Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz, sonrasında web sitemizin ŞantiyeTV sayfalarında ve Şantiye®nin basılı versiyonunda yayınladığımız “10 SORUDA...” isimli canlı yayın serimizin 21 Haziran 2022 günkü konusu “İnşaat Sektöründe Tedarik Zinciri, Sürdürülebilirlik ve Teknoloji Kullanımı”; uzman konuğu ise Y. Mimar ve Girişimci Güliz Fiş’ti. İnşaat sektöründe ürün ve hizmet sağlayıcılar ile karar vericileri buluşturan online platform inSuppliers’ın Kurucusu olan Fiş, “Halihazırda inşaat sektöründe ürün ve hizmet tedariği süreci nasıl işliyor”; “Bu yöntemlerin avantaj ve dezavantajları neler”; “İş sahipleri ve işverenin tedarik sürecinde hangi ihtiyaçları ağır basıyor”; “Ürün tedarikçi ve/veya taşeronlar ile çözüm ortaklarının bu süreçte ne tür ihtiyaçları oluyor”; “Ürün ve hizmet tedariği sürecinde günümüz teknolojilerinden ve dijital altyapıdan yararlanmak mümkün mü” gibi soruların cevaplarını Şantiye® okurları için verdi.
1) Halihazırda inşaat sektöründe ürün ve hizmet tedariği süreci nasıl işliyor? Hangi yöntemler kullanılıyor?
Süreci, inşaat sektöründe de birçok alanda olduğu gibi “ihtiyaç ve talepler” başlatıyor. Bu ihtiyacın karşılanması için şartlar belirleniyor ve ihtiyaca uygun uzmanlık arayışı başlıyor. Değerlendirme ve pazar araştırması yapılıyor. Söz konusu uzmanlığa sahip tedarikçinin değerlendirilip, seçilmesinin ardından sipariş sürecine geçiliyor, sözleşme imzalanıyor ve üretim başlıyor. Tabii hazır bir ürün de alınma ihtimali var. Üretimle beraber hizmet veya ürünün lojistiği devreye giriyor; ihtiyaç duyulan servis-montaj hizmeti gerekliliği doğuyor. Ardından test ve devreye alma aşamaları ve işin tesliminden sonra da bakım ve garanti süreçleri başlıyor. Bu aşamalar doğrusal bir süreç gibi gözükse de bugün artık bu doğrusallık eğrisel bir form kazandı. Çünkü bu ürün ya da hizmetin sunulmasıyla tedarikçinin tüm sorumlulukları ortadan kalkmıyor. Projenin yaşam döngüsünde sorumluluklar devam ediyor. Ürün veya hizmetin garanti süreci ve hatta projenin yıkımına kadar tüm bu döngü doğrusaldan eğrisele, yani döngüsel bir sürece girmeye başladı.
Yöntem olarak “geleneksel” ve “geleneksel olmayan” olarak iki kategoriye ayırabiliriz. Geleneksel denilen aslında insan odaklı bir süreç. Yani insanların karar verdiği, operasyonunda rol aldığı bir süreç. Geleneksel olmayanı da teknoloji destekli olarak sınıflandırabiliriz. Mesela ihale tedarikçi seçim sürecinde geleneksel metotta ilk yapılan, riske girmeden daha önce çalışılan firmalarla veya güvenilen sektör profesyonellerinden tavsiye alarak sürecin başlatılmasıdır. Doğruluğu veya yanlışlığı tartışılır ama her zaman işleyen bir yöntemdir. Bir örnek verecek olursak, insan odaklı olan fuarlar da tedarikçi seçiminde geleneksel yöntemin unsurlarından biridir. Stantlarda işitsel ve görsel olarak ürün veya hizmet deneyimlenebilir. Tedarikçiyle yüz yüze konuşulup bir izlenim edinilebilir.
Teknoloji destekli, geleneksel olmayan metot ise benzer unsur ve hassasiyetler içermesine rağmen bu yöntemde kaynak olarak dijital altyapı kullanılır. Teknolojik gelişmelerden ve bu konuya özel geliştirilmiş yazılımlardan yararlanılmaya çalışılır. Sanal fuarlar gibi iki yöntemin çözüm özelinde farklılaştığı durumlar da vardır tabii. Kısaca bu iki metot benzerdir ama davranışları farklılık gösterir; biri insan odaklı, diğeri teknoloji odaklıdır. Ama her ikisinin de işlediğini kabul etmekte fayda vardır.
2) Bu iki yöntem veya yaklaşımın avantaj ve dezavantajları neler?
Birey olarak alışkanlık ve geleneklerimizden kolay kolay vazgeçemiyoruz. Bu bir gerçek ve aslında çok da insancıl bir davranış. Her sürecimizi teknolojiyle yürütmeyi tercih etmiyoruz. Dolayısıyla tabii ki her ikisinin de avantaj ve dezavantajları olduğunu söyleyebiliriz.
Geleneksel metot kendi yağıyla kavrulur; ne kadar azınlıkta kalsa da işini çözer, bir bildiğine sorar, sahip olduğu kaynaklarla kendi tedarik zincirini kendi içinde döndürmeye çalışır. Ama bilir ki insan odaklıdır ve insan hata yapabilir ve bu insanın hatasını kabul eder. Ama geleneksel olmayan yöntemde teknolojinin hatası pek kabul edilmez. Çünkü o teknolojidir ve hata olmaması lazımdır. Dolayısıyla teknolojide hata görüldüğünde güven bir anda kaybolur ve hemen terk edilebilir, süreçlerden çıkartılır.
Teknoloji bazen de çok güçlü bir hale geliyor ve kullanıcının kontrolünden çıkabiliyor. Mesela büyük, global yazılımların bu konuda riski çok. Kullanıcı bu tür çok karmaşık hale gelen yazılımları kullanmakta zorlanmaya başlıyor ve farklı ara çözüm arayışlarına giriyor. Burada da çevik ve nispeten küçük olduklarından o açığı rahatlıkla kapatan, ufak müdahaleleri yapan start up’lar önem kazanıyor. Şimdi şimdi o teknolojiler devreye giriyor. Tabii ki teknolojinin verimlilik gibi avantajları çok büyük. Ama bununla beraber devleşen teknolojiler nedeniyle kullanıcılara bağlı olarak bazen verimsizliğe neden olduğu durumlar da oluyor.
3) İş/mal sahipleri, işveren, yani karar vericiler tedarik sürecinde ne istiyor, ne tür ihtiyaçları ağır basıyor? Gözlemleriniz neler?
Tedarik zincirinin başarılı bir sonuç aldığını kanıtlayabilmek, müşterinin memnuniyeti ve beklediği kalite koşullarının karşılanıp karşılanmadığıyla alakalı. Bir projedeki karar vericileri “Yatırımcı”, “Müteahhit”, “Tasarımcı/Müellif” ve “Son Kullanıcı” olarak dörde ayırıyorum. Fakat bunların tabii projenin yatırım şekline, amacına, fonksiyonlarına göre ağırlıkları değişebilir.
Mesela bir arazi vardır; bir yatırımcısınızdır, araziye hastane yapma kararı almışsınızdır ve hastanenin işletmecisiyle de anlaşmışsınızdır. Geriye kalan süreç, tasarımın yapılmasıdır. Siz patron olarak ya bunu ihale edebilirsiniz ya da tercih ettiğiniz mimarla devam edebilirsiniz. Bu alternatiflere karar verdikten sonra müteahhide de bunu da ihale edebilirsiniz ya da tercih ettiğiniz bir müteahhit firma ile başlayabilirsiniz. İşte burada önemli olan, projenin başarılı sonuçlanması için müşteri kim derseniz, ben son kullanıcı, yani hasta, hasta yakını, hatta hastanenin idari ve teknik personeli derim. Çünkü onların nihai memnuniyeti tüm bu zincirin başarılı bir sonuç verip vermediğini gösterir. Dolayısıyla burada nihai karar verici kim? Tabii ki yatırımcı, paranın sahibi olarak bu işi delege edebilir. İnisiyatif, karar verme hakkını taahhüt firmasına, mimara ya da son kullanıcıya verebilir. İşte o zaman tedarik zinciri farklı şekilleniyor. Yatırımcı olarak, “Benim hastanem LEED sertifikalı bir bina olacak” dediğinizde, tüm bileşenler ve tüm tedarik zinciri farklı şekillenir ve hatta şartnameler bu şekilde oluşur, alım kararlarında bu esas alınır. Ama yatırımcı duruma, hatta iş birlikteliklerine göre bunu bertaraf da edebilir. Yani bunun çok farklı paydaşları oluyor. Burada önemli olan diğer bir husus ise kanun koyucular. Projenin bulunduğu lokasyona ait otoritelerin (belediye, yerel yönetim, bakanlık vs.) belirlediği mevzuat, kanun ve kurallar ise tedarik zincirini yine farklılaştıran ve proje tasarım kriter ve malzeme seçim kararlarına yön veren unsurlardır.
Mesela ben müteahhit bir firmanın satın alma departmanında çalışırken, karar komitesinde yürüttüğümüz hastane projesinin tasarımcısı, yani projenin müellifi, müteahhit firmayı da temsilen ben ve yatırımcı da son kullanıcı olarak hastanenin başhekimini göndermişti. Dolayısıyla o projede yatırımcı, müteahhit firma ve tasarımcı aslında son kullanıcının kararlarına göre hareket ediyordu. Hizmet ve ürün tedariğini son kullanıcı olarak tabir edilen başhekimin tercihlerine sunmak durumundaydık. Yani hangi paydaşın karar verdiği ile alakalı. O yüzden durum çok farklılaşabiliyor. Yani burada işverenin ne istediği değil, hangi paydaşın hangi rolü aldığı önemli. Tedarik zinciri de buna göre şekilleniyor.
4) Ürün tedarikçi ve/veya taşeronlar, çözüm ortakları bu süreçte ne istiyor, ne tür ihtiyaçları oluyor?
Tedarikçiler emeklerinin karşılığını alabilmek istiyorlar. Bu sadece maddi olarak değil tabii, şeffaflığı ve adaleti de kapsayan bir talep. Ahde vefa istiyorlar, şikayetlerinin-taleplerinin dinlenmesini istiyorlar. Bu kapsamda salt iletişim bile onların birçok işini çözüyor aslında.
Diğer taraftan “müşteri her zaman haklıdır”; ama müşterinin de müşteri olduğunu bilmesi gerekir. Hak edişleri kesmek, ödemeleri geciktirmek, sık yaşanan ve tedarikçileri zorlayan süreçler. Kısaca emeklerinin karşılığını almak en önemli beklenti.
Diğer taraftan şahsen “taşeron” kelimesini de çok kullanmamaya çalışırım. Çünkü taşeron aslında, sizin elinizde olmayan uzmanlığa ve ekibe sahiptir ve kıymetleri göründüklerinden, algılandıklarından fazladır. Sahip oldukları kabiliyetlerinin bedeli bu kabiliyetleri bünyesinde bulunduramayan işveren tarafından ödenmektedir. Dolayısıyla taraflar eşittir hatta bu önemi vurgulamak için de “taşeron” yerine “uzman ekip” kavramını kullanmayı tercih ediyorum.
Ben uzun bir süre işveren tarafından görev aldığımdan tedarikçilerle yoğun iletişim şansım oldu. Mesela en çok ihale sonuçlandığında şeffaf bir şekilde neticenin kendilerine de açıklanmasını istiyorlar. Çünkü o ihaleye ciddi bir emek ve zaman harcıyorlar ve sonuç onları ilgilendiriyor. Evet bazen iş yoğunluğundan bu süreç atlanabiliyor ama atlanmadığında ise tedarik zincirinin sürdürebilirliğinin belki en ufak, ancak en dirençli adımı olabiliyor. Ayrıca mesela bir şantiyede çözülmesi gereken sorunları için muhatap bulamamak ciddi bir sıkıntı yaratıyor. Dinlenmek, sorunlarının bir şekilde önemsendiğini bilmek, en önemli ihtiyaçlarından biri. Çünkü onlar sadece uzman ekip değil, artık tedarik zincirinin bir halkası, yani çözüm ortağı ve aynı amaç için bir yol arkadaşı.
5) İnşaat sektöründe sürdürebilirlik ve yeşil ürünler hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Sürdürülebilirlik bence bu sektördeki en büyük fark yaratma unsuru. 1985 yılında ABD Parlamentosu’nda bilim adamı Carl Segan’ın İklim Değişikliği ile ilgili konuşmasında “hepimiz aynı seradayız” diyerek ivme kazandırdığı süreci yaşıyoruz. Sera gazı etkisi ve karbon ayak izi konuşuluyor ve 1985’ten bugüne gerçekten çok ciddi bir yol alındı. Geçtiğimiz senelerde bir pandemi dönemi geçirdik ve dünya aynı anda aynı şeyi yaşadı. Aynı kaygıyı hissettik ve aynı yaşam şeklini deneyimledik. Dolayısıyla ne zaman sağlığımıza bir zarar geldi, yani var oluşumuza bir tehdit gördük, o zaman bütün dünya aynı şekilde davrandı. Bütün ülkeler çözüm bulmaya çalıştı. Çünkü sağlık en önemli şeydi. Bugün inşaat sektöründe de artık sağlığımızı, kaynaklarımızı, varlığımızı tehdit eden bir unsur gördüğümüzde global olarak hepimiz aynı tavrı gösteriyoruz. Neden? Çünkü sağlığımıza, var oluşumuza bir tehdit olarak görüyoruz. Hepimizin birey olarak farkındalık gösterdiği ve beraber hareket ettiği bu ölçekte, sürdürülebilirliğin en büyük rekabet gücü ve farklılık olduğuna inanıyorum inşaat sektöründe.
Tabii çok fazla ürün ve hizmet üreticisi var. Bir tüketici olarak bazı ürünleri beğenebilirsiniz veya beğenmezsiniz; bunlar öznel değerlendirmelerdir. Ama sağlığa değer veren, bunu ölçümleyen ve sayısal değere döken bir üretim yapıyorsanız, işte bunun artık öznelliği yoktur. İnsanlığı, doğayı düşünen ürün her zaman daha tercih edilebilir bir üründür. Dolayısıyla ben sektörün paydaşlarının kendilerine bir yol, rota bulmasının çok büyük farkındalık ve rekabet unsuru yaratacağını düşünüyorum. Sürdürülebilir ürünlere, hizmetlere yatırım yapanlarla ilgili sürecin çok farklı işlediğini düşünüyorum.
6) Şu anda firmaların, sektörün yürüttüğü çalışmalar sizce yeterli mi?
Bunlar büyük sermayeye ihtiyaç duyan yatırımlar. Evet, teşvikler var ve bu konuda AB de büyük bütçe ayırabiliyor. Ama tabii ki küçük üreticiler için bu kaynaklara erişim kolay sahip olunabilir şeyler değil. Bu konuda personeli olan, kalifikasyona erişim sağlayabilen tedarikçiler tabii ki daha ön planda. Ama bunlar çok çok yeni süreçler. Değişimle beraber farklılaşan, herkesin yavaş yavaş kaynak ayırdığı ve bilinçlendiği bir süreç. Bu zaten bir yolculuk. Bugün-yarın çözülebilecek bir süreç değil. Ama farkındalık bence önemli.
7) İnşaat sektörü sürdürülebilirlik sürecinde teknoloji kullanımı nasıl ilerliyor?
İnşaat sektörü aslında sürdürülebilirliği gerçekten bir araç olarak kullanıyor. Geçenlerde gittiğim bir etkinlikte, yerli bir mekanik firmasının standında kendi geliştirdikleri cihaz hakkında bilgi almıştım. Tamamıyla enerji verimliliği üzerine tasarlanmış mekanik bir üründü. Oradaki görevli mühendisler ilk önce bana ihtiyacı, ürünü neden geliştirdiklerini ve çalışma prensibini anlattılar. Yalın bir şekilde, reklama girmeden ürünü özetlediler. Yoğun teknoloji kullanılarak geliştirilmiş bir üründü. Ürünün verimliliği, ona özel geliştirilen yazılımla ölçülüyordu. Teknolojinin amaç değil, araç olduğunu gösteren güzel bir örnekti. Teknoloji işin içine katılarak “sürdürülebilir bir ürün nasıl geliştirilebilir ve bu piyasada nasıl konumlandırılabilir” konusunu özetleyen bir süreçti. Dolayısıyla bence sürdürülebilirlikte teknoloji olmazsa olmaz. Çünkü hesap verilebilir bir üretim yapılıyor olmanız lazım. Bunu da ölçebilmeniz ve belgeleyebilmeniz için teknolojiden destek alınması şart.
8) Bu sürecin inşaat sektörü ve paydaşlarına katkısı ne oluyor?
İnşaat sektörünün paydaşları çok geniş... Birçok alanla bağlantılı olduğu için inşat sektörüne hizmet eden üretici, ürün ve hizmet sağlayıcılar, bu bilinç ve hareket kabiliyetiyle birçok sektöre hizmet etmeye başlıyorlar. Dolayısıyla inşaat, paralelindeki birçok sektörü de geliştiriyor. Mesela otelinizde bir enerji verimliliği çalışması yapıldığında, turizm sektörüne de hizmet etmiş olunuyor. Dolayısıyla inşaat birçok sektörü beslediği, onlara da hizmet verdiği için paydaşlar daha çok artarak ve rekabet yaratarak daha duyarlı, bilinçli bir yapılanma süreci yaratılıyor.
9) Bu yöntemlerle çözülmüş bir vaka analizi/örnek olay anlatabilir misiniz?
Biz öğrenciyken bir bina tasarladığımızda tesisat bölümünde “pis suyu, atıksuyu nereye atacağız, yağmur suyunu nasıl çözeceğiz?” gibi soruların cevaplarını arardık. Bütün bu unsurları bir atık haline dönüştürüp “binamızdan nasıl uzaklaştırabiliriz” sorusunun çözümüne odaklanırdık. Ama artık böyle bir süreç geride kaldı. Atıksuyun nasıl dönüştürülebileceği araştırılıyor. Eskiden “Atık” denilen, artık atık değil. Ya da ısıtma-soğutma-aydınlatma tesisatı için kömür mü doğalgaz mı tartışılırken bugün ağırlıklı olarak yenilenebilir enerji gündeme geliyor. Artık önemli olan gerçekten binanın, yapının çevreye ne kadar duyarlı olduğu, var olan kaynaklarla ne kadar dönüştürülebilir ve atık oluşturmadan nasıl çözüm sağlandığı. Dolayısıyla biz de inSuppliers’ta kaygı ile ürün ve hizmet arayan karar vericilere sürdürebilirlik ilkesi ile tedarikçi arayışları için yeni çözümler üretiyoruz. Ekolabel, ürün ve bina değerleri çerçevesinde belirli sertifikasyon ve ölçümleme standartlarına uygun üreticiler için ürün geliştiriyoruz, ki artık ilgili pazarlarda ve karar verici tarafında daha fazla görünürlüğü sağlansın. Aslında bu model sektörde farkındalık ve bilinç dolayısıyla tatlı rekabeti de görünür kılıyor. Çünkü biliyoruz ki dünya pazar talep ve beklentileri artık bu bilinç ile farklılaşıyor.
10) inSuppliers hakkında bilgi alabilir miyiz? Ne tür hizmetler sunuyorsunuz, neler yaptınız, neler planlıyorsunuz, sektöre katkınız ne?
inSuppliers’ı, işveren ile iş yapan firmaların kendilerine en uygun iş ortaklarını doğrudan bulmalarını kolaylaştıracak paydaşlar arası networking imkânı sağlayan global bir dijital platform olarak tanımlayabilirim. Bir yılı geride bıraktık.
Ben, eğitimimi tamamladıktan sonra inşaat firmalarında şantiye ve teknik ofis deneyimlerimin ardından satın alma konusuna yoğunlaştım. Bu kapsamda ülkenin önemli inşaat şirketlerinin merkez satın alma departmanlarında çalıştım. Farklı lokasyon ve kategorilere ait uluslararası projelerin kontrat yönetimi, satın alma, süreç planlama, bütçe denetleme, ihale ve tedarik süreçlerini yönettim. Çalışma hayatım boyunca güncel piyasaya hâkim olabilmek için fazla zaman harcandığını ve teknik olarak yeterli olmayan kaynaklar kullanıldığını, istenilen nitelikteki ürün ve hizmet arayışlarında bilgi kirliliği olduğunu fark ettim. Doğru bilgiye doğrudan ulaşılamadığını, üreticiden uygulamacıya kadar aranan nitelikteki tedarikçiye erişim, iletişim ve referans konularında sorunların yaşandığını gördüm. İnşaat sektöründeki tedarikçi firmaların da işverenlere erişmek ve kendilerini tanıtabilmek için hem zorlu hem de maliyetli yöntemleri tercih etmek zorunda kaldığını gözlemledim. İşveren firmaların projelerin zamanında, bütçesinde ve istenen kalitede bitirebilmesi konusunda uzman iş yapan firmalara doğrudan ve hızlı şekilde ulaşabilmesine; iş yapan firmaların da kabiliyet ve yeterliklerini ayrıntılı sunarak farklarını ortaya koyabildiği etkili bir buluşmaya ihtiyacı vardı. Ve sonunda inşaat sektörü satın alma profesyoneli olarak, günümüz bilgi çağında “Öğrenmenin ve bilgi paylaşımının sınırı olmamalı” diyerek iş süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla bir model oluşturdum. Trendleri, sektörün ihtiyaçlarını, gerçekliğini göz önüne alarak geliştirdiği bu modelden güç alarak firmaların kendilerini hem ayrıntılı hem düşük maliyetle tanıtabileceği, işverenlerden referanslarını bu model aracılığıyla alıp profillerinde yayımlayabileceği; işveren firmaların da çoklu arama kriteriyle aradığı tedarikçinin yetkililerine doğrudan ulaşabileceği insuppliers.com’u kurdum.
Amacımız işveren ve karar verici açısından doğru tedarikçi seçimi; tedarikçi için de doğru bir işveren. Aslında işveren ve tedarikçi arasında bir eşleşme sağlıyoruz. inSuppliers bir e-ticaret sitesi değil. Herhangi bir ürün satışı yapılmıyor, bireylere de şimdilik hizmet etmiyoruz. Odağımızda tümüyle sektörde global bir B2B Pazar Yeri olabilmek var. Sonraki amacımız ise bu sektörel ağı tüm diğer sektör paydaşlarıyla büyütmek.
Bir satın alma sözü vardır, “Elma ile armut değil, elma ile elma kıyaslanır”... Biz talep geldiğinde pazar araştırması yapıyoruz, tedarikçilerle görüşüyoruz, sonunda teklif değerlendirme, tedarikçi değerlendirme süreci ile beraber çözüm yoluna gidiyoruz. Burada bir mukayese oluşturulur ve size şu sorulur: “Elma ile elmayı mı kıyaslıyorsunuz?”. Bana gelen bu “Elma ile elmayı mı kıyaslıyorsunuz?” sorusuna hep içerlerdim. Elma ile elma çok farklı olabilir aslında. Burada tedarikçinin o kadar çok farklı bileşeni var ki, bazen biz bunu aynı yeşil elma gibi görürüz ama aslında değildir. İşverenin de burada biraz ihmali var. Bazen çok yoğun mesai ile rakamlarla evraklarla boğuşurken bazı detayları atladığımız daha spesifik hale getirilmesi gereken noktalar vardı. Ya da şöyle söyleyebilirim; ben firmalarda çalışırken farklı proje müellifleriyle karşılaşırdım, proje tipleri farklıydı, lokasyonları farklıydı, yatırımcıları farklıydı. Bu farklılıkların hepsi aslında bu farklı elma bileşenlerini ortaya çıkarıyordu. Dolayısıyla bu elmaları ayrıştırmak istedim. Rengini, türünü, ağırlığını, tadını tariflesinler istedim. Bunu yapabilecek bir platform olsun istedim. Yani yapılması gereken elma ile elma kıyası değil. Çok geleneksel bulmaya başladım bunu, çok da yüzeysel bulurdum. Tedarikçi ile karar vericinin eşit bir platformda olması gerektiğine inanmıştım. Bazen, alıcı daha farklı konumlanır. Çünkü parayı veren odur. Ama tedarikçinin de beklentileri var; eşitlik bekliyor. Dolayısıyla eşit bir platformda yer almalılar, her iki taraf da birbirine ulaşabilmeli, birbirlerini amaçlarına uygun olarak bulabilmeliler.
Yıllarca yaşadığım için biliyorum; tedarikçiler satın alma uzmanı olarak çalıştığım dönemlerde, zor yollardan bana ulaştıklarında, o zorlu süreçten sonra aslında ürünlerinin hiç bizim için olmadığını anlıyorlardı. Konu çoğu kez beğenip beğenmemekle ilgili değil; firmalar-ürünler birbirlerine uygun olmayabiliyor. Dolayısıyla eşleşme doğru değil ve çok zaman kaybediliyor. Boşuna emek, zaman kaybı ve hayal kırıklığı... inSuppliers’ın amacı tamamıyla iki tarafı da eşit tutup tarafların bir araya geldiği, eşleşmelerinin baştan doğru yapıldığı, referansların dikkate alındığı bir süreci başlatmak. Yani tedarikçiyi seçerken hem bugünkü teknik ve ticari performansı hem de geçmişteki teknik ve ticari performansını görüntüleyebildiği bir platform üzerinden işler yürütülüyor. Tedarikçinin hangi pazarda tecrübesi var, hangi proje tiplerini biliyor, uzmanlıkları neler gibi soruların tüm cevaplarını kolay ulaşılabilir bir şekilde sunmak. Dolayısıyla iki tarafı bir araya getirip tedarikçinin profil oluşturduğu, müşterisini, referansını ve firmanın temel bilgilerini tanımlayıp kendi karar vericisinden referans teyidi ve yorum aldığı bir platform. Karar vericinin de bu bahsettiğimiz elmadaki ayrımı yakalayıp çok kolay, pratik bir şekilde tedarikçiye erişimi söz konusu. Yani her iki taraf için de doğru bir eşleşme hizmeti veriyoruz.
Sektörde tedarikçilerin listelendiği platformlar var fakat inSuppliers iş modelinin bire bir benzeri bir platform yok. Bizde de tedarikçi listeleniyor ama listelemenin amacı, 10 filtre başlığı ile asıl nokta atışı tespit yapmak. inSuppliers’ta arama sayfası çok detaylıdır. Daha önce yapılan işlerin teyit ediliyor olması ve müşteri yorumu gerekir. Çünkü bugün başlayan bir start up’ın içerdeki ticareti ya da sürece başladığındaki bilgiler, bence şu an karar verici ya da işbirliği arayan tedarikçi için yeterli değil. Geçmiş çok önemli. O referansların doğrulanmış olması gerekiyor. 20 yıllık bir firmanın inSuppliers’a kayıt olması değil, 20 yıllık geçmişinin sunuluyor olması lazım. Çünkü karar vericinin buna ihtiyacı var. Ürün ve hizmet sağlayıcının profilinin çok iyi bir şekilde anlatılıyor olması gerekiyor ki, karar verici de o profili doğru okuyabilsin.
Ayrıca bugünlerde ürün ve hizmet tedariği kısmında “Green Product” ve “Green Procurement” eşleşmesi yapmaya çalışıyoruz. Bu anlamda yeşil ürün hizmet ve tedariği yapanlar için de yeni bir sekmemiz olacak. Pasif binadan yeşil binaya ait tüm paydaşlar artık ayrı bir kategoride yer alacak. Onların da sektörde olduğu gibi inSuppliers’da da farklı konumlanmasını sağlayacağız. Çünkü farklı ülkeler, farklı ürün ve hizmet tedarikçilerine ihtiyaç duyuyorlar. Bunun da biraz ayrışması gerekiyor. Sürdürülebilirlik anlamında yeni hamlemiz bu. Dolayısıyla arama filtremizdeki mevcuttaki 10 başlık muhtemelen daha da çok artacak. Böylelikle de yeni pazarlara girişimiz ve sürdürebilirliğimiz de daha da hızlanacak.
7 Ağustos 2022
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.