Uluslararası arenada imza attığı işlerin yanı sıra özellikle son dönemde İstanbul’un önemli yapıları arasında yerlerini alan Metropol İstanbul, Varyap Meridian, AND Pastel, Safi Espadon, Manzara Adalar, Rams Beyond, Vialand, Via Tuzla Marina gibi projeleri hayata geçiren ve BIM (Building Information Modeling / Yapı Bilgi Modellemesi) tabanlı bir proje ofisi olarak dikkat çeken DOME + Partners’ın Kurucusu Mimar Murat Yılmaz’la hem yaptığı işleri ve mesleğe bakış açısını hem de mimarlık mesleğine teknolojinin getirdiği imkanları konuştuk. Kuruluşundan bu yana çevreye duyarlı mekanlar yaratmak amacıyla sürdürülebilir tasarım ilkelerini önceliklendiren Yılmaz, “En etkilendiğim şey aslında ‘doğa’... Tabiatın içinde hiçbir şeyi rahatsız etmeyen öyle bir düzen var ki... Hem toprağa hem havaya hem de insanlara faydalı bir döngünün içindeyiz. DOME + Partners olarak biz de çevreye en az zarar veren ve en az enerjiye ihtiyaç duyan binalar tasarlamayı amaçlıyoruz” diyor.
Günümüzde sadece mesleki olarak iyi olmanın yetmediğini, iyi bir yazılım bilgisi ve teknoloji adaptasyonun da şart olduğunu hatırlatan Yılmaz, bu kapsamda BIM kullanımının ofislerine ve yapılan işe sunduğu yararları vurguluyor ve “Piyasanın neredeyse tamamı BIM’siz iş yapıyor; ama sürdürülebilir değil. Ne kadar sürer bilmiyorum ama bildiğim tek şey var, o da şu anki sistemin kesin olarak bitecek olması” ifadelerini kullanıyor...
Şantiye: Ofisiniz bu zamana kadar birçok başarılı projeye imza attı... Bunlar hakkında kısa bir bilgi alabilir miyiz? Sizde hangileri iz bıraktı?
Murat Yılmaz: Şirketi kurduğumuz 1997’den 2000’e kadar şirketin oturması için çaba harcadık ve bir büyüme süreci yaşadık. Bu süreçte ilk etkileyici projemiz Hattat ailesi ile çalıştığımız Diamond of İstanbul oldu. Bizim açımızdan hem ilham ve cesaret verici hem de kendimizi ispatlama açısından bir fırsattı. Fakat imarda yaşanan bazı sorunlardan dolayı biraz beklemesi gerekti. Şimdi aynı projeye Rams Beyond adıyla devam ediyoruz. Bizim gözbebeği projelerimizden bir tanesi.
Meridian de bizim için özel projelerden biridir. Bir proje kapsamında işveren, mimar, mühendis gibi birçok aktör bulunur. Meridian projesinde sanki Allah hepsini doğru zamanda doğru yerde toplamıştı. İnanılmaz bir uyum ve inanılmaz bir iyi yapma isteği vardı. Hem o zaman çalıştığımız yabancı tasarım ekibi hem biz hem Varlıbaş ailesi hem ülkenin ekonomik durumu, hepsi mükemmeldi... Gerçekten meslek hayatımda en çok yorulduğum ve en çok keyif aldığım proje olmuştur. Tasarımın ürüne değer katması gerekir. Meridian’de tasarım ürüne o kadar değer kattı ki hala örnek olarak gösterilir. Şehirleri güzelleştiren, iyileştiren, insanlara ferahlık veren unsurlardan biri de binaların tasarımıdır. Her bina Meridian gibi emek harcanarak tasarlansa ve yapılsa bu koca şehir gerçekten bizi sıkmayacak, ezmeyecek.
Metropol de güzel bir projedir, güzel bir formu vardır. Manzara Adalar, AND Pastel yaptığımız önemli projelerdir. Bunların yanında bir de benim açımdan İstanbul’a faydalı olduğunu düşündüğüm Vialand gibi önemli projelerimiz de var. Eyüp’te daha önce çorak, şehrin en kullanılmayan ve etrafa negatif enerji yayan bir yerini alıp, yılda 25 milyon insanın ziyaret ettiği, ticari ve sosyal anlamda önemli bir proje haline getirmek, beni ciddi anlamda mutlu eder. Evet bir mimarız, projeler yapıyoruz ama topluma faydalı olmak da önemli. Orada bence İstanbul için çok faydalı bir iş yaptık. O proje etrafını da ıslah ediyor ve etmeye devam edecek. Ciddi bir dönüşüm sağlıyor. Buna benzer bir projemiz de Via Tuzla Marina’ydı. Marina ve eğlence parkını içeren proje, Tuzla’nın tersanelerden ve sanayi tesislerinden kaynaklanan imajını ciddi anlamda değiştirdi.
Yine son dönemde Nivo İstanbul, Benesta Bahçelievler, Akzirve Topkapı, Rams City Haliç ve Rams Beyond, Gürel Fındık Residence yaptığımız ve yapmakta olduğumuz işlerden bazıları.
Şantiye: Şu anda neler yapıyorsunuz?
Murat Yılmaz: İşlerimizin yüzde 70’e yakınını yurtdışında yürütüyoruz. 2001 krizi bize ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini göstermişti. O yıldan itibaren ağırlıklı olarak yurtdışında iş yapma ve geliştirme çalışmalarına ağırlık verdik.
Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da tamamlanan ve devam eden büyük ölçekli işlerimiz var. Afsona Park, Magic City, Astana Büyük Cami, Ahmet Yasevi Müzesi ve Kervansaray, Almatı Sanat Müzesi bunlardan bazıları... Onun dışında Gana ve Senegal’de takip ettiğimiz orta ölçekli işler bulunuyor. Bir de son 1,5-2 yıldır Doğu Avrupa bölgesinde iş geliştirme çalışmalarına başladık. Bu çalışmaların kapsamı genelde karma proje olarak tabir ettiğimiz konut-ticaret-ofis projeleri. Aynı zamanda kentsel tasarım da bizim için önemli bir başlık. Özbekistan ve Kazakistan özelinde bölgesel masterplan projeleri yapıyoruz.
Türkiye’de ise genelde kimsenin yapamadığı özel işler yürütüyoruz. Bu anlamda kullandığımız BIM programı çok ciddi fark yaratıyor. BIM ile hızlı, kaliteli ve doğru proje yapmak açısından ciddi bir tecrübe edindik. Ömerli Kasaba 5. Etap, İstanbul Finans Merkezi’ndeki İş Bankası binası şu anda İstanbul’da yapmakta olduğumuz projelerden bazıları.
“Sadece mesleki olarak iyi olmak yetmeyecekti; iyi bir software bilgisi ve teknoloji adaptasyonu şarttı...”
Şantiye: BIM kullanımı konusunda dikkat çekici bir tecrübeye sahipsiniz... Bu konudaki yorumlarınızı alabilir miyiz? İlginiz nasıl başladı ve gelişti?..
Murat Yılmaz: 90’ların en başında, daha Mimar Sinan’da öğrenciyken Tabanlıoğlu’ndaki ilk CAD operatörlerinden biriydim. Orada sektörü ve mesleği tam olarak bilmiyordum ama yıllar içinde CAD’in, yani bilgisayar teknolojisinin mimarlık mesleğine çok etkisi olacağını, kağıtla devam eden ofislerin yavaş yavaş etkinliklerini kaybedebileceklerini, konuya adapte olanların hızlı bir gelişim sergileyebileceğini gözlemleyebiliyordum. Sadece mesleki olarak iyi olmak zamanla yetmeyecekti; iyi bir software bilgisi ve teknoloji adaptasyonu bence şarttı. Teknoloji olmadan mesleki bilgi veya mesleki yeterliliğin çok sürdürülebilir olmadığını görebiliyordum.
Bu anlayışla 1997’de, uluslararası çok ortaklı yeşil binalar yapan bir proje ofisi olma vizyonuyla kendi işimi kurdum. Yeşil, sürdürülebilir binaları hep önemserdim. Dünyada insanoğlunun öyle veya böyle çözmek zorunda olduğu bir enerji sorunu var. Enerji de bir şekilde işi sürdürülebilir, yeşil binalara getiriyor. Yani az enerji harcayan, çevreye en az zarar veren tasarım önem kazanıyor. Gelecekte bu hassasiyet daha da önemli olacak. O yüzden odaklandığım konu nedeniyle firmanın ismini de o anlayıştan esinlenerek “Doğal Mekan” kavramının kısaltılmışı olan “DOME” olarak belirlemiştim. Ana tasarım ilkemizin isme yansımasıydı. Bütün bu süreçte bazı tecrübeler edindik. O tecrübelerden bir tanesi işin vizyonu, diğeri software’di.
Bu hedefte yürürken, CAD teknolojisinde yoran bir şey olduğunun farkındaydık. Biz projeyi çok hızlı yaparız ama proje koordinasyona girdiği zaman sıkıntılar çıkmaya başlar. Mimarlar, mühendisler yorulur; proje ne kadar iyi olsa da herkes en son sahada çözmeye çalışır problemi... Aslında mimarın kafasında üç dört boyutlu bir model vardır. O modelin içinde biz gördüğümüz şeyi iki boyuta indirgiyoruz.
“BIM, sanal bir gerçek model. Yani iki boyutlu çizgiler değil de her şeyin sanal gerçek model olması ve bütün disiplinlerin o model içerisinde konuşması... Bu aslında mimarın kafasının içi...”
Diğer bir sorun da mimarın başka, mühendisin başka bir sistem kullanıyor olmasıydı. Ve söz konusu bu sistemler birbirlerini tanımıyorlardı. Herkes ayrı bir telden çalıp sonra bunları bir yerde kağıt üzerinde birleştirmeye çalışıyordu. Tüm bu süreçlerin gerçekten çok yoran ve aynı zamanda hız-revizyon-kalite üçgenini kıran bir yapısı vardı. Bundan nasıl çıkarız derken BIM teknolojisi karşımıza çıktı. Bana göre BIM, sanal bir gerçek model. Yani artık iki boyutlu çizgiler değil de her şeyin sanal gerçek model olması ve bütün disiplinlerin o model içerisinde konuşması... Bu aslında mimarın kafasının içi...
“Zor bir süreçti. Hem CAD’le normal proje yapıyor hem de yeni bir sistem deniyorduk. Ekonomik ve ekip açısından olacak gibi değildi. Ama BIM’e inancım tamdı. 2010’da CAD’i ofisten çıkardık ve CAD kullanmamaya, her şeyi modelle yapmaya karar verdik...”
Biz 2008’de BIM sistemine, buna bağlı Revit programına geçmeye karar verdik. O günlerde bu bir inovasyondu. Herkes anlamaya çalışıyordu, Bizle birlikte belki 5-10 firma da bunu denedi. Ama herhalde bir tek biz ısrarcı olduk ve devam ettik. Çünkü hakikaten zor bir süreçtir. Hem CAD’le normal proje yapıyor hem de bir taraftan yeni bir sistem deniyorduk. Hem ekonomik açıdan hem ekip açısından olacak gibi değildi. Ama benim inancım tamdı BIM’e. 2010’da CAD’i ofisten çıkardık ve CAD kullanmamaya, her şeyi modelle yapmaya karar verdik. Bu karar bizi 2-3 sene zorladı ama sonuçta başardık. Sonrasında tüm projelerimiz BIM olmaya başladı.
BIM başka bir şey daha getirdi bize... Biz aslında bir mimarlık firmasıyız fakat BIM bizi bir proje firması haline de getirdi. Çünkü bir şeyin mimarisini BIM yapıyorsan mühendisliğini de BIM yapman gerekiyor. Öyle bir ortamı kurmamız da gerekti. Dolayısıyla 5 yıl içerisinde bir mimarlık ofisinden bir proje ofisine dönüştük. İşlerimiz de kontratlarımız da sadece mimarlık kapsamından “tüm kapsam” şekline girdi. Bugün bir projeyi komple BIM’le yapmıyorsak o işe hiç girmiyoruz. Çünkü projenin kalitesi, hızı düşüyor ve hıza bağlı sistem bozuluyor.
“Şu anda yaptığımız işleri klasik sistemde yapmaya kalksaydık en az 500 kişilik bir ekip kurmamız gerekirdi. Ama 100+100 kişiyle bu işi yapabiliyoruz. Yaparken de kalite ve hızımızı koruyabiliyoruz. Bu çok önemli mesleki bir güç ve sır...”
Şantiye: Ne faydası var, biraz daha açsak...
Murat Yılmaz: Bazen çok karmaşık şeyleri anlatmak için basit örnekler kullanmak lazım... Eğer CAD bir otobüs ise BIM bir uçaktır. Otobüs için sadece şoför lazım ama uçak için pilot gerekir. Aslında bu çok yüksek hızlı, yüksek teknolojili bir sistem ama uzmanlaşmış bir ekiple yapmanız gerekiyor. Bu da işin projedeki hızını, kalitesini sağlıyor. Mesela eğer şu anda yaptığımız işleri CAD’le, klasik sistemde yapmaya kalksaydık en az 500 kişilik bir ekip kurmamız gerekirdi. Ama şu anda 100 + 100 kişiyle bu işi yapabiliyoruz. Bunu yaparken de en önemlisi kalitemizi ve hızımızı koruyabiliyoruz. Bu çok önemli mesleki bir güç ve sır.
Sır diyorum... Çünkü aslında elektriği bulmak gibi. Bir milyar dolarınız olsa yapamayabilirsiniz. Bunun için bir “zaman” çimentosu ve “maya” lazım. Biz o mayayı o bahsettiğimiz 10 yılda oluşturduk. O da bizi şu anda ayrıştırıyor. Birçok arkadaşımız, birçok ekip BIM’e inandı ve girmeye çalıştı ama ofis içindeki ve piyasadaki o bahsettiğimiz evrim zor olduğu için bir yerde bırakmak zorunda kaldılar.
“Piyasanın neredeyse tamamı BIM’siz iş yapıyor; ama sürdürülebilir değil. Ne kadar sürer bilmiyorum; bildiğim tek şey var, o da şu anki sistemin kesin olarak bitecek olması...”
Şantiye: Sektör, müteahhit, iş veren, malzeme üreticisi ve diğer partnerler BIM’e, BIM’le iş yapmaya hazır mı?
Murat Yılmaz: Bu işin çok boyutu var. Ama birinci şart ofisin kendi yeterliliği ve kararlılığı. Daha sonra diğer partnerler, yani müteahhit, yatırımcı, şantiye yapılanması geliyor. En sonda ise yapı malzemesi üreticileri var.
Diğer taraftan piyasanın çok büyük kısmı, hatta neredeyse tamamı BIM’siz iş yapıyor. Yapıyor ama sürdürülebilir değil. Ve her geçen gün bu basınç artıyor. Zaten uluslararası projelere dahil olunmak isteniyorsa başka şans kalmıyor. Bizim ülke dışında bu kadar fazla iş yapmamızın en büyük nedenlerinden biri de BIM’e hakim olmamız. Türkiye’de bu konunun anlaşılması, adapte olunması ne kadar sürer bilmiyorum; ama emin olduğum bir şey var, o da şu anki sistemin kesin olarak bitecek olması.
"En az 3 yıl eski sistemi ve yeni sistemi kullanarak aynı işi iki kere yapmamız gerekti. Ancak üç yıl sonra CAD’i bırakıp sadece BIM’le proje yapar hale geldik..."
Şantiye: Sorun ne peki bu geçişte?.. Mesela siz nelerle uğraştınız?..
Murat Yılmaz: Birinci konu veya sorun, ofisin kendi ekip yapısı. Daha önce CAD’e alışmış bir ekip Revit’e geçemiyor. Sıfırdan ayrı bir ekip kurulması gerekiyor. İkinci sorun, iş yapılan müşterilerin Revit’le proje okuyamaması, Revit kullanmaya alışkın olmamaları. Bu konuda da çok zorlandığımızı söyleyebilirim. O süreç insanı cidden yoruyor.
Biz ise iki önemli konuyla uğraştık. Her gün odama bir mimar arkadaşım giriyor ve BIM’in bir şeyleri yapamadığını savunuyordu. Aslında program değil, sorun kendisiydi. Bir on yıl bu sorunla uğraşmak zorunda kaldım. İkincisi, her toplantıya gittiğimizde müşterilerimiz BIM’in proje kalitesinin çok düşük olduğunu söylüyordu. Ki bunda da sorun alışkanlıklardı. Bir diğer konu ise bütçeydi. Yani en az 3 ila 5 yıl iki işi birden, eski sistemi ve yeni sistemi kullanarak aynı işi iki kere yapmamız gerekti. Ancak üç yıl sonra CAD’i bırakıp sadece BIM’le proje yapar hale geldik.
Tabii kamu kurumlarının da yönlendiriciliği ve teşviki şart. Kamuda, BIM isteyen birtakım idealist insanlar oldu, fakat hiçbiri ısrarcı veya takipçi olmadığı için kamu projeleri klasik yöntemle yapılmaya devam ediyor.
Şantiye: Handikapı var mı peki BIM’in?
Murat Yılmaz: BIM’in en büyük handikabı, çok ileri teknoloji gerektiren bir software olması. İkincisi ise çok iyi bir ekip gerektirmesi. Orkestra gibi çalışması ve her uzmanlığın ayrı olması gerekiyor. Çok ciddi bir bilgi ve teknolojiye sahip olunması şart. Bunlar sağlanamazsa BIM’in bir bomba olduğunu da söylemeliyim.
Şantiye: Bu zamana kadar yaptığınız projelerde BIM’in en çok katkısını gördüğünüz hangisiydi?
Murat Yılmaz: Aslında ufak bir proje ama Ahmet Yesevi Müzesi’ni örnek gösterebilirim. Projenin en büyük özelliği bir projesinin olmaması. Binanın projesi bir formül. Yapay zeka dediğimiz şey, bir formül. Grasshoper’da yazılmış bir formülü var binanın; bütün her şey bu formüle bağlı. Her veri oradan geliyor. Yoksa Autocad’de çizemezsiniz, projesini yapamazsınız, modelleyemezsiniz... Tamamen bir formül üzerinden yaşayan bina. O da hem tasarımsal anlamdaki özgürlüğü sağlıyor hem de inşaat teknolojisi olarak ciddi anlamda bir avantaj kazandırıyor. Tamamen organik bir yapı. O açıdan BIM projelerimize iyi bir örnek teşkil ediyor.
Farklı bir ölçekteki Akzirve Topkapı projesini de verebilirim. Projeyi daha önce bir mimar arkadaşımız çalışmış. Fakat proje zaman içinde öyle bir hale gelmiş ki ruhsat projesi farklı, pazarlama projesi farklı, şantiye projesi farklı, statik-mekanik mühendislik projeleri tamamen farklı bir yerde kalmış. Ciddi bir sorun ortaya çıkmış. Sistem kaosu yüzünden işveren ve mimar ayrılmak zorunda kalmışlar. Proje bize geldiğinde tek şartımız BIM’le yürütmek ve diğer mesleki disiplinlerin koordinasyonunu istemekti. Ardından o yaklaşık 800 bin metrekarelik projeyi beş ayda temel atılabilir ve bütün koordinasyonun tek elden yürütülen bir proje haline getirdik. Yani o projeyi biz de CAD ile yapmaya kalksaydık biz de yapamazdık. Yani bazı projeler gerçekten BIM’e ihtiyaç duyuyor.
Birisi tasarımsal diğeri büyüklükten kaynaklı bu iki örnek, BIM’in ne kadar önemli olduğunu ve gelecekte ne kadar vazgeçilmez olacağının bir ispatı.
“BIM’in en önemli yanı, işin bütçesel tarafında yüzde 1 hata ile yatırımcıya işin doğru metrajını vermesidir. Sahada ölçülebilecek, ölçülse de kontrol edilemeyecek çok şey vardır..."
Şantiye: Peki yatırımcıya ne kazandırıyor, katkısı ne?
Murat Yılmaz: Aslında en büyük katkısı yatırımcıya, ama maalesef yatırımcı bunun hiç farkında değil. Acı bir durum. En önemlisi, bir projede bütçenin sahada doğru olduğunun ispatı için BIM’e ihtiyaç var. Yoksa 10 bin metrekare hafriyata 15 bin metrekare denilse yatırımcının hiç haberi olmaz. Bin metreküp betona 1500 metreküp denilse de ruhu duymaz. Bunlar istisna değildir, örnekleri çoktur. Normalde ölçülebilecek, ölçülse de kontrol edilebilecek şeyler değildir. BIM’in en önemli yanı, işin bütçesel tarafında yüzde 1 hata ile yatırımcıya işin doğru metrajını vermesi. Ve oradan ödenilen paranın yapılan hak edişle oranının görülebilmesi. Bence en önemli tarafı bu.
İkinci tarafı, projelerde koordinasyonda çıkacak bazı sorunların, çakışmaların inşaat ortamında değil, proje aşamasında farkına varılması ve baştan önlemlerin alınarak gereksiz masraflardan kurtulunması.
Üçüncüsü ve yine en önemlilerinden biri olan revizyon konusu. Sonuçta projeler bazen pazar veya bütçe değiştiği için revizyona uğrayabiliyorlar. Bütün bu revizyonların sağlıklı sonuç verebilmesi için de yine BIM teknolojileri en hızlı ve en doğru sonuç alınabilecek alternatif olarak duruyor.
“En etkilendiğim şey aslında doğa... Tabiatın içinde hiçbir şeyi rahatsız etmeyen öyle bir düzen var ki. Hem toprağa hem havaya hem de insanlara faydalı bir döngünün içindeyiz. Biz de çevreye en az zarar veren ve en az enerjiye ihtiyaç duyan binalar yapmayı amaçlıyoruz...”
Şantiye: Tasarımlarınızda öncelikleriniz neler?
Murat Yılmaz: En etkilendiğim şey aslında doğa... İnsan bir şey yaptığı zaman aslında mutlaka bir şeye dokunuyor, rahatsızlık veriyor. Ama aslında tabiatın içinde hiçbir şeyi rahatsız etmeyen öyle bir düzen var ki. Hem toprağa faydalı hem havaya faydalı hem insanlara faydalı bir döngünün içinde yaşıyoruz. Biz de binaları yaparken çevreye en az zarar veren ve en az enerjiye ihtiyaç duyan binalar yapmayı amaçlıyoruz. Bunu da yeşil bina sertifikaları alarak, o tür normlara uyarak, o talepleri karşılayarak yapmaya çalışıyoruz. Tüm binalarımızı LEED sertifikası alabilir düzeyde gerçekleştirmeye özen gösteriyoruz.
İkincisi, BIM teknolojisi, özellikle enerji kontrolleri açısından bize ciddi bir avantaj sağlıyor. Ne yaparsak işletme sırasında enerji kazandığımızı hemen görebiliyoruz. O sayede de sistem seçimlerimizi yaparken az enerji harcayan, ısı izolasyonlarının daha doğru olduğu çözümler üretebiliyoruz teknolojiyi kullanarak. Bu bizi daha da farklılaştırıyor.
“Düşünsenize yapay zekayla bir tasarım yapıyorsunuz ve gönderiyorsunuz arsanın bir yerindeki beton döken vince ve tasarımınız aynı şekilde çıkıyor. Penceresini tak, içine gir...”
Şantiye: Yapılarda, mimaride ne değişiyor sizce, ne gözlemliyorsunuz?
Murat Yılmaz: Binalar, ekonomi, ihtiyaç ve teknoloji arasındaki bir üçgende hareket ediyor. Yani binaların nereye gideceğini bu unsurlar belirliyor. Gelecekte vinçlerin beton döken uçlarının 3D yazıcılar gibi bina yapacağını tahmin ediyorum. Hem ekonomi hem teknoloji hem işçilik sorunları veya diğer konular bizi buraya doğru götürüyor. Yani teknoloji 3D printer teknolojisine gidiyor. Düşünsenize yapay zekayla bir tasarım yapıyorsunuz, gönderiyorsunuz vince, arsanın bir yerine koyuyorsunuz vinci ve tasarımınız aynı şekilde çıkıyor. Penceresini tak, içine gir. Beton-kalıp, kolon, kirişler, döşemeler, hiçbiri yok. Bu şu anda ufak ufak yapılıyor ama daha da yaygınlaşacağı görüşündeyim. Hem ekonomi hem istenilen her şey teknolojiyle yapılabiliyor.
“Şantiyeler benim en sevdiğim yerler... Yaptığın şeyin yapımını şahit olmak, binlerce insanın onu gerçekleştirmeye çalıştığını görmek, insanı başka bir keyfe sokuyor...”
Şantiye: Şantiyeler sizin için ne ifade ediyor?
Murat Yılmaz: Şantiyeler benim en sevdiğim yerler... Şantiye, bizim işin doğal mekanı. Çünkü mimarın en büyük zevki, yaptığı şeyi yerinde görmek. Yaptığım bir binaya gidince çocuğumu görmüş gibi seviniyorum. O insanın yaratıcı tarafı. Yaptığın şeyin yapımını şahit olmak, binlerce insanın onu gerçekleştirmeye çalıştığını görmek, insanı bazen özelleştiriyor, başka bir keyfe sokuyor.
Bir de zaten gitmemiz gereken bir yer. Çünkü basit bir iş yapmıyoruz. Sadece bir sanatçı değiliz. Ciddi bir iş yapıyoruz. Binlerce insan o işin içinde görevini yapmaya çalışıyor ve bir sorun çıktığı zaman bunun hemen mimardan kaynaklandığını bütün insanlar anlıyor. Bu açıdan da gitmek, oradaki bazı yaşanan süreçleri görmek, hatta bazı büyük sorunlar çıkmadan onlara müdahale etmek bizim görevimiz. Ayrıca oradaki bazı usta, kalfalarla temas etmek de beni mesleki açıdan daha da tatmin ediyor. Gördüğümüz ilgi ve alaka, bizim onlara gösterdiğimiz ilgiden aldıkları keyfi görmek benim açımdan gerçekten yaşamın lezzetlerinden biri. Biz bilgisayar değiliz, insanız. Kısaca tüm şantiyelerime keyifle giderim. Her hafta veya işin hızına göre iki haftada bir tüm şantiyelere mutlaka gitmiş olurum.
“Kentsel dönüşümü başaramamış olmak hepimiz açısından çok büyük bir günah. Korkarım ki ciddi bir hata yaptığımızı ağır bir bedel ödeyerek anlayacağız...”
Şantiye: Bir mimarlık ofisi ve bir mimar olarak ne tür sorunlar yaşıyorsunuz, bugünlerdeki rahatsızlıklarınız neler?
Murat Yılmaz: Benim mesleki olarak bir sıkıntım var; o da devletten... Ülkemizde maalesef şehirlerimizin uzun vadeli gelişimleri planlanmıyor, masterplanları oluşturulmuyor. Devletimizin bence en büyük eksikliği o. Bunu anlamakta çok zorlanıyorum. Korkarım ki bir depremden sonra çok ciddi bir hata yaptığımızı, ağır bir bedel ödeyerek anlayacağız. Ne yazık ki kentsel dönüşümü başaramamış olmak hepimiz açısından çok büyük bir günah. En büyük rahatsızlığım bu. Bazen sokağa çıkıp “Deprem olacak, hepimiz öleceğiz, niçin yapamıyoruz bunu” diye deli gibi bağırmak geliyor içimden. Siyasi otorite aslında bu anlamda muktedir bir güce sahip ama neden olmuyor cidden anlamıyorum. Yani asıl konu benim için kentsel dönüşüm, deprem ve kamunun bunun önündeki engel olan kuralları değiştirmemesi. Bu Türkiye’deki ekonomik sıkışıklığı da açar.
13 Şubat 2022
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.