Yapı malzemelerinin öneminin günden güne artacağını, “Gömülü Enerji” ve “Yenileme”nin çok daha fazla odağa alınacağını, bina boyutunda ölçümlemeler yapılması gerektiğini, genel Yeşil Bina değerlendirme sistemleri yerine metrekare başına bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu ve Türkiye’de özellikle yapı malzemelerinin çevresel performans verilerini içeren veritabanlarına ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan Metsims’in Yöneticisi Dr. Hüdai Kara, Yeşil Mutabakat süreci içinse, “Biz Türkiye’de Sınırda Karbon Vergisine odaklandık. Bu kapsamda öncelikle çimento, alüminyum ve çelik sektörleri bir an önce mevcut durumlarının fotoğrafını çekip, ayrıntılı analizler ortaya koymalı... Fakat Avrupa inşaat sektörünün gündeminde çok daha fazla şey var. Türkiye tüm bu gelişmelerin ve dönüşümün maalesef çok uzağında” diyor...
Şantiye: Yeşil Binalarda veya Yeşil Bina sertifika süreçlerinde ürün sürdürülebilirliğinin önemi ve bu konudaki güncel gelişmeler nelerdir, özetleyebilir misiniz?..
Dr. Hüdai Kara: Yeşil Bina sertifika süreçleri vasıtasıyla yaşam ortamlarının çevreye duyarlı olması sağlanmaya çalışılıyor. Bu kapsamda binalarda kullanılan havalandırma sistemlerinden yalıtım ürünlerine kadar birçok malzeme de insan ve çevre sağlığına etkileri bakımından değerlendiriliyor. Bugünlerde yapılarda daha çok enerji tasarrufu ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimine odaklanılıyor. Çünkü binaların hem inşa aşamasında hem de hizmet verdikleri yıllar boyunca ciddi bir enerji ve kaynak tüketimleri var. Kullanılan malzemelerdeki GÖMÜLÜ ENERJİ de işin diğer bir önemli boyutunu oluşturuyor. Gömülü enerji, bir ürünü üretirken tüketilen toplam enerji olarak ifade edilebilir. Enerji tasarrufu amaçlı kullanılan bir yalıtım malzemesi de çevresel açıdan maliyetsiz ya da bir başka ifadeyle karbon ayak izi olmadan üretilemiyor. Bu şekilde bütüncül bakıldığında, tasarruflu bir binanın üretiminde tüketilen malzeme kaynaklı enerji ve karbon ayak izi, kullanım aşamasındaki bu etkilerin kabaca dörtte birine denk gelmektedir. Yüksek enerji sarfiyatı ya da karbon ayak izi olduğu anlaşılıyor. Bu oranın, yalıtımın çok daha iyi yapıldığı Kuzey Avrupa ülkelerinde, yapının malzeme talebi yüksek olduğundan ve buna karşılık enerji tüketiminin azalmasından dolayı daha yüksek olduğu görülür. Bir başka ifadeyle, kazanılan enerji verimliliği önemlidir; ama malzeme kaynaklı gömülü etkileri de unutmamak gerekir. Yapılarda enerji verimliliğinin artması ve yapı kaynaklı iklim değişikliğinin azaltılması çabalarından dolayı yapı malzemelerinin ileriki dönemlerde öneminin daha da artacağını söyleyebiliriz.
Şantiye: Yapı malzemesinin önemi artacak diyorsunuz... Gömülü enerji ve karbon ayak izi kavramları da bu anlamda önem kazanıyor... Kolay mı peki bunları doğru analiz etmek?
Dr. Hüdai Kara: Bina sektöründe sürdürülebilirliği sağlamak için malzemenin önemi günden güne daha da önem kazanıyor. Bu anlamda yapı malzemesinin gömülü karbon ayak izine dikkat edilmesi şart. Yapı malzemeleri çok çeşitli, ve kullanılan malzemenin özelliği ve üretimine bağlı olarak iklim değişikliğine etkileri çok farklı oluyor. Mesela binada bir kilogram alüminyum kullanılıyorsa, bunun etkisi minimum 4, maksimum 22 kilogram karbon eşdeğerine geliyor. Bu farklılık alüminyumun nerede üretildiğine bağlı. Dünya ortalaması 18, Avrupa ortalaması ise 8 kilogram. Yine benzer şekilde bir kilogram çeliğin karbon eşdeğeri ise üretim yöntemine bağlı olarak 0.8 ile 2,5 kg CO2 eşdeğeri olarak değişebiliyor. Çimentoda ise 1 kg için 0,5 ile 1 kg CO2 eşdeğeri arasında; bu da çimento türüne göre değişebiliyor. Yani binalarda kullanılan farklı malzemelerin farklı çevresel etkileri var. Fakat bunun henüz bir bina özelinde konuşulması için ciddi araştırmaların yapılması gerekiyor. Bina özelinde değerlendirmeler yapılmalı ki, bir binada alüminyum ya da herhangi diğer bir malzemeyi kullanmak doğru mu değil mi, ya da kullanılacaksa hangi tür ürünlerin tercih edilmesi gerektiği ortaya çıksın. Durum çevresel açıdan kötüyse alternatif ürünlere yönelinmesi gerekiyor. Bunun için ciddi araştırmaların yapılması şart. Çevresel açıdan hoş olmayan bir durum çıkabilir; ama araştırılan malzeme hafif olabilir ve dolaylı olarak başka malzeme kullanımını azaltıyor olabilir, farklı bir avantaja da sahip olma ihtimali vardır. Tüm bunların ciddiyetle araştırılmaları, birbirleriyle karşılaştırılmaları, kullanıldıkları bölgenin özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerekiyor. Bunu yapmanın tek yolu da bina boyutunda ölçümlemeler yapmakla mümkündür.
BREEAM, LEED gibi Yeşil Bina değerlendirme sistemleri doğru bir ölçüt imkanı sağlamıyor. Artık nicel, metrekare başına bir değerlendirmeye ihtiyaç var.
Şantiye: Ölçüm ve değerlendirme yöntemleri mi değişmeli?
Dr. Hüdai Kara: Kesinlikle... Çünkü ok yaydan çıktı, iklim değişikliği artık yadsınamaz boyutlara geldi ve bina sektörü de bu durumun en büyük sorumlularından biri. Kullanım dahil binalar karbon salımının yaklaşık yüzde kırkından sorumlu. Doğal kaynakların ise neredeyse yüzde ellisini tüketiyor. Çimentonun tek başına dünya genelindeki karbon emisyonlarında yüzde 8 etkisi var. Bu karmaşık durumdan sağlıklı sonuçlar elde edilebilmesi için kesinlikle bina boyutunda bir ölçüt bulunması lazım. Maalesef bugün BREEAM, LEED gibi Yeşil Bina değerlendirme sistemleri doğru bir ölçüt imkanı sağlamıyor. Bunlar nitel değerlendirme sistemleri. Evet binayı başka bir binaya göre bisiklet yoluyla, PV paneliyle kıyaslıyor, pozitif bir katkı sunuyor ama nicel, metrekare başına bir değerlendirmeye ihtiyaç var artık. Yeşil Bina değerlendirme sistemleri sorunu çözemediği için AB komisyonunun bu konuda bir şeyler yapma ihtiyacı doğdu ve harekete geçildi. Bu kapsamda LEVEL(S) adı altında bir çerçeve değerlendirme sistemi geliştirildi. Bu sistem, tüm değerlendirme sistemleri için genel bir kılavuz niteliği taşıyor. Bisiklet yolu veya PV panele puan verme veya bazı teknolojilere yönlendirme gibi bir yöntemin dışında sistem, yılda metrekarede enerji tüketimine, metrekarede karbon emisyonu gibi ölçütlere bakıyor. Kullanılan ısı pompası ya da yalıtımın kalınlığına değil de, doğrudan toplam binanın metrekarede tükettiği enerjiye bakıyor. Böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek içinse malzemelerin çok iyi tanınması gerekiyor. Dolayısıyla öncelikle durumu gösteren bir fotoğrafa ihtiyaç var. Bina, malzemelerden oluşan bir bütün. O malzemelerin karbon ayak izlerinin bilinmesi ve toplamda binanın karbon ayak izine ulaşılması gerekiyor. Bu malzemelerin bilgisi ise Avrupa’da bir veritabanı şeklinde çıkartılıyor.
Şantiye: Türkiye’de böyle bir ihtiyaç ve çalışma var mı?..
Dr. Hüdai Kara: Tabii ki Türkiye’nin de böyle bir veritabanına ihtiyacı var. Metsims olarak bu tip çalışmalar yapıyoruz. Mesela Türkiye Yapı Malzemeleri Çevresel Performans Veri Tabanı TurCoMDat, Türkiye’de üretilmiş yapı malzeme ve elemanlarının çevresel performansını içeren zengin bir veritabanı. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada uygulanan farklı Yeşil Bina tiplerinde çevresel performans hesaplamalarının yapılmasını sağlayacak olan TurCoMDat, birçoğu uluslararası bağımsız, doğrulanmış, ISO 14025, ISO 14040/44 standart ve EN 15804 Avrupa normlarına uyumlu firma ve marka spesifik yüksek kaliteli verileri içeriyor. Sürekli yenilenen ve halihazırda dört yüze yakın yapı malzemesi ile kapsam, içerik ve sunduğu şeffaflık açısından dünyanın sayılı veritabanları arasında yer alıyor. Ama şimdilik Türkiye’de böyle bir veritabanına kimse ihtiyaç duymuyor, çünkü nicel odaklı bir değerlendirme yapılarda maalesef yok. Level(s) ile birlikte ve yukarıda belirttiğim gibi yapı sektöründe iklim değişikliği üzerine yapılması gereken iyileştirme ihtiyacından dolayı bundan kaçış yok. Her bir ürünün öncelikle karbon ayak izi bilinmek zorunda, ki ne kadar azaltılacağı, ne tür düzeltmelere ihtiyaç duyulacağı belirlensin. Bu veritabanı çalışmasını globale de yaydık. Bugün dünyanın en büyük yapı malzemesi veritabanı olan Global Yapı Malzemeleri Çevresel Performans Veritabanını Metsims olarak biz üretiyoruz. Her geçen gün büyüyen ve halihazırda piyasada bulunan 4700’den fazla yapı malzemesi ve ürününün karbon ayakizi başta olmak üzere 24 farklı çevresel göstergede sunulduğu bu veritabanı sayesinde yapılarda nicel sürdürülebilirlik ölçümlendirmesi yapılabilecek.
Türkiye’de Sınırda Karbon Vergisine odaklandık. Fakat Avrupa inşaat sektörünün gündeminde çok daha fazla şey var. Türkiye ise bu gelişmelerin ve dönüşümün çok uzağında.
Şantiye: Avrupa’da başka neler gündemde?
Dr. Hüdai Kara: Avrupa’da artık YENİLEME de ciddi anlamda gündemde olan konulardan biri. Çünkü yıkıp yapmaktan çok daha az maliyetli ve çok daha az karbon salımına neden olan bir yöntem. Verimlilik hedeflendiğinden tekrar bir malzeme arayışı içine girilip, kaynak israf edilmiyor. Malzeme kaynaklı tüketim yüzde ellilerden çok küçük değerlere indirilmiş oluyor bu sayede.
Dolayısıyla öncelikle dönüşüm için eldeki malzemenin çevresel etkisinin ve karbon ayak izinin bilinmesi şart. Ürün kirliyse, üretici bir an önce ya iyileştirmeye ya da alternatif malzeme üretimine odaklanmalı. Yarın çok geç olabilir. Mesela çimento sektörü... Artık Yeşil Mutabakatla, sınırda karbon vergisi uygulamalarıyla ciddi bir dönüşümün arifesinde. Bu tip gelişmeler, zaten dönüşüme ihtiyacı olan bir sektörün dönüşümünü tetikleyecek bir fırsat olarak görülmeli. Bu süreçte çok dikkatli olmakta fayda var. Farklı fırsatları değerlendiren firma ve malzemelerin öne çıktığını görüyoruz. Mesela İngiltere’de bugünlerde ahşap ürünlere, özellikle yük taşıyabilecek ahşap odaklı ürünlere muazzam bir talep var. Çünkü ahşap, sürdürülebilir ormanlardan tedarik edildiğinde yenilenebilir bir kaynak olarak karbon ayak izi oldukça düşük. Ahşabın farklı laminasyon teknikleriyle kullanım alanları genişliyor. Farklı kombinasyonlarla çelik kadar yük taşıyacak hale getirilmeye çalışılıyor. Bu araştırmalara gitmek için üreticinin bir sıkıntısının olması lazım; fakat Türkiye’deki üreticinin böyle bir sıkıntısı yok... Ama iklim değişikliği gerçekliği ile artık olacak...
Dört katlı, 12 dairelik bir binada sadece malzeme kaynaklı yaklaşık yedi bin ton karbon yükü ortaya çıkabiliyor. Bunu inşaat sahibinin azaltıyor olması lazım. Zaman içinde, azaltamadığı takdirde Türkiye’de de karbon vergisi ödemek zorunda kalacağını tahmin ediyorum. Bugünlerde karbonun tonu yaklaşık 65 EUR ve her geçen gün fiyatı artıyor. Fikir vermesi açısından 2021 yılının başında karbon ton fiyatı 30 EUR civarındaydı. 6-7 bin ton karbon ayak izi olan binanın vergisini düşünün. Böyle bir vergi maliyeti geldiği zaman müteahhit veya mimar başta olmak üzere, herkesin bunu düşünüyor olması gerekecek. Dolayısıyla ilave maliyet getirmeyecek bir tasarım, karbon ayak izi düşük, mümkünse olmayan bir yapı malzemesi kullanımı şart olacak. Bu dönüşüm için malzeme özelinde çevresel performans verileri ve yapı özelinde karşılaştırmalara ihtiyaç var. O nedenle yıllardır yaptığımız veritabanı yatırımlarımızın karşılığını bulacağız.
Biz Türkiye’de, maliyetlere doğrudan etkileyeceği için hep Yeşil Mutabakat’ın bir alt başlığı olan sınırda karbon vergisine odaklandık. Fakat Avrupa inşaat sektörünün gündeminde dijitalizasyon da bu anlamda önemli. Türkiye ise maalesef tüm bu gelişmelerin ve dönüşümün henüz çok uzağında.
Yeşil mutabakata hazır olmak için çimento, alüminyum ve çelik sektörleri bir an önce mevcut durumlarının fotoğrafını çekip, ayrıntılı analizler ortaya koymalı.
Şantiye: Yeşil Mutabakata hazır olmak için yapı malzemeciler nasıl bir yol haritası çizmeliler, öncelikle ne yapmalılar?
Dr. Hüdai Kara: Çimento, alüminyum ve çelik sektörleri için ayrı ayrı konuşmak lazım...
Bir ton çimento için kabaca bir ton emisyon salımı gerçekleşiyor. Bunun yarısı da kalkerden, yani malzemeden; geri kalan yarısı da fırınlardan geliyor. Çimento sektörü aslında döngüsel ekonominin en iyi yutaklarından birisi; ama sektörün henüz böyle ciddi bir önceliği olmadı. Mesela Türkiye’de muazzam miktarda bir seramik atığı var. Bunlar kullanıldığı zaman kalker kullanma ihtiyacını ortadan kaldırabilirsiniz. Az oranda da olsa bu kaynak kullanılıyor ama henüz dönüşüm yapacak seviyede değil. Sınırda karbon vergisi ile bu tür atıkların talebe bineceği bir gerçek. Zira bugün 65 EUR olan 1 ton karbon salımının 2026’da, ton başına ne kadar olacağını kestirmek zor olsa da bundan daha düşük olmayacağı kesin. Bu da bugünkü değerden bile hesap yapıldığında muazzam bir mali yük oluşturacak. İhraç değeri küçük olan çimento için bu çok büyük bir risk. Ama sektör hala kendi ürünlerinin karbon ayak izini hesaplamadı bile.
Çimento sektöründe özellikle karbonatlı çimento denilen portland çimentosu bu vergi kapsamında. Bir ton portland çimentosunun kabaca bir ton karbon ayakizi var. Sınırda karbon vergisi için karbon ayak izi tabii referans noktası ya da eşik değeri olacak. Ona göre sizin üretiminiz, bu noktanın altında mı üstünde mi, ona bakılacak. Geliştirdiğimiz veritabanını kullanarak Türkiye’deki üretimin Avrupa ortalamasının üstünde olduğunu biliyoruz. Aradaki fark vergi olarak size dönecek. Bu vergi yüküne katlanmak istemiyorsak, yapılacak uzun ve kısa vadeli olmak üzere iki şey var. Kısa vadeli olanı, geri dönüşümden gelen kaynaklara talep yaratmak ve üretimde bunlardan faydalanmak. Bu şekilde yapılabilecek belli bir azaltım fırsatı var ama çok değil. İkinci konu ise alternatif çimentoya yönelmek. Biliyorsunuz çimento beş gruba ayrılıyor ve Türkiye’de yaygın olan portland ise iklim değişikliği anlamında en kötü olanı. Türkiye’de alternatif çimento kullanımı ile betondan beklenen teknik değerler sağlanabilir. Fakat bunun için bilimsel çalışmaların, araştırmaların yapılması gerekiyor. Buna rağmen bu da yeterli olmayabilir. Farklı teknolojiler araştırılabilir. Uzun vadede yapılması gereken şey, karbon odağı olan kalsit türü çimentodan sülfat türü çimentoya doğru bir geçişe doğru yönelmek. Sülfat türü çimentoda hammadde kaynaklı karbon salınmıyor. Dolayısıyla çimento sektöründe ciddi bir Ar-Ge’ye ihtiyaç var. Yoksa zaman içinde ürünü kullanmak çok maliyetli olacak. Çapraz lamine ahşap kompozitler veya çelik gibi alternatiflerinin yaygınlaşması da çimento sektörünün geleceğini etkileyebilecek unsurlar. Önümüzdeki yıllarda o kadar hızlı adımlar atılacak ki koca sektörler hızlı bir yok oluş sürecine girebilirler.
Çelik sektörüne gelirsek... Türkiye’deki üretimin çoğu, hurdadan üretimin yapıldığı ikincil çelikten geliyor. Yani geri dönüştürülmüş malzemenin elektrik ocakta dönüştürüldüğü ürünler ile birincil çeliğin karbon değerleri çok farklı. Birincil çeliğin karbon oranı 1’e 2,5. Çimento’da 1’e 1’di. Geri dönüşümlü çelikte ise bu oran 1 tonda 0.8 gibi bir değere iniyor. Bu ürünlerin Türkiye’de bir karbon ayakizi ölçümü yok. Öncelikle bu ölçülmeye başlanacak. Geri dönüştürülmüş çelik bu anlamda avantajlı bir konumda. Fakat orada da ocakların enerji tüketiminin düşürülmesi gerekebilir. O da aslında Türkiye’deki başka bir olumsuz durum olan elektrik üretiminin karbon ayak izine bağlı bir sorun...
Alüminyum... Türkiye’de sadece Seydişehir Alüminyum tesislerinde birincil alüminyum üretimi yapılıyor. Karbon ayak izi açısından yoğun bir üretim metodu ve zor bir proses. Ciddi bir karbon emisyonu var. 1 kilograma alüminyum için 20 kilogram karbon salımı söz konusu. Çin’de bu oran 22’ye dayanır; çünkü enerji termik santralden sağlanır. Avrupa’da ise 8’dir. Fakat Avrupa’da bazı üreticiler yaptıkları ciddi Ar-Ge faaliyetleri, geliştirdikleri teknolojiler sonucu bu oranı 4’e indirdiler. Yüzde yetmiş geri dönüşüm kullanıyorlar ki alüminyumda bu oran yoktu öncesinde. Hatta son dönemde bu oranı 2’ye kadar düşürdükleri bilgisini bile aldım. Biz Türkiye’de 1 kg alüminyuma 10 kg’dan fazla karbon salarken, Avrupa’daki bir üreticinin 2 gibi çok küçük değerlere kadar düşürmesi, sektörün oturup ciddi bir durum analizi yapmasını gerektiriyor bence.
Kısaca Yeşil Mutabakat için bir an önce mevcut durum fotoğrafının çekilmiş ve ayrıntılı analizlerin ortaya konulmuş olması gerekiyor ki sonrasında ne yapılacağı bir an önce belirlensin. Bu kapsamda Metsims olarak globalde geliştirdiğimiz Türkçe dahil 7 dilde kullanıma açık CAGE Carbon Management yazılımı ile firmaların karbon ayak izi hesaplarını danışmanlık ihtiyacı olmadan yapabiliyoruz. Globalde çok ciddi bir ihtiyacı çözebilecek bir dijital dönüşümü tamamlamaya çalışıyoruz.
5 Aralık 2021
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.