Depreme karşı İstanbul’da kamu binaları yeniden yapılıyor veya güçlendiriliyor... Bu zamana kadar 1.500’ün üzerinde bina elden geçirildi ve güvenli hale getirildi. Peki tercih neye göre belirleniyor ve güçlendirme ne kadar güvenli?.. Bu önemli ve can alıcı soruların cevabını, son yıllarda ciddi bir deneyim sahibi olan İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB)’nden Kıdemli Y. Mühendis Yunus Uçar’dan aldık... Uçar, ayrıca İPKB’nin yürüttüğü güncel projelerle ilgili bilgileri de okurlarımızla paylaştı...
İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) deprem riskine karşı İstanbul’u hazırlamak, riskleri en aza indirmek, öncelikle kamu binalarını güçlendirmek ve yeniden yapmak gibi önemli bir faaliyet yürütüyor. İstanbul Valiliği İl Özel İdaresi altında 2006 yılında kurulan İPKB, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)’ni, afet oluşmadan önlem alma yaklaşımı ile ele alarak yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada da başarılı örneklerden birini hayata geçiriyor. Proje, acil durum hazırlık kapasitesinin artırılması, öncelikli kamu binaları için sismik riskin azaltılması ve imar-yapı mevzuatının uygulanması olarak üç temel bileşenden oluşuyor. İPKB, İstanbul’un deprem ve afetlere hazırlığı için mevcut problemleri tanımlayıp çözüm üretirken, çözüm sürecinde uygulanan standart ve yöntemlerin istenilen kalitede uygulanmasını da sağlıyor. Bu zamana kadar İstanbul’da 1.500’ün üzerinde kamu binasında güçlendirme ya da yeniden yapım faaliyeti yürüten ve ciddi bir tecrübe edinen İPKB yenilikçi, çevreci ve sürdürülebilir ilkeleri de ön planda tutuyor. Yani yürüttüğü projelerde deprem güvenliğinin yanı sıra enerji verimli ve konforlu yapılara imza atmayı da önemsiyor. Bu önemli kurum ve konu hakkında bilgiyi İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB)’nden Kıdemli Y. Mühendis Yunus Uçar’dan aldık...
Şantiye: İstanbul’daki kamu binalarını deprem güvenliği açısından teker teker inceliyorsunuz... Bunlar kaç adet ve söz konusu yapıların kaçı incelendi?
Yunus Uçar: Öncelikle İstanbul’da 1999 öncesi yapılan kamu binalarından bahsettiğimi vurgulamam lazım. Bunlar da yaklaşık 1700 adet. İstanbul’un 39 ilçesinin tamamındaki okullar, hastaneler, sağlık ocakları, poliklinikler, kaymakamlıklar, polis merkezleri, yurtlar gibi akla gelebilecek bütün kamu binaları... Bu binaların yüzde 95’inin fizibilitesi yapıldı.
Şantiye: Fizibilitesi yapıldıktan sonra nasıl bir süreç-yöntem izliyorsunuz?
Yunus Uçar: Öncelikle inceleme yapacağımız binaları tespit ettikten sonra uluslararası ihalelere çıkıyoruz. Bu uluslararası ihalelerde yeterliliğe haiz olan firmalar çalışmalara başlıyorlar. Bizim işimiz ise koordinasyon. İşin uzmanlarını sürece dahil edip, problemlerin önce tespitini, daha sonra da çözüm önerilerini ortaya koyuyoruz. Fizibilitesini yapmış olduğumuz bina ile ilgili çok kısa bir zaman içerisinde aksiyon planı oluşturuyoruz. Eğer fizibilite sonucunda yeniden yapım kararı alınmışsa hemen yeniden yapım proje çalışmalarını başlatıyoruz. Eğer güçlendirme uygun bulunmuşsa, o zaman güçlendirme çalışmalarına geçiyoruz. Dolayısıyla fizibilite çalışmaları yapılmış binaların 1-2 sene içerisinde ya güçlendirmeleri ya da yeniden yapımı gerçekleşiyor.
Şantiye: Kamu binalarında sayısal olarak ağırlık hangilerinde?
Yunus Uçar: Kamu binaları içinde en çoğu okullar. Çünkü her mahallede en az 3-5 tane okul oluyor. Bunu da sayıya vurduğunuz zaman çok ciddi bir yekunu oluşturuyor. İstanbul’da yaklaşık 3 bin okul binası olduğunu söyleyebiliriz. Biz ise bunun 1400’e yakınının incelemesini yapıyoruz. Bu incelemenin neticesinde de pek çoğu için güçlendirme ve yeniden yapım kararı alındı. Şu anda 769 okulun güçlendirmesini, 365 okulun ise yeniden yapımı gerçekleştirilmiş olup, toplamda 1134 okulumuzun deprem riski bertaraf edildi.
Şantiye: Gözlemleriniz nelerdi tüm bu binaları incelerken? Ne tür problemler vardı ve bu problemlerin nedenleri sizce nelerdi?
Yunus Uçar: Evet binaların çoğu problemliydi. Özellikle 1998 yönetmeliğine tabii olmayan, yani daha önce projelendirilen yapıların riskli olduğunu gördük. Bu kapsamda ana problemin, mevzuatın yetersizliği olduğunu söyleyebilirim.
İkinci problem kaynağı, 90’lı yıllar öncesinde hazır beton kullanımının çok sınırlı olmasıydı. Hazır betonun, binanın güvenliğine katkısı yadsınamaz. Özellikle 80 sonrası ve 95 öncesi binalara baktığımız zaman betonun homojen kalitede olmamasından dolayı binanın bir kolonunda ya da bir perdesindeki beton mukavemeti çok yüksekken bir başka yerinde çok düşük olduğuna şahit oluyoruz. Halbuki hesap ve proje çizimleri gayet doğru, fakat beton mukavemeti maalesef istenilen gerekliliği sağlayamıyor.
Ayrıca yine eski yıllarda nervürlü çeliğin kullanılmaması da binaları güvenlik açısından riskli kılıyor. Genelde düz beton demiri tercih edilmiş ve bunların da sıyrılma konusunda ciddi bir riski var.
Diğer taraftan özellikle korozyona sebep olan su yalıtım eksikliği de binaların ana problemlerinden biri olarak göze çarpıyor. Su yalıtımı yapılmadığından binaların taşıyıcı sistemleri korozyona maruz kalmış ve neredeyse işlevlerinin çok büyük kısmını yitirmişler. Tabii problemleri konuşurken, belki de asıl sorun sayılabilecek kamu binalarının maalesef bakım ve onarımlarının iyi yapılmamış olması ve süreklilik arz etmemiş olmasını da vurgulamak gerek. Bir binanın bakım ve onarımı çok çok önemlidir.
Bir diğer gözlemimiz de nüfus artışına bağlı bir unsurdu... İstanbul, nüfusu günden güne artan bir kent. Her geçen yıl nüfus artıyor ama kamu binalarının hacimleri belli bir süre sonra o nüfusa yetmemeye başlamış. Mesela zamanında iki katlı yapılan ve o zamanın şartlarında ihtiyacı gören binalar zamanla artan nüfusun ihtiyacını karşılayamamış, bu nedenle mevcut binaya mühendislik hizmeti alınmadan eklentiler yapılmak suretiyle bina deprem karşısında daha zayıf hale getirilmiş... Aslında ana bina sağlam, projeleri doğru ama sonrasında yapılan eklentiler binayı sağlıksız, güvensiz hale getirmiş.
Şantiye: Fizibilite sonrası süreç nasıl ilerliyor?
Yunus Uçar: Fizibilite yapıldıktan sonra İstanbul Valisi’nin başkanlığındaki Yönlendirme Komitesi’nin almış olduğu karar doğrultusunda, güçlendirmeden doğan onarım maliyeti ile yeniden yapım maliyetinin oranı yüzde 40’ı geçiyorsa, söz konusu bina güçlendirilmeyip, yeniden yapılıyor. Tabii ki bu sadece ekonomik olan kıstas. Bir de teknik kıstas var. Teknik karar sürecinde ise beton mukavemeti, kolonlar, taşıyıcı sistem bir bütün olarak detaylı incelendikten sonra karar veriliyor. Bu kapsamda binanın mimari, statik, elektrik, mekanik rölöveleri çıkarılıyor ve inceleniyor. Binanın güçlendirileceği mi, yoksa yıkılıp yeniden mi yapılacağına bu süreçlerden sonra karar veriliyor.
Şantiye: Yeniden yapım veya güçlendirme süreçlerinde ana amacın yanında bir de binalar daha da konforlu, enerji verimli hale getiriliyor herhalde...
Yunus Uçar: Kesinlikle... Yeniden yapımlarda, imar mevzuatının ve arsanın izin verdiği ölçülerde kapasite artırımına da gidiliyor ve tabii ki konfor şartları iyileştirilip, enerji ve su tüketiminin minimize edildiği sistemler tercih ediliyor. Aydınlatmada doğal havalandırmaya kadar birçok unsura dikkat edilen tasarımlar yapılıyor. Eski binalarda olmayan sosyal tesisler, laboratuvarlar, konferans salonları gibi eklentiler de projeye dahil ediliyor. Yeniden yapılan binalarda genelde kapalı alan ortalama 2.5 kat artırılıyor.
Şantiye: Güçlendirme, bu iki kıstas dışında genelde başka hangi nedenlerle avantajlı?
Yunus Uçar: Tarihi ve doğal sit alanı içerisinde kalan yerlerde olan binalarda kent içindeki bitişik nizamlı ve boşaltılamayan binalarda hizmetin kesintisiz devam etmesi için güçlendirme tercih edilebiliyor. Güçlendirme hızlı bir seçenek. Fakat şunu üzerine basa basa vurgulamam lazım, güçlendirilmiş binalardaki deprem performansı, o binanın yeniden yapılmasıyla aynı. Dolayısıyla deprem karşısında güçlendirilen binalarımızla yeniden yapılan binalarımız arasında hiçbir fark yok.
Şantiye: Bina güçlendirme nedir ve kaç çeşit güçlendirmeden bahsedebiliriz? Sizin kurum olarak tercihiniz genelde hangi sistem oluyor?
Yunus Uçar: Güçlendirme denilen kavram, mevcut binanın muhtemel bir depremde, yeniden yapılmış bir binadan beklenen performansı sağlayacak işlemler bütünüdür. Dolayısıyla biz kolon mantolamaları, perde ilaveleri ve çelik güçlendirmeler yapıyoruz. Tercih ettiğimiz genelde konvansiyonel, alışılmış sistemler oluyor. Fakat tabii başka yöntemler de var. Mesela eğer binanın beton mukavemeti belli bir seviyedeyse, yapının sadece dışarısına bir çerçeve veya binaya çelik çaprazlar ilave etmek suretiyle ya da sönümleyiciler ve izolatörler koymak suretiyle de güçlendirme yapılabiliyor. Aslında güçlendirme tek başına bütün bu işlerin tek tek irdelendiği, incelendiği ve ekonomik olarak değerlendirildiği bir süreci kapsıyor. Söylediğim gibi ekonomik sebeplerle genelde konvansiyonel sistemleri daha çok tercih ediyoruz ama bugün itibariyle dünyanın en büyük güçlendirme hastanesi olarak bilinen Prof. Dr. Asaf Ataseven Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde izolatörlerle güçlendirme yapmıştık.
Şantiye: Prof. Dr. Asaf Ataseven Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bu kapsamda neler yapılmıştı?
Yunus Uçar: Hastaneler, depremlerde ayakta kalması gereken ve operasyonlarına kesintisiz devam etmesi gereken yapılardır. Bu nedenle çok çok önemlidirler. Prof. Dr. Asaf Ataseven Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1992 senesinde temeli atılmış, ancak ekonomik sebeplerle ve tamamlanamamış bir hastane binasıydı. 2012 yılında ise biz çalışmaya başladık. Değişen yönetmelikler ve İstanbul deprem master planında bu hastanenin deprem hastanesi olmasına karar verildiği için güçlendirmenin izolatörlerle yapılmasına karar verildi. Öncelikle analizler ve deprem izolatörlerinin tasarımları yapıldı. Şartnameler yazıldı ve ihaleye çıkıldı.
Güçlendirme sürecinde yenilikçi bir sistem uygulandı. Yapı 16 blok ve her blok neredeyse farklı kattan oluşuyor. Homojen davranabilen, tek bir yapı değildi. Ve tüm bu blokların deprem esnasında aynı hareketi göstermesi şart. Biri sağa giderken, diğeri sola giderse çok büyük problemler çıkar. Bu sorunu bertaraf etmek, yani tüm blokların deprem esnasında yekpare hareket etmesini sağlamak için tüm kolon ve perdelere deprem izolatörleri yerleştirildi. Zor bir işti. Kolonlar üzerindeki yük hidrolik krikolarla alt kolona aktarıldı, izolatörlerin yerleştirileceği kolonlar kesilerek aralarına izolatörler konuldu. Sonrasında ise binanın geri kalan mimari ihtiyaçları, mekanik ve elektrik güncellemeleri yapıldı.
Şantiye: Tarihi binalarda da güçlendirme çalışmalarına katkılarınız oluyor... Mesela Aya İrini, Arkeoloji Müzesi...
Yunus Uçar: Tarihi binalarda durum biraz daha zor ve çok daha hassas olabiliyor. Biz 176 tarihi binanın deprem karşısında nasıl davranacağına yönelik bir ön inceleme yaptık. Bunların içerisinde Topkapı Sarayı, Aya İrini, Ayasofya Camii ve Arkeoloji Müzesi gibi çok daha önemli yapılar da var. Daha sonra bunların içinden 3 tane tipolojik bina seçtik. Bunlar Aya İrini, Mecidiye Köşkü ve Arkeoloji Müzesi’ydi. Bu yapmış olduğumuz çalışmalardan fizibilite sonrası yapılan güçlendirme çalışmaları, uzun soluklu bir güçlendirme çalışması oldu. Çünkü tarihi bina olduğu için işin içerisine mimari restoratörler, Koruma Kurulları ve başka disiplinler giriyor ve iş daha detaylı yapılmak zorunda kalıyor. Biz bu 3 bina ile ilgili çalışmaları yaptık ve ilgili kurullara sunduk. Bunların içerisinde Arkeoloji Müzesi’nin güçlendirme ve restorasyon/renovasyon çalışmaları uygun bulundu ve imalat devam ediyor. Hatta beş fazdan oluşan projenin bir kısmı açıldı. Bitirildikçe eserler tekrar yerlerine konuluyor ve ziyaretçilere açılıyor. Sonra öteki kısma geçilip çalışmalar orada devam ediyor. Bu şekilde faz faz bitirilecek. Bildiğim kadarıyla şu anda 3. faz devam ediyor.
Yığma bir bina olan Arkeoloji Müzesi, zaman içinde zaman içinde bazı yer restore edilmiş bir binaydı. Bu kapsamda üstteki tabliyeler hurdi döşeme denilen döşeme tarzında; fakat çatı kısmına betonarme yapılmış. Dolayısıyla bir karmaşıklık mevcuttu. Ayrıca Müze, yapısından ziyade içinde barındırdığı eserler nedeniyle de çok değerli bir yapı. Eşsiz, dünya çapında değerli birçok objeye ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla olası bir depremde bu eserlerin de korunması, zarar görmemesi çok çok önemli ve güçlendirme ayrı bir önem arz ediyor. Bu kapsamda plakalarla duvarlar ankre edilmek suretiyle mevcut kesme kuvvetleri alındı; düzlemlerde rijit diyafram oluşması için ilave elemanlar konuldu. Yani ciddi bir güçlendirme çalışması yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.
Şantiye: Güçlendirme faaliyetleri yürüten sektörün çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Sektördeki eksikler ve gözlemleriniz neler?
Yunus Uçar: Bu işler Türkiye’de ilk yapılmaya başlandığında doğal olarak yurtdışından bilgi ve malzeme temini çok fazlaydı. Özellikle deprem bölgeleri olan Kaliforniya, Japonya veya Yeni Zelanda’dan ciddi bir bilgi akışına ihtiyaç duyuluyordu. O firmaların yerli firmalarla işbirliği neticesinde ülkemizin firmaları da konuyla ilgili uzmanlık edindiler ve zaman içinde çok ciddi ve her şeyden önemlisi özgün bir birikim elde ettiler. Artık sektör olarak yabancı kaynaklı bilgiye pek ihtiyaç duyulmuyor; hatta bilgi ve mühendislik ihracından söz etmek mümkün. Bu malzeme konusunda da böyle. Deprem izolatörleri bile üretilebiliyor artık. Türkiye bu konularda çok ileride. Özellikle teknoloji ve mühendislik olarak çok iyiyiz.
Şantiye: Devam eden projelerinizden biri olan Kadıköy Münevver Şefik Fergar İlkokulu’ndaki uygulamanız hakkında da kısa bir bilgi alabilir miyiz?
Yunus Uçar: Kadıköy Münevver Şefik Fergar İlkokulu, 60’lı yılların sonlarında inşa edilmiş yığma bir bina. Binadaki güçlendirme çalışmaları devam ediyor. Önümüzdeki aylarda eğitime açılması planlanan binada mevcudun üzerine kendinden yerleşen püskürtme beton veya mevcut duvarların önüne yaslanma bir perde ile güçlendirme yapılıyor. Projede, püskürtme betonun üzerine oturması için ilave bir temel imalatı da yapıldı. Binada sadece sismik riskin azaltılması değil, diğer yandan enerji verimliliği de sağlanıyor.
Yığma bir bina olduğu için güçlendirmenin daha zor ve hassas olduğunu söyleyebilirim. Betonu binanın tüm dış yüzeyine püskürterek aslında betonarme bir eleman ekliyoruz, mevcut duvarların kesitini genişletiyoruz. Kendinden yerleşen beton tercih ediyoruz, çünkü dar yerlerde mevcut binada bir de vibratör kullanmamıza gerek olmuyor.
Bazı cephelerde, çelik hasırlar asılarak ve Z ankrajla karşı tarafa da geçmek üzere, bu çelik hazırların üzerine püskürtme beton uygulandı. Bahsettiğimiz ankrajlarla binanın iç tarafından da takviye sırası yapıldı. Orada da gene çelik hasırlar kullanılarak bir sıva yapıldı. Diğer taraftan mevcuttaki bazı akslarda koloncuklar oluşturduk. Yığma bir taşıyıcı ama biz onun arasında bir boşluk bırakarak yeni koloncuklar oluşturduk.
İstanbul’daki kamu binalarının deprem riskinin bertaraf edilmesi için uygulamaya konulan ve Birimimizin koordinasyonuna tevdi edilen İSMEP projesi kapsamında yaptığımız başarılı uygulamalarla dünyada örnek gösterilen, Türkiye’nin tarihi, kültürel ve ekonomik başkenti İstanbul’umuzdaki bu yöndeki boşluğu dolduran çok önemli bir projenin yürütücülerinden olmak bizlere gurur veriyor.
Mülakatımızı, Birimimizin mottosuyla bitirmek istiyorum: “Geleceğimizi Güçlendiriyoruz”.
Bu Özel Röportajı, Şantiye®nin Eylül-Ekim 2022 (395.) sayısının E-DERGİ versiyonundan okumak için lütfen tıklayın...
Bu özel röportaj, Master Builders Solutions'ın katkılarıyla hazırlanmıştır.
8 Ekim 2022
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.