Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA...” isimli canlı yayın serimizin 1 Kasım 2023 Çarşamba günkü konusu “Yüksek Yapı ve Cephelerde Yangın Güvenliği”; uzman konuğu ise Efectis ERA Avrasya Yönetim Kurulu Başkanı İlker İBİK’ti...
İlker İbik programda cephe yangınlarının çıkış ve yayılış nedenleri; bina cephelerinde yangın güvenliği için ne gibi önlemler alınması gerektiği; mevzuatın talep ettiği ve etmedikleri; cephe yangınlarında genelde sorunun nelerden kaynaklandığı ve en çok ne tür hataların yapıldığı; yangın güvenliği açısından “Malzeme” ve “Tasarım”ın öneminin ne olduğu; ideal cephenin hangi unsurları barındırması gerektiği ve inşaat sektörünün bu konuda yeterli hassasiyet ve bilince sahip olup olmadığı gibi başlıklar altındaki bilgi, görüş ve önerilerini Şantiye® okurlarıyla paylaştı.
1) Cephe yangınlarının çıkış ve yayılış nedenleri nelerdir?
Öncelikle, artık yüksek ve büyük yapılarda, geniş taban alanlı yapılarda cephe yangınlarına alışmamız gerektiğini söylemem gerekiyor. Çünkü biz Türkiye’de Amerika, Almanya veya Fransa gibi ülkelere kıyasla yangın mevzuatımızı çok yeni oluşturduk. Son 10 senedir yangın yönetmeliği nasıl uygulanır, tasarımda, yapımda ve inşaatta bir yeri var mıdır gibi sorularla uğraşıyoruz. Dolayısıyla her ne kadar yönetmeliğimiz görünüşte uzun yıllardır mevcutsa da yönetmeliğin özellikle cephelerle alakalı aktif olan revizyonu 2015 yılında yapıldı. Dolayısıyla 2015 öncesine kadar ciddi bir kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği vardı ortada.
2015 revizyonunu çok olumlu buluyorum. Gerekliydi ve doğru bir eylemdi. Söz konusu revizyonda getirilen ilk şart, bina yüksekliğinin 28,5 metrenin üzerinde olduğu yapılarda, cephenin tamamının (herhangi bir yeri değil) kesinlikle A2 s1 d0 sınıfı olma şartı. Çok net. Buna inşaat sektörü henüz yeni yeni alışıyor. Dolayısıyla, 2015 öncesinde de belli, benzer kriterler vardı ama bu kadar açık ve net ifade edilmemişti. Dolayısıyla yasaya karşı hep bir “kaçış yolu, arkadan dolaşma” arayışı karşılığını buluyordu. Bu şekilde belediyelerden de ruhsat alınabiliyordu. Fakat bunun sonucunda acı olaylar yaşandı. Örneğin 2011 Şişli’nin ortasında Polat Tower yangınını gördük. Ardından Taksim İlkyardım Hastanesi’ndeki durum. Geçen sene Fikirtepe’deki yüksek rezidans yangını ve geçtiğimiz aylardaki İzmir’deki cephe yangını. Bu örnekler artacak. Çünkü biz hemen hemen tüm Anadolu bölgesi, belki Kuzeydoğu Anadolu’nun bir kısmı hariç tümüyle bir güneş ülkesiyiz. Ülkenin tamamı yazın inanılmaz derecede güneş alıyor. Dolayısıyla eğer cephedeki malzeme güneşi hızlı emen, bünyesinde toplayan bir malzemeyse sıkıntı çıkması çok muhtemel. Ve cephedeki yalıtım malzemesi zaman içerisinde nemini atacak ve bünyesindeki ısıyla beraber alevlenecek bir malzemeyse sorunların çıkması hepten kaçınılmaz oluyor. Kısaca şunu söyleyebilirim, cephe yangınlarının temel nedeni yanlış tasarım ve yanlış malzeme seçimidir.
Eğer yüksek bir yapıda, mesela alüminyum kompozit panelin C sınıfı, B sınıfı yanıcı, alevi ilerletebilir sınıflarından biri kullanılırsa veya panelin içinde yüksek yoğunluklu polietilen (PE), poliüretan (PUR), poliizosiyanürat (PIR) ısı yalıtım malzemesi kullanılırsa veya mantolama sistemlerinde yine EPS, XPS gibi polistren köpük türevleri ya da PUR, PIR gibi yanıcı malzemeler kullanılırsa risk alınıyor demektir. Yüzde 100 yanacak anlamına gelmiyor tabii ama yanma riski alındığı da açıktır.
2) Ülkede yılda kaç yangın çıkıyor ve bu yangınlarda kayıplar hakkında ne tür bilgilere sahibiz?
1,5 milyon binanın olduğu İstanbul’da senede yaklaşık 25 bin bina yangını oluyor. Dünya standartlarında kabul edilebilir bir oran. Fakat kayıp olarak bakıldığında bu oran çok yükseliyor. Bu yangınların yüzde 5,72’sinde, yani 25 bin yangının yaklaşık olarak 1250’sinde yapı ya kullanılmaz derecede hasar görüyor ya da çok ağır revizyona ihtiyaç duyuyor. Bu büyük bir kayıp. Ayrıca can kaybı da yüksek tabi. 2005 yılında yangınlarda yaklaşık 400 kişiyi kaybediyorduk. Bugünkü veri çok daha yüksektir. Bir de üstüne maddi kayıplar...
Sanayi tesislerini de dahil eder ve operasyonel kayıpları da işin içine katarsak Türkiye’nin senelik maddi kaybının 9,6 ile 10,2 milyar dolar arasında olduğunu görürüz. Bu rakam 80 milyonluk nüfusa bölündüğünde kişi başı senede 120-140 dolar arası bir kayıptan söz edilebilir. Amerika’da bu kayıp 65 dolar, Avrupa’da ise yaklaşık 30 dolar. Ayrıca 80 milyonda 2005’teki veri olarak 400 kişi kabul etsek, 1 milyonda 5 kişi yıllık can kaybımız var demektir. Bu kayıp oranı Avrupa ve Amerika’da milyonda birlerde. Gereksiz yere can da kaybediyoruz.
Tüm bu olumsuz verilerden şu ortaya çıkıyor ki; bir an önce doğru malzemeler kullanmaya başlamalıyız. Çünkü yüksek binalarda çıkan yangınların hemen hepsi cepheye sirayet ediyor. Ve bu yangın kayıplarında can kaybı olanların yine hemen hepsi ya deprem sonrası yangınlar ya da yüksek binaların cephe yangınları. Çok az miktarda gecekondularda kombi yangını vs. çıkıyor veya can kaybı yaşanıyor. Çünkü yüksek binaların sayısı son yıllarda çok arttı.
Birkaç ay geçmiyor ki bir yüksek binada yangın haberi duymayalım.
3) Bina cephelerinde yangın güvenliği için ne gibi önlemler alınması, nelerin yapılması-yapılmaması gerekir?
İlk soruda, bu sorunun cevabını da kısmen verdim aslında. Sorunun büyük kısmı “malzeme”den kaynaklanıyor ama tabii ki tek problem malzeme değil.En az onun kadar önemli bir unsur da “tasarım”...
Cephe malzemesini tasarım sürecinin ortalarında, mimari tasarım tümüyle çıktıktan sonra mimar seçiyor. Bu tasarım sürecine maalesef yangından anlayan bir uzmanın katılmaması işi çok olumsuz bir noktaya götürebilir. Yangın hem tehlikeli hem de çıktığı zaman ev sakinlerinin elini ayağına dolaştıran bir şeydir. Hortumun nasıl çekileceği, tüpün nasıl kullanılacağı bilinmiyorsa, hangi noktadan kaçılması gerektiği belli değilse, ateşin üzerine ne atılması gerektiği bilinmiyorsa yangın çok kolay yayılır. Dolayısıyla tasarım, insanların eksik bilgi sahibi olduğu düşünülerek yapılır.İnsanların panik moduna gireceği, yangın söndürmede fayda değil zarara katkıları olabileceği “mühendisçe” düşünülür, yüksek güvenlik katsayısı göz önüne alınır. Tasarım kriterleri buna göre belirlenir. Dolayısıyla tasarım sürecine yangın güvenliğinden anlayan birilerinin katılması şarttır. Son yıllarda az da olsa yaygınlaşmasına rağmen ülkemizdeki mimarlık okullarının çok azında yangın güvenliği konusu ele alınıyor. Yani lisans eğitimini tamamlamış bir mimar, çok özel bir ilgisi yoksa yangını bilmiyor. Bilmediği için de maalesef malzeme seçim sürecinde yangınla ilgili unsurlar biraz dışarıda bırakılıyor. Malzeme seçimi sadece kullanım kolaylığı, estetik, fonksiyonellik, konfor gibi veya deprem gibi kriterler göz önüne alınarak yapılıyor ve söz konusu kriterler yangında çoğu zaman ters çalışıyor. Yani konfor dikkate alındığında yanıcı malzeme seçilebilir; estetik dikkate alındığında plastik malzeme gibi yine yanıcı malzeme tercih edilebilir. Deprem güvenliğine çok odaklanılırsa, bu sefer de betonda patlamaya yol açabilecek hatalar veya çelikte mukavemeti kaybettirecek hatalar yapılabilir. Yangın konusu bilinmiyorsa, doğru kullanılmayan her malzeme yapıda can kaybına sebebiyet verir. Dolayısıyla artık Türkiye’de hem 1970’lerden beri Avrupa’da hem de 80’lerden sonra Amerika’da olan “tasarımın içerisine yangın mühendisliğini, yangın uzmanını sokmamızın” zamanı geldi. Çünkü artık yüksek katlı binalarımızın sayısı çok arttı.
Bu arada tabii “Yangın Güvenliğinin” itfaiyeden ruhsat veya akademisyen bir danışmandan imzalı rapor almak olmadığını da öğrenmemiz lazım. Bu işin 3 adımı vardır. Biri, tasarım inceleme ve mevzuata uygunluk kontrolü. Bu süreçte gerektiğinde modelleme de yapılır. İkinci adım şantiyede kontroldür. Şantiyede kontrolde de uygulama kontrolü vardır. Üçüncü adım ise laboratuvarın ve belgelendirme kuruluşunun yaptığı çalışmalardır. Çünkü kullanılacak malzemenin test edilmiş ve belgelendirilmiş malzeme olması gerekir.
Ayrıca bir “yangın uzmanının” her konudan anlayamayacağı gerçeği de dikkate alınmalıdır. Sırf mühendis olmak, sırf itfaiye teşkilatında görev almış olmak veya akademide kariyer yapmış olmak, yangın uzmanının tüm konulara hakim olduğunu göstermez. Yani fandan anlayan uzmanın yangına mukavemetten veya sprinklerden de anlıyor olduğunu göstermez. Poliüretan yangınında, poliizosiyanürat yangınında, sandviç panelin içinde PUR, PIR olduğunda ortaya çıkan dumanın havadaki hidrojeni kaparak siyanür asidi veya üreik asit ürettiğini ve o dumanın siyanür asidi dumanı veya üreik asit dumanı olduğunu bilmeyen, bu kadar temel yangın kimyasından habersiz yangın danışmanlarımızın sayısı da hiç az değil.
Diğer taraftan, resmi kurumlardan akredite olduğunu iddia ederek yapı malzemelerine belgelendirme ve raporlar sunan kurumlar konusunda da dikkatli olunması gerektiğini hatırlatmalıyım. Akreditasyon geçerliliği konusunda temel kaynak TÜRKAK web sitesi üzerinden edinilecek bilgidir.
4) Türkiye’deki mevzuat bu konuda ne talep ediyor? Yeterli mi? Avrupa ve ABD ile kıyaslanınca bu anlamda durum ne?
Yüksek binalar ve cepheler özelinde konuştuğumuzda son revizyonun 2015’te gerçekleştirildiğini söyleyebilirim. Oldukça da doğru bir revizyondu. Türk inşaat sektörünün tamamı düşünüldüğünde cephe yangın güvenliği açısından majör ihtiyacı karşılayacak seviyede bir yönetmeliğimiz var.
27, 28, 29. olmak üzere 3 temel madde vardır tasarımı ilgilendiren. Cepheler maddesi, gayet net bir şekilde, bina yüksekliği 28,5 metrenin üzerindeyse cephede kullanılan yapı malzemesi A2 s1 d0 olacak diyor. Bu, sadece son kat malzemesi değil, cepheye kaplama olarak kullanılan tüm katmanları kapsıyor. Yani mantolama sistemi kullanılıyorsa onun her malzemesinin zaten A2 olması lazım. Havalandırmalı giydirme cephelerde ise yüksekliğe bakılmaksızın A2 s1 d0 olmalıdır.
Bu kapsamda Polat Tower yangınına (Temmuz 2011) değinmek isterim. Binada giydirme cephe sistemi vardı. Güzel de tasarlanmış bir giydirme cephe sistemidir. Pencere boşluklarının olduğu kısımlar boydan boya camdır. Alüminyum kompozit panel kaplama vardır. Cam ile alüminyum kompozit panel kaplaması arasında kesici bariyerler mevcuttur. Beton bir bariyer vardır. Her iki tarafa da beton bariyer konularak yapılmış bu cephe boşluğu. Onun üzerine kaplanmış. Altına ısı yalıtım paneli olarak mineral yün, üstüne de alüminyum kompozit panel. Bu yangın önemlidir çünkü can kaybı yoktur ve iyi tasarıma ama kötü malzeme seçimine örnektir. Yangının nedeni ise kötü malzeme seçimidir. Yangının hızı saniyede 66 cm’ydi. Yani üç saniyede yangın iki metreye yakın yükseliyordu. Çok hızlı. Tasarımcı yangın durdurucuları koymasaydı, duman girişini engellemek için içeride bir basınçlandırma sistemi doğru kurgulanmamış olsaydı veya hasbelkader çalışmıyor olsaydı çok daha ciddi sorunlar yaşanabilirdi.
Kullanılan malzeme, yüksek yoğunluklu polietilenin bulunduğu bir alüminyum kompozit panel malzemesiydi. Bunun A2 sınıfı olanı da vardı fakat o zaman belki çok da yaygın olmadığından o kullanılmamış. O zamanki yönetmeliğe göre de kullanma gereksinimi duyulmamış. Bu yapı yapıldığında geçerli olan yönetmelik bunu kapsamıyordu. Ama malzeme seçiminin yanlış olmadığını göstermiyor. Malzeme, bina boyutuna uygun değildi. Çünkü buradaki yüksek yoğunluklu polietilen sıcak su buharıyla genişletiliyor, alüminyum üzerine güneş geldiğinde ısı tutuyor. Yangın çıktığında on senelik olan ve yıllar içinde nemini kaybetmiş olan kompozit malzeme, sıcak bir yaz günü üzerindeki alüminyum kaplamanın belki 70 0C’lere çıkması sonucu, yanıcı hale dönüşüyor ve kendi kendine yanma başlıyor. Malzeme üzerinde biriken ısıyla çıkan bir yangın bu.
Yine bir temmuz ayında (2017) Londra’da meydana gelen Grenfell Tower’daki yangında ise çok sayıda can kaybı (72 kişi) yaşandığından daha trajik bir durum yaratmıştı. Londra da yazın ortasında ciddi ısı alır. Hele ki sağı solu açık yüksek bir binaysa alınan ısı daha da artar. Bu bina da yine alüminyum kompozit panellerle giydirilmiş fakat kat aralarında hiçbir yangın kesici kullanılmadan boydan boya kaplanmış. En büyük yanlış da bu olmuş zaten. Yine yıllar içinde nemini atan bir malzemenin yangını büyüttüğü tahmin ediliyor. Çünkü gece yarısı 4. katta alev alan bir buzdolabının motorundan kaynaklanan yangın, mutfağa bile henüz tam olarak yayılmadan, eriyen PVC pencereden dış cephedeki alüminyum kompozit malzemeye ulaşıyor ve yangın bu şekilde cepheye sirayet edip, yayılıyor. Daha mutfak yanmadan dış cephedeki panel tutuşuyor ve kendi kendine yanmaya başlıyor. A2 sınıfı olmayan alüminyum kompozit paneller, üretildikleri zaman 300-400 0C arasında yanabilen iç yanma ısılarına sahipken ve ısı yalıtımı olarak gayet güzel işlevlerini yerine getirirken, zaman içinde aldıkları ısıyla nem kaybetmeleri sonucu yanma ısıları 100 0C’nin altına düşüyor; ki bu da dumanla bile tutuşabilecek büyük bir tehlike demektir.
Mevzuatımız, 28,5 metrenin altında bir yapı yapılıyorsa veya A2 sınıfı malzeme kullanılmıyorsa diğer bir tabirle, o zaman pencere gibi boşlukların kenarlarına 15’er cm, üstüne de 30 cm A1 sınıfı malzemeden yangın kesici dolu yüzey oluşturulması gerekiyor diyor. Çünkü kattan kata yangının bu kadar kolay yayılmaması gerekiyor. Ayrıca pencere boşluklarının arasına iki kat arasında da bir metre yine yanmaz malzemeden dolu yüzey oluşturulmasını şart koşuyor. Çok basit değil mi? Çöp konteyneri ve araç yangını düşünüldüğünde, ilk 6,5 metre, mutlaka A1 sınıfı malzeme olacak der. Gerisini C yapıyorsan bu tedbirleri alarak yapacaksın der. 2015’te girdi bu tedbirler. Ben bina alacak olsam, yangın yönetmeliğine uygunluğunu kontrol edebilmek için hatta bina ruhsat tarihi olarak 2015’e de bakmam, 17, 18’den itibaren bakarım. Çünkü bu yönetmelik sahiden cephe yangınları konusunda bir fark yarattı. Sıkıntı şu, yapılarımızın çoğunun bu düzenlemelerden önce inşa edilmiş olması.
5) Dediğiniz gibi mevcut binalardaki sıkıntı da büyük... Bu kapsamda belki deprem ve yangın ilişkisine de değinmek gerekir...
Özellikle deprem riskinin yüksekliğinden dolayı Marmara Bölgesi için kentsel dönüşüm gibi çok büyük bir avantajımız var. Fakat biz Marmara’ya odaklanırken ülkenin başka yerlerinde de irili ufaklı bir sürü deprem oluyor. Mesela İzmir’de de kentsel dönüşüm hız kazandı.
Depremden sonra çıkan yangın miktarının çok ciddi sayıda olduğunu hatırlatmak gerek. Eğer mevzuat tüm yangın güvenliğini sulu söndürme, algılama ve alarm üzerine odaklarsa tüm bu alternatifler deprem sırasında ciddi sorunlar çıkartabilir. Depremde kesilen su hatları ve elektrik sistemleri sprinkler ve dedektörler, alarm sistemleri gibi cihazların çalışmasına izin vermez. Sprinkler hattı su olmadığından hiçbir işe yaramaz. İnsanların altı ay susuz kaldığı şehirler var. Yollar kırılıyor ve ulaşım bile mümkün olamayabiliyor. Yani itfaiye araçlarının çalışması, hizmet vermesi bile mümkün olamıyor.
Türkiye’de maalesef elektrik, doğalgaz hatlarında esnek borulama pek bilinmiyor. Pahalı geliyor ve “ne gereği var” deniyor. Su depoları yapıyoruz ama orada da sismik vanaları koymuyoruz. Doğalgaz hatlarında da ana girişler hariç kapatma sistemleri pek yaygın değil. Doğalgaz hattı kırıldığı zaman binanın içine yayılan doğalgaz inanılmaz büyük bir tehlike yaratıyor. Bu konuda, yani deprem sonrası bu tip nedenlerden çıkan yangınlar konusunda resmî kurumlardan da maalesef hiçbir veri gelmiyor. Ama biliyoruz ki sayıları inanılmaz çok. Mesela 1995’teki Kobe depreminde kaybın yüzde 90’ı yangından ortaya çıktı. 6 saat içerisinde şehrin 5’te biri yandı. Suya ulaşılamıyor, su ve elektrik hatları kesiliyor, doğalgaz ortaya çıkıyor, ark ortaya çıkıyor, bir de üstüne üstlük malzeme seçimi doğru yapılmamışsa, baskılama şansı yoksa alev ilerliyor. Dolayısıyla depremde zarar görmeyen insanların ve binaların maalesef deprem sonrası çıkan yangınlarda ciddi zarar görme potansiyeli var.
6) Cephede yangın güvenliği açısından, kullanılan “Malzeme” başlığı altında yorumlarınız ne olur?
Parça parça bahsettik bu konudan önceki sorularda... Ama yine hızlı bir şekilde ifade edeyim... Öncelikle yangın dayanımı açısından “test edilmiş malzemeye” ihtiyaç var. Bunu yönetmelik şart koşuyor. 29. maddede, binaya giren her malzemenin yangına tepki sınıfının belli olması gerektiği, F sınıfı malzemeye müsaade edilmediği vurgulanır. Bu çok eski, yönetmeliğin ilk versiyonunda bile olan bir kuraldır. Yani malzemenin yangına tepki testi yapılmak zorundadır.
Cephelerle kullanılan malzemelere gelirsek, 28,5 metre üstü yapılarda A2 s1 d0 sınıfı şartı vardır. Bunun altındaki yüksekliklerde ise en düşük C s3 d2 kullanılabilir. Pencere kenarları ve ilk 6,5 metre ile alakalı kriterleri ve pencereler arasındaki bir metrelik boşluğun A1 sınıfı olması gerektiğini de biraz önce söylemiştik. Bunlar yönetmeliğin cepheler maddesi başlığı altında zaten var. Ayrıca kattan kata yangın geçişinin engellenmesi için döşeme ile cephe arasında bağlantı noktasının mutlaka cephe yangın dayanımı kadar süreli yangına dayanıklı malzemeyle doldurulması gerekiyor. Bu, 60 dakika yangına dayanıklı malzeme ile başlar. En düşük süre 60 dakikadır. Metal bir boru koyup işin içinden çıkılamaz. Dolu yüzey oluşturulmalıdır. Yoksa 60 dakika yangın dayanımı sağlanamaz. Raporlu, sağlam malzeme kullanılması şarttır. Zaten Türkiye yapı malzemesi üretimi konusunda oldukça ilerlemiş bir ülke, elimizin altında var tüm malzemeler.
7) Bu zamana kadar yaşanan cephe yangınlarından tarihsel ve teknik açıdan önemsediğiniz bir iki örnek anlatabilir misiniz?
Biraz önce kısaca anlattığım 2011 yılında meydana gelen Polat Tower yangını ülkemizdeki yasal düzenlemeleri etkilemiş bir yangındır. Globalde ise kaçış yolları kapatıldığı için boğularak onlarca kişinin hayatını kaybettiği Dubai’deki Address Downtown yangını önemlidir. Bu yaz her ne kadar çok ilgi görmediyse de İzmir’deki cephe yangını da öğretici bir yangındır. Çünkü hiç bu kadar hızlı ilerleyen ve bu seviyede cephenin yandığı bir yangın görmemiştik. Binadaki malzeme seçimi ve yapı elemanı oluşturma hatası o kadar bariz ki. Yanıcı olduğu bilinen ahşap malzeme kullanılır mı cephede? Kullanılır. Ahşap, doğru tasarlanırsa yangına dayanıklıdır. Ama koskoca, yüksek bir rezidans kompleksinin cephesi kesintisiz bir şekilde ve kat geçişleri yanarak ilerleyebilecek bir ahşap sistemiyle yapılırsa, katlar arasına ve bölmeler arasında yangın kesici koyulmazsa istenildiği kadar en lüks, en pahalı aktif söndürme sistemleri konulsun, ufak bir rüzgarda, yangının yayılımını engelleme konusunda görüldüğü üzere hiçbir işe yaramazlar. Yine biraz önceki vurguyu yapmam lazım, doğru yangın uzmanlığı olan bir ekip projeye dahil olmazsa, mimarın tek başına bu kadar ayrıntılı ve riskli durumu öngörmesi mümkün değil. Mimarın her şeyi bilmesi beklenmemeli. Mimar da her şeyi biliyor gibi hareket etmemeli. Bu arada Yangın Mühendisliğinin de uzmanlık alanları olduğunu vurgulamam lazım. Kendini yangın mühendisi olarak tanımlayan bir uzmanın da her şeyden anlaması beklenmemeli. NFPA sertifikası olan bir yangın mühendisinden de yangın kimyası, yanma fiziği, malzeme seçimi, tasarım, aktif sistem, pasif sistem, duman atımı, kaçış yolları gibi birbirlerinden farklı konuların tümünden de anlaması beklenmemeli. Bu bir ekip işidir. O yüzden bizde 50 kişi çalışıyor mesela...
Belki bu nedenlerle Türkiye’de yangın kayıpları Avrupa’nın dört, Amerika’nın iki katı çıkıyor. Can kayıplarımız da öyle.
8) Mevzuat, piyasa koşulları ve bilimsel gerçekler sürekli bir değişim içinde... Mevcut durumda alınabilecek önlemler belli, anlattınız... Peki ilerisi için, henüz bilimsel anlamda belki kanıtlanmamış, mevzuata girmemiş hangi unsurlar düzeltilmeli? Yani yangın güvenliği açısından ideal cephe sizce nasıl olmalı?
İnşaat sektörü hem ülkemizde hem de tüm dünyada çok ciddi bir dönüşüm içinde. Dijitalizasyon artık inşaat sektörünün orta yerine oturdu. Yani tasarımlar artık önce 3 boyutlu olarak tüm detaylarıyla hazırlanıyor. Eski binalarda revizyonlar yapılacaksa dronlar kullanılarak çok ince ayrıntılarına kadar taranıyor, modellemeye sokuluyor. Sonra belirli yazılımlarla artık hem maliyet hesabı hem tüm üretim kalemleri, birimler, seçilen malzemelerin sertifikaları tüm ayrıntılarıyla görülüp, yazılımlarla tasarımın büyük kısmı otomatik olarak yapılabiliyor. Tasarım bu şekilde yapılabildiğinde tabii ki yangın güvenliğinin sağlanması ve kurgulanması da daha kolay oluyor. Çünkü bu yazılımlar modelleme yazılımlarına bağlanabiliyor. Duman analizi yapılması istenildiğinde, o tasarımla 1-2 hafta içerisinde güçlü bir makine (bilgisayar) yangın modellerini oluşturuyor, duman analizlerini yapıyor. Tabii ki en kötü senaryoları oluşturan uzman bir yangın mühendisi olmalı ama artık dünyanın bu aşamaya geldiği de bilinmeli. Dolayısıyla zannediyorum yakın bir gelecekte, binaların bakımları belki telefonlarla veya basit monitörlerle yapılabilecek. Kullanılan her malzemenin ne olduğu zaten sistemde tanımlı olduğundan, bakım süreleri dolduğunda uyarı alınacak, gidip değiştirilecek, cephe malzemelerinin durumları görsel olarak kontrol edilip veri tabanındaki bilgilerle eşleştirilecek ve gerekli müdahaleye gerek olup olmadığına karar verilecek. Hem tasarım aşamasında hem de kullanım döneminde binaların dijital olarak izleneceğini tahmin ediyorum. Eli kulağındadır, çünkü dijitalizasyon tasarım aşamasına girdi. Bakıma da mutlaka girecektir. Doğal sonuç bu, artık 4G bağlantısıyla her noktadan kontrolünü yapabileceğiniz binalarımız olacak. Bu da insan faktörü azaldığı için riskleri düşürecek.
9) İnşaat sektörü bu değişime hazır mı?
Hazır değil ama yakında olacak. Dijitalizasyon, özellikle tasarımcıların çalışmalarına girmeye başladı. Ben, bizden sonraki Y kuşağı değil de özellikle ondan sonraki Z kuşağından çok umutluyum. Meselelere farklı bakıyorlar, bizim kadar duygusal yaklaşmıyorlar. Son derece pratik ve analitikler. Veriye nasıl ulaşacaklarını biliyorlar. Mesela benim her şeyim hâlâ hard disktedir. Oğlumun makinası benimkinden çok daha hızlı, hard diski yok. Çünkü o biliyor ki, o hard disk buluttan çok daha az güvenli. Bakış açımız birbirimizden çok farklı. O yüzden ben yeni neslin Türkiye’nin inşaat sektörünün gelişiminde bizden daha faydalı olacağını düşünüyorum. Her alanda olduğu gibi bu alanda da biz çok başarılı değiliz. Ülkenin ekonomik, siyasi durumuna bakarsak, bu görülür. Çocuklar, çok büyük ihtimalle her alanda daha başarılı olacaklar. Soruya bağlarsak, bu dijital dönüşümü onların yapacağına inanıyorum. Biz de yavaş yavaş artık uzman, danışman rollerine bürüneceğiz.
10) Efectis konuyla ilgili ne tür hizmetler sunuyor?
Efectis Era olarak test adedimizle, kapasite ve kapsamımızla Avusturya’dan Kore’ye kadar bölgenin en büyük yangın dayanım, yangına tepki ve yapısal yangın laboratuvarıyız. Fransa ve Hollanda menşeili Efectis’in son yatırımı olduğundan Avrupa’da bile birçok laboratuvarın olmadığını imkanlara sahibiz. Biz zaten Era olarak, Efectis’le iş ortağı olmadan da Türkiye’nin ilk yangına tepki test laboratuvarını kurmuş bir firmaydık. Yani yirmi yıldır bu iş üzerine uzmanlığımız bulunuyor. Dolayısıyla belli bir deneyimin üzerine Fransa’dan gelen kaynak ve know-how ile bambaşka imkanlara sahip olduk. Laboratuvarlarımızda 750 farklı uluslararası standart ve normda testler yapabiliyoruz. Test raporlarımız tüm dünyada geçerli.
Güçlü de bir belgelendirme departmanımız var. Basit bir taş yününden, jet fana veya bir binanın cephesine kadar hemen hemen tüm yapı malzemelerinin ve yapı elemanlarının yangına karşı güvenliğini yerinde uygulamalarıyla test edebiliyoruz. Sadece test değil, muayene, denetim ve belgelendirme de yapıyoruz. Yapı sektörünün yangın güvenliğiyle ilgili ihtiyaçlarını test, analiz ve belgelendirme anlamında fazlasıyla karşılayabiliyoruz.
Hızlı büyüyen bir yangın güvenlik mühendisliği ekibimiz de var. Bu ekibimiz sahada bina kontrolü, yangın güvenlik denetimi yapan, işveren ve müşavire destek olan, projenin iyileştirilmesi ve bina projesinin mimari veya elektromekanik anlamda yangın güvenliği anlamında iyileştirilmesi veya o projenin binada doğru şekilde uygulanmasını sağlayan bir ekip. Yani yangın güvenliğiyle ilgili aklınıza ne gelirse biz o sorunun çözümünü oluşturmak için yıllardır çaba sarf ediyoruz.
10 Aralık 2023
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.