Geçtiğimiz şubat ayında Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilen Levent Gökçe, küresel salgının yarattığı olumsuz ortamın sektörü nasıl etkilediğini ve salgının yapı malzemeleri sektöründe ne tür tehdit ve fırsatlar yaratabileceğini özetledi... Pandemi sürecinde “yerel üretimin önemi”, “alternatifli tedarik zincirinin gerekliliği” ve “dijitalleşmenin kaçınılmazlığının” bir kez daha öne çıktığını vurgulayan Gökçe, “Ülkemiz bu sürecin olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kalacak. Bu çerçevede çok uluslu şirketlerin üretimlerini yine sınır içine çekmeleri veya komşu Türkiye’ye yönlendirmeleri söz konusu olabilir. Üretim kapasitesi, görece ucuz iş gücü, coğrafi konumu ve AB’ye yakınlığı ile Türkiye, AB’nin üretim üssü olabilme potansiyeline sahip” öngörüsünde bulunuyor ve uyarıyor: “Uluslararası pazarlarda rekabetçi olabilmek için verimliliği artırmamız ve üretimde teknolojinin tüm imkanlarından faydalanmamız şart...”
RÖPORTAJI E-DERGİDE OKUMAK İÇİN: https://edergi.santiye.com.tr/381/52/
Şantiye: Yalıtım sektörü küresel salgının yarattığı bu olumsuz ortama hangi koşullarda girdi? Sektör nasıl etkilendi?
Levent Gökçe: Koronavirüs salgınının küresel ekonomiye etkilerini ciddi bir şekilde hissetmeye başladık. Normalde nisan ve mayıs aylarında gerçekleşmesi hedeflenen satın almalar mart ayında gerçekleştiği için sektör açısından mart ayı beklentilerin üzerinde bir performansla tamamlanmıştı. Ancak salgının sektörümüzdeki etkilerinin tam olarak bu Mayıs ayında hissedileceğini söyleyebiliriz...
Salgının dünya üzerinde büyük bir coğrafyaya çok hızlı bir şekilde yayılması nedeniyle tüm ülkelerde kademeli olarak uçuşların durdurulması, sınırların kapatılması, limanların işletilmemesi, kısmi seyahat sınırlamaları/yasakları ve bölgesel/bireysel karantina gibi uygulamalar adım adım hayata geçirilmeye başlandı. Bu durum yurtdışına yapılan satışların azalmasına neden oldu. Yurt içerisinde de salgının yayılmasıyla başlayan toplumsal izolasyon, projelerin yavaşlaması ve satışların azalmasına yol açtı. Uygulama ve satışlardaki bu düşüşler nedeniyle nisan ayı satışları hedeflerin yüzde 30-35 altında gerçekleşti.
Salgından tüm dünya etkilendiği için yurtdışına satışların çok azalması, İstanbul ve büyük şehirlerde projelerin giderek yavaşlaması ve/veya durması ile birlikte satışlardaki bu küçülme ivmesinin daha da artarak mayıs ayında yüzde 50’nin üzerine çıkabileceğinden endişe ediyoruz. Yalıtım sektörünün önemli bir pazarı olan mevcut binalarda yapılacak renovasyon (yenileme) çalışmaları da sosyal izolasyon dolayısıyla durma noktasına geldi. Uygulama yapan firmalarımız bu durumdan ciddi bir şekilde etkileniyor ve ekipleriyle büyük illerdeki sınırlı sayıda projelerde dönüşümlü olarak faaliyet gösteriyorlar.
Şu anda tüm üye firmalarımız süreçten olumsuz etkileniyor. Talepteki düşüşe paralel olaraküretimlere belirli sürelerle ara verilmesi birçok işletmenin gündeminde olan bir konu. Bazı üreticiler bu anlamda tedbirler alarak 1-2 haftalık periyotlar ile nisan başında üretimlerine ara verdiler. Yine de an itibarıyla sektörde küçülen kapasiteler ile üretim ve ticari faaliyetler sürüyor. Devam eden projeler için firmalar üretimlerine devam ediyor, teslimatlar da doğal sürecinde yapılıyor. Salgın devam eder, normal hayata dönülmesi uzun süreye yayılırsa bu firmaların sayısının ve üretime ara verme sürelerinin artacağını da söyleyebiliriz. Bu süreçte birçok firma kısa çalışma ödeneğine başvurmuş durumda. Pandemi tedbirlerinin kısa çalışma süresinin üst sınırı olan 3 ayı geçmesi durumunda bazı firmalarda istihdamın olumsuz etkilenmesi beklenebilir.
Pandemi sürecinde, yerel üretimin önemi, alternatifli tedarik zincirlerinin oluşturulmasının gerekliliği ve dijitalleşmenin kaçınılmaz olduğu bir kez daha öne çıkmış oldu. Ülkemiz de bu sürecin olumlu ve olumsuz sonuçları ile karşı karşıya kalacaktır. Bu çerçevede özellikle merkezi AB ülkeleri olan çok uluslu şirketlerin üretimlerini yine sınır içine çekmeleri veya sınıra komşu Türkiye’ye yönlendirmeleri söz konusu olabilir. Üretim kapasitesi, görece ucuz iş gücü, coğrafi konumu ve AB’ye yakınlığı ile Türkiye, AB’nin üretim üssü olabilme potansiyeline sahip.
Salgının bir diğer etkisi olarak Çin’den tedarik ettikleri birçok ürün için alternatifli tedarik stratejileri geliştirecekler ve bu stratejiler doğrultusunda farklı ülkelere de yönelecekler. Tüm bunlara rağmen önümüzdeki dönemde Asya ülkelerinden ürün tedariki, tartışmalar ile birlikte devam edecek. Türkiye bu süreçte çok önemli bir tedarikçi ülke, güvenli bir liman olarak öne çıkabilir. AB’nin Çin ithalatının bir kısmını Türkiye’ye kaydırması, üretimi kısmen olumlu etkileyecektir. Ancak yine de kısa vadede küresel anlamda yaşanacak pazar daralmasının etkisinin daha baskın olmasının muhtemel olduğunu belirtmek mümkün. Burada orta ve uzun vadede uluslararası pazarlarda rekabetçi olabilmek için verimliliği artırmak ve üretimde teknolojinin tüm imkanlarından faydalanılması yoluna gidilmesi gerekli.
Şantiye: Küresel salgının Türk yalıtım sektörünü nasıl etkileyeceğini tahmin ediyorsunuz? Ne tür fırsat ve ne tür tehditler yaratacak, yaratıyor?
Levent Gökçe: Salgın sonrası üretim süreçlerinde otomasyon ve dijitalleşmesinin yanı sıra kullanıcı davranışlarının değişmesine bağlı olarak pazarlama stratejilerinde de esaslı değişiklikler yapılarak yeni yaklaşımların hayata geçirileceğini göreceğiz. Ayrıca seyahatlerin azalacağı, toplantıların dijital ortamda yapılacağı ve evden/uzaktan çalışma düzenine geçişin artacağı bir gelecek öngörülebilir.
Öte yandan pandeminin değiştirmediği bazı gerçeklerimiz de var. Örneğin enerji verimliliği alanında atmamız gereken birçok adımın bulunduğu gerçeği ortadan kalkmış değil. Bu çerçevede pandemi öncesinde sık sık dile getirdiğimiz ve sektörümüzde alınması gereken tedbirlerin de pandemi sonrası dönem beklenmeden bir an önce hayata geçirilmesi gerekli.
Şantiye: Başta ısı, su, ses ve yangın yönetmelikleri ve revizyonlar olmak üzere birçok yasal düzenlemenin hayata geçirildiği yılları geride bıraktık... Yalıtım sektörünün bundan sonraki gündemi ne olacak, ne tür sorunlar devam ediyor ve çözüm önerileriniz nelerdir? Yeni yönetim olarak gündeminizde neler var?
Levent Gökçe: Bahsettiğiniz gibi sektörü doğrudan etkileyen yönetmelikler konusunda da yakın dönemde önemli adımlar atıldı. Türkiye’de inşaat sektöründe büyük eksiklik olan Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği ile Binaların Gürültüye Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik 1 Haziran 2018 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi. Böylelikle yeni binalarda “su” ve “ses” yalıtımı ile ilgili esaslar ve zorunlular tamamlanmış oldu.
2018 yılı içerisinde yürürlüğe giren her iki yönetmelik de maalesef sektörün yaşadığı sıkıntılı döneme denk geldi. Bu nedenle uygulamada yönetmeliklerin etkilerini ve olması muhtemel zorluk veya eksiklikleri henüz tam olarak deneyimleyemedik. Bu dönemde her iki yönetmeliğin uygulamaya sorunsuz geçmesi için eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerine ağırlık verdik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yaptığımız teknik işbirliği protokolü çerçevesinde gerçekleştirilen Tüm Yönleriyle Yalıtım Seminerleri bu yönde atılmış ciddi bir adımdır. 14 farklı ilde 3.678 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen Tüm Yönleriyle Yalıtım Seminerlerinde mevzuat ve uygulamalar hakkında bilgilendirme yapıldı.
Ayrıca yine Bakanlıkla yaptığımız teknik işbirliği protokolü kapsamında, yönetmeliklere ilişkin açıklayıcı kılavuzların hazırlanıyor. Bu çerçevede Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü ve İZODER Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği’nin teknik işbirliği ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinin yoğun çalışmaları sonucu “Binaların Gürültüye Karşı Korunması Yönetmeliği Açıklama ve Uygulama Kılavuzu” hazırlandı. Bu kılavuza İZODER’in ve Bakanlığın web sayfalarından ulaşmak mümkün.
Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği ile ilgili İZODER Su Yalıtım Komisyonumuzca hazırlanan kılavuz da muhtemelen Mayıs ayı içerisinde tamamlanarak gerek Bakanlığın gerekse de İZODER’in kurumsal web sayfalarında yayımlanarak kamuoyunun dikkatine sunulacak.
Her iki yönetmeliğin de hayatımıza geçmesinde en kritik unsur, denetim mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde işletilmesidir. Bu çerçevede yürüttüğümüz tüm faaliyetler ile ister Bakanlık, Belediye gibi kamu kuruluşlarında görev alan isterse de Yapı Denetim Kuruluşları gibi özel sektörde yer alan denetimi gerçekleştirecek kişilere yönelmiş durumdayız. Bu amaçla eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerimizde belediyeleri odak noktasına alarak 2020 yılında sürdürmeyi hedefledik. Bu anlamda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile birlikte 06 Mart 2020 tarihinde ilk eğitimi de yoğun katılımla tamamladık. Lakin COVID-19 dolasıyla yapılması planlanan diğer eğitimlerimizi ileri bir tarihe ertelemek durumunda kaldık. Yürütülecek bu faaliyetler ile sahada görev alan ekibin doğru denetimleri gerçekleştirmeleri neticesinde uygulamaların nitelik ve nicelik olarak artırılması sağlanacaktır. Bu sebeple ileri tarihe aldığımız eğitimlerimizi çok önemsiyoruz.
Su Yalıtımı ve Ses Yalıtımı ile ilgili yönetmeliklerin 2017 yılında yayımlanması ve 01 Haziran 2018 tarihinde yürürlüğe girmiş olması sektörümüz adına çok sevindirici gelişmeler. Ancak ülkemizin deprem ülkesi olduğu gerçeğini hatırladığımızda yük taşıyan yapı elemanlarımızın suyun zararlı etkilerinden korunması gibi çok temel bir tedbir olan su yalıtımı uygulamaları ile ilgili düzenlemeleri 2018 yılında yürürlüğe girmiş olması da bir o kadar düşündürücü.
Benzer şekilde Binalarda Isı Yalıtımı Yönetmeliği ile ülkemizde 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren yeni binalarda ısı yalıtımı yapılması zorunlu oldu. Bu Yönetmelik yerini 2008 yılında yayımlanan Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’ne bıraktı. Şu an ülkemizde sadece net ısıtma enerjisi ihtiyacına yönelik sınırlamalar var ve bu enerji limitleri esasen 2008 yılında yayımlanmış olan TS 825 standardında tanımlanıyor. Bugün gelişmiş ülkeler sıfır enerjili konutlar, pasif evler gibi konseptlere yönelmiş durumda. AB’de 2020 yılının sonundan itibaren yeni yapılacak binaların neredeyse sıfır enerjili bina olması şart koşuluyor. Bazı ülkeler bu uygulamayı başlattılar bile. Neredeyse sıfır enerjili bina konseptinde yalıtımın önemi çok büyük. Ülkemizde enerji verimliliği alanında maalesef bu noktadan çok uzaktayız. Ülkemizde yalıtım ile ilgili yasal düzenlemeler henüz AB ülkeleri seviyesinde değil. Eylem planı çerçevesinde mevzuatların da iyileştirilmesi, ısı yalıtım kalınlıklarının artırılarak AB seviyesine yükseltilmesi de enerji verimliliği için çok önemli bir adım olacaktır. Yürürlükteki mevzuatlarımızla 2008 yılındaki konumumuzda durmaktayız. Şimdi AB ile aradaki farkı kapatacak şekilde büyük ve kararlı adımlar atarak enerji verimliliği hedeflerimize ulaşmanın zamanı.
TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları Standardı’nın 2019 yılı içerisinde başlayan revizyon çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın başkanlığında TSE tarafından kurulan ve ilgili STK’lardan oluşan revizyon komitesinde tarafından yürütülüyor. TS 825 Binalardan Isı Yalıtımı Kuralları standardı sadece net ısıtma enerjisi ihtiyacına sınır getiriyordu. Örneğin Antalya’daki bir konut ısıtma ihtiyacı dikkate alınarak ısı yalıtım projesi hazırlanıyordu. Bu revizyon çalışmasında standarda soğutma ihtiyacı da ilave ediliyor. Çalışmalar tamamlandığında dört mevsimi yaşayan ülkemizin soğuk bölgelerimizde ısıtma ihtiyacına, sıcak bölgelerinde ise soğutma ihtiyacına göre tasarım yapılmasına imkan sağlanacak. Bu anlamda yoğun çalışmalar ile devam ediyor.
Çalışmaların Haziran ayına kadar tamamlanması hedefleniyor. Standardın değişmesinin ardından Binaların Enerji Performansı Yönetmeliğinde bazı değişikliklerin de yapılması gerekli olabilir. Neticede TS 825 standardının 2008 yılında yayımlanan versiyonu yürürlükte. 12 yıllık bir sürecin sonunda daha kapsamlı bir standart olarak sektördeki yerini alacak. Biz 12 yıldır enerji verimliliği anlamında yerimizde sayarken AB birçok adım attı. Önce 20/20/20 hedefleri çerçevesinde enerji verimliliğinde en az yüzde 20 iyileşme hedefini yerine getirdiler. 2030 yılı için yüzde 32,5’luk yeni hedef belirlediler. AB’nde 2019 yılından bu yana yeni kamu binalarının tümü neredeyse sıfır enerjili olarak üretiliyor. 2020 yılının başından itibaren tüm yeni binalar neredeyse sıfır enerjili olarak yapılıyor. TS 825 standardının tamamlanması ile enerji verimliliği anlamında AB ile aramızdaki mesafeyi kapatacak esaslı adımları atarak cesur bir şekilde enerji limitlerimizi belirlememiz gerekiyor. Ayrıca bu çalışmalar kapsamında ülkemiz için neredeyse sıfır enerji verimli bina tanımı yapılmalı ve hedef olarak ortaya konulmalıdır.
AB komisyonu tarafından üye ülkelere danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen ECOFYS şirketi tarafından İZODER adına hazırlanan Türkiye için “U Değerleri Haritaları” raporuna göre mevcut ülkemizde yürürlükte olan maliyet etkin bir şekilde U değerlerinin yaklaşık 2-2,5 kat iyileştirilmesi ile nihai enerjiden 2023’e kadar yaklaşık %7, 2030’a kadar yaklaşık %14 ve 2050’ye kadar yaklaşık %28 oranında tasarruf edilebileceği ortaya konuluyor. Raporda sadece yeni binalarda alınacak tedbirler ile hedeflere ulaşılamayacağı aynı zamanda bina yenileme hızımızın da artması gerektiği ortaya konuluyor. Ülkemizde mevcut bina stokumuzun sadece %20,07’si ısı yalıtımı ile ilgili mevzuatların kapsamında. %80’lik mevcut bina stokumuza yönelik tedbirler almadan arzulanan enerji verimliliği hedeflerine ulaşılması mümkün değil.
İZODER olarak, tüketicinin alım gücünü desteklemek amacıyla uzun süredir üzerinde çalıştığımız yalıtım kredisi kampanyasının hayata geçmesini bekliyoruz. Bu çerçevede bir an önce KDV iadesi içeren kampanyanın hayata geçirilerek ülkemizde ısı yalıtımı seferberliği başlatılması gerektiğine inanıyoruz. Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’nda, binalarda enerji verimliliğini sağlayan en önemli unsurlardan biri olan ısı yalıtımının teşvik edilmesi hem toplumumuz hem yalıtım sektörümüz adına çok önemli bir gelişme olacaktır.
Türkiye, Avrupa kıtasında en hızlı büyüyen bina stokuna sahip ülkedir. AB’de sıfır enerji binalara geçiş başlamışken, mevcut standartlarımıza baktığımızda ülkemizde halen bir metrekarelik bir alanın ısıtılması için harcanmasına izin verilen yıllık enerji miktarı, gelişmiş ülkelerin çok üzerindedir. Gelişmiş ülkelerde tanımlanmış U değerleri ile ülkemizde tavsiye edilen U değerlerini mukayese ettiğimizde, ülke olarak daha verimli çözümlere yönelmemiz gerektiğini görüyoruz. Türkiye’deki binaların tümünün, daha az enerji harcayan çevre dostu bir yapıya kavuşması öncelikli hedefimiz olmalı.
Levent Gökçe Kimdir?
1967 yılında Söke-Aydın’da doğan Levent Gökçe, ODTÜ Makine Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde Uluslararası İşletmecilik programını tamamladı. 2005-2017 yıllarında Saint-Gobain Weber Yapı Kimyasalları’nda Genel Direktör olarak görev yaptı. 2017-2019 tarihleri arasında İzocam’da Genel Direktörlük görevini yürüttü. 1 Nisan 2019 tarihi itibariyle Saint-Gobain Türkiye CEO’su oldu. Gökçe’nin yapı sektörünün önde gelen kurumlarından olan İzocam, Weber ve Rigips firmalarında Yönetim Kurulu üyeliği bulunuyor. Evli ve iki çocuk babası olan Levent Gökçe, İngilizce biliyor.
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 35 bin e-bülten abonesi, 12 bini aşkın takipçiye sahip facebook sayfası ve 14 bin Linkedin bağlantısıyla inşaat sektöründe hedef kitleye erişimin en verimli ve hızlı çözümü olmaya dijital ortamlarda da devam ediyor...
3 Haziran 2020