6 Şubat depremi ve inşaat sektöründe yaşanan olumsuzluklarla ilgili görüşlerini aldığımız Dr. Mimar Sinan Genim, riskli alanlarda şehirlerin büyümesi ve çok katlı binalar yapılması konusunda herkesin suçu olduğunu ifade ediyor ve toplum olarak ahlaki bir çöküş içinde olduğumuzu vurguluyor.
Şubat ayında yaşanan büyük deprem ve yaşanan olumsuzluklarla ilgili görüşlerini aldığımız Mimar Sinan Genim, bölgeden ciddi bir fay hattı geçtiğinin yıllardır bilindiğini, fakat buna rağmen söz konusu riskli alanlarda şehirlerin büyümesi ve çok katlı binalar yapılmasına herkesin seyirci kaldığını ve yaşanan üzücü olaylarda birçok kurumun-kişinin payı bulunduğunu vurgulayarak başta da, ellerindeki jeolojik bilgilerle imar planlarını yapan belediyeleri işaret ediyor. “Bilimsel verilere göre buralarda zeminin herhangi bir sallantıda sıvılaşacağı, zemin içinde oynamalar olacağı kimse için sürpriz değildi” eleştirisini getiren Genim, “Belediye başkanlarından bir tanesi geçen gün ruhsatta imzası olmadığını savunuyordu. Doğrudur; ama yetki verdiği başka birisinin imzası var. İmar planında da imzası var. Bu plan belediye başkanının imzası olmadan yürürlüğe giremez. İmar planını hazırlayan şehirciler, imar planlarını onaylayan imar komisyonları, belediye meclis üyeleri ve belediye başkanları neredeler?..” ifadelerini kullanıyor.
Bence herkes suçlu ve ahlaki olarak büyük bir çöküş içindeyiz
Yaşananlarda herkesin suçlu olduğunu savunan Genim, problemin çok boyutluluğunu vurgulayarak şu yorumları yapıyor: “Mesela projeleri hazırlayan mimarlar, sorunu öngöremedikleri için binaları bodrum katsız tasarlamışlar ve binalar yan devrilmiş. Halbuki bodrum katlı olsa başka binaların üstüne çökmezdi. Binanın statiğini düzenleyen mühendisler de kolonların bir kısmını perde yapsalardı yapılar çok daha rijit hale gelirdi. Sonra bu binaların inşaatını yapan müteahhitler... Çoğu, öncelikle kar etme peşinde koştuğundan yüzde 90’ı taşeron bulup daha ucuza başkasını çalıştırıyor. Taşeron da işin düzgünlüğünden çok maliyete, giderleri kısmaya odaklanınca problem daha da büyüyor. Demir, olması gerektiği kadar kullanılmıyor, gelen hazır beton sulandırılıyor. Sonrasında, dökülen beton düzgün sulanmıyor. Bir de yapı denetim mekanizması işin içinde. ‘Denetlenmiştir, sorun yok’ diye onay veriyor. Yani sorun o kadar çok ve farklı boyutlarda ki... Yoksa bu kadar enkaz olmazdı. Peki kim suçlu? Bence herkes... Gerçek düşman kendimiziz, yani bizim insanlarımız yaptı bunu. 2001’den sonra yapılan yapıların da birçoğu çöktü veya kullanılamaz hale geldi. Güya hepsinin zemin raporu var. O zemin üstündeki binalar nasıl denetlenmiş, nasıl onaylanmış, akıl alacak gibi değil. Büyük bir ahlaki zafiyet. Dıştaki görüntüye rağmen ahlaki olarak büyük bir çöküş içindeyiz...”
Müteahhitlik konusunda iş çığırından çıktı
“Memlekette 490 bin müteahhit, 135 bin mühendis, 65 bin de mimar var. Yani 3 müteahhide bir inşaat mühendisi ve 8 müteahhide bir mimar düşüyor. Olur mu böyle bir şey? Müteahhitlik çok önemli, özel ve hassas bir iştir. Hem inşaat işinden anlamak hem de o sürecin ekonomisini bilip, çok boyutlu bir organizasyonu yürütebilmek gerekir. Ama Türkiye’de iş maalesef çığırından çıktı. Yazı yazmasını bilmeyen vatandaş müteahhitlik yapabiliyor. Bu kadar çok kendine müteahhit diyen insan dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur...”
Kifayetsiz muhterisleri de unutmayalım...
“Tüm bu sorunların üzerine gelecekte bir de pandemi dolayısıyla uzaktan eğitimin yarattığı sorunlar binecek. Mimarlık, mühendislik uzaktan eğitimle verilecek içerikte meslekler değildir. Ayrıca son yıllarda açılan çok sayıdaki fakültenin de yeterli donanıma ve eğitim kadrosuna sahip olduğunu düşünmüyorum. Bu da ileride daha farklı problemlere yol açabilir. Bir de tabii kamu kurumlarında görev alan kifayetsiz muhterisleri unutmayalım... Yani iş kısa vadede çözülebilecek bir problem değil...”
Yeni binaları, yine o enkaza dönen binaları yapan aynı adamlar yapacak
“Sorunun çözümü ise bence toplumun eğitiminde saklı. Özellikle genel ahlaki kabullerin hiç istisnasız anaokulundan itibaren öğretilmesi gerekiyor. Çocuk 7 yaşına kadar genel ahlaki prensipleri özümser. Ve bunu daha çok söylemlerle değil, karşılaştığı davranışlardan gözleyerek yapar. Bizde ise kötü ama gerçek bir söz vardır, ‘İmamın söylediğini yap, yaptığını yapma’. Olur mu öyle bir şey? Bir din adamının, topluma önderlik edecek adamın söylediğini yap, yaptığını yapma demek, ne demek. Çocuklar görmüyor mu zannediyorsunuz bu çelişkiyi. Çocuklar sözlerden fazla bir sonuç çıkartamazlar, söylenenleri anlayamayabilirler ama yapılanı görür, idrak eder, hafızalarına kazırlar. Şimdi yine paldır küldür inşaatlara başlandı. Peki kim yapacak bunları, yine o enkaza dönen binaları yapan aynı adamlar... Yani sorun bence kısa vadede değil de uzun vadede ancak çözülebilecek...”
Gençlerin sorunları çözebileceğini umuyorum
“Diğer taraftan Türkiye’nin bu işin altından kalkacağına da kuşku duymuyorum. Ekonomik olarak sıkıntı çekeriz ama müthiş bir dayanışma kültürüne de sahibiz. Toplumca seferber olduk, herkes yardıma koştu. Özellikle bu gençlerin yönetici koltuklarına geldikleri zaman sorunları çözebileceğini umuyorum...”
Kentleşmeye müsait geniş alanlara sahibiz
“Tarım ve orman alanlarının dışında Türkiye toprağı bol bir ülke. Deniz kenarlarına, deniz ulaşımına yakın, demiryolu hattı olan ve kentleşmeye müsait geniş alanlara sahibiz. Mevcut şehirlere bu kadar yüklenmemek lazım. Bu aynı zamanda bir güvenlik sorunu da teşkil ediyor. Bazı büyük şehirlerimizde konuşulmayan, dile getirilmeyen güvenlikle ilgili sıkıntılar var. Yeni şehirler oluşturulması gerektiği konusunda kuşkum yok. Türkiye bu anlamda, yani arsa, arazi, toprak bakımından çoğu Avrupa ülkesinden çok daha şanslı. Fakat bu zamana kadar nedense başarılamamış, milyonlarca insan aynı noktaya toplanmış. Almanya’nın nüfusu bizden yüksek ama hepsi az katlı, yeşillikler içindeki binalarda oturuyor. Türkiye’de ise yüksek binalar popüler. On beşinci katta büyüyen bir çocuğun doğayla ve insanlarla ilişkisi bence sorunlu olacaktır...”
Türk insanı hak etmediği bir refahı da yaşıyor
“Diğer taraftan Japonya ve İngiltere’de konutlar çok çok ufaktır. Bizdekiler gibi 200, 300 metrekarelik evler yoktur. Bu anlamda Türk insanının hak etmediği bir refahı ve zenginliği yaşadığı da söylenebilir...”
300 imza...
“Yeni oluşturulan kentler ve yeni binalar... Bu işlerin belediyeler, yerel yönetimler tarafından üstlenilmesini hiçbir şekilde tasvip etmiyorum. ‘Kent mimarı’ diye özerk bir müessese gerekiyor; ölüm, iş göremez hale gelme veya bir spekülasyona bulaşma sonucu ancak görevden alınabilen... Sorumluluk bir kişide olur. Atar imzayı, ‘Burada bu yapılır, burada bu yapılmaz’ der. Bizdeki gibi anonim, mesulü tam belli olmayan işlerde karışıklık olma ihtimali çok yüksektir. Bir ruhsatın altında 19, bir iskân izninin altında 13 tane imza var. Bir projeyi hazırlayıp belediyeye vermek için 20 ayrı kalem halinde 50-60 imza gerekiyor. Bazı işlerde bu üç yüzü bile buluyor. Sorun da bu imzaları tamamlamak oluyor, binayı düzgün ve güvenli yapmak değil. Böyle bir şey olabilir mi?..”
Sadece ev yapmak yetmiyor
“Şehrin çeperlerine konutları yapıp, insanları yerleştirmek yetmiyor ki... Geçimlerini nasıl temin edeceğiz? Bu vatandaşların sermayeleri vardı, işleri vardı, dükkanları, mağazaları vardı. Hepsi yok oldu. Yalınayak sokağa attılar kendilerini. Şu anda hemen hiçbir şeyleri kalmadı. Sadece ev yapmak yetmiyor. Bu evler nasıl geçindirilecek? Çocuklar nasıl eğitim görecek? Problemin büyüklüğünün daha kimse farkında değil...”
Tarihi binalarda...
“Birçok tarihi, eski binada çalışmalar yürüttüm... Galatasaray Üniversitesi, Pera Müzesi, İstanbul Araştırmalar Enstitüsü, Galatasaray Postanesi ve Fransız Geçidi’nde yaptığımız çalışmaların hepsinde dış duvarların içine betonarme perdeler yaptık. Dış duvarlar bugün kendi kendilerini taşıyor. Mukavemetleri, bugünün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre artırılmıştır. İçeride, bugünkü standartlara uygun betonarme mevcut. Narmanlı Han’da ise 7 tane yangın merdiveni koyduk. Her blok ayrıdır çünkü orada. Hepsinde yangın merdiveni vardır. Her katına engellilerin ulaşacağı şekilde 800 kg taşıyacak asansörleri vardır. Özürlü vatandaşlarımız tekerlekli iskemle ile girerler ve istedikleri kata çıkarlar. Eğer bu düzenlemeleri yapmasaydık, ne olurdu; yönetmeliklere uymayan hiçbir zaman iskan izni alamayacak olan bir yapı...”
Çocukluğumdan beri bu işlerle ilgiliyim
“Fakülteden mezun olalı 54 sene olmuş, 5 sene de eğitim deseniz 59 senedir bu işlerin içindeyim. Benim dedem de 1912 mezunu bir mimar. Çocukluğumdan beri bu işlerle ilgiliyim ve birçok projede yer aldım. O kadar çok projeye dahil oldum ki... Mesela Antalya’daki Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü projesi benim için özeldir. Oranın bir bölümünü otel olarak düzenledim, altında da 2800 metrekare eski Antalya duruyor. İniyorsun, ahşap yollardan yürüyorsun, eski Antalya ne imiş görüyorsun. Yine Antalya’da Sanayi Ticaret Odası’na Kültür Sanat Merkezi yaptım. Beni heyecanlandıran projelerden bir tanesi de Baksı Müzesi’dir. Adana’daki otomobil satış mağazasını da önemserim. Türkiye’de bir ekol açmıştı...”
Bir katı güçlendirmek yetmez
“Son günlerde güçlendirme konusu çok tartışılır oldu... Geçen günlerde bir binayı ziyaret ettim. Üst katlar güya güçlendirilmiş. Fakat bodrum kata indiğimizde problemin çok büyük olduğunu anladık. Bodrum katta kolonları patlamış, hasar görmüş bir binada üst katları güçlendirmek bir işe yaramaz ki. Ayrıca kolonları takviye etsen bile kiriş ve döşemeler ne olacak? Problem komple düşünülecek, hesaplanacak bir mühendislik çalışması gerektirir. Yoksa bir katı güçlendirmekle çözülebilecek bir iş değil...”
İş döner dolaşır şantiyede son şeklini alır
“Her şey şantiyede biter. Sen istediğin kadar iyi bir proje yap, iş döner dolaşır şantiyede son şeklini alır. Şantiyeleri gezmek hoşuma gider. Arabamın arkasında şantiyeler için bir çizme vardır. Toplantıya gittiğimde önce çizmemi giyer, şantiyeyi gezerim. İnşaat hakkında söylenen değil, gözümle gördüğüm önemlidir benim için. Kağıt üzerinde doğru şeyler yapılmış olabiliyor. Şantiyede ise çalışanların inisiyatif kullandıkları o kadar çok aşama var ki... Maalesef şantiyelerde ‘Bir an evvel işi bitirip gitme’ kafasında olan birçok çalışan vardır. Dolayısıyla bir mimar olarak, projeyi çizip şantiye ortamına teslim etmeye pek gönlüm el vermez, yapımı takip etmek şarttır...”
“Geleceğin binaları”nı da mevcut insanlar yapacak
“Enerji verimliliği, sürdürülebilirlik... Bunlar tabii çok çok önemli kavramlar ve konular. Ama öncelikle binanın temel işlevi olan deprem güvenliğini bile sağlayamadan bu konular konuşmak biraz tuhaf kaçabilir. Bir kere çökmeyecek bir yapı yaptıktan sonra sıra enerji verimliliğine gelir... Diğer taraftan ‘geleceğin binaları’ denilen binaları da mevcut insanlar yapacak. Anlaşılan bu insanların çok çok iyi denetlenmesi lazım. Bir kısmı bilerek değil, cehaletinden yapıyor ama sonuçta kaybeden hepimiz oluyoruz. Sektörde ara eleman sorunu çok büyük. Projeden anlayan kalfa kalmadı. İnşaat alanında orta öğretim seviyesinde ciddi bir eğitim eksikliği söz konusu. Eskiden kalfalar projeye baktığında sorunları teşhis edebilirdi. Bizleri de uyarırlardı. Artık böylesi işinin ehli insan yok gibi”.
9 Nisan 2023
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.