Türkiye Mimarisi veya Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarisi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi sonucu kurulan devletlerden birisi olarak, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasıyla başlayan ve günümüze kadar gelen süreçte, Türkiye toprakları üzerinde süregelen mimarlık sürecini inceler.
Yazan: Revan ÇEVİK, Yük. Mimar / Antalya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü
Bu makaleye, Şantiye®nin Eylül-Ekim 2022 (395.) sayısının E-DERGİ versiyonundan ulaşmak için lütfen tıklayın...
Türkiye’de mimarlık uygulamaları ve belli dönemlerde yaygın olan mimari akımlar, cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan belli sorunlardan ve çelişkilerden etkilenmiş ve onlara cevap olarak farklılık göstermiştir. Bu çelişkilerden en önemlisi, özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde, “doğu-batı” ikilemidir. Buna ek olarak “ulusal-evrensel”, “geleneksel-modern” veya “dindar-laik” gibi ikilemler ve farklı siyasi görüşler de mimarlık uygulamalarının seyrini etkilemiştir.
Bu dönemlerin birbirlerinden net bir şekilde ayrılması pek mümkün değildir. Öyle ki bazı akımlar diğerleri ile iç içe belirli bir sürer varlığını sürdürmüştür. Ayrıca bir dönemin veya ekolün temsilcisi olarak nitelendirilen bazı Türk mimarlar, kariyerlerinin ileriki dönemlerinde daha farklı stillerde de eserler tasarlamışlardır. Tüm bu faktörlere rağmen Türkiye’de mimarlığın gelişimini belli dönemlere ayırarak özetlemek mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda yaygın ve etkili olan bir sivil toplum örgütlenmesi ve devlet alanı dışında mimariye destek verecek özerk bir burjuvazi yoktu. Bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu döneminde sadece saraya bağlı olan mimarlar, yeni dönem de aynı üslupla devlet yönetimine bağlı kaldılar. Bu durum 1950’lerden itibaren değişmeye başlamışsa da özel sektörün gelişmesi ve mimarlık alanına yön verip, hâkim olmaya başlaması daha sonraları gerçekleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık süreci, Osmanlı İmparatorluğu’nun mimarisinden, özellikle ilk dönemlerinde oldukça etkilenmiştir. Özellikle 1920’li yıllara hâkim olmuş Birinci Ulusal Mimarlık Akımında bu etkileri gözlemlemek mümkündür. Daha sonraki dönem olan 1930’lu ve 1940’lı yıllarda yabancı kökenli (ağırlıklı olarak Almanya, Avusturya ve İsviçre’den) mimarların Türkiye’ye çağrıldığı ve onlara farklı amaçlar için ağırlıklı olarak kamu yapıları inşa ettirildiği gözlemlenmektedir. Hem 1938’te Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamını yitirmesi, hem dönemin politik ortamında milliyetçi akımların yükselişe geçmesi, hem de İkinci Dünya Savaşı ve sonrası Türkiye’nin izole edilmesi nedeniyle 1940’lı yıllarda başlayıp 1950’lere kadar etkisini sürdüren İkinci Ulusal Mimari Akımının bu dönemde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
1920-1930’LU YILLAR, BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI
Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra, 1923’te yeni kurulmuş bir devlet olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık anlayışına gerek dönemin toplumsal ve siyasal gelişmeleri, gerek kimlik arayışları ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gelişmeye başlayan milliyetçilik akımı etki etmiştir.
Mimar Kemalettin ve Vedat Tek’in öncülüğünü yaptığı ve ilk aşamada Neoklasik Türk Üslubu ya da Millî Mimari Rönesansı denilen ama sonraları Birinci Ulusal Mimarlık Akımı adı verilen bu mimari üslup, Türk millî tarzını yaratmayı hedeflemiştir. Bunu yaparken her ne kadar milliyetçi olma hedefi güdülmüşse de klasik Osmanlı yapılarında yer alan mimari öğeler ve süslemeler sıklıkla kullanılmıştır. Bunun yanı sıra eskiden sadece dinî yapılarda kullanılan kubbe, saçak gibi mimari öğelere Birinci Ulusal Mimarlık Akımı döneminde diğer kamu yapılarında da yer verilmiştir.
Birinci Ulusal Mimarlık Akımının en önemli temsilcileri başta Mimar Kemalettin ve Vedat Tek olmak üzere Arif Hikmet Koyunoğlu, Ali Talat Bey ve Giulio Mongeri’dir.
Mimari Özelikler
Dönemin yapılarının özellikleri ideolojik yapının birer sonucudur. Şimdi bu özellikleri Prof. Dr. Afife Batur’un çalışmalarını takip ederek inceleyelim. Batur’a göre dönemin yapılarının özellikleri genellendiğinde şu sonuçlara ulaşılır:
- Dönemin mali koşulları ve kentsel ölçeği dikkate alındığında tümü değilse de çoğunluğu büyük yapılardır.
- Çoğunda yeni yapım yöntemleri (betonarme vb.) ve yeni malzeme kullanılmıştır.
- Pek çoğunda çağdaş donatı vardır.
- Tümü Milli Mimari üslubunun tasarım ve biçim özelliklerini taşırlar.
- Genellikle simetrik ve aksiyal kitle düzenlemeleri ve planları vardır.
- Kullanılan şemalar, kitle ve mekanlardaki ölçü ve oranlar ve kompozisyon kuralları bakımından Avrupa Neo-klasizmine paralel bir yapı gösterirler.
- Kolon, kolon başlığı, kemerler ile parmaklık, kapı, pencere vb. strüktürel veya strüktürel olmayan mimari öğelerde, motiflerinde ve cephe düzenlemesinde geleneksel Selçuklu, Osmanlı, İslam mimarlığından alınmış çizgi ve biçimlere sahiptirler.
- Büyük ve temsili nitelikteki yapıların müellifi olan mimarlar, Cumhuriyet öncesi dönemin tanınmış ve meslek alanında etki ve önemleri kabul edilmiş kişiliklerdir.
- Mimarlar arasında üslup ve yaklaşım açısından kişisel ayrımlar bulunsa da, eğilimin ana çizgisi kesin ve belirgindir.
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ MODERNİZMİ
Yeni kurulan devletin yeni başkentinin Ankara olması nedeniyle bu şehirde yeni idari binaların inşa edilmesi ihtiyacı doğmuştur. İhtiyaç fazla olmasına rağmen yeterli sayıda mimar olmaması nedeniyle 1927’den sonra Avrupa’dan gelen mimarlara projeler yaptırılmıştır. Almanya, Avusturya, Fransa ve İsviçre’den gelen mimar ve şehir plancıları Türkiye’de birçok projeye imzalarını atmıştır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayıp 1940’lara kadar devam eden, hatta daha sonrasında projelerin sürdüğü bu dönemi Avrupa avangardı olarak niteleyen mimarlık eleştirmenleri de olmuştur.
Bu gruba giren, hem geleneksel öğeleri hem de modern mimarlık unsurlarını içeren önemli projelerden birisi Şekip Akalın tarafından tasarlanan Ankara Tren Garı’dır. Seyfi Arkan tarafından tasarlanan ve 1935 yılında inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü de 1930’lu yılların modernist mimarisini yansıtan önemli bir örnektir.
Theodor Jost ve Robert Oerley tarafından tasarlanmış ve 1927 ile 1932 yılları arasında inşa edilmiş Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, dönemin önemli modern sağlık yapılarından birisidir. Theodor Jost’un tasarladıği ilk bölüm düz çatılı kübik hacimlerden oluşurken, Rober Oerley’in eklemeleri ve genişleme projesi sırasında çatılar değişmiştir. Yapının girişinde bulunan demir ızgara ve giriş üzerindeki kadın sporcu rölyefi, 1930’lu yılların modernizm stiline iyi bir örnektir.
Dönemin önemli eserleri arasında Çankaya Köşkü’nün bir parçası olan Pembe Köşk (Gudrun Baudisch ve Clemens Holzmeister, 1932), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (Bruno Taut, 1937), TBMM binası (Clemens Holzmeister, 1938–1963), Yargıtay binası (Clemens Holzmeister, 1935), 19 Mayıs Stadyumu (Paolo Vietti-Violi, 1936) yer almaktadır.
Mimari Özellikler
Bu dönemde Cumhuriyet yönetici kadrolarının, mimari alana üslup anlamında herhangi bir müdahale ya da yönlendirmesi olmamıştır. Bu nedenle üslup tamamıyla dönemin ideolojisi ile beslenmiş Türk mimarlar ve ülkemizde bulunan yabancı mimarlar tarafından belirlenmiştir.
Bu döneme hâkim olan yabancı mimarların ağırlıklı olarak Orta Avrupa (Avusturya ve Almanya)’dan gelmeleri nedeniyle, o dönemde baskın olan neo-klasik akım, ülkemizdeki yapılara da mimari üslup olarak yansımıştır. Bu dönemde inşa edilmiş yapılara bakıldığına genel olarak simetrik yerleşimlerin hakim olduğu görülür. Yalın ve simetrik cepheler, birbirini tekrarlayan pencereler, neo-klasik üslupta yaygın bir tasarım olan anıtsal boyutta merdivenler ve sütunlu giriş düzenlemeleri dönemin belirgin mimari özellikleridir.
Modernist Dönemi, I. Ulusal Dönem’den üslup bakımından ayıran temel özellik, geleneksel mimari motiflerinin terk edilmesidir. Dönemin ideolojisi “Çağdaş Uygarlık” seviyesine ulaşmaktır. Bu anlamda modern mimarlığa yönelme, Doğu kökenli kültürden kopup Batı kültürüne, yani “Çağdaş Uygarlığa” yönelmenin bir gerekliliğidir.
1940’LI YILLAR, İKİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI
İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik olumsuzluklarla beraber dönemin aşırıcı milliyetçi ortamında yabancı mimarlara tepkilerin artması nedeniyle mimarlık alanında millî değerlere dönülmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
1940’lı yıllarda başlayıp 1950’lerde de devam eden ve İkinci Ulusal Mimarlık olarak nitelendirilen bu dönemi, “Yeni Yöreselcilik” olarak niteleyen eleştirmenler de vardır.
Bu dönemde tıpkı Birinci Ulusal Mimarlık Akımında olduğu gibi Osmanlı-Selçuklu mimari özellikleri baz alınmıştır. Bunlara ek olarak Türk konut mimarlığının özellikleri de bu akımın uygulayıcıları tarafından benimsenmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir devletin kurulmasının heyecanı ve geleneksel öğelere karşı gelişen kuşkulu tutumun, 1940’lı yıllarda dünyada da yaygınlaşan milliyetçilik akımının etkisiyle yerini daha ulusal akımlara bırakması durumuna verilebilecek en güzel örnek, Ankara’da yer alan eski Sergi Evi’dir.
Şevki Balmumcu tarafından 1933 ile 1934 yılları arasında inşa edilen Sergi Evi, özgün halinin aksine Paul Bonatz tarafından yeniden tasarlanarak Ankara Opera Sahnesi adıyla 1948’te yeniden kullanıma açılmıştır. Yapının ilk modernist çizgileri tamamen klasikleştirilmiş, revaklar ve süsler ile İkinci Ulusal Mimarlık Akımı üslubuna uygun hâle getirilmiştir.
Sedat Hakkı Eldem ile Emin Onat’ın birlikte yapmış olduğu tasarımlar arasında en tanınmışı İstanbul Üniversitesi’ne ait Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi binaları (1944-1952) ve İstanbul Adalet Sarayı (1949) binasıdır. İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi yapılarının en belirgin özelliği simetri ve anıtsallıktır. Bu yönüyle dönemin totaliter rejiminin öğelerini ve Nazi mimarisi öğelerini taşısa da, saçaklar gibi bir takım mimari öğeleri ile Osmanlı konut mimarisine de benzemektedir.
İstanbul Adalet Sarayı projesi ise her ne kadar modern mimarlığın önemli özelliklerini taşıyan bir yapı olsa dahi İkinci Ulusal Mimarlık Akımının örneklerinden de sayılmaktadır ve de bu dönemin en son uygulanmış örneği olarak kabul edilmektedir.
Mimari Özellikler
Karmaşık bir yapıya sahip olan İkinci Ulusal Mimarlık Akımı, Afife Batur’un sınıflandırmasına göre 4 ayrı başlıkta incelenebilir.
Ulusal ve Yerli: Bu yaklaşımla; mimari alanda bir dönem önce yaşanan Avrupai etkilerden sıyrılarak daha temelli bir milli mimari kurulması hedeflenmiştir.
Nostaljik ve Yenilemeci: Tarihi biçimlerin doğrudan seçilip kullanılması yerine plan şemalarının ölçü, oran ve biçimlerinin analizi yoluyla tasarım ilkelerinin ve ölçütlerin elde edilmesini yöntemidir.
Anıtsal ve Akademik: Her ne kadar bu dönemde yabancı mimarlara fazla yer verilmese de Holzmeister ve Bonatz gibi mimarlar çalışmalarına devam etmiştir. Bu mimarların tasarımları anıtsal ve akademik niteliktedir.
Popülist ve Yerli: Dönemin Halkçılık eğiliminin bir göstergesi olan bu yaklaşımla bölgesel öğeler, rasyonalist ilke ve biçimlerle bir araya getirilmeye çalışılmıştır.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÖNEM
Her ne kadar İkinci Ulusal Mimarlık Akımı 1950’li yılların sonlarına kadar etkisini sürdürmüşse de, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte bu akımın etkileri de azalmaya başlamıştır...
Gerek savaşın sona ermesiyle yapı malzemelerinde mevcut olan kısıtlamaların kalkması, gerekse yurt dışına giden Türk mimarların yurda geri dönmeye başlamaları bu dönemdeki değişikliklerin en önemli sebeplerindendir. Ayrıca cumhuriyetin ilan edildiği ilk dönemlerde kurulmuş mimarlık fakültelerinin mimar mezunlarını vermeye başlamaları ve sayıların artması da değişimin diğer önemli nedenidir.
Bir önceki dönemler gibi net ve belirgin tasarım öğeleri ile ayrılması pek mümkün olmayan 1950’li yıllarda farklı mimarlar farklı mimarlık anlayışına göre eserler inşa etmişlerdir.
1950-1960 yılları arasında inşa edilen yapıların biçimsel ve içerik anlamında birtakım özgünlükler barındırdığı söylenebilir. Üretirken yorum yapan dönem mimarları batıdan öğrenilen hazır kalıpların ötesine geçmeyi çabalamışlardır. Bunlardan dönem anlayışını en iyi anlatan 2 örnekle devam edelim.
1956 yılında tasarlanan ve ileriki yıllarda Ağa Han ödülü alan Türk Tarih Kurumu Binası’nda Turgut Cansever ve Ertur Yener çağdaş yapım teknolojisini geleneksel anlayış ile yorumlamıştır. Burada merkezi bir avlu etrafında toplanan mekan anlayışı, Osmanlı mekan kurgusunun içe dönük karakterini yansıtmaktadır.
Yine 1958-60 yıllarında Nejat Ersin tarafından kooperatif konutu olarak yapılan Cinnah 19, Corbusier’in Marsilya bloğunu oluşturan ilkelerin yeniden ele alındığı bir binadır. Bina yerden yükseltilmiştir. Her katta beş dubleks apartman dairesinden ve sirkülasyonu sağlayan iki katta bir kurgulanmış olan dış koridordan oluşan binanın bu yöndeki cephesi bir ızgara yüzeyle kapanmıştır, diğer cephesi ise Ankara manzarasına açılmaktadır. Açık bir yüzme havuzunun konumlandığı binanın çatısı, içinde yaşayan insanların bir araya gelebilecekleri bir yarı-açık mekan olarak değerlendirilmiştir.
60’lı yıllardan sonra da arayışlar bitmiyor elbet. Kolay değil, koca bir ülkenin yönetim sisteminden tutun tüm eğitim sistemi, işleyişi, devlet kurumlarının yapısı ve bir ulusun yaşayış tarzı ve ideolojisi değişiyor.
Yönetim biçimi değişiminin, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışı ile başlayıp 29 Ekim 1923’te “Cumhuriyet”in ilan edilmesiyle 4 yıl gibi kısa bir sürede tamamlandığı düşünüldüğünde, bu durumun insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri olan barınma ve korunma alanlarına sıçramasında, arayışlar içerinde kimi zaman taklit, kimi zaman benzetmelerle, ve nihayetinde “ÖZGÜN ve GELENEKSEL”den izler taşıyan “MODERN MİMARİ” dilin oluşmasında geçen sürecin “UZUN” ve “DENEYİMSEL” olması kaçınılmaz...
23 Eylül 202
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.