Yapı malzemeleri sektörünün köklü firmalarından İzocam’ın genel direktörü ve yönetim kurulu üyesi Murat Savcı, Tarsus Amerikan Koleji, İTÜ İnşaat Fakültesi ve Dortmund Teknik Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarından Yapı Fiziği Kürsüsü’nde asistanlık yaptığı günlere, Almanya’nın prestijli binalarının şantiyelerinde görev aldığı yıllardan Türkiye’de yapı malzemesi üreticileri ve İzocam’la yollarının kesiştiği yıllara, sektör hakkındaki yorumlarından şirket olarak pandemi döneminde yaşadıklarına kadar birçok ayrıntıyı Şantiye® okurlarıyla paylaştı... Hem yurtiçi hem de yurtdışında ciddi bir deneyime sahip Savcı, “Futbol ve akademik çalışmalarımın kariyerime büyük katkısı oldu” diyor.
“Çiftçilikle uğraşan bir ailenin üç oğlundan en büyüğü olarak 1967’de Adana’da dünyaya gelmişim... Yaklaşık beş yüz yıldır Adanalı olan bir aileye mensubum. Dedem Hazım Savcı, 1946-1950 arasında Adana’da belediye başkanlığı yapmış. Annem kendini çocuklarına adamış bir ev hanımı; babamsa aile işi olan çiftçiliğin yanında uzun yıllar Adana Demirspor’da da futbol oynamış sporcu bir insandı. Adana Demirspor’un 60’lı yıllarda oldukça güçlü olduğu bir dönemde takımda görev almıştı. Kulüple aile olarak da çok yakın bir bağımız vardı. Babamın futbolculuğunun yanında küçük amcam da bir dönem takımın başkanlığını yürütmüştü. Diğer iki amcam da kulüpte yöneticilik yapmışlardı. Benim de futbol oyunculuğu konusunda yeteneğim ve büyük bir tutkum vardı. Hatta çocukluk yıllarımda o dönemin antrenörleri babama, beni takıma göndermesi için telkinde bulunmuşlardı. Babamsa okulumu aksatmamı istemiyordu; çünkü kendisi de spor nedeniyle üniversiteyi yarım bırakmıştı ve anladığım kadarıyla bundan da biraz pişmanlık duyuyordu. Ama yine de bu konuda kararı benim vermemi arzu etmişti. O zamanlar Tarsus Amerikan Koleji’ne yeni başlamıştım ve ben de okulumu aksatmak istememiştim. Bu şekilde belki de hayatımın ilk önemli kararını almış oldum. Ama uzun yıllar hobi olarak futbol oynamaya devam ettim. Hatta Almanya’da eğitim gördüğüm yıllarda amatör bir kulüpte forma giydim ama tercihimi burada da eğitimden yana kullandım...”
Tarsus Amerikan Koleji ile bağlarım hiç kopmadı
“Ailem, büyük çaplı endüstriyel tarım işiyle uğraşıyordu. Fakat babam çiftçiliğin zor bir uğraş olması sebebiyle benim iyi bir eğitim alıp, farklı bir yoldan ilerlememi istiyordu. Bu kapsamda orta ve lise eğitimimi, Türkiye’nin en tanınmış ve en iyi okullarından biri olan Tarsus Amerikan Koleji (TAC)’nde tamamladım. TAC, hayatıma damga vurmuş bir kurumdur. 1978 yılında yatılı olarak henüz 11 yaşında bir çocuk olarak girip 1985 yılında 18 yaşında bir genç olarak ayrıldığım TAC, benim için sadece bir okul değil, aynı zamanda bir ev ve aile oldu. 7 yıl boyunca TAC’de hem o günün şartlarının çok üzerinde çağdaş bir eğitim ve öğrenim aldım hem de arkadaşlık, kardeşlik, bağlılık ve aidiyet gibi kavramları bire bir öğrenip yaşadım. 38 yıl önce mezun olduğum okulumla bağlarım bu nedenlerle hiç kopmadı. Bugün de en yakın arkadaşlarımın çoğunluğunun kolejden olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca TAC’de aldığım iyi eğitim hem yüksek öğrenimimde hem de iş hayatımda gösterdiğim başarıda etkili oldu. Eşine az rastlanır donanımlı bir okul laboratuvarı ve zengin kütüphanesi olan bir kurumdu. Bütün fen dersleri İngilizce okutuluyordu ve bu dersleri veren hocalarımızın neredeyse tamamı Amerikalı ve İngiliz’di. Tabi bana böyle bir özel okulda okuyabilme imkanını ailem büyük fedakarlıkla verdiler, bu nedenle onlara minnettarım...”
Cerrah olmayı hayal ediyordum
“Lise 2’nin sonuna kadar tıp okuyup, cerrah olmayı hayal ediyordum. Fakat yakın bir arkadaşımın profesör doktor olan cerrah babasıyla yaşadığım diyalog sonucu cerrahlığın belki de bana çok uygun olmayabileceğini düşünerek bu idealimden vazgeçtim. Üniversite sınavına girerken ise kararım netti; İstanbul’da inşaat mühendisliği eğitimi alacaktım...”
İTÜ İnşaat Fakültesi’nde iyi bir teorik eğitim aldık
“1985’te Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra eğitim hayatıma İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)’nde devam ettim ve 1990’da üniversiteden İnşaat Mühendisi olarak mezun oldum. İTÜ çok zor bir okuldu. Sabahlara kadar ders çalışırdık. Günlerce, doğru düzgün uyumadan proje yaptığımı hatırlıyorum. Fakat verilen teorik eğitimin ne kadar iyi olduğunu Almanya’ya gittiğimde daha çok anladım. Okul mezuniyeti sonrası 1991-1994 yılları arasında Almanya Dortmund Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Ekonomisi ve Hukuku konularında yüksek lisans yaptım. Aynı dönemde Üniversite’nin İnşaat Fiziği bölümünde asistan olarak görev aldım...”
Almanya’ya gitme nedenim Almanca öğrenmekti
“Almanya’ya gitme nedenim, mesleki olarak tecrübe kazanmanın yanında asıl olarak Almanca öğrenmekti. İlk aylarda gittiğim kurslarla Almanca’yı öğrendim. Ardından, İTÜ’deki hocam Prof. Dr. Doğan Sorguç’un, henüz mezun olmadan önceki bir sohbet esnasında, Almanya’ya gidersem, Dortmund Teknik Üniversitesi’ndeki Prof. Dr. Hermann Bauer’e uğramamı salık vermesi sonucu dediğini yaptım ve o zamanlar pek tanımadığım ama Almanya’da çok saygı duyulan Prof. Dr. Bauer’e Doğan Hoca’nın selamını götürdüm. Münih Teknik Üniversitesi’nden arkadaşı olan Doğan Hoca’nın talebesi olmam, Prof. Dr. Bauer’in oldukça hoşuna gitti. Benimle yakından ilgilenenerek, Dortmund Teknik Üniversitesi’ne devam etmemi tavsiye etti. Bu süreçte, tavsiyesine uyup, okula kayıt oldum ve Almanya’nın duayen yapı işletmesi hocası Hermann Bauer’in talebesi olarak eğitim hayatıma devam ettim...”
Alman disiplininin ne olduğunu anladım
“Almanya’yı ilk günlerinden itibaren çok sevdim ve hiç yabancılık çekmedim. Değişik bir ülke ve çok disiplinli bir toplum. Öğrenim hayatı da çok farklı. Gerçek bir üniversitenin ne olduğunu Almanya’da görebilirsiniz. Teorinin yanında ciddi bir pratik eğitim de veriliyor. Bu sayede fakülteden mezun olup projede çalışmaya başladığımda artık mesleğime dair önemli konuları biliyordum...”
Yapı fiziği kürsüsünde asistandım
“Almanya’ya ilk gittiğim dönemde ailemin desteğini alıyordum fakat bunun çok sürmesini istemediğimden üniversiteye kayıt yaptırdıktan sonra kendi ayaklarımın üzerinde durmaya karar verdim. Önce bir mühendislik şirketinde çalışmaya başladım. Ardından Dortmund Teknik Üniversitesi’nin Yapı Fiziği Kürsüsü’nde asistan olarak görev aldım. Oradaki hocam da Almanya’nın önemli yapı fiziği uzmanlarından Prof. Dr. Heinz Klopfer’dı. Devasa büyüklükteki, ciddi ekipmanları ve donanımı olan laboratuvardan sorumluydum. Hocamın sektörle ilişkilerinin iyi olmasından dolayı Almanya’nın büyük endüstriyel kurumlarından gelen yapı malzemelerini test ediyorduk. Hocamın doktoraya devam etmemi istemesine rağmen görev aldığım üç senenin sonunda 1994’te okuldaki görevimden ayrıldım. Çünkü mezuniyetimin ardından şantiyelere çıkmak, inşaatları görmek istiyordum...Ayrıca bu vesileyle ebediyete intikal eden hocalarımı saygıyla anmak isterim.”
Almanya’da, inşaatında görev aldığım yapıları seyredip mutluluk duyarım
“İş hayatıma 1994 yılında Almanya’da başladım ve 1994-2005 yılları arasında çeşitli Alman şirketlerinde ve inşaat gruplarında proje müdürlüğü yaptım. Bu dönemde Almanya’nın değişik yerlerinde konut ve ticari gayrimenkul projelerinin yapımında görev aldım. İlk dönemlerde görev aldığım nispeten küçük projelerde, birçok şeyi kendim yapmak zorunda olduğumdan çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. O süreçte bayağı pişmiştim. İnşaat Mühendisliği’nin ayrı bir hazzı olduğunu sahada görev alınca öğrendim. İlginç projelerin de yönetiminde bulundum. Örneğin dünyanın en büyük global otomotiv gruplarından birisinin Wolfsburg’taki merkezinde (Exibition Center) ve yine büyük bir otel zincirinin Köln’deki projesinde görev aldım. Bugün bile buralardan geçtiğimde bu mimarisi güçlü yapıları seyredip ayrı bir mutluluk duyarım. En son da Köln’ün, genelde Türklerin oturduğu çok büyük bir mahallesini yeniden inşa ederken, yaptığım işten biraz sıkıldığımı hissederek Türkiye’ye dönme kararı aldım. Çok uzun bir işti, halen de devam eden etapları vardır. Bu kadar uzun bir süre aynı pozisyonda kalmak istemiyordum...”
Türkiye’ye dönüp kendi inşaat şirketimi kurdum
“2005 yılında Türkiye’ye dönerek kurucusu olduğum inşaat şirketinde 2005-2007 yılları arasında Genel Müdürlük rolünü üstlendim. Türkiye’de inşaat sektörünün atılım yaptığı bir dönemdi. Ailemin de desteği ile kurduğum şirkette, Türkiye inşaat pazarını, iş süreçlerini ve aktörleri o dönem için çok iyi tanımıyor olmam en büyük çekincem olmasına rağmen şirket olarak oldukça başarılı bir performans sergiledik. Çok sayıda renovasyon projesine imzamızı attık. Benim açımdan yeni tanımaya başladığım bir pazarda bu derece başarılı olmak şaşırtıcı bir deneyim olmuştu...”
Radikal bir kararla endüstriye geçtim
“Daha sonra, 2007 yılında radikal bir kararla ve biraz da tesadüf eseri endüstriye geçtim. Anekdotu da ilginçtir... 2005’te İstanbul’da Yapı Fuarı ziyareti yapmış ve fuardaki bir toplantıda teknik bir tartışmaya dahil olmuştum. Bu sırada, sonradan Baumit Avusturya’nın üst düzey yöneticisi olduğunu öğrendiğim bir beyefendi ile tanışmıştım. Bu, benim için endüstriye geçişin başlangıcı olmuştu; çünkü bir müddet sonra beni endüstriye geçmem konusunda ikna eden bu kişiydi. Gelen teklif üzerine 2007-2012 yılları arasında Avusturya merkezli Baumit firmasının Türkiye Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Yaşadığım bu deneyim, doğru zamanda doğru yerde olarak hayatımız boyunca çok önemli fırsatlar ve şanslar yakalayabileceğimizin göstergesiydi.”
Fabrika inşaatının proje yönetimini yürütecektim ama...
“Firma o zamanlar Türkiye’de Gebze’deki Mermerciler Sanayi Sitesi’nde tam otomatik, 330 bin ton kapasitesi olan bir kuru harç tesisi kurmayı planlıyordu. Ben de öncelikli olarak Proje Yöneticisi unvanı ile inşa edilecek fabrikanın proje yönetimini yürütmeye başladım.. Projenin gayet başarılı bir şekilde ilerlemesinin ardından bir gün firmanın Viyana’daki genel merkezine davet edildim. Burada şirketin tüm üst düzey yöneticileriyle tanıştırıldım. İki ay sonra ise Türkiye için Genel Müdürlük teklifi aldım...”
Tecrübem de yoktu, isteğim de...
“Benimse bu tip bir görev için yeterli tecrübem yoktu. Açıkçası isteğim de yoktu. Bunları dile getirdiğimde, bu iş için çok uygun olduğumu, kolay öğrenebileceğimi ve bana her konuda yardımcı olacaklarını söylemişlerdi. İstekleri aylar geçmesine rağmen ısrarla devam edince, kendi şirketimi de sürdürmek kaydıyla verdikleri teklifi kabul ettim. Destekleri tamdı. Sunulan şartlar da çok iyi olduğundan bir taraftan kendi işimi bir taraftan da firma yönetimini üstlenir, aksilik çıkarsa kendi işime geri dönerim diye düşünüyordum. Fakat göreve başladıktan bir süre sonra, yoğunluktan kendi işime vakit ayıramaz hale geldim. Sonuç olarak kendi şirketimi ‘uyku’ moduna alıp Baumit’teki işime odaklandım...”
İlk dönemlerde satış geliştirmek için stresli yıllar geçirmiştik
“Zaman geçtikçe endüstriyi sevdiğimi söyleyebilirim. İnşaat süreçlerinin ayrı bir zevki vardır ama üretim de benim için oldukça zevkli bir iş deneyimi sundu. Tamamen kuru harç üreten, tam otomatik bir fabrikayı 2008’in başında devreye aldık. Hem torbalı hem dökme ürün üretimi gerçekleştiriyorduk. Kendi içinde taş kırma ve kurutma prosesi de vardı. Sonradan tesise bir ıslak üretim ünitesi ekledik. Zamanla boyalı harç ve kovalı ürünler de imal etmeye başladık. Böylece yüksek Alman teknolojisiyle oldukça üst düzey makineler kullanılan, çok kompakt ve güzel bir tesise imza atmış olduk. Alman hassasiyetiyle Türkiye’deki muadillerine göre çok daha fazla yatırım yapıldığından inanılmaz bir maliyet yükü de oluşmuş, biz de ilk dönemlerde satış geliştirmek için çok stresli yıllar geçirmiştik. Çalışmalarımız meyvelerini verdi ve 5 yıl içinde yaklaşık 80 kişilik bir kadroya, 130 bayiye ve dört yüze yakın farklı üründen oluşan bir portföye ulaştık...”
Zoraki gidip görüşmüştüm
“İlerleyen dönemde insan kaynakları alanında çalışan bir arkadaşım, bir firmadan bahsederek ilgimi çekeceğini dile getirdi. İlgilenmediğimi belirtmeme rağmen arkadaşım özgeçmişimi firmanın Belçika’daki merkezine göndermiş. Patron da benimle tanışmak isteyince biraz da zoraki olarak bir görüşme gerçekleştirdim. Firma, Belçika merkezli Yatırım Grubu Koramic Holding; sahibi ise sonradan öğrendiğime göre, bölgenin en önemli yatırımcılarından ve varlıklı insanlarından biriydi. Belçika Merkez Bankası Yönetim Kurulu Şeref Üyesi, Belçika Sigortacılık Kurumu Yönetim Kurulu Onursal Üyesi bir şahsiyetti. O dönem yüzden fazla şirkette yönetim kurulu üyeliği vardı ve Belçika Kraliyet Ailesi’yle çok yakın ilişkilere sahipti...”
İnşaat grubunun başkan yardımcılığı teklifi kulağıma hoş gelmişti
“Görüşme sonrası firmadan gelen, inşaat grubunun Başkan Yardımcılığı teklifi beni heyecanlandırmıştı. Netice itibariyle 2012-2019 yılları arasında Koramic Investment Holding bünyesindeki Koramic Chemicals NV’de Yönetim Kurulu Üyeliği ile Belçika, Fransa, İsviçre ve Amerika’daki Grup Şirketlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı görevlerini ve sonrasında da Türkiye’deki Koramic Yapı Kimyasalları A.Ş.’de Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini üstlendim. Resmi çalışma yerim Belçika olmasına rağmen orada çok az bulunuyordum. Patron gerçekten iş dehası olan bir insan ve çok deneyimli bir finansçıydı. Sadece yapı sektörüyle değil, diğer birçok sektörlerde de call center, kablo veya gayrimenkul gibi farklı yatırımlarla da ilgileniyor, bazıları hakkında benden ön raporlar hazırlamamı istiyordu. Benim için de ciddi bir öğrenme süreciydi. Onunla doğrudan çalışma fırsatı benim için iş hayatımın önemli bir dönemi olmuştu fakat 7 yılın ardından değişiklik yapma zamanı geldiğini hissediyordum...”
Hoş anılarla hatırladığımız bir marka: İzocam
“Ardından, 2020’de, yalıtım sektörünün lider markası İzocam’da göreve başladım. İzocam bizim jenerasyonun yakından bildiği, çocukluk yıllarımızdan hoş anılarla hatırladığımız önemli bir markaydı. 70, 80’li yıllardaki televizyon reklamlarını birçok kişi eminim hatırlar. Böyle sevilen ve bilinen bir marka olduğu için gelen teklife hiç düşünmeden ‘Tamam’ dedim. Yalıtım, yapı kimyasallarında sistemin bir bileşeni olduğundan aslında aşina olduğum bir sektördü. Üst düzey yöneticilik yaptığım firmalarda yalıtıma olan yakınlığıma rağmen konunun detaylarına inildiğinde çok sayıda farklılıkla da karşılaştığımı söylemeliyim. Genel Direktörü ve Yönetim Kurulu üyesi olduğum İzocam, 1965’te Türkiye’de ilk kez yalıtım ürünü üretmek için kurulmuş bir firma. Ayrıca yıllardır istisnasız şekilde ISO ilk 500 Sanayi Kuruluşu sıralamasında yer alarak ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlayan bir şirket. Yine Brand Finance Raporu’nda Türkiye’nin en değerli 100 markası arasında yer alan güçlü bir marka. Bu derece bilinirliği yüksek ve güçlü marka imajına sahip bir firmaya liderlik etmek benim açımdan oldukça gurur verici...”
Tam hakim olamadığım bir ortamda kendimi kriz yönetiminin içinde bulmuştum
“İzocam’da göreve 2020’nin şubat ayının ilk günlerinde başladım. 20 Şubat’ta da Antalya’da bayi toplantısı vardı. Aslında her şey normaldi... O kısa süre, ufak tefek tanışmalar, işe adaptasyon ve bayi toplantısına hazırlıkla geçti. Bir taraftan da çok cılız seviyede Asya’da salgın bir hastalık olduğunu duyuyorduk... Antalya’daki toplantıya Kuveytli ortağımız Alghanim kadrosu katılamamıştı. Daha doğuda olduklarından salgın ülkede görülmeye başlamıştı. Diğer ortak Fransız Saint Gobain yetkilileri ise tam kadro Antalya’daydı. Kısmen normal başlayan bayi toplantısında ilk günün ardından 3’üncü güne geldiğimizde neredeyse tümüyle salgın konuşulmaya başlanmıştı. İstanbul’a döndükten az bir süre sonra da zaten pandemi koşulları Türkiye’yi sarmış, sokağa çıkma yasakları gündeme gelmişti. O süreçte zaten yeni olduğum şirkette çoğu kimseyi görememiş, tanışamamıştım. Böylelikle kendimi tam da hakim olamadığım, pek kimseyi tanımadığım bir ortamda doğrudan kriz yönetiminin içinde bulmuştum...”
Markaya gönülden bağlı çalışanların olması beni de motive etmişti
“Bu süreçte İzocam’ın işi, diğer birçok kuruluşa göre çok daha ağırdı. Hem birçok fabrikası olan devasa bir sanayi tesisiydik hem de bir taşyünü ve camyünü üreticisi olarak sahibi olduğumuz yüksek dereceli fırınların kapatılmaması gerekiyordu. İşe kısa bir ara verip, fırınları durdurma gibi bir şansımız yoktu. 7 gün 24 saat çalışmaları şarttı. Personelimiz sokağa çıkma yasaklarında özel izinlerle fabrikalara gidip geldiler. İşine hakim, fırını bilen profesyonel arkadaşlarımız gönüllü olarak ve çok içtenlikle görevlerinin başında yer aldılar. Yaşadığımız o sıkıntılı süreçte İzocam’daki birliktelik ruhu ve sorumluluk azmi beni fazlasıyla etkilemişti. Markaya gönülden bağlı çalışanların olması beni de inanılmaz motive etmişti. Yaşadığım bu tecrübe, İzocam’ın 58 yıldır sektöre liderlik etmesinin bir tesadüf olmadığını; zor koşulların bilgi, öngörü ve tecrübe ile kolayca aşılabildiğini hatırlatmıştı...”
6 Şubat depremleri de hızla katkı sağlamamız gereken olağanüstü bir süreçti
“11 ilimizi yıkıma uğratan 6 Şubat depremleri ülkemiz için zorlu, İzocam olarak bizim için de yardım seferberliğine önderlik etmemiz ve hızla katkı sağlamamız gereken olağanüstü bir süreçti. Maalesef ülkemizi yasa boğan bu yıkıcı depremler, ailemizden de kayıplara, yaralanmalara ve hasarlara sebep oldu. Depremin ilk saatlerinden itibaren yıkıma uğrayan illerimize destek olmak amacıyla afet bölgesinde yer aldık. Geliştirdiğimiz Acil Destek Planı çerçevesinde, tesislerimizde yardım malzemelerinin ve desteklerin koordine edilmesi amacıyla özel ekipler oluşturduk. Yaşadığımız bu büyük afette, depremzedelerimizin afetin sonuçlarıyla birlikte zorlu hava koşullarıyla da mücadele ediyor oluşu, hassasiyetle yaklaştığımız konuların başında geldi. Depremin hemen ardından evleri yıkılmış veya hasar gören vatandaşlarımızın barınmaları için kurulan çadırkentlerde kullanılmak üzere yüksek mukavemetli ısı yalıtım malzemelerinden olan Foamboard levhaları ihtiyaç duyulan adreslere bağışladık. Şimdi de deprem bölgesindeki toplu konut projelerine yönelik üretim ve sevkiyatlara başladık. Türkiye’nin en büyük yalıtım üreticisi olarak, ihtiyaç olabilecek ürünlerin üretim, stok ve tedariğini sağlayarak vatandaşlarımızın en hızlı şekilde yeni konutlarına kavuşması hedefiyle çalışmalarımız aralıksız devam ediyor. Yapılması planlanan ve inşaatına başlanan her bir proje için sahadaki ekibimiz ile afet bölgesinde yer alıyoruz. Bu çalışmaların tüm şantiyelerde artarak devam etmesi için proje siteleriyle iş birlikleri yaparak, proje konumu, müteahhidi, uygulamacı firmalar ile ortak toplantılar gerçekleştiriyoruz. Üreticisi olduğumuz yalıtım malzemelerini bölgeye tam zamanında ulaştırmak amacıyla kurduğumuz koordinasyon ekibi ile de gerekli tüm planlamaları yaparak, deprem sonrası barınma ihtiyacı duyan her bir bireye en iyi şekilde hizmet sunmaya özen gösteriyoruz...”
Avrupa ısı yalıtımı konusunda bambaşka bir boyuta geçmiş durumda
“Türkiye’nin yapı malzemesi sektörü oldukça güçlü bir yapıya sahip. Yaklaşık 34 milyar dolar ihracat yapan bir sektörden bahsediyoruz. Yılda ortalama 50-60 milyon ton yapı malzemesi ihracatımız söz konusu. Bu gerçekten büyük, önemli ve övünülecek bir güç. Türkiye, müteahhitlikte de dünya çapında çok iyi konumda yer alıyor. Türkiye ekonomisine, cari açığa pozitif katkıda bulunan bir sektörün mensubu olmaktan memnunum. Tabii İzocam olarak içinde yer aldığımız yalıtım sektörünün de bu kapsamda başarılı olduğu bir gerçek. Her şeyden önemlisi gelişime çok açık ve ciddi bir potansiyele sahip. Çünkü mevcut binalarımızın henüz yüzde 20’si yalıtımlı. Yüzde 80’inde maalesef yalıtım yok. Diğer taraftan yüzde yirmi yalıtımlı olduğu varsayılan binalardaki yalıtım uygulamaları da ne kadar yeterli, o da başka bir konu. Yalıtımın hem son tüketici düzeyinde hem de dışa olan enerji bağımlılığımızı azaltması açısından ülke ekonomisi için oldukça faydalı bir sektör olmasına rağmen öneminin anlaşılamadığını düşünüyorum. Türkiye’deki enerji giderinin neredeyse yüzde 25’i binalarda ısıtma ve soğutma için kullanılıyor. Doğru yalıtım yapılsa çok çok ciddi bir tasarruf imkanına sahip olunduğu ortada. Hem malzeme çeşitliliği hem de kullanım miktarı olarak Avrupa, yalıtım konusunda bizden çok ileride. Biz ise hala yalıtımın gerekliliğini anlatmaya çalışıyor ve U değerleri konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Ama Avrupa ısı yalıtımı konusunda bambaşka bir boyuta geçmiş durumda...”
Futbol ve akademik hayatın kariyerime katkısı büyük oldu
“Akademik eğitim; vizyoner olmak ve stratejik yaklaşımlar geliştirmek konularında insana ciddi katkılar sunuyor. Temel bir yüksek öğretim insanın ufkunu genişletir. Daha da ileri bir eğitim ise farklı ufukların kapılarını aralar. Benim için de gerek öğrenim hayatım gerekse akademik dünyada, çok uzun bir süre olmasa da asistan olarak görev almış olmam hayatımı büyük ölçüde şekillendirdi. Ancak akademik eğitimlerin yanı sıra futbol hayatımın da kariyerime katkıları büyük oldu. Futbol, bir takım oyunu olmasından dolayı size; takım çalışmasının nasıl yapılacağını, takım oyununun nasıl oynanacağını ve takım ruhunun nasıl oluşturulacağını ister istemez öğretir. Tüm bunlar iş hayatı içerisinde de çok önemli konulardır. Elbette ki futbolun yanı sıra basketbol, voleybol veya yelken gibi tüm takım oyunlarının iş hayatına pozitif katkı sağladığı yadsınamaz bir gerçektir...”
“Adana Demirspor taraftarı olduğumu da ayrıca belirtmek isterim. Hem koyu bir taraftar olarak tüm maçları yakından izlerim hem de kulüp üyesiyim. Bir de çok büyük bir Bayern Münih tutkum vardır. Ayrıca yakın arkadaşlarım Galatasaraylı olduğu için yıllardır Galatasaray kombinem de bulunmaktadır...”
Teknedeki hayat, gerçek iş yaşamını çok doğru bir şekilde yansıtıyor
“Futbolun yanı sıra yelken sporu da hayatımda önemli bir yer tutuyor. Bu sporla ilk tanışmam, 2011 yılında şirket içi eğitim vasıtasıyla olmuştu. O dönemde üst düzey yöneticiler arasındaki ekip ruhunu artırmak için eğitim programı olarak planlanmıştı. 2015’ten itibaren, pandemi öncesine kadar her yıl yelken yapmaya çalıştım. Rekabet ve dayanışmayı bir arada barındıran yelken sporunda, diğer takımlarla rakip olsanız bile bunu büyük bir uyum içinde gerçekleştiriyorsunuz. Takım içi dayanışma ve iş bölümü son derece önemli. Bu anlamda teknedeki hayat, gerçek iş yaşamını çok doğru bir şekilde yansıtıyor. Takım olma bilincini güçlendiren yelken sporu, iş hayatında oluşturmamız gereken profesyonel tutum ve anlayışlara ışık tutuyor. Deniz, rüzgarla da birleşince her an beklenmeyeni beklediğimiz yanımızı güçlendiren, analitik ve stratejik düşünmeyi geliştiren, motor yeteneklerimize katkı sağlayan, insana hedefe giden yolda kararlılık veren ve mücadele ruhunu destekleyen bir spor. Yelken, güzel bir takım sporu olduğu için ekipteki herkesin görevini tam zamanında ve diğerleri ile uyum içinde yapması gerekir. Başarılı olmak için takım olarak herkes işini eksiksiz yapmak zorundadır. Aynı bir şirket yönetiminde olduğu gibi, ekip çalışması ve karşılıklı güven gerekir. Yelken sporu yapanlar özgüvenleri yüksek, dayanıklı ve mücadeleci bireylere dönüşürler. Tekne yaşantısı ise kişiye ayrı bir deneyim katar. Yolculuk ya da yarış sırasında tanıştığınız insanlar, takım arkadaşlarınız ve yaşanan maceralar kişiyi zenginleştirir. Güzel dostluklar kurulur...”
Yelken sporunun özellikleri İzocam’ın misyonu ve tutumları ile örtüşüyor
“Yelkenden bahsetmişken bir iki konuya daha değinmek isterim... Hepimizin bildiği gibi gün geçtikçe soluduğumuz hava kirleniyor, artış gösteren sera gazı salımı, küresel ısınmayı tetikleyerek iklim krizine zemin hazırlıyor. Gelecekte daha yaşanabilir bir dünya hedefine ulaşabilmemiz için çok geçmeden enerji kullanımını azaltmamız ve var olan kaynakları çok daha verimli bir şekilde kullanmaya başlamamız gerekiyor. ‘Yalıtım’ da tam bu noktada, doğası gereği sürdürülebilirliği destekleyen güçlü ve gerekli bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Biz de yalıtım sektörünün lider kuruluşu olarak, attığımız her adımda ‘iyi yaşama’ ve ‘sürdürülebilir yarınlara’ öncülük etme misyonuyla hareket ediyoruz. Bu süreçte yalıtımın geleceğimiz için önemini kamuoyuna daha çok duyurmak üzere bir proje arayışına girdik. Sailmaster ile de yollarımız bu noktada kesişti. Çünkü yelken, doğanın gücünü (rüzgarı) arkasına alan ve fosil yakıtları azaltan çevreye duyarlı bir doğa sporu. Yelken sporunun özellikleri İzocam’ın misyonu ve tutumları ile örtüşüyor. Biz de Sailmaster iş birliğiyle sürdürülebilirliğe, küresel iklim değişikliği ile mücadeleye ve iyi yaşam hakkına dikkat çekmek amacıyla rotamızı denizlere çevirmeye karar verdik ve İzocam Yelken Takımı’nı pandemiden hemen sonra 2022 yılı başında kurduk. Daha çok yalıtım daha az enerji tüketimine vurgu yapmak üzere, ‘Sürdürülebilir yarınların arkasında İzocam var’ söylemimizle yelkenimizi açtık. İzocam olarak ‘hep birlikte tam yol ileri!’ sloganıyla başladığımız ve ‘Sürdürülebilir yarınların arkasında İzocam var’ mottosuyla güçlendirdiğimiz İzocam Yelken Takımı, İzocam tutumları olarak adlandırdığımız, çalışanlarımızın içinde bulunması gereken davranış ve yaklaşımları en güzel şekilde tarifliyordu. Tutumlarımızın yelken sporu sayesinde hikayeleştirilmesi, onların çalışanlarımız ve müşterilerimiz nezdinde daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktı. Aynı zamanda tüm sporcuların tek bir amaç için hedefe odaklandığı ve herkesin görevini yarış boyunca en iyi şekilde icra ettiği yelken sporu, takım olma bilincini de güçlendirecekti...”
Hedefe yönelik, sonuç odaklı, disiplinli, planlı...
“İş hayatının ilk yıllarını sahada projelerde ve operasyonda geçirmiş biri olarak edindiğim önemli özellikler; daima bir hedefe yönelik sonuç odaklı olmak, bir zaman planı ile disiplinli çalışmak, zamanında karar almak, detaya inmek ama geniş bakış açısını da elden bırakmamak olmuştur. Ekip çalışmasına önem veririm ve önemli kararları ekip içinde değerlendirerek almaya çalışırım. Şeffaf iletişim şekline önem vererek ekip arkadaşlarımdan da sonuç odaklı olmalarını beklerim ve aynı zamanda hedeflere ulaşabilmek için yakından takip edip, geri bildirim vermeye de dikkat ederim. Ekibinin hedefleri benimsemesini ve aynı doğrultuda çalışmasını sağlamak bence modern bir yöneticinin en güçlü yönlerinden biri ve onu lider yapan özelliğidir. Genç yönetici adayı arkadaşlara da kendilerini bu yönde geliştirmelerini tavsiye ederim... Öte yandan bayiler ve müşterilerle zaman geçirmeyi severim. Boşluk bulduğum zamanlarda bayi ziyaretleri gerçekleştiririm. Onlarla sohbet etmeyi ve fikir alışverişinde bulunmayı her zaman önemsemişimdir...”
“Sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını da değerli bulurum. 6 yıldır Türkiye İMSAD’ın yönetim kurulundayım. 2008’den bu yana İZODER’in yönetim kurulunda görev yapıyorum. Almanya’da üyesi olduğum İnşaat Mühendisler Odası’nın yayınlarını takip ederim. Bu kapsamda özellikle Saint Gobain’in ciddi bir eğitim kaynağı vardır ve o dokümanlardan fazlasıyla yararlanırım...”
Kendime ve aileme sağlıklı ve mutlu bir hayat kurgulamak en büyük hedefim
“Bana göre ‘kariyer’, detayları ile planlanabilecek veya kurgulanabilecek bir konu değildir. Sadece ana hatlarıyla ne yapmak istediğinize karar verip o yönde ilerlemeye çalışabilirsiniz. Çok çalışıp, disiplini de elden bırakmazsanız karşılığı gelecektir. Ben de bu şekilde çalışmaya devam edeceğim. Ama her şeyden önce kendime ve aileme sağlıklı ve mutlu bir hayat kurgulamak en büyük hedefimdir...”
İş ve özel yaşam dengesi herkes için önemli
“İş ve özel yaşam dengesinin sadece benim için değil, tüm çalışanlar için kurulması gerektiğine inanıyorum. Her ne kadar bir üst düzey yönetici olarak yoğun çalışmam nedeniyle kendime daha az vakit ayırabiliyor olsam da bu vaktimi kaliteli şekilde harcamaya gayret ediyorum. Öncelikle aileme vakit ayırmaya çok dikkat ediyorum, ayrıca sosyal ilişkilere önem veren bir insan olarak sosyal hayatıma da vakit ayırmaya çalışıyorum. Hobilerimin genellikle spor ve aktivite bağlantılı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle futbol, kayak, yelken, seyahat ederek keşfetmek ve trekking öncelikli aktivitelerim arasında yer alıyor. Bunların dışında seyahat edip yeni yerler görmek, değişik kültürler tanımak tutku ile gerçekleştirdiğim bir hobim. Ayrıca son dönemde perküsyon öğrenmeye çalışıyorum...”
8 Şubat 2024
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.