“Biraz kaderciyim... Hayat hep beni bir yola itti; ben de itiraz etmeden gösterilen yolda yürüdüm...” diyen inşaat sektörünün yakından tanıdığı SELAMİ GÜREL, National Geographic’in ilgiyle izlenen Mega Yapılar programında “SORUN GİDERİCİ” olarak tanımlanan bir MÜHENDİS... İşin tam içinde; ağır sorunların tam göbeğinde yaratıcı çözümleriyle dikkat çeken bir Profesyonel / Yönetici / İş Sahibi... Ürettiği ekipman, mekanizma ve çözümler Santiago Calatrava, Foster&Partners, Massimiliano Fuksas, Adrian Smith&Gordon Gill ve Murat Tabanlıoğlu gibi önemli mimarların, dünyanın birçok bölgesindeki ikonik ve zorlu imalat süreçleri olan çelik yapılarının sağlıklı ilerlemesine, layıkıyla hayata geçirilebilmesine imkan tanıyor... Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA)’nin kurucularından da olan Metal Yapı Eng&Const’un Yönetim Kurulu Başkanı Selami Gürel, babasıyla ŞANTİYELERİ dolaştığı yıllardan Vefa Lisesi günlerine, ODTÜ’deki voleybol tutkusundan Gülermak firmasında dergileri didik didik inceleyip vinçlerin altında araştırma yaptığı günlere, Tatilya inşaatı yıllarından uluslararası büyük projelerdeki inovatif çalışmalarına, ENG Metal Yapı’nın kuruluşundan Çamlıca TV Kulesi’ndeki çözümlerine kadar hayatının önemli başlıklarını Şantiye okurlarıyla paylaşıyor...
“İstanbul’a gelene, yani 1994 yılına kadar yaşadığım Ankara’da, 1952’de doğmuşum... Anne tarafımın kökleri Darende (Malatya)’ye dayanır. Dedelerimiz yıllar önce İstanbul’a göç etmeye karar vermiş ama Gerede (Bolu)’ye yerleşmişler. Baba tarafımın kökleri ise Kızılcahamam Çamlıdere’ye kadar uzanır. Onlar da Mengen (Bolu)’de karar kılmışlar. Ama memleketim Bolu Gerede’dir... Annemin babası rahmetli Hacı Selami dedem uzun yıllar Samsun’da Tapu Müdürlüğü yaptığı için çocukluğumda yaz tatillerini hem Samsun hem de Gerede’de geçirirdik...”
“Neredeyse 70 yaşındayım... Eskiden 70 yaşı insan daha farklı algılardı; ama o yaşa yaklaştıkça, daha doğrusu iş hayatında aktif olunca insan yaş aldığını hiç hissetmiyor. Pandemi nedeniyle son bir buçuk senedir evden çalışıyorum. Uzun zamandır ilk defa geçen gün dışarı çıkıp dişçiye gitmek zorunda kaldım; fakat çıkar çıkmaz karşılaştığım o İstanbul trafiği ve kalabalığı, bu şehirle cebelleşmenin ne kadar anlamsız olduğunu hatırlattı bana. Evden çıkmadan çalışabilmek ne rahatmış...”
Babam şantiye şantiye dolaşırdı
“Rahmetli babam Petrol Ofisi’nde muhasebe müdürlüğünde çalışırdı... İki erkek çocuğunun iyi eğitim almasını finanse edebilmek için merkezde değil de şantiyelerde çalışmayı tercih ederdi. Bu sayede harcırahlarıyla eline daha yüksek bir ücret geçiyordu. Şantiye şantiye dolaşırdı. Ben altı yaşımdayken Trabzon Yomra’da gemiden boşaltılan yakıtın depolandığı kocaman çelik tankların yapıldığı şantiyede çalıştığı günleri hatırlıyorum. Bizi de götürdüğü o şantiyelerde ilk kez çelik levhaların kaynakla birleştirilmesine şahit olmuş, yine ilk defa, denizin dibine boru döşenmesini gözlemleme şansı bulmuştum...”
Her okulu birincilikle bitirdim
“Babam, iyi eğitim almamızı çok önemser ve bu yönde her türlü fedakarlıkta bulunurdu. İlkokula Trabzon’da İskender Paşa İlkokulu’nda başlamış, ikinci sınıfın ikinci dönemini Gerede’de okumuş ve son üç yılda da Ankara’da devam etmiştim. Eğitim hayatım boyunca hep okul birincisi oldum. Bunun için pek çaba sarf etmezdim, dersleri iyi dinlemek yeterliydi benim için. Hoca zaten dersi anlatırken hangi soruyu soracağını söylerdi... Diğer taraftan bilgimi paylaşan bir yanım da vardı; öyle çalışkan ama paylaşmayı bilmeyen öğrencilerden değildim. Tüm arkadaşlarımla ödevlerimi her zaman paylaşır, anlamadıkları bir konuyu sorduklarında üşenmeden anlatırdım. Aslında zamanla fark ettim ki, anlatırken konuyu tekrarlamış ve pekiştirmiş oluyordum. Bildiğini paylaşmak ve anlatabilmek çok önemlidir benim için.”
Okulun bahçesinde hiç öğrenci yoktu
"İlkokulu bitirdiğimde, babam Zonguldak Kapuz’da başlayacak olan yakıt depolama tank şantiyesinde yeni bir göreve başlamış ve beni TED Zonguldak Koleji’nin giriş sınavına sokmaya karar vermişti. O sınav günü, unutamadığım günlerden biridir... Sınav sabahı, yüksekçe bir orman içindeki o güzel okula vardığımızda, ortalıkta hiç öğrenci olmadığını fark etmiştik... Sadece endişeli veliler vardı. Meğerse babam sınav saatini yanlış hatırlamış ve sınav yarım saat önce başlamış. Babam bir telaşla koşturup, müdürü ikna edip beni sınava sokmuştu ama ek süre hakkım olmayacaktı. 11 yaşımda küçük bir çocuktum, ne olduğunu bile tam idrak edemiyordum... Sınıfa girdiğimde herkes soruları çözmeye başlamıştı bile. Ben de gösterilen sıraya oturup soruları hızlıca çözmüş ve sınav kitapçığımı verip çıkmıştım. Fakat çıktığımda, dışarıda yine benden başka öğrenci olmadığını görmüştüm. Meğerse sınavdan ilk çıkan benmişim...”
Bir teneke üzerinde, babamın kucağında Ankara’ya dönmüştüm
“Babam da şaşırmıştı, sınava alınmadığımı falan düşünmüştü. Ama iş öyle değildi tabii... Bitirip çıkmıştım, başka bir sorun yoktu... Tam o sırada, kendisinin Zonguldak Milli Eğitim Müdürü olduğunu söyleyen öğrenci velilerinden bir beyefendi, babamın yanına gelmiş ve benim sınava geç girip, en erken çıkmamın, özel bir öğrenci olduğumun göstergesi olduğunu ifade ederek, devlet parasız yatılı sınavlarına girmem tavsiyesinde bulunmuştu. Bu sayede çok iyi bir okulda gayet iyi bir eğitim alabileceğimi babama anlatmaya çalışmıştı. Babam da bilmediği bu konuyla ilgilenmiş, şaşırmıştı. Tek sorun vardı, ertesi gün başvuru için son gündü ve ilkokulun bitirildiği şehirde başvurunun yapılması gerekiyordu. Bu bilgiyle babam hemen otobüse atlayıp, Ankara’ya dönme kararı vermişti. Fakat otobüste yer yoktu. Babam yine rica minnet otobüs şoförünü ikna etmiş; koridora konulan bir tenekenin üstündeki mindere oturmuş ve beni de kucağına alarak Ankara’ya getirmişti...”
Zonguldak Koleji ve Vefa Erkek Lisesi...
“Ankara’da başvuruyu zamanında yapmış ve üç gün sonra da devlet parasız yatılı sınavına girmiştim girmesine ama yaz tatili boyunca hiçbir cevap ve haber alamamıştık. Orta öğretimime Zonguldak Koleji’nde başlamıştım. Okulların açılmasından iki hafta geçmişti ki devlet parasız yatılı okul sınavını kazandığıma dair resmi bir mektup almıştık. O gece de unutamadığım gecelerden biridir... Özellikle rahmetli babaannem ve annem, ‘parmak kadar çocuk’ olan beni, yatılı okula göndermemesi konusunda babamı ikna etmeye çalışmışlar, kendisine sert eleştirilerde bulunmuşlardı. Ama ben babamı anlayabiliyorum şimdi; iyi bir okulda iyi bir eğitimi parasız alabilecektim. Güzel bir formüldü... Sonunda karar verilmişti, Zonguldak Kolejini bırakmıştım. Hangi okulu kazandığımı ise Ankara’ya gidip öğrenmemiz gerekiyordu. Acilen Ankara’ya gelmiştik. İşlemleri yapacağımız okulun duvarında asılı listelerde ismimi aramıştım. Koca listede, adımın yanında Vefa Erkek Lisesi yazıyordu. Benim için yine bir şey ifade etmiyordu. Dolayısıyla okulların başladığı üçüncü hafta ben İstanbul’da Vefa Erkek Lisesi’nin Orta 1. sınıfına başlamıştım. Zonguldak’taki sınıfta en fazla 25 öğrenci varken, burada 90 kişi vardı...”
11 yaşımdan sonra eğitimimi kendim finanse edebildim
“Vefa Lisesi, her zaman şükrettiğim kazanımlarımdan biridir. O sayede 11 yaşımdan sonra babama yük olmadan eğitimimi tamamlayabildim. Sonrasında ODTÜ’de de hem lisans hem yüksek lisans dönemimde TÜBİTAK bursu almıştım; ki o burs babamım maaşına eşitti... Bence bu çok önemli bir şey. Bu memleket bana o kadar çok şey verdi ki... Hem okuttu hem burs imkanı sundu. Borcum var bu memlekete. Dolayısıyla bir Vefa Liseli ve ODTÜ’lü olarak ülkemde kalıp ülkeme hizmet ettim. Ülkemin işçisine ekmek parası kazandırmaya çalıştım. Ülkemin gençlerini yetiştirme imkanı buldum. Şu anda da görevini yapmışlığın rahatlığı içindeyim...”
Voleybol inşaatçının sporudur
“Vefa Lisesi’nde voleybol takımının kaptanıydım... Geçenlerde bir dostumuzun güzel bir sözü aklıma geldi. ‘İnşaatçının sporu futbol veya basketbol değil, voleyboldur’ demişti. Buna katılıyorum. Mesela futbol her ne kadar bir takım oyunu olarak tanımlansa da bireysel tarafı yüksektir. Ama voleybol tam bir takım oyunudur. Takımdaki o altı kişinin senkronize çalışması bir şantiyesinin yönetimine benzer. Dokuz yaşımdan beri gözlük takıyorum. Vücudumun bir parçası oldu artık. Basket maçında biri dirsek atsa, gözlük kırılır, futbolda ise ne olacağı belirsiz. Ama voleybol öyle değil. Rakiple yakın temasa girmediğin için kendini koruyabilirsin. Takımı koordine etmeye, doğru adama doğru yerde pas vermeye odaklandığı için en çok voleybolu severim...”
Gözlük bir tarafa ben bir tarafa...
“Okulda bir kere dayak yemiştim; o da bana ders olmuştu... Ortaokul 2. sınıfa matematik dersine, yeni bir hoca gelmişti, Hakkı Hoca... Ne bildiğimizi anlayabilmek için bir problem sormuştu. İlk sıradan birini kaldırmış ve çözmesini istemişti. Çözememişti arkadaş. Sonra ikinci arkadaşı kaldırdı, o da çözememişti. Sonunda problemi çözememiş olan tahtanın önüne dizili neredeyse on kişiye bağırmış ve yerlerine oturtup, ‘yok mu aranızda bunu çözecek birisi’ diye sormuştu. Ben de elimi kaldırıp çözümü anlatmıştım. ‘Aferin evlat, gel tahtaya çöz’ demişti. Tahtada doğru olarak çözmüş, fakat gözlüğümün azizliğine uğradığımdan, en sondaki toplama işaretinin düşey çizgisini ‘bir’ rakamı gibi görmüş ve sonuçta toplamanın son rakamını başına bir ekleyerek hatalı yazmıştım. Hoca da aslında yöntemin doğru olduğunu anlamasına rağmen bu kadar ilerleyip en son işlemde basit bir hata yapmama sinirlenmiş, ‘böyle aptalca hata mı yapılır’ diyerek, elinin tersiyle tokadı patlatmıştı. Gözlük bir tarafa ben bir tarafa gitmiştim...”
Mühendisin hatası en ölümcülüdür
“Bu örneğin genç mühendislere örnek olmasını isterim. Bizim mesleğimiz hata götürmez. Yaptığımız bir rakam hatası, yirmi bin insanın bir depremde kaybedilmesine neden olabilir. Mühendisin böyle bir hakkı ve lüksü yok. Mimar bu hatayı yapabilir ama mühendis yapamaz. Çünkü mühendisin hatası ölümcüldür. Bankacının hatası para kaybettirir, doktorun hatası büyük ihtimal bir kişiye zarar verir ama mühendisin hatası binlerce cana mal olabilir. Koca bir köprüdeki veya binadaki tasarım hatası kabul edilebilir mi?.. O yüzden çok titiz bir meslektir mühendislik ve o yüzden önemlidir benim için Hakkı Hocamın tokadı...”
Hep gösterilen yolda yürüdüm...
“Biraz kaderciyim... İnanırım kadere yani... ‘Sen plan yaparsın, yukarıdaki sana bakıp güler’ derler ya, severim o lafı... Hayat hep beni bir yola itti, ben de çok itiraz etmedim. Gösterilen yolda yürüdüm. Hep birileri geldi, şöyle bir iş var yapalım dedi, işi sevdiysem bir şekilde dahil oldum. Ve hep işin yapımına odaklandım, yani tek odağım işin kendisi oldu... Vefa’da okurken de, birincilikle bitirecek kadar başarılı olmama rağmen ileriye dönük çok plan program yapmıyordum. Ama mühendis olmayı ve İstanbul’da değil de Ankara’da ailemin yanında eğitim hayatıma devam etmeyi istiyordum...”
ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümüne kaydoldum...
“Liseden sonra tıp fakültesini, İTÜ’yü ve Almanya’da burslu bir mühendislik eğitimini kazanmama rağmen ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümüne devam etmeye karar vermiştim. Makine mühendisliğini seçmemde babamın da yönlendirmesi vardı diye hatırlıyorum... Yine ‘Tamam baba’ deyip, makine mühendisliğine kaydolmuştum. 1969’da başladığım ODTÜ’deki yıllarım dersler, yüzme ve su topu takımındaki antrenmanlar ve öğle tatilinde oynadığımız voleybol maçları ile geçiyordu. Altı senelik yatılı okul macerasının ardından, ailemin yanında bulunmanın konforu iyi gelmişti. O yıllarda gittikçe artan politik olaylara rağmen 1974 yılında okulu bitirmiştim. Zaten babam da otoriter bir kişilik olduğundan akşam altıya kadar evde olmamızı isterdi. Evden okula, okulda eve, düzenli bir sistem tutturarak bu kurala uymuştum...”
İş hayatıma şanslı başladım...
“Üniversitede üçüncü sınıfın sonunda, şimdiki Gülermak firmasının sahibi Vildan Güleryüz Bey ile tanışmam, hayatımdaki önemli dönüm noktalarından biridir. Vildan Bey, İTÜ mezunu çok başarılı bir mühendis müteahhit idi. O yaz stajımı yanında yapmamı istemişti. Beni yeni inşa edilmekte olan İskenderun Demir Çelik fabrikasının Kontinü Döküm Holü’nün montajı ve 185 metrelik baca inşaatı şantiyesine göndermişti. Müthiş bir deneyimdi. Monte edilen 30-35 ton ağırlığında yüksek çelik kolonlar, Rusya’da imal edilip getirilmişti. 1973 yılıydı; yani ülkede bir dolar dövizin olmadığı, portakal karşılığı makina aldığımız dönemler. Stajyer maaşımın babamın maaşından fazla olduğunu hatırlıyorum. Staj sonunda, bana okulu bitirir bitirmez yanında çalışabileceğimi söylemişti. Dediği gibi de yapmıştım. Okulu bitirdikten iki hafta sonra yanında işe başlamıştım. Vildan Bey bu süreçte sağ olsun yüksek lisans yapmama da izin vermiş, bu sayede işin yanında eğitime devam edebilmiştim. O zamanlar otobüs olmadığından Etimesgut’taki fabrikadan okula, traktör, kamyon vs. ne bulursam atlar giderdim. Hatta o yolu kolaylaştırmak için taksitle ilk arabamı, hurda bir otomobil bile almıştım...”
Vildan Bey’in katkısını yadsıyamam
“Vildan Bey bir inşaat mühendisiydi ama makine, elektrik, maden, ziraat her türlü mühendislikten anlardı. En büyük tutkusu klasik müzik dinlemek ve okumaktı. Ofisinin her tarafı kitap ve yurtdışından getirttiği teknik dergilerle doluydu. Onları çiçek gibi de korurdu. Bir de yeni alınan bir işin nasıl yapılacağını, yani yapım metodunu, sayfa sayfa elleriyle yazar, çizer ve kitap haline getirirdi. Kendisinin bana katkısını asla yadsıyamam. Teknik olarak bildiklerimin çoğunu Vildan Bey’den öğrendim. Umarım yeni mezun mühendis arkadaşlarım da benim gibi şanslı olurlar. İyi bir öğrenci olunabilir ama iş hayatının başında bilgisi kıt, bildiğini paylaşmayan, kötü bir patrona rastlarlarsa, gençler gelişme şansı bulamazlar. Vildan Bey öyle değildi; son derece bilgili, bu bilgisini paylaşmayı seven, bilgiye değer veren bir kişiliğe sahipti...”
Devasa ve karmaşık makineler yapıyorduk
“Benim dahil olduğum ilk yıllarda Vildan Bey, inşaat şantiyelerini kapatıp merkezi bir fabrika sistemine geçmek istiyordu. Türkiye’nin en büyük çelik konstrüksiyon imalathanesini kurmayı planlıyordu. Gölbaşı’nda büyük bir arazi almıştı. Mesela Afşin Elbistan termik santralinin TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri) tarafında kazı yapan, devasa döner kepçeli ekskavatörleri Krupp Industrie Technic ile beraber imal ve monte etmiştik. Saatte dört bin ton kazı yapan, paletler üzerinde bozuk arazide yürüyebilen, ağırlığı da yaklaşık 3 bin ton olan bir makine. Genç bir mühendisin bu makinenin imalat ve montajında çalışmış olması çok önemlidir. Bu makinede elektrik tesisatı, motor, dişli kutusu, fren, kepçe, aşınma, darbe, statik, çelik yapı, elektronik kumanda vs. bir sürü şey vardı. Paletlerini hepsini tek tek imal etmiştik. Bu tür zor bir imalatta yetişmiş biri olarak şimdi yaptığımız işlerin biraz kolay kaldığını söyleyebilirim...”
Dergileri didik didik inceler, vinçlerin altına yatardık
“Gülermak’ta bunun gibi birçok ilke imza atılmıştı. Mesela, çimento fabrikası ekipmanları, madenler için bantlı konveyörler, elevatörler, kırma eleme tesisleri, toz toplama filtreleri, bozuk arazide yürüyebilen lastik tekerlekli teleskobik bomlu mobil vinçler. İlk yaptığımız mobil vinç kendimiz içindi. Vildan Bey hep ‘zor oyunu bozar’ derdi. Yani bunları keyfimizden yapmadık, bunların ne yerli imalatı vardı ne de bunları ithal edecek döviz... Kendimiz üretmek zorundaydık. Ben mühendisin araştırmacı olanını severim, takılınca hemen pes etmeyen, çözmek için araştıranını. Vildan Bey’in yurtdışından getirdiği kaldırma makinaları dergilerini didik didik inceler, yakındaki mobil vinçlerin altına yatıp inceler ve çözerdik. Tabi bu da bize ciddi bir tasarım kabiliyeti katardı. Stajyer olarak başladığım, fabrika müdür yardımcısı ve genel müdür olarak çalıştığım bu çok özel firmadan 11 yıl sonra, tüm ekibimle birlikte üzülerek ayrılmıştım...”
Makon Yılları
“Dönem, Rahmetli Turgut Özal’ın liberal ekonomi, yatırım teşvikleri, ihracat teşvikleri ve yurtdışı müteahhitlik teşvikleri dönemiydi. Elimizden tutar, yurtdışına götürür, inşaat işleri almamızı sağlardı. İhracat yapmak, otel yatırımı yapmak neymiş öğretirdi. Allah rahmet eylesin Turgut Özal’ı ve bu ülke için yaptıklarını bazı kişiler hatırlamak bile istemiyor, gençlerimize öğretilmiyor, çok üzülüyorum... Gülermak’tan sonra birkaç büyük inşaat firmasından iş teklifi almıştım. Sonunda, büyümekte olan bir ana yüklenici ile birlikte Makon Makine ve Konstrüksiyon A.Ş. isimli bir firma oluşturulmuştu. Kısa bir süre içinde Etimesgut’ta bir fabrika yatırımı yapılmıştı. Tecrübeli Gülermak ekibimi yanıma alıp tam tempo çalışmıştık. Baraj ekipmanları, Ankara ve İzmir Hilton otelleri dahil olmak üzere birçok beş yıldızlı otel ve tatil köyü, Bayrampaşa Meyve Sebze Hali, düşey silindirik buğday depolama siloları, Türkiye’de ve Suriye Halep’te sulama sistemleri için ekipmanlar, Endonezya Surabaya Tersanesi için 500 tonluk portal vinç gibi çok özel işler yapmıştık.
Tünel kalıpları hem tasarlamış hem imal etmiştik
“1984 yılında imza attığımız İstanbul Bayrampaşa Sebze ve Meyve Hali inşaatı oldukça hızlıydı. O zamanki İBB Başkanı Bedrettin Dalan, Haliç’teki halcileri oradan bir an önce çıkarmak istiyordu. 260 bin metrekarelik iki katlı betonarme binayı 9 ayda tamamlamak durumundaydık. İnşaat işinde Makine Mühendisleri sadece tesisat işleri veya kazıda kullanılan iş makinaları gibi konularla görevlendirilirler. Oysa o günlerde betonarme inşaatta endüstriyel kalıplar kullanılmaya başlamıştı ve bunların çoğu çelikten yapılıyordu. Biz istenilen hızı yakalayabilmek için üç parçalı tünel kalıplar kullanmaya karar vermiş, kalıpları hem tasarlamış hem imal etmiş hem de şantiyede seri halde söküp takarak işin zamanında teslimini sağlamıştık...”
Gıda sanayii deneyimim...
“Sekiz yılın ardından bu gruptan ayrılmıştım. Çünkü 20 yıllık mesleki tecrübemin sonunda, inşaat taahhüdüne dayalı bir iş kolunun çok nankör olduğunu, inşaat dışında daha endüstriyel bir sektöre geçmemin gerekliliğini düşünmeye başlamıştım... Avrupa’da çok çok sevdiğim iki dostum vardır. Birisi Belçika’lı Pierre Wuyts, Gent’te yaşar. Diğeri ise üç-dört sene önce rahmetli olan İtalyan Franco Gori, Floransa’lı... Franco, İtalyan Gıda Sanayi ekipmanlarını ve tesislerini uluslararası düzeyde pazarlar ve yeni yatırımlar geliştirirdi, hatta ortak olurdu. Samsunlu dost ve akrabalarla birlikte Amasya’da elma ve soğan soyma, dilimleme, kurutma ve paketleme tesisi kurulmasına karar verilmişti. Ben hem ortak hem de genel müdürüydüm. Tesisi projelendirmiş, fizibilite raporunu hazırlamış ve yatırım teşvik belgesini hızlıca çıkarmıştım. Ama tam yatırıma başlarken, çalıştığı TYT Bank iflas edince finansör ortağımız da sıkıntıya girmişti. Sonuç olarak çok istediğim halde gıda sanayiine geçememiştim maalesef...”
Tatilya, ilk mimari çelik yapım...
“1993 yılında, Bayındır Holding İstanbul Beylikdüzü’nde Batı Ticaret Merkezi (Tatilya) yatırımına başlamıştı. Mimar Oktay Nayman’ın tasarladığı projede, temalı park alanını kapatan cam kaplı çok büyük bir ışıklık vardı. Alüminyum-cam ışıklık yapımcısı bir firma ile birlikte çelik yapı işinin yapımını üstlenmiştik. Bence bu çatı, Türk mimarlığı için oldukça önemli bir yapıdır. Türkiye’de ilk defa 60 metre genişlikte silindirik kesitli 7 bin metrekare cam kaplı bir yapı inşa ediliyordu. Ben de 20 yıl sonra, ilk defa ağır sanayi işlerinden kopmuş, mimari cam ve çelik işlerine kaymıştım. Bir mühendis olarak mimarlara sözümü biraz daha dinletebilmek için saçlarımı at kuyruğu yapmaya da o zamanlarda başlamıştım. Çelik, alüminyum ve cam problemlerinin hepsinin bir arada gördüğüm Tatilya herkesin dikkatini çeken bir projeydi ve meslek hayatımdaki önemli bir kilometre taşıydı. Tatilya sayesinde ben de mimari çelik yapılara ve ışıklıklara aşina olmuştum. Bu yapı 1997 yılında Avrupa Çelik Yapı Birliği’nin en iyi çelik bina ödülünü almış ilk Türk eseridir. Bazı seminerlerde basit mühendislik çözümleri ile çelik çatı yapısının ağırlığını nasıl yarıya düşürdüğümü zevkle anlatırım genç öğrenci arkadaşlara...”
1994’ten sonra 8 yıl boyunca 4 ayrı sektörü denemiştim
“Tatilya’dan sonra, önce iki sene St. Petersburg yakınlarında bir tomruk işleme ve kereste kurutma tesisinin planlanması ve inşa edilmesini yönetmiştim. Ahşap çok ilgimi çeken bir malzemeydi. Rusya da çok enteresan bir pazardı. Birkaç ay içinde Rusça öğrenmeye başlamıştım. Sonraki iki sene bir Türk grubun, Kanada’lı Nascor firması ile ortak olarak Kuzey Amerika’nın az katlı binalarının yapım sistemi olan ‘Ahşap Karkaslı Bina’ yapım tesisinin kurulmasını yönetmiştim. 1998 yılında TAV İnşaat’ın Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminal binasının çelik yapı danışmanlığını yapmıştım. Takip eden iki sene, Tatilya’yı birlikte yaptığımız cephe firmasının çelik-alüminyum-cam cephe sistemleri tasarım ve imalat gruplarını yönetmiştim. Daha sonra da iki sene süreyle Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Santrallarının İşletme Hakkı Devrini ve Ankara Temelli Doğalgaz Çevrim Santralı işini almış olan Bayındır Holding’in Enerji Sektör Başkanlığı görevini yürütmüştüm... Bunların hepsi çok enteresan işlerdi. Ama sonrasında, yine çelik yapı, mimari çelik yapı, çelik köprü ve özel endüstriyel ekipman yapımı gibi en çok deneyim sahibi olduğum işlere geri dönmeye karar vermiştim...”
Han Çadırı, Astana Arena...
“2002 yılında, ana işi uluslararası düzeyde elektro-mekanik tesisat (MEP) yükleniciliği yapmakta olan Samko firmasına geçip, çelik yapı ve endüstriyel tesis departmanını kurmuştum. Eskiden birlikte çalıştığım ekiplerle birlikte yine tam tempo ile 8 sene çalışmıştım. İlk üç sene, Sütlüce Miniatürk’ün çelik ve cephe sistemlerini, ardından Anadolu Efes Grubu’nun malt ve bira tesislerinin modernizasyonu kapsamında birçok endüstriyel işini bitirmiştik. Hatta bu arada bir süre de Rusya Krasnodar şehrinde, yeni büyümekte olan bir konut yapım firmasının işlerinin proje yöneticiliğini yapmayı denemiştik. Romanya Bükreş’te AVM çelik yapı işleri ve ilk çelik karkaslı çok katlı ofis binasını inşa etmiştik. 2005 yılından sonra kader bizi Kazakistan Astana’ya gönderdi. Ünlü İngiliz mimarlık grubu Foster&Partners tarafından tasarlanmış olan ‘Barış Sarayı (Piramit)’ ve ‘Han Çadırı’ gibi çok özel iki eserin yapımı bize kısmet oldu. Aynı dönemde Astana’da iki büyük kemerli ve eğik askılı köprü ile oldukça büyük bir viyadük yapmıştık. Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanmış olan, çatısı açılıp kapanabilen Astana Arena Futbol Stadı’nın çelik yapılarını da tamamlamıştık...”
Metal Yapı Eng&Const...
“2011 yılında, Bülent Özgül kardeşimin Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Metal Yapı Holding ile birlikte Eng Metal Yapı A.Ş.’yi kurduk... O güne kadar zor ve büyük işleri maaşlı çalışan üst düzey mühendis bir yönetici olarak bitirmiştim. Bülent sayesinde hayatımda ilk defa bir şirket ortağı olmuştum. Bülent müthiş bir strateji uzmanıdır. Yıllarca alüminyum taşıyıcılı camlı cephe sistemleri imal etmişler. Sonra bakmış ki dünyada üç boyutlu çelik taşıyıcılı camlı cephe ve çatı sistemleri diye yeni bir mimari akım gelişiyor, kendisi de bu işe nasıl girebileceğini düşünmeye başlamış. Tabi akıllı adam olduğu için benimle ortak olmayı tercih etmiş. Metal Yapı Grubu’nu yıllardır uzaktan izlerdim. Birçok firmanın yaptığı gibi dünyadan hazır bir cephe sistemini alıp kullanmak yerine kendi Türk malı sistemlerini geliştirip dünyaya satan bir grup. Mühendisliğe ve Ar-Ge’ye gönülden inanmışlar, uluslararası standartlarda test laboratuvarı kurmuşlar ve 45 yıl içinde dünyanın birçok ülkesinde iş yapıyorlar. Biz de Eng Metal yapı olarak kuruluşumuzdan beri çok güzel işler yaptık ve yapmaya devam ediyoruz...”
Genelde önemli mimarların sıra dışı projelerini üstlendik
“Eng Metal Yapı olarak güzel işler üstlendik... Astana’da Foster&Partners tasarımı olan ‘Nazarbayev Center’, ASGG (Adrian Smith & Gordon Gill) tasarımı olan 80 metre çaplı bir küre şeklindeki ‘Expo 2017-Kazakistan Pavyonu’, Slovakya’nın başkenti Bratislava’da Massimiliano Fuksas Studio tarafından tasarlanmış olan ‘Bory Mall İç Bahçe Işıklığı’, Belçika Mons’ta Santiago Calatrava tasarımı olan ‘Gare de Mons’ projeleri oldukça özel projelerdir. Üç boyutlu tek katmanlı çelik taşıyıcılı cam kaplı cephe ve ışıklık sistemleri ana iş kalemlerimizden birisidir. Halatlı cephe ve çatı sistemleri de uzman olduğumuz işlerdendir. Örneğin Bursa Timsah Arena’nın halat gergili çatısı ve Taksim’deki Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin halat gergili cephe sistemi bunlardan bazılarıdır...”
Projelerim arasında en çok Çamlıca TV Kulesi’ni önemsiyorum
“Katkım bulunan projeler arasında en çok, geçtiğimiz günlerde hizmete açılan Çamlıca TV Kulesi’ni önemsiyorum. Projede hidrolikten yapısal çeliğe kadar bütün mühendislik bilgilerimi konuşturduğumu düşünüyorum. 1200 ton ağırlıklı parçaların yerde bitirilip, mobil vinçlerin ulaşamadığı yüksekliklere kaldırılıp monte edildiği önemli ve zor bir projedir. 160 metrelik tonlarca ağırlıktaki antenin de beton yapının içinden kaynatılarak, yukarıdan çekile çekile en tepeye monte edilmesi başlı başlına önemli bir iştir. Kulenin yapım metodoloji benim ve ekibimin inovasyonudur. Fakat projenin en önemli tarafı bence bir Türk mimarın, Melike Altınışık’ın imzasını taşımasıydı. İstanbul’a yakışması da başka bir güzel tarafı oldu...”
Türkiye’nin yapı malzemesi betondur
“92 yılında TUCSA-Türk Yapısal Çelik Derneği’ni kurmuştuk... O yıllarda çelik yapı imalat ve montajı yapan birkaç büyük fabrikanın dışında birçok küçük atölye de vardı. Fakat birbirleriyle fikir alışverişinde bulunabilecekleri, bilgi paylaşabilecekleri bir platform yoktu. Bu ihtiyacı gören İTÜ İnşaat Fakültesi’nin değerli hocası rahmetli Prof. Dr. Tevfik Sano önderliğinde derneğimizi kurmuştuk. O zamandan beri çelik yapı sektörünün gelişimi için çaba sarf ediyoruz. Fakat şunu da belirtmem gerekir ki, çeliği binaların ana taşıyıcısı olarak kullanmakta ısrar etmek yerine, geniş açıklıklı çatılar, köprüler, stadyumlar gibi betonarme ile çözülemeyen yapılarda kullanmalıyız. Türkiye’nin öz inşaat malzemesi bildiğiniz gibi betondur. Çimento sanayimiz çok gelişkindir, her şehirde çimento fabrikalarımız vardır ve betonarme ile çok yüksek kalitede binalar tasarlayabiliyoruz ve inşa edebiliyoruz. Avustralya, Yeni Zelanda veya Kuzey Amerika kıtasının yaygın konut teknolojisi betonarme değil, ahşap ve galvanizli çeliktir, çünkü oralarda bu malzemelere kolayca ulaşılabiliyor. Türkiye’de tuğla, briket, inşaat demiri ve bolca beton var... Ülkemizde bu teknolojiler yaygınken binaların ana taşıyıcı sistemini çelik yapalım demenin pek bir anlamı yok. Mesela Bükreş’te çok katlı bir ofis inşa ettik, çelik yapıydı. Çünkü en yüksek dereceden deprem bölgesi olan Bükreş’in zemini maalesef çok zayıftı ve binanın mutlaka hafif olması gerekiyordu. Zemin sağlamsa, gökdelenleri betonarme yapmak daha mantıklı...”
Elle üç boyutlu çizim, güzel Türkçe, güzel yapancı dil ve yazılım bilgisi...
“Bence mühendis olmak isteyen gençler, elleriyle çizim yapabilip yapamadıklarını kendi kendilerine kontrol etmeliler. Yapamıyorlarsa başka bir iş kolunu denemeliler. Tasarım ve çizim yeteneği bence bizim meslekte son derece önemli. Fakat ülkemizde bu konu maalesef önemsenmiyor. İlkokul ve orta öğretimde yıllarca resim dersimiz yok muydu?.. Ciddiye alınmayan resim bilgisinin eksikliğini yaşıyoruz. Halbuki bizim gibiler için o kadar önemli ki. Bir şeyi tasarlayabilmen için önce çizmen gerekiyor. Diğer taraftan kendi ana dilimiz olan Türkçe’yi de düzgün, akıcı kullanmayı çok önemserim. Güzel konuşamayan birisi, cevher olsa bile bence yönetici veya lider olamaz. Ayrıca yabancı dil de çok önemli. Pakistanlı, Hintli, Orta Doğulu, Kuzey Afrikalı birçok millet, yabancı dil problemini çözdü ama Türkiye’de maalesef bu konuda pek bir yol alınamıyor. En iyi iş bilen ustayı İngiltere’ye götürüyoruz, fakat adam iş güvenliği sınavını bile geçemediğinden orada iş yapma şansını kaybediyor. Yazık... Oysa ortaokul birinci sınıftan beri İngilizce dersi almadık mı? Haydi geçtim İngilizce’yi, din eğitimi ağırlıklı birçok okul var ama biz Dubai’ye götüreceğimiz Arapça bilen adam da bulamıyoruz. Bu konuda zaman ayrılmalı ve emek verilmeli. Ben şahsen ODTÜ’de öğrendiğim İngilizce’nin yanında, Gülermak’ta çalışırken, üç yıl boyunca akşamları Goethe Enstitüsü’ne devam ederek Almanca öğrenmiştim. Hatta o zaman Almanca hocası tutmuş ve ustalarımıza ders aldırmıştım. Aynı şekilde Rusya’ya gittiğimde Rusça öğrenmek için hoca tutmuştum. Yabancı dil dışında genç mühendislerimizin, kendilerine boş boş güvenmeyi bırakıp, modern dünyanın kullandığı programları, yazılımları öğrenmeleri gerekiyor. Birçok mühendisin bu söz konusu programları bilmediklerine şahit oluyoruz... Ayrıca gençleri not ortalamaları da benim için çok önemlidir. Bana o kişinin sorumluluk sahibi olup olmadığını gösterir. Notları iyiyse, kendilerini daha kolay geliştirebileceklerine inanırım...”
Yaratıcı olmak başka bir şey
“Mimar, bence mühendisten daha önemli... Herkes mühendis olabilir. Mühendisliğin çözüm metotları genelde bellidir ve bugün o kadar çok yazılım var ki, mühendislik oldukça kolaylaştı. Üç boyutlu çizimi yüklüyorsun, yazılım hesabı yapıp projeni hızlıca çözüyor. Ama bir yapıyı en baştan tahayyül eden var ya, yani besteyi yapan mimar; bence o çok önemli. Herkes beste yapamaz. Yaratıcı olmak başka bir şey. İyi mimara rastlarsam, mimari tasarımını, üzerinde hiçbir değişiklik veya ekleme yapmaksızın, aynı görmek istediği detayda gerçekleştirebilmek için elimden geleni yaparım...”
Betonarme ve demir işçisi konusunda şanslıyız
“Türkiye betonarme inşaat işçisi konusunda çok şanslı bence... Mesela inşaat demircisi, gözü kapalı yapar işini... Düşünün ki Afrikalı bir işçiye demiri nasıl bükeceğini anlatmak zorunda kaldınız. Ne kadar zamanda öğrenir işi, Allah bilir. Ama Türkiye’de böyle bir dert yok. Demirci gelir, koyarsın önüne projeyi, birkaç ton da inşaat demirini; o demiri alır, keser, büker, gayet güzel hazırlar ve tamamlar işini. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum, ama aynı köyde akrabadan akrabaya geçen bir meslek sanki. Diğer taraftan Türkiye’nin imalat sanayisi de önemli bir hale geldi ve yıllar içinde çok daha önemli hale gelecek. Bütün Avrupa’nın Türkiye’den ürün tedariği için kuyruğa gireceğine inanıyorum, hele Çin kapattıktan sonra. Çünkü bu coğrafyada başka imalatçı yok. Malzeme var, işçi var. Bence büyük şans...”
İngiltere’ye bitmiş banyo ve balkon ihraç ediyoruz
“Şimdilik emekli olup, bir kenara çekilmeye niyetim yok. Hala birçok iş ve konu beni heyecanlandırıyor. Mesela bugünlerde İngiltere’ye bitmiş balkon ihraç ediyoruz. Tam bitmiş banyo modülü (pod) ihraç etmeye çalışıyoruz. Seramiği, lavabosu, küveti, bataryası, duşu, küveti, havluluğu, dolabı, kapısı ve kilidiyle, tam bitmiş banyolar... Endüstriyel bir üretim söz konusu. Fakat maalesef Türk yapı malzemeciler bu işe pek ilgi göstermiyorlar. Daha doğrusu pek idrak edemiyorlar. Bir araya gelip toplu üretim yapılsa, bir gemiyle beş yüz evlik malzeme gönderilse, Afrika’da falan depolar açılıp oralara topluca sevk edilse, bizim ustalar da gidip monte etse, fena mı olur... Herkes malını satacak. Ama maalesef ülkede bir araya gelinemiyor. Herkes bireysel olarak kendi malını satmaya çalışıyor. Kuzey Amerika’daki üreticiler gibi koordine olunup yapı maketlerdeki gibi hazır evler oluşturup bir piyasa oluşturulsa... Mesela Hindistan pazarı da çok enteresan geliyor bana. Farklı birçok ülkedeki rakibimiz gidip o bölgelerde dev gibi çelik konstrüksiyon fabrikaları kurdular. Türk Şişe Cam Sanayi orada fabrika satın aldı. Çok büyük bir pazar bence. Afrika da aynı şekilde. Oralara şimdiden yerleşmek lazım, yoksa Türkiye’den mal satarak olmayacağı kanaatindeyim...”
Teknik müdürün yanında ticari müdür de şart
“Türkiye’de inşaat sektöründe bence en büyük hatalardan biri, teknik proje müdürünün yanında ticari ve sözleşmesel konuları yönetecek bir ortağının olmamasıdır. Bu ikisi yan yana yürümelidirler. Ayrı yönlere giderlerse birinden biri gol yer. Sözleşmedeki bir maddeyi teknik müdür atlarsa, ticari müdür fark eder. Tecrübelerimle sabittir. Ticari müdür eksikliğinden para kaybetmişliğim de vardır...”
Birçok büyük Türk müteahhide Almanya’da ev bile yaptırmazlar
“Diğer sorunlardan biri de bence müteahhitlik müessesesinden kaynaklı... Dünyanın çoğu yerinde müteahhitlik yapabilmek için bir karneye ihtiyaç duyulur. Öyle kimse kafasına göre inşaat yapamaz. Avrupa’da çelik konstrüksiyon yapacak olan firmanın imalatçı lisansı olması gerekir. Türkiye’de ise böyle bir yükümlülük yok. Memleketimizde müteahhit olmak, maalesef işten bile değil. Liyakat kelimesini çok seviyorum. Yurtiçi müteahhitliğin bir sürü metodu olabilir, ama yurtdışı müteahhitliğin başka bir metodu yok. Yurtdışında ancak adam gibi müteahhitler iş yapabilir. Türkiye’de meşhur olan, milyon dolarlık işler yapan çoğu müteahhide Almanya’da bir ev bile yaptırmazlar. Ama Tekfen veya Yapı Merkezi gider köprü yapabilir, enerji santrali kurabilir. Çünkü kadroları vardır, kalifiye iş gücüne sahiptirler. Ama Türkiye’de inşaat firmalarının çoğu her projede proje müdürünü değiştirir. Proje müdürleri ve şantiye şeflerine güvenmezler. Bu mantıkla iş yürütülmez. Kadro ve bilgi birikimi önemlidir. Metal Yapı da bunu önemser...”
İnsana güvenir ve yetki veririm
“Sevmediğim adamı yanımda tutmam, hoşlanmadığım kişilerin olduğu ortamları hızlıca terk ederim. İnsanları seven ve güvenen birisiyimdir. Bu, belirleyici özelliklerimden biridir. Güvenir, öğretir ve çekinmeden yetki veririm. Vildan Bey de Gülermak’ta iken genç yaşıma rağmen bana güvenmiş ve yetki vermişti, 28 yaşımdayken de genel müdür yapmıştı. Bilgi paylaşımını önemserim. Paylaşılmayan bilginin işe yaramadığına, bilgi olmadığına inanırım. Hem teknik hem ticari anlamda gizlediğim, sakladığım bir şey yoktur. Bu sayede yanımda yetiştirdiğim gençlerin bazıları büyük firmaların üst düzey yöneticileri oldular...”
Roman, film ve seyahat
“Bolca macera romanı okurum. Eşimle müşterek tutkumuz ise sinema ve seyahattir. Tatile çıkmak gibi bir arzumuz pek olmadı. Ama tüm iş seyahatlerime birlikte gideriz. Seyahatin ya başına ya da sonuna bir iki gün katıp, tatil yapmış gibi oluruz. Eşim, işimdeki en büyük destekçimdir; iş söz konusu olunca öncelik daima iştedir. Çünkü eşim, bir erkeğin ailesine mutluluk ve huzur verebilmesi için önce kendi mesleğinde başarılı olması gerektiğini çok iyi bilir...”
4 Ağustos 2021
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.