soğutma enerjisini göz ardı etmenin bedeli oldukça uzun bir süre ödendi. Özellikle AB ülkeleri binalarda enerji verimliliği anlamında çok ciddi düzenlemeler devreye sokarken, sıfır enerjili binaları gündelik hayata adapte ederken biz maalesef 2008’deki mevcut mevzuatı uygulamaya devam ettik. Hep ısıtmaya odaklandığımızdan tabiri caizse yerimizde saydık. Bu aradaki kayıp da aslında oldukça fazla. Bu revizyonda soğutma enerjisi tüketimi dikkate alınırken enerji limitleri de artırıldı ve bütüncül bir yaklaşım sergilenmiş oldu. Söz konusu iyileştirmelerle birlikte 2008’deki düzenlemelerden yüzde 25 daha verimli binaların yolu açıldı. Tabii bu yeni inşa edilecek binalar için geçerli bir oran.
Bu güncelleme bir şey daha sağlayacak... Türkiye’de ortalama yıllık metrekarede 120-150 kWh bina yapılmasına yasal olarak izin veriliyordu. Şimdi 70-90 kWh mertebelerine getirildi. Tabii ki ciddi bir iyileştirme var fakat Avrupa’da 30-50 kWh arasındaki rakamları görünce yine de yetersiz kaldığı anlaşılıyor. Çünkü Avrupa’da binaların pencerelerinden, döşemelerinden ve çatılarından, uygulanan yalıtım kalınlıkları nedeniyle ısı kayıp ve kazançlarına izin verilmiyor. Dolayısıyla enerjinin muhafaza edilmesi konusunda geride kalmıştık fakat bu revizyonla bir miktar telafi etmiş olduk.
Bir de biliyorsunuz 4 olan iklim bölgesi 6’ya çıkarıldı. Yani Antalya ile Erzurum’u dikkate alan iklim bölgelerine iki tane daha eklendi. İllerin teker teker ne kadar ısı derece gün, ne kadar soğutma derece gün oldukları tespit edildi ve belli aralıklar içerisinde olanlar gruplandı. U değerlerinde de bir iyileşme yapıldı.
Başka kritik bir unsur daha var... Artık sadece enerji limitlerine uyulması mecburi değil, yeni mevzuatta hem enerji limitlerine hem de tavsiye edilen U değerlerine uyulmak zorunda. Bunun iyi bir düzenleme olduğu kanaatindeyiz. Çünkü yapı kullanma izni aşamasında U değerlerine bakılıyor, Enerji Kimlik Belgesi kapsamındaki enerji limitine uyulsa da bazen TS 825’e uymayan projelerle karşılaşılabiliyordu. Bu durum ise o son aşamada sorunlara yol açıyordu. Şimdi ikisi de en baştan, birlikte sorgulanıyor. Yani süreç içerisinde kontrol parametresi birden ikiye çıkmış oldu.
Diğer taraftan soğutmaya harcanan enerji unsuru da ilave edilince bütün iklim verileri tekrar değerlendirilmek zorunda kalındı. Çünkü TS 825 ısıtma odaklı çalıştığı için eski belirlenen bölgeler en düşük sıcaklıklara göre belirlenmişti ama şimdi en düşük sıcaklıklara göre hesap yapılmaması lazım; o zaman soğutma ihtiyacı tam belirlenemez. Dolayısıyla yeni TS 825’te kışlar soğuk, baharlar ılık, yazlar sıcak. Eskisinde kışlar soğuk, diğerleri ılıktı, sıcak yoktu. Yani eski TS 825’te iklim verilerine göre soğutma yükü hesabı yapsak muhtemelen soğutma ihtiyacı çıkmazdı. Çünkü en düşük değere göre ısıtmaya odaklandığı için en düşük sıcaklığa göre çalışan bir iklim verisi kullanıyordu. Şimdiki öyle değil; yazın hakikaten sıcak, 30, 34 derecelere göre hesap yapılıyor. Kışın da hakikaten soğuk, yani eskisi gibi -5 değil de mesela -16 dereceye göre yapılıyor. Dolayısıyla meteorolojik verilerimiz de bu anlamda değişti. Artık sıcak aylarımız da var, hakikaten soğuk aylarımız da var. Yani Antalya ve Kars illerindeki bina projelerinde hesaplar artık kendilerine has daha gerçekçi iklimsel koşullarda hesaplanıyor.
Bir önemli fark ise, bir önceki düzenlemede, tipik bir bina için kullanım amacı ne olursa olsun sadece bir enerji limiti vardı; hastane de olsa aynı, alışveriş merkezi veya konut da olsa aynıydı. Şimdi ise binaların enerji limitleri kullanım amaçlarına göre ayrı ayrı belirlendi. Bir hastane ile bir alışveriş merkezi veya bir öğrenci yurdunun aynı değil.
3) Bu değişiklik inşaat sektöründe nasıl bir değişim yaratacak?
İnşaat sektörünü tabii daha da enerji verimli binalar yapmaya zorlayacak. Bunun için de daha nitelikli yapı malzemeleri ve kalınlığı daha yüksek yalıtım malzemelerinin kullanılması gerekecek. Mesela artık 3-5 cm’lik malzemeler değil de ortalama 10 cm kalınlığındaki yalıtım ürünlerinin tercih edilmesi, standardı karşılamak için bir anlamda zorunlu olacak. Bu kapsamda pencere ve cam sektöründe de ciddi bir gelişim yaratacağını tahmin ediyoruz. Enerji performansı yüksek doğramalar ile üçlü camlar oldukça talep görecek. İnşaat sektörü maliyet odaklı olduğu için bu zamana kadar standardı daha düşük ürünlerle projeleri tamamlayabiliyordu ama artık bu pek mümkün olamayacak. Maliyet değil, performans odaklı kararların alınması gerekecek.
Ayrıca bence önemli değişimlerden biri de yenilenebilir enerji sistemlerine talepte yaşanacak. Binaların enerji ihtiyaçları azaldıkça güneş, rüzgar enerjisi veya ısı pompası gibi sistemlerin kullanımı daha artacak. Çünkü enerji tüketimi düştükçe özellikle belli metrajın üzerindeki binalarda yenilenebilir enerji kullanımı hedefi daha ulaşılabilir seviyeye gelecek ve bu geçiş süreci rahatlayıp, kullanım artacak. Umuyorum ki metrekare şartı da kalkacak ve tüm binalarda belli bir miktar yenilenebilir enerji kullanımı şart olacak.
Diğer taraftan binaların enerji ihtiyacının azalması, kurulan iklimlendirme ve tesisat sistemlerinin de küçülmesi anlamına geliyor. Söz konusu sistemlerin daha az kapasiteli olanları ilk yatırım maliyetini de azaltacak. Radyatörler ve vanalar ufalacak, boru çapları düşecek ve daha çevreye duyarlı, daha az emisyon yayan sistemler yaygınlaşacak. Tabii tüm bunlar 1 Nisan sonrası yapılan binalar için geçerli olacak unsurlar. Fakat zaman ilerledikçe, çevreye duyarlılık arttıkça ve enerji tasarrufuna önem verildikçe belki mevcut binalar da yavaş yavaş yalıtım yaptırmaya, sistemlerini yenilemeye başlayacaklar. Ki işte o zaman kümülatif bir artışla tüm ülke ekonomisi daha da kazançlı çıkacak.
Bu süreçte inşaat profesyonellerinin bilinçlendirilmesi, bilgilendirilmesi gerekiyor. Bilgilerinin bu yeni gelişmelere göre güncellenmesi lazım. Tasarım aşamasında özellikle camların güneş geçirgenliği, çok daha fazla dikkat edilmesi gereken bir unsur oldu. Güneş geçirgenliği hesaplamalarda önemsenmezdi çünkü cam ne kadar güneş geçirirse binanın o kadar ısıtma ihtiyacı azalır görüşü hakimdi. Fakat güncellenen TS 825 ile soğutma yükü de dikkate alındığı için camın güneş geçirgenliği çok fazla önem kazandı. Ayrıca kütlesel açıdan ağır malzemeler de yaygınlaşacak.
4) Bu güncelleme son tüketici-kullanıcı ve ülke için nasıl bir öneme sahip?
Tabii düzenlemenin son tüketici açısından da oldukça faydası var. Vatandaş, konfor koşulları bozulmadan, hatta da artarak daha da az enerji harcayacak. Isınırken de soğuturken de enerji harcamalarının düştüğünü görecek. İşletme faturaları düşecek ve ekipman ihtiyacı da hem sayı hem kapasite olarak azalacak. Yani artık eskisi kadar büyük kapasiteli klimalar veya kombiler alınmasına gerek kalmayabilecek. Tabii bu, 1 Nisan’dan sonra yapılacak binalar için geçerli; öncekilerin de ne yapılacağına kafa yorulmalı. Çünkü 10 milyonluk bina stoğunun yanında yeni yapılacak binaların sayısı oldukça az. Dolayısıyla 10 milyon yapı stoğunu da enerji verimli, az emisyon yayan binalar haline getirmemiz lazım. Avrupa’da bu anlamda çalışmalar yürütülüyor; mevcut binalar ısı pompalarıyla, akıllı sistemlerle iyileştiriliyor. Türkiye’de de bakanlığın bazı çalışmaları var fakat hızlandırılmasında fayda görüyoruz. Özellikle 2000 yılı öncesi yapılan binalar hem yapı güvenliği hem de ısı yalıtımı açısından daha sorunlu binalar. Bunların çoğu zaten kentsel dönüşüme girmeli. Diğer grup olan 2000-2011 arası yapılanlar ise yapı güvenliği açısından değil de daha çok enerji verimliliği açısından iyileştirilmesi gereken binalar. Bu da mevcut binalar oldukları için ancak teşvik mekanizmalarıyla olabilir. Ekonomik anlamda desteklenmezlerse vatandaşın bu iyileştirmeleri yapması pek mümkün gözükmüyor. Ödenecek fatura bedelleri karşılığı sağlanacak kredilerle sürdürülebilir finansal çözümlerin yaygınlaştırılması lazım. Enerji verimliliği, dışa bağımlı ve sürekli nüfusu ve enerji talebi artan, sanayileşmesini tam tamamlayamamış bir ülke olan Türkiye için oldukça önemli. Neredeyse bütün sektörlerimizde ciddi birer enerji verimliliği potansiyeli var. Enerji ithalatına harcanan para, toplam cari açığın bir buçuk katı. Enerjinin yüzde 70’ini yurtdışından temin ediyoruz fakat savurganlığımız had safhada. Ayrıca enerjiyi dışarıdan karşılamak istikrarlı bir çözüm ve çok güvenli de değil.
Enerjinin yüzde 32,3’ünü binalarda tüketiyoruz. Bunun da yaklaşık 70 veya 80’i bina türüne göre değişmekle beraber ağırlıklı olarak alan ısıtması ve alan soğutması. Dolayısıyla bu büyük hacmin azaltılması lazım. Bu da çok büyük oranda yalıtım uygulamalarıyla gerçekleştirilebiliyor. Harcanan o kadar enerjiye rağmen vatandaş bir de sağlıklı ve konforlu ısınamama derdi yaşıyor. Yalıtımsız duvarlar, sızdıran çatılar dolayısıyla maalesef konfor koşulları da çok düşük. Yani hem ciddi para ödeniyor hem de konforsuz koşullarda yaşanıyor. Bu standart bu tip problemleri de oldukça azaltacak.
Bu standart ayrıca ülke olarak yılda 600 bin ton sera gazı salımımızı da azaltacak. Ve her sene eklenen binalarımızla her sene yaklaşık 500 bin ton eşdeğeri petrol enerji talebi daha yaratıyoruz. TS 825’in güncellenmesiyle eskisine göre 120 bin ton petrol eşdeğeri daha fazla enerji tasarruf sağlayabileceğiz. Bu da yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık bir katkı anlamına geliyor. 5 milyar doların içinde bu 100 milyon dolar belki ufak bir meblağ gibi görünebilir ama yeni binaların sayısı arttıkça bu oran çok daha artacak.
5) Bu değişiklik yalıtım sektörüne ne katacak, sektörde nasıl bir değişim yaratacak? Yalıtım sektörünün bu düzenlemeye refleksi sizce nasıl olacak?
Yalıtım sektörü açısından bakıldığında ise tabii ki daha kalın ve yoğun ürünlere yönelik talebin artması sektörün üretimini artıracak. Tabii unutmamalı ki önemli unsurlardan biri de, söz konusu düzenleme yeni yapılacak binaları kapsadığı için yeni inşaatların yapılıyor olması gerekiyor. Nisandan sonra yeni bina inşaatları artmalı ki sektör de hareketlenebilsin. Diğer taraftan daha kalın yalıtım malzemesi kullanmak istemeyenler de performansı daha yüksek yalıtım malzemelerini talep edeceklerdir. Bu da, bu zamana kadar Türkiye pazarında pek karşılık bulmayan yüksek performanslı ürünlere geçişi hızlandıracaktır. Cam sektöründe de ikili ve üçlü camların yanında güneş geçirgenliği kontrolü sağlayan kaplamalı camların kullanımı artacaktır.
6) Söz konusu revizyon yeterli mi? Daha neler yapılması gerekiyor, kapsamın daha da genişletilmesine gerek var mı? Sizce bir sonraki adım ne olmalı?
Biraz önce de değindik aslında bu soruya... Kapsam, mevcut binaları da kapsayacak şekilde genişletilebilir, kalınlıklar ve performanslar artırılabilir. Bunlar bugünlerde Avrupa’nın konuştuğu ve uyguladığı şeyler. Yani bu konuda her zaman yapılabilecek, iyileştirilebilecek şeyler vardır. Belli bir süre sonra söz konusu unsurlara ihtiyaç olacaktır ama kısa vadede öncelikle yeni gündeme alınan bu iyileştirmeleri hakkıyla yapmak gerekiyor.
7) Sıcak bölgelerimizden birindeki bir bina örneğiyle konuyu biraz daha açabilir misiniz?
İzmir’de 5 katlı bir apartmanın yeni standarda göre ısıtma ve soğutma enerjisi ihtiyacını hesapladık. Isıtma ihtiyacı metrekarede 13-15 kWh yıl, soğutma ihtiyacı ise 40-45 kWh. Toplamı da 60 kWh. Ama biz bu zamana kadar hep bu 13’le uğraşmışız, yani İzmir gibi sıcak bir yerde 13 kWh’ı azaltmaya çalışmışız. Halbuki şimdi soğutma tarafındaki harcama azaltılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla yeni mevzuat oldukça yararlı olacak, sıcak iklim bölgelerinde ciddi bir iyileşme sağlanacak.
8) Binalarda enerji verimliliği kapsamında hem dünyada hem de ülkemizde son 20 senede önemli adımlar atıldı... Bu konudaki çalışmalar teknolojik, tasarımsal, mevzuat, tüketici talebi ve yapı malzemesi açısından nereye doğru gidiyor?
Bu soruya da biraz önce yine kısmen cevaplar vermiş olduk aslında... Özellikle Avrupa’da kendi kendine yeten ve hatta enerjisini üreten binalara doğru bir yönelim olduğunu görüyoruz. Sıfır enerjili bina konsepti gün geçtikçe popülerleşiyor. Bu kapsamda da ilk yapılması gereken şey tabii ki talebi azaltmak. Onun için maksimum yalıtım şart. Kalan ihtiyacı da yenilenebilir enerji sistemleriyle temin ediliyor. Ülkemizde de bu yönde adımlar atılıyor. Belli metrajın üzerindeki yapılarda yüzde 10 yenilenebilir enerji kullanımı zorunlu tutuluyor. Bunun artarak devam edeceği tahmin ediliyor. Fosil enerji kaynağı kullanmak hem pahalı hem çevre açısından sorunlu hem de politik nedenlerle riskli bir yöntem. Tükeniyor olmaları da diğer bir sorun. Ülke olarak zaten bu kaynaklara da sahip olmadığımızdan kullanımı da asgariye indirmemiz şart. Ayrıca tabii ısıtma soğutma sistemlerimizin daha akıllı olacağı, yapay zeka kullanacağını da tahmin ediliyor. Enerjiye ihtiyaç duyulmadığı zamanlarda sistemler en düşük devirde çalıştıracak sitemler olacak. Dinamik, çevre verilerinden yararlanan sistemlerle hayatımızı idame ettiriyor olacağız. Ve tabii ki daha nitelikli yalıtım malzemeleri ve daha nitelikli pencereler ile yapı malzemelerine talep artacak.
9) Son olarak inşaat ve yalıtım sektörleriyle ilgili genel bir değerlendirme alabilir miyiz?..
Yalıtım sektörünün özel bir problemi olduğunu söyleyemeyiz; genel olarak ülkenin ve inşaat sektörünün problemleri var... İnşaat sektöründe maliyet odaklı karar almadan kaynaklı nitelikli ürünlerin nispeten az tüketildiği, maliyetin her şeyin önüne konulduğu bir dönemden geçiyoruz. Yeni inşaat sayısının giderek azalıyor olması sektörün önemli bir problemi. Onun dışında bütün inşaat sektöründe oluşan kayıt dışılık gibi birçok problemi burada bir kez daha anlatmaya gerek yok. Bizim yalıtım sektörü olarak diğer sektörlerden ilave sıkıntımız mevzuatın çok geride kalmış olmasıydı, onu da bu iyileştirmeyle biraz olsun aşmış olduk. Ama bu iyileştirmeyi geç yaptığımız için geçen on yılda nelerin kaybedildiği başka bir konu. Umuyorum bundan sonra yapılacak binalar hem güvenli hem enerji verimli hem de çevreye daha duyarlı olacaklar. Bu kapsamda da yalıtım sektörünün önemi her geçen gün artacak. Yalıtım ve yenilenebilir enerjiyle ilgili sıkıntılar çözüldükten sonra ülke olarak milyar dolarlık giderleri muhafaza etmiş ve başka alanlarda değerlendirmiş olabileceğiz. Diğer taraftan bu güncellemenin, mevzuatın gerçek hayatta yansımasının da aynı seviyede olmasını diliyorum. Dernek olarak elimizden geldiği kadar eğitim ve bilinçlendirme anlamında her türlü desteği vermeye de hazırız.
BU İÇERİĞE, ŞANTİYE®NİN MART - NİSAN 2025 (410.) SAYISININ E-DERGİ VERSİYONUNDAN DA GÖZ ATABİLİRSİNİZ… LÜTFEN TIKLAYIN...
ŞANTİYE®
Daha iyi yapılar için...
7 Nisan 2025
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2025 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Artus, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Chryso, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Deutsche Messe, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hannover Fairs, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Molecor, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Samsung, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Viessmann, Wermut, Wilo, Winsa, XCMG, Xylem ve ZF'nin değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1800 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.