İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbulSMD) geçtiğimiz günlerde, depremlerden etkilenen mimarlık öğrencilerine destek olmak amacıyla “İstanbulSMD 11 + 1 Destek Staj Programı”nı hayata geçirmişti... Biz de dernek üyesi mimarlık ofislerinin katkısı, ilgili üniversite mimarlık bölüm başkanlıklarının koordinasyonu ve derneğin iletişim ağında bulunan firmaların destekleri ile yürütülen bu önemli projeyle ilgili İstanbulSMD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Hızıroğlu’ndan bilgiler aldık. Ülkedeki genel inşaat ve mimarlık ortamına yönelik sorularımızı da cevaplayan Hızıroğlu, “Devlet mekanizmasının planlamadan projeye, uygulamadan söküme dek bütün sürece, riskleri öngörerek bütüncül bakması gerekiyor. Toplumsal faydanın sağlanması ve insan sağlığının gözetilmesi kesinlikle öncelikli olmalı” diyor...
Türkiye’nin önemli yapılarına imza atan İstanbul merkezli serbest mimarlık ofisleri ve yapı sektörünün tüm paydaşlarının desteğiyle 20 yıldır faaliyetlerini sürdüren İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbulSMD), geçtiğimiz günlerde, şubat ayında gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen mimarlık öğrencilerine destek olmak amacıyla bir staj programı başlatmıştı. Depremden etkilenen 11 il ile birlikte İstanbul’u kapsayan “İstanbulSMD 11 + 1 Destek Staj Programı”, dernek üyesi mimarlık ofislerinin katkısı, ilgili üniversite mimarlık bölüm başkanlıklarının koordinasyonu ve derneğin iletişim ağında bulunan firmaların destekleri ile hayata geçiriliyor. Staj programına katılacak toplam 12 ilden toplam 50 öğrenci, programa destek veren 35 İstanbulSMD üyesi mimarlık ofisinde, 1 ay süreyle staj yapıyor.
Bu büyük afette kayıplar yaşayan, eğitimleri sekteye uğrayan mimarlık öğrencilerinin mesleki eğitimlerine katkıda bulunmak için üyelerini ve paydaşlarını örgütleyen İstanbulSMD, staja katılacak öğrencilerin, meslek çalışmalarına dahil edilerek mimari alanda kazanımlarının artırılmasını ve staj süresince depremin yarattığı olumsuz etkilerden uzaklaşmalarını sağlayarak, sosyal hayatın içerisinde yeniden yer almaları için onları desteklemeyi hedefliyor.
ArchNetwork’ün fon bulma gönüllüsü olarak destek verdiği “İstanbulSMD 11+1 Destek Staj Programı” Alumil, Asaş Alüminyum, Botam Yapı Grubu, Günsan, Kilsan, Petra The Flooring Co., Samet, STAC ve VitrA firmalarının desteğiyle hayata geçiyor.
Staj programı, afet bölgesinde yer alan Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa illerinde bulunan üniversitelerde mimarlık eğitimi gören ya da bölgede ikamet ederek İstanbul’daki okullarda mimarlık eğitimini devam ettiren, zorunlu ofis stajı sorumluluğu bulunan 3. ve 4. sınıf öğrencilerini kapsıyor. Öğrencilerin staj yeri koordinasyonu ve 20-22 iş gününü kapsayan staj süresi için ödenekleri program kapsamında İstanbulSMD tarafından karşılanıyor. Programa dahil olan stajyerler ve mimarlık ofisi çalışanları, sosyal oryantasyon konusunda İstanbulSMD tarafından belirlenen danışmanlardan destek alabiliyor.
Biz de hem bu önemli konuyla ilgili İstanbulSMD Başkanı Ali Hızıroğlu’ndan güncel bilgileri aldık hem de Hızıroğlu’nun Türkiye’deki genel inşaat ve mimarlık ortamıyla ilgili görüşlerini öğrendik...
Şantiye: “İstanbulSMD 11+1 Destek Staj Programı” ile ilgili güncel bilgileri alabilir miyiz?
Ali Hızıroğlu: Depremin olduğu günlerde, yani şubat ayında gündemimiz ve önceliklerimiz farklıydı. Fakat depremin ardından odağımız tümüyle ülkenin ihtiyaçlarına yönelik “neler yapabiliriz” arayışına döndü. Oldukça büyük bir yıkım yaşadık. Bu yaşananlardan etkilenmemek imkânsız. Hele sektörel olarak da bir paydaş olunca ilgi ve odağımız hepten bu deprem üzerine yoğunlaştı. Yaptığımız toplantılarda çok sayıda proje konuştuk. Bu arayışlarımız esnasında Başkan Yardımcımız Sevilay Uğur Çekim’in önerisi olan, söz konusu mimarlık öğrencilerine yönelik bir katkı üretme, onlara destek olma konusunda geliştirilen fikirlerle bu proje gelişti. O dönem eğitime ara verilmişti ve öğrenciler uzaktan eğitim alıyorlardı. Ancak mimarlık atölye ortamından uzakta eğitim alınarak öğrenilecek bir meslek değil. Bu tip unsurlar da eklenince fikir olgunlaştı ve şu anki haline geldi. Kendi imkanlarımızla bir destek havuzu oluşturmak amacıyla çevremizle iletişime geçtik. Hem deprem bölgesi hem de İstanbul’daki 38 mimarlık fakültesi ile görüştük. Çünkü nihayetinde depremden, sadece o bölgede okuyan öğrenciler etkilenmediler. İstanbul’da öğrenim gören fakat ailesi deprem bölgesinde olan öğrencileri de düşünmek gerektiğine inandık. Sonuç itibariyle bu yaz dönemi boyunca öğrenciler birer aylık dönemlerde katılımcı üye ofislerimizde staj yapabiliyorlar.
Temel amacımız, bu gençlere biraz olsun umut olabilmekti. Deprem geride çok zor bir hayat bıraktı. Yarattığı sonuçlar ise çok ağır. Meslek vasıtasıyla, İstanbul’da yaşamayan gençler için İstanbul gibi bir şehri deneyimlemelerini, böyle bir fırsat bulmalarını da önemsedik. Sonuçta üyelerimizin ofisleri nitelikli işler yapan ofisler. Dolayısıyla bu öğrencilerin de böyle nitelikli ortamlarda bulunmaları kendilerine ciddi katkı sağlayabilir diye düşündük.
Maddi kaynağın bir kısmı sponsor firmalarımızdan karşılanıyor. Öğrencilere sunulacak maddi desteğin yanı sıra birtakım ufak etkinlikler de yapmak istiyoruz. Onların hayatlarında olumlu bir iz bırakabilecek, bir anı yaratabilecek etkinlikler organize etme arzumuz var. Dolayısıyla maddi desteklerin bir kısmı da böyle bir programın bir parçası olacak.
Staj Programı’nın oluşmasında katkısı bulunan başta proje yürütücüsü İstanbulSMD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sevilay Uğur Çekim olmak üzere tüm İstanbulSMD Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterliği’ne, programa destek veren İstanbulSMD üyelerine, öğrenci tespitinde mesai harcayan mimarlık bölüm başkanlıklarına, Fon Bulma Gönüllüsü ArchNetwork’e ve programa destek veren değerli firmalara buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Görsel temsilidir...
Şantiye: Programa kaç üyeniz dahil oldu?
Ali Hızıroğlu: Programa yaklaşık 35 ofis katılım gösterdi. 100 üyemiz olmasına rağmen sayının bu seviyede olmasının bazı nedenleri vardı. Mesela ofisler, stajyer kabullerini büyük ölçüde nisan ayı sonunda bitirdiklerinden, projemiz başladığında ofislerin çoğu kotalarını zaten doldurmuşlardı. Ayrıca ilk olması nedeniyle açıkçası biraz tedbirli, emin adımlarla ilerlemek zorundaydık. Ne kadar gencin ilgi göstereceğini de kestiremiyorduk. Dolayısıyla biraz kontrollü ilerledik.
Staj programı kapsamında, ek kontenjan oluşturarak programa destek veren İstanbulSMD üyelerini ise şu şekilde özetleyebilirim: Adnan Kazmaoğlu (Adnan Kazmaoğlu Mimarlık), Ali Derya ve Uğur Özer (Studio Per Se), Burak Pekoğlu (BINAA), Burak Pelenk (Buda Mimarlık), Burak Ünder (UNDER Mimarlık), Bünyamin Derman (DB Mimarlık), Cem Sorguç (CM Mimarlık), Durmuş Dilekçi (DDA), Ertun Hızıroğlu ve Ali Hızıroğlu (ERA Mimarlık), Esin Tercan (Norm Mimarlık), Görkem Volkan (GVDS), H. Ertuğ Uçar (TEĞET), Hakan Demirel (Hakan Demirel Mimarlık), Hasan Basri Hamulu (Pimodek), İpek Baycan (İpek Baycan Mimarlık), Kerem Piker (KPM), Kerim Miskavi (MAS Mimarlık), Kurtul Erkmen (KG Mimarlık), Lütfü Ünver ve Ebru Ünver Karaer (İltay Mimarlık), Mehmet Emin Çakırkaya ve Dilgün Saklar (Tekeli-Sisa Mimarlık) Melike Altınışık, (MAA), Murat Şahin (PDG Mimarlar), Mustafa Toner (Toner Mimarlık), Oğuzhan Aydın ve Sinan Tuncer (Lift Studio), Sabri Paşayiğit (SPDO), Salih Küçüktuna ve Fikret Sungay (PIN Architects), Serter Karataban (Team Fores), Sevilay Uğur Çekim ve Abdurrahman Çekim (Baraka Mimarlık) ile Seyhan Özdemir (Autoban).
Şantiye: Belki erken bir soru ama önümüzdeki dönemlerde de devam ettirilmesi düşünülüyor mu?
Ali Hızıroğlu: Devam ettirebileceğimiz bir projeye başlamak bizim için çok önemli bir unsurdu. Evet, devam etmesini çok arzu ediyoruz. Zaten ülke olarak en çok ihtiyacımız olan şey de sürdürülebilirlik. Güzel bir şeyler yapılıyor ve sonrasında birden yok olup arkası kesilebiliyor. Bu tarz projeleri devam ettirebilmenin kalıcı faydalar yaratılması, kalıcı izler bırakılması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Şantiye: Öğrenci seçiminde başarılı öğrenci ayrımı var mıydı; kriterler nelerdi?
Ali Hızıroğlu: Öyle bir ayrım yapmadık, öyle bir kriter de koymadık. Tek kriterimiz, depremden en çok etkilenen, dezavantajlı durumda kalmış öğrencilerdi. Staj programından öğrencilerin daha fazla fayda elde etmesi açısından, zorunlu ofis staj ihtiyacı olan, 3. ve 4. sınıf mimarlık fakültesi öğrencilerini hedefledik.
Şantiye: Öğrenciler açısından aslında Türkiye’nin en önemli mimarlık ofislerinde staj yapabilmek çok büyük bir şans...
Ali Hızıroğlu: Kesinlikle öyle... Normalde staj süresi bir ay; yani aslında oldukça kısıtlı. Staj da sonuçta geçici bir şey ama o kısa süreçte edinilen deneyim, farklı bir dünyayı deneyimlemek, öğrenim gördüğü alanın nelere karşılık geldiğini görebilmek bir öğrenci için cidden önemli.
“Temel problem bence mantalite problemi. Başka ülkelerde, bir ders alma ve yaşananlardan sonra üstüne bilgi koyarak bunu kültürel çerçevede yerleşik bir şekilde, o gerçekliğin bir parçası haline getirme durumu var. Bizde maalesef bu çok kısa ömürlü oluyor. Çabuk unutan, unutmayı tercih eden bir yapımız var...”
Şantiye: Şubat ayında ciddi bir facia yaşadık... Siz bir mimar olarak bu trajediyi nasıl yorumluyorsunuz? Bunun sorumlusu sizce kim-kimler ve çözüm yolları neler?
Ali Hızıroğlu: Aslında sorunun birkaç tane ayağı var... Temel problem bence mantalite problemi. Yani deprem riski olan başka ülkelere baktığımızda, bir ders alma ve yaşananlardan sonra üstüne bilgi koyarak bunu kültürel çerçevede yerleşik bir şekilde, o gerçekliğin bir parçası haline getirme durumu var. Bizde maalesef bu çok kısa ömürlü oluyor. Çabuk unutan, kültürel olarak unutmayı tercih eden bir yapımız var. Dolayısıyla kalıcı olarak bunun önüne geçmek ancak idarenin yönlendirmesiyle mümkün olabilir. Örneğin geçmişte sokağa kül dökülmemesi ve sokakların temiz tutulması üzerine kamuyu bilinçlendirmeye yönelik özel kamu spotları hazırlanmıştı. Bu tür kamuyu topyekun bilinçlendirme kampanyalarının yapılması gerekliliğinden bahsediyorum.
Tıpta bilindiği üzere “önleyici tıp” önemli bir alandır. Önden, problemi yaratan koşullar ortadan kaldırılıp, sonrasında ilaç ve ameliyata ihtiyaç duymayacak şekilde sorun ortaya çıkmadan önlenir. İnşaat alanında da benzer bir uygulamaya ihtiyaç var. Ama tabii ki bunu yaparken idare doğru emsalleri hem kendisi uygulamalı hem de uygulanmasına dikkat etmeli. Yani doğru projenin, doğru tasarımların ortaya çıkabilmesi için devletin destekleyici bir görev üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu problem çözüldükten sonra belki maddi, tasarımsal, yönetmeliklerle ilgili sorunlara geçilebilir.
“İmar yönetmeliğinde kendi içinde çelişen bazı konular var...”
Şantiye: İmar yönetmeliğinde geçen aylarda yapılan değişiklikler hakkındaki yorumlarınız nelerdir?
Ali Hızıroğlu: Kendi içinde çelişen bazı konular var maalesef. Mesela “Kimlikli şehirler üretebilmek için bu konuda tez yapmış mimarlardan oluşan komisyon karar verecek” gibi bir madde var. Fikir olarak güzel; bu alanda eğitim görmüş birisinin o karar mekanizmasının içerisinde yer alması gayet mantıklı geliyor. Ama Türk mimarisinin en belirgin özelliklerinden biri olan çıkmalara pek izin verilmiyor artık. Belirli bir katın üzerinde çıkma sınırlandırılıyor. Ancak bu madde çok yüzeysel ve çok sınırlayıcı kalıyor. Örneğin Çin’de yönetmeliğin dışında, spesifik bir aplikasyon yaptığınızda onu üniversiteye götürüyorsunuz ve statik, yangın, havalandırma için özel kurullardan bir rapor ürettiriyorsunuz. Uygulamaya dönüşmesi için işler bir mekanizma var. Bizde ise maalesef bu tarz bir işleyiş bulunmuyor. Projeler ilgili belediyenin Fen İşlerine onaylatılıyor. O insanların üstüne bu sorumluluğun yüklenmesini de doğru bulmuyorum. Çünkü çoğu zaman formasyonlarına uygun pozisyonlarda dahi yer alamıyorlar. Onlar sadece mevcut yönetmelik çerçevesinde metrekareye uymuş mu uymamış mı; sınırı geçmiş mi geçmemiş mi gibi belirli konuları sorguluyorlar.
İkincisi de imalat esnasındaki denetimsel konular... Her şey ticari bir ilişki olarak görülüyor, kamusal fayda, toplumsal ihtiyaçlar maalesef ikinci planda kalıyor.
Eğitim kısmı ise apayrı ve uzun bir konu tabii. Dünyanın diğer ülkelerine nazaran kısa süreli kalan mimari eğitim sistemimizle ilgili daha ayrıntılı analizler yapılmasının ve bu ortamda aktif olarak deneyim sahibi olanlardan görüş ve önerilerinin dikkate alınmasının şart olduğunu düşünüyorum.
“Mimarların haklarını koruyan, sorumluluklarını tam olarak belirleyen bir sistem yok. Yasal çerçevemiz tam net değil. Yurtdışında bir proje imzalandığında bunun sorumluluğu çok net belirlidir. Türkiye’de ise sınırlar ve sorumluluklar anlamında o kadar belirsiz unsur var ki...”
Şantiye: İmza yetkisiyle ilgili getirilen kısıtlamalar hakkındaki yorumlarınız nelerdir?
Ali Hızıroğlu: İmza yetkisi bence bu işin en son noktası. O da pazarlanabilir bir meta haline gelmiş durumda... Diğer taraftan bizim, Serbest Mimarlar Dernekleri olarak, idari anlamda biraz daha etkin olabilmek adına bir federasyon oluşturma düşüncemiz var. Mimarların doktorlar ve avukatlarda olduğu gibi düzenleyici bir yasaya ihtiyacı bulunuyor. Çünkü haklarımızı koruyan, sorumluluklarımızı tam olarak belirleyen bir sistem yok. Yani yasal çerçevemiz tam net değil. Sadece Fikri Haklar, Mülkiyet Hakları üzerinden bir tanımlama yapılmış. Fakat o da çok genel. Mesela işverenlerin çoğu bir muvafakatname talebinde bulunuyorlar. “Bütün hakları bize devredin” diyorlar. Halbuki istenildiği kadar muvafakat verelim, o haklar kaybolmuyor. Yani yanlış bir uygulama mevcut. O uygulamanın hukuki bir karşılığı yok. Görüldüğü gibi konu çok kapsamlı ve dallı budaklı bir yapıya sahip. Mesela yurtdışında bir proje imzaladığınız zaman bunun sorumluluğu çok net belirlidir. Zaten kurallar tanımlı olduğu için kimin hangi konudan, nereye kadar sorumlu olduğu açıktır.
Geçen aylarda İzmir depreminde yıkılan bazı binaların mimarlarına ceza verildi. Mimarın, inşaat sürecindeki pozisyonu ve o süreç boyunca görevi neydi, sözleşmesinde bunlar tanımlı mıydı? Bunları tam olarak bilmiyoruz. Sınırlar ve sorumluluklar tarafında o kadar belirsiz unsur var ki...
Hem eğitim döneminde hem de mesleğe atıldıktan sonra bilgi-görgü artırımı anlamında mimarlık, çok ciddi maliyeti olan bir meslektir. Fakat maalesef bu maliyetin, çıkarılan işin bedelini hakkıyla ödemek nedense zor geliyor. Çünkü proje, Türkiye’de insanlara çok soyut geliyor, kolay yapılabilir sanılıyor. Emeğin gerekli karşılığı alınamayınca da mesleki anlamda gelişme pek mümkün olamıyor. Örneğin bilgisayarlar yenilenemiyor, programlar güncellenemiyor, yeni yerler gezilip bilgi-görgü artırılamıyor, yurtdışında fuar ve etkinlikler takip edilemiyor...
“Sorun tek bir nedenden kaynaklanmıyor. Parçası olan herkesin sorumluluğu var; ancak temelinde sistemsel problemler mevcut. Önce onları çözümlemek gerekiyor...”
Ülkemizde mimarlık pratiğine bakışta tuhaf bir eğilim mevcut. Örneğin bir ameliyat olunacağı zaman seçeceğiniz doktorun hizmetini, tecrübesini, maharetini, bilgisini gözetirsiniz; operasyonda kullanılan malzemenin bedeli, alınacak kararda rol oynan tek kriter değildir. Benzer şekilde inşaai süreçte de mimarlık hizmeti bedellerinden yapılan “tasarrufun” aslında toplam inşaat bütçesinin çok küçük bir kısmına karşılık geldiğini görüyoruz. Bundan imtina etmek, doğru kriterler üzerinden işi kurgulamamak, haliyle ileride çok daha büyük zararlarla karşı karşıya kalma riskini getiriyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz bu koşullar gerçek bir sorumluluk çerçevesinin çizilmesine de engel teşkil ediyor. Yaşanan kayıpları sadece müteahhidin, işverenin sorumluluğunda tutmak doğru değil… Depremlerde insanlar kaybediliyor, yaşam alanları yok oluyor, şehrin yeniden inşası derseniz çok ciddi yatırımlar gerektiriyor. Ne tarafından bakılırsa bakılsın, açılan yaraların sarılması çok uzun zaman gerektiren çok büyük afetler bunlar. Biraz önce söylediğim gibi, sorun tek bir nedenden kaynaklanmıyor. Parçası olan herkesin sorumluluğu var, ancak temelinde sistemsel problemler var, önce onları çözümlemek gerekiyor.
“Beklenen, bilinen, öncesinde defalarca depremler yaşanmış bir bölgede daha hazırlıklı olunmuş olsaydı zarar ve hasarlar çok daha düşük seviyede tutulabilirdi...”
Şantiye: Deprem bölgesinde sizce ne yapılması gerekiyordu ve/veya gerekiyor?
Ali Hızıroğlu: Ben bu konuda önceliğin deprem öncesinde hazırlıklı olmaya verilmesi gerektiğine inanıyorum. Depremler, bu tip büyük kayıplar yaşatması riski taşıyan afetler... Etkisini azaltabilmek için öncesi, sırası, sonrası tüm aşamalarında yapılacakların, sorumluların belirlenmiş olması ve mekanizmanın kendiliğinden, kesintisiz işler kılınacak şekilde bir planlamanın yapılmış olması gerekli. Aynı, kurumsal şirketlerin hazırladığı olası kriz senaryolarındaki gibi, deprem için önceden tüm planlamaların oluşturulmuş olması gerekiyor. Böylesine beklenen, bilinen, öncesinde defalarca depremler yaşanmış bir bölgede daha hazırlıklı olunmuş olsaydı zarar ve hasarlar çok düşük seviyede tutulabilirdi.
İkinci olarak, deprem yıkımlara neden oluyorsa, yeni yerleşim yerlerinin nereler olacağı da önceden belirlenmiş ve planlamaların ve ön hazırlıkların yapılmış olması gerekiyor.
Ayrıca tabii belirlenen deprem toplanma alanlarının da amacına uygun şekilde korunması, o noktaların bu işlevi dışında yapısal manada kullanılmaması şart. Özetle toplumsal fayda her daim önceliklendirilmeli diye düşünüyorum.
“Son yaşanan depremler mimarlık mesleğinin saygınlığıyla ilgili bir problem olduğu gerçeğini de ortaya çıkardı. Mimarlık sadece çizim yapmak ve proje-pafta teslim etmek olarak algılanıyor maalesef...”
Şantiye: Başkanlık göreviniz tamamlandığında hangi problemleri çözmüş olmayı arzu ederdiniz?
Ali Hızıroğlu: Mimarlık mesleğiyle bağlantılı kurumların birbirleriyle iletişim kurabilmesini temin etmenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Ayrıca son yaşanan depremler mimarlık mesleğinin saygınlığıyla ilgili bir problem olduğu gerçeğini de ortaya çıkardı. Mimarlığın işlevi konusunda toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi gerekiyor, bu konuda büyük bir eksiklik var. Mimarlık sadece çizim yapmak ve proje-pafta teslim etmek olarak algılanıyor maalesef. Bu algıyı belki kısa zamanda değiştiremeyiz ama mimarlık kültürünün oluşturulması için adımlar atılması, kısa uzun demeden bir yol kat edilmesi gerektiği de göz ardı edilemeyecek bir gerçek.
Dernek olarak gençlerle, öğrencilerle olan temasımızı çok önemsiyoruz. Eğitim konusunda yönetim kurulu üyemiz Burak Pekoğlu tarafından “I2P: Idea to Product” projesi adında bir program yürütüyoruz. Bu programdaki temel hedefimiz malzeme, üretim teknikleri ile okuldaki eğitimi bir araya getirebilmek. Bunun için MEF Üniversitesi’nde bu programı başlattık ve önümüzdeki dönemde de geliştirerek devam etmesini arzu ediyoruz. Programa katılan öğrenciler, programa destek veren malzeme firmalarının üretim yerlerini, malzemeleri yakından tanıma fırsatı yakalıyorlar.
Kentlerin planlaması ve kentsel dönüşüm de derneğimizin odak konularından biri. Kentsel dönüşümü anlatan geçmiş yıllarda hazırladığımız “Sarı Işık Kentsel Dönüşüm Rehberi” adlı çalışmayı önümüzdeki günlerde güncelleyerek dijital ortama taşıyacağız. Bu şekilde daha ulaşılabilir hale getireceğiz. Bu çalışmayı “zemin etüdü nasıl yapılır, bu süreçte kimden destek alınabilir, mevcut yapılar nasıl güvenli hale getirilebilir” gibi toplum nezdindeki güncel kentsel dönüşüm sorunlarına çözüm üretecek, cevap verecek şekilde revize etmeyi amaçlıyoruz.
“Devlet mekanizmasının planlamadan projeye, uygulamadan söküme dek bütün sürece riskleri öngörerek bütüncül bakması gerekiyor. Toplumsal faydanın sağlanması ve insan sağlığının gözetilmesi kesinlikle öncelikli olmalı...”
Şantiye: Binaların üretim süreçlerinde ve binalarda sizce neler değişiyor ve geleceğin binaları nasıl olacak?
Ali Hızıroğlu: Çok hızlı bir şehirleşme yaşıyoruz. Ülkenin büyük bir kısmı şehir merkezlerinde ikamet ediyor. Kırsal yaşam oldukça azaldı. Bu kapsamda, kalabalıklaşan şehirlerde eskiden pek önemsenmeyen akustik, sağlığa zararlı olmayan malzemelerin tercih edilmesi gibi konular artık gözardı edilemeyecek bir ihtiyaç haline geldi.
Mimar doğru malzemeleri seçecek ve doğru bir tasarım yapacak; inşaat mühendisi doğru bir uygulama yapacak; işveren de bu konfor ve sağlık koşullarını sağlayan mekanlar üretmek üzere yatırım yapacak. Tabii bir o kadar önemlisi, devlet mekanizmaları da bunu teşvik edecek ve çerçevesini çizecek. Neden? Çünkü bunlar bütünleşik olarak yapılmadığı zaman depremde olduğu gibi sorunların baş edilmesi oldukça zor boyutlara ulaşmasına sebep olduğunu biliyoruz. Örneğin binaların molozları temizlenirken insan sağlığını önceliklendirecek teknik önlemlerin alınması gerekiyor. Moloz atımı doğru şekilde yapılmadığı durumlarda, işlemden 5, 10 yıl sonra dahi insan sağlığını etkileyebilecek ciddi sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu konu göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir risk taşıyor. Dolayısıyla devlet mekanizmasının planlamadan projeye, uygulamadan söküme dek bütün sürece bu riskleri de öngörerek bütüncül bakması gerekiyor. Toplumsal faydanın sağlanması ve insan sağlığının gözetilmesi kesinlikle öncelikli olmalı.
Ülkemizde sanayinin sadece beton, çimento üretimi üzerinden yürümemesi, başka alanlarda da endüstrinin dengeli bir biçimde yayılacak şekilde yatırımların yapılması, yeni teknolojilerin geliştirilmesine de destek verilmesi gerekiyor. Çelik, ahşap, yenilenebilir enerji üreten teknolojiler gibi Türkiye’de geliştirilmesi gereken birçok yapıyla ilgili alan var. Bu teknolojiler geliştirildikçe, üretim maliyetleri azaltıldıkça, dış pazarlara ürün gönderilebildikçe ülkeye ciddi faydalar sağlayabiliriz. Daha iyi, daha kaliteli yapılar ürettiğinde kazanmaya başladığını gören işveren de, bu yatırımları artırmakta ve nitelikli işler ortaya koymakta daha hevesli davranacaktır diye düşünüyorum.
Binaların güvenliği ile ilgili halkta da bir talep ve bilinç oluşturulmasının şart olduğunu düşünüyorum. Toplumda maalesef bu konuda bilgi eksikliği ve büyük bir bilgi kirliliği olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Tabii ki insanların sağlığına destek olacak, daha iyi hissetmelerini temin edecek, sosyal anlamda yaşamlarına daha fazla katkıda bulunacak kaliteli mekanlar üretebilmek bugünün olmazsa olmazı. Hep öyleydi zaten de, endüstrileşme ve gelişme aşamasında biraz göz ardı edilen unsurlar oldular.
“Yapay zeka teknolojisi standart, müteahhitle beraber çalışan, kat planı çizerek onaya götüren projeci meslektaşlarımızın işlevini yitirmesine sebep olacak. O kadar çok profesyonele ihtiyaç kalmayacak. Diğer taraftan bu teknoloji, belli kriterlerde düzgün proje ve dokümantasyon üretmekte bizlere hız kazandıracak...”
Gelecekte meslek olarak bizi nelerin beklediğine gelecek olursak, bu noktada yapay zekadaki gelişmeleri dikkatle izlemek gerektiğini düşünüyorum. Bu teknoloji, özel tasarımları bir kenara koyarak söylüyorum, standart, müteahhitle beraber çalışan, kat planı çizerek onaya götüren projeci meslektaşlarımızın işlevini yitirmesine sebep olacak. Üniversitelerden mezun olan mimar sayısı çok fazla, yapay zeka kullanımının artmasıyla o kadar çok profesyonele belki de ihtiyaç kalmayacak. Onlardan yapmaları beklenen işin büyük bir kısmını yapay zeka ile gelen teknolojiler üstlenebilecek. Şu an bu konu emekleme aşamasında olsa da gidişat onu gösteriyor. Diğer taraftan bu teknoloji, belli kriterlerde düzgün proje ve dokümantasyon üretmekte bizlere hız kazandıracak. O zaman da mimarlar belki de daha fazla mesleki gelişim, tasarım, mimarlık kültürü gibi alanlarda kendilerine daha çok vakit ayırabilir hale gelecekler.
Teknolojiyi her meslekte olduğu gibi bizler de anlamaya çalışıyoruz. Teknolojik gelişmelerin nereye gideceği ve bizim neresinde yer alacağımız çok belirli değil. Ama kanımca birçok niteliği çok da ön plana almayarak iş yapan profesyoneller, mesleki anlamda ve adaptasyon anlamında bir süre sonra çok zorlanacak. Nihayetinde her geçen gün daralan piyasa koşulları içinde arz talep dengesi kaybolduğunda, bunların olumsuz sonuçlarından kaçınmak pek de kolay olmayacak kanısındayım.
400. SAYI ZENGİN İÇERİĞİYLE E-DERGİ OLARAK DA YAYINDA... TIKLAYIN
7 Ağustos 2023
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.