Yeşil, enerji verimli ve sürdürülebilir yapıları ele aldığımız “Yakın Plan” çalışmamız kapsamında YEREL YÖNETİMLERE değinmemek, BELEDİYELERİN neler yapması gerektiğine odaklanmamak olmazdı. Bu kapsamda, dünya genelinde, en azından teorik olarak kabul gören “2050’deki sıfır emisyon hedefi”nin de önemli unsurlarından biri olan yerel yönetimlerin yürütmek zorunda olduğu politikalarla ilgili görüşlerine başvurduğumuz ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi ve Mimta Eco Yapı Kurucu Ortağı Can Arda Moltay, belediyelerin yapması gereken tek hamlenin enerji verimliliği, araç filolarının elektrifikasyonu ve sürdürülebilir satınalma olmadığını vurguluyor ve “SIFIR ENERJİ BİNALAR, yenilenebilir enerji&yerel enerji üretimi, karbon yutakları, gıdanın sürdürülebilir eldesi ve karbonsuz ulaşım da ‘Sıfır Emisyonlu bir Gelecek’ için şart” diyor...
Şantiye: Yerel yönetimler kendi sürdürülebilirliklerini sağlamak adına neler yapmalı sizce?
Can Arda Moltay: “Yerel yönetimler” olarak nitelendirdiğimiz öğenin “Belediyeler” olduğu konusunda mutabık kalalım öncelikle; idare hukukumuzdaki en özerk yerel birimler onlar çünkü...
Belediyelerin sürdürülebilirliği, en az iki eksende irdelenmesi gereken bir konu. Bir yandan belediyelerin yürüttükleri düzenli faaliyetlerin sürdürülebilirliği konusu var, diğer yandan ise hak ve yetkilerinin sınırlarını belirleyen hemşehrilik hukuku kapsamında yapabilecekleri liderlik konusu var. Bildiğiniz gibi, belediyeler, kendi sınırları içerisinde ikamet eden herkese hizmet götürebilir, kültürel ve sosyal ilişkilerin gelişmesi için faaliyetler yürütebilir ve kanunlarla uyumlu olduğu sürece kural koyabilir.
Daha fazla detaya girmeden önce isterseniz durumun aciliyetini hatırlatalım... Bizim de en sonunda Meclis onayından geçirmiş olduğumuz Paris Anlaşması’nın ortalama sıcaklık artışını 1.5 derecede sınırlama dileğini gerçekleştirebilmek için atmosfere salınabilecek karbon eşdeğeri sera gazı emisyonu miktarı en fazla 340-400 gigaton aralığında; ki bu senaryoların her zaman daha kötü yönde revize edilebildiklerini de öngörmeliyiz. 2020’de dünyanın senelik salımları 35 gigatona ulaştı, yani hiçbir şey yapamazsak, salımlar da sabit kalırsa önümüzdeki 10 sene içerisinde karbon bütçemizi tüketip 1.5 derece sıcaklık artışının ötesine, bir süre sonra da 2 derece sıcaklık artışının ötesine geçeceğiz. O noktaya vardığımızda nasıl bir dünya ile karşılaşacağımız, iklim açısından da, meteorolojik durum açısından da, sosyoekonomik düzen açısından da bilinebilir değil. Şunu da hatırlayalım; atmosfere salımların büyük kısmı şehirlerde gerçekleşen faaliyetler kaynaklı, yani belediyelerin gözetimi altında gerçekleşiyor.
Ne yapılması gerekiyor?.. 2030’a kadar emisyonları yarıya kadar azaltmak ve 2040’da da sıfırlamak, 1,5 derece sıcaklık artışı hedefi için ideal rota olarak gözüküyor. Her ne kadar bizim ulusal hedefimiz ve birçok ülke ve sektörün hedefi, yüzyılın ortasında sıfır emisyon sağlamak olarak ifade edilse de, yerel yönetimlerin daha hızlı davranmamaları için hiçbir neden yok.
"Belediyeler bir an önce hizmet ve kalkınma paradigmalarını değiştirmeliler..."
Şantiye: Bu röportaj yapıldığı esnada Glasgow’da, COP26’da görüşmeler sürüyor... Orada durum nedir?
Can Arda Moltay: COP26 için birkaç temel hedef var... Bunlardan ilki, 2050 net sıfır hedefini güvence altına almak ve 1.5 derecelik artışla sınırlamaya imkan verecek rotayı da erişilebilir durumda tutmak. Kömür ve diğer fosil yakıtlardaki destekler, yenilenebilir enerjinin desteklenmesi, ormansızlaşmanın engellenmesi ve elektrikli araçların yaygınlaşması bu bağlamda masaya yatırılacak. Doğal ortamların ve toplulukların restorasyonu ve korunmasına yönelik hedefler de ikinci başlık. Her iki hedef de belediyeleri yakından ilgilendiriyor.
COP26’da Paris Anlaşması kapsamındaki ulusal taahhütler de yenileniyor. Şimdilik, ülkeler 2 derecenin üzerinde bir sıcaklık artışını hedefliyor gözüküyorlar ama biraz önce de ifade ettiğim gibi bu taahhütlerin dayandığı senaryolarda olumsuz yönde değişiklikler olmasına da hazırlıklı olmamız lazım.
Tabi bir yandan da COP26’ya paralel, sivil iklim zirveleri de kendi gündemlerini dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. Hem kriz durumunda olduğumuzu vurgulayarak ülkeleri daha hırslı hedeflere yöneltmeye çalışıyor, hem de resmi gündemin gözardı ettiği iklim değişikliği konularını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. Sivil siyasetin en yakın ilişki kurduğu belediyelerin bu gündemleri de takip etmeleri önemli.
COP26’dan bence çıkartılacak sonuç şu... Her seferinde bir önceki konferansa göre ilerleme sağlansa da, uluslararası mutabakatlarla ortaya konabilen resmi hedefler iklim krizinin yönetimindeki riskleri ortadan kaldırmaktan uzak kalıyor. Eğer, en fazla 1.5 derecelik sıcaklık artışı hedefini benimsiyorsak, belediyelerin kendi azaltım ve uyum stratejilerini oluşturmaları gerekiyor. Aksi takdirde iklim değişikliğinin günlük hayattaki etkileri ve afetler ile en çok yüz yüze kalmak zorunda olan yine yerel yönetimler olacaklar.
Belediye yönetimlerimizin durumun çok büyük bir aciliyet içerdiğini, hizmet ve kalkınma paradigmalarını değiştirmek zorunda olduklarının farkına varmaları gerekiyor. Yani iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik kavramlarını içselleştirmeleri ve tüm karar mekanizmalarında temel karar kriteri olarak kabul etmeleri gerekiyor.
"Atık yönetiminin, şantiyelerde de uygulanan sıralı prensibi 'Önce azalt, sonra yeniden kullan, en son geri dönüştür' iken, azaltım ve yeniden kullanım konusunda belediyeler kendi süreçlerini gözden geçiriyorlar mı?.."
Şantiye: Bunu biraz açar mısınız, içselleştirmek ile kastettiğiniz nedir?
Can Arda Moltay: Bir düşünce sistematiği olarak sürdürülebilirlik kavramı konuları bütünsel olarak ele almayı gerektiriyor. Bu bağlamda belediye politikalarına sadece yasallık, hemşehrilerin taleplerinin yerine getirilmesi, siyasi çıkar gruplarının talepleri gibi kriterler kapsamında karar verilmesi değil, diğer tüm sistemlere etkilerinin hesaplanarak karar verilmesi gereği ortaya çıkıyor. Birkaç örnek vereyim: En basiti, mesela manzarayı kapattığı ya da böceklere ev sahipliği yaptığı için ağaç budaması talepleri, hatta kesilmesi talepleri belediyelere sıklıkla geliyor. Belediye karar mekanizması eğer bunu bir vatandaş talebi olarak işleme koyarsa ısı adası etkisini artıran, biyoçeşitlilik kaybına neden olan bir karar almış olacak. Sürdürülebilirliği odağına almamış bir yönetim için bu tip konular çok verimsiz tartışma ve karar alma süreçlerine dönüşebiliyor.
Başka bir örneği atıklar konusunda verebiliriz. Bildiğiniz gibi döngüsel ekonominin temel unsurlarından bir tanesi atıklar. Sıfır atık hedefleri de belediyeleri son zamanlarda bu alanda hareketlendirdi. Peki hedef nedir? Daha çok atık toplamak ve olabildiğince büyük bir oranını geri dönüşüme göndermek mi? Geri dönüşümün imkan verdiği geri kazanımın yüzde 20’leri geçemediğini biliyoruz, ayrıştırılan birçok atık tipi geri kazanılamıyor, nedenleri çeşitli. Atık yönetiminin, şantiyelerde de uygulanan sıralı prensipleri “Önce azalt, sonra yeniden kullan, en son geri dönüştür” iken azaltım ve yeniden kullanım konusunda belediyeler kendi süreçlerini gözden geçiriyorlar mı? Mesela tek kullanımlık plastikleri, ki yaptıkları yardımlar, promosyon materyalleri, kalabalık toplantılar vb. nedenlerle bunları çok tüketiyorlar, kullanmamak için süreçlerini gözden geçiriyorlar mı? Bu alanda topluma liderlik etmek üzere örnekler ve denemeler yapma imkanları oluşturuyorlar mı? Yoksa, özellikle kalabalık şehirlerde bütçelerin en büyük kısımları sadece atık toplamaya mı ayrılmak zorunda kalınıyor ve toplamadaki başarı, yegane başarı ölçütü olarak mı değerlendiriliyor?..
"Belediyeler öncelikle kurumsal operasyonlarından kaynaklı sera gazı salımlarının miktarını bilmeliler..."
Şantiye: İlk soruya geri dönersek, belediyelerin kendi kurumsal sürdürülebilirlikleri konusunda atmaları gereken adımlar nelerdir?
Can Arda Moltay: Öncelikle söylemek isteyeceğim şudur: Sürdürülebilirlik alanında bir son nokta yok; her zaman atacak bir sonraki adım vardır. O nedenle sürdürülebilirliği ana eksen olarak kabul eden tüm kurumlar hızlı adımlı, sürekli gelişmeye açık ve uzun soluklu bir yürüyüşe hazır olmalılar, kapasitelerini bu yönde oluşturmalılar.
Belediyeler öncelikle nerede durduklarını görmeliler, kurumsal operasyonlarından kaynaklı ne kadar sera gazı salıyorlar, her sene ne kadar azaltım yapmalılar ki sıfır karbon hedeflerini yakalayabilsinler; bu programlarını oluşturmaları gerekiyor. Bazı belediyeler hem büyükşehir ölçeğinde hem de ilçe ölçeğinde iklim eylem planları oluşturmaya başladılar. Bunlar mevcut durumun tespitini yaparlarken iklim değişikliğine yönelik azaltım ve uyum önlemlerini de içeriyorlar. Yani belediyenin sorumlu olduğu alandaki emisyonlar ne kadar, dağılımları hangi sektörlerden kaynaklı, ne kadarı belediyelerin kendi operasyonları ile doğrudan ilgili gibi bilgiler bu çalışma sonucunda derleniyor.
Sürdürülebilirlik çalışmalarının temellerinden bir tanesi olan bir kavram, ya da motto diyelim, “Ölçemediğini yönetemezsin”... Gerçekten de hem başlangıç durumunu hem de her sene ne kadar yol kat edildiğini sayıya dökmeden sonuç elde etmek, başarı ya da başarısızlık kararı vermek mümkün değil. Ayrıca hem bu veri esaslı yaklaşımın detayları hem de düzenli olarak derlenen bu veriler kamuoyu ile açıkça paylaşılabilmeli ki yerel yönetimin paydaşları kendi politikalarını da uyumu bir şekilde geliştirebilsin. Belediyelerin liderlik etme görevleri olduğunu ifade ederken kastettiğim yaklaşımlardan bir tanesi bu.
"Binalarda ve endüstriyel süreçlerde enerji verimliliği çalışmaları ile araç filolarının elektrifikasyonuna yönelik planlar oluşturulmalı..."
Belediyelerin kendi kapsamlarındaki sera gazı salımlarının temel kaynağı, kullandıkları binalar ve araç filoları. Asfalt üretim tesisleri, atık su arıtma, çöp işleme ve depolama tesisleri gibi endüstriyel olarak nitelendirilebilecek süreçler de sık görülen başka salım kaynakları.
Binalarda ve endüstriyel süreçlerde enerji verimliliği çalışmaları, araç filolarının elektrifikasyonuna yönelik planların oluşturulması gibi faaliyetler öncelikli yapılması gerekenler. Birçok belediyenin çöp toplama konusunda dışarıdan hizmet aldığı ve hizmet araçlarının çoğunu kiralık olarak kullanmakta olduğu düşünülürse, elektrikli araçlara geçiş konusundaki hedeflerin endüstri ile açıkça paylaşılması adaptasyon süreçlerini hızlandıracak ve kolaylaştıracaktır.
Belediye faaliyetlerinin, tüketilen elektrik ve gaz ve endüstriyel süreçler sonunda salınanlar gibi emisyonları yanı sıra bir de başka kurumların hesaplarına giren ama belediyelerin verdikleri kararlara bağlı emisyonlar söz konusu. Bunlardan bir tanesi satınalma süreçleri. Belediyeler büyük miktarlı satın almalar yaparak bunları hem kendi faaliyetlerinde kullanıyor hem de hemşehrilerinin kullanımına sunuyorlar. Örneğin her toplantısında pet bardaklarda su dağıtan bir belediyenin plastik bardağın üretimi ve nakliyesi nedeni ile neden olduğu salım kendi hesabına girmiyor ama inanılmaz seviyedeki tüketim miktarlarının neden olduğu salım ve atık ikilisi ihtiyacın başka şekillerde karşılanabilmesi için araştırma ve deney yapmayı da haklı kılıyor.
Tabi pet su bardağından daha büyük çevresel etkileri olan kararları var belediyelerin. İmar konularında aldıkları kararların uzun süreli ve büyük ölçekli etkileri var. Belediyeler kendi binaları da dahil yeni inşa edilen her binanın ekonomik ömrünün 2050’yi aşacağının farkında olmalılar. Yani aslında şu anda 2050’deki net sıfır geleceği şekillendiriyorlar.
Şehirlerin net sıfır emisyona ulaşmak için yapmaları gereken tek hamle enerji verimliliği, araç filolarının elektrifikasyonu ve sürdürülebilir satınalma değil. Sıfır enerjili binalar, yenilenebilir enerji ve yerel enerji üretimi, karbon yutakları, gıdanın sürdürülebilir eldesi ve karbonsuz ulaşım, sıfır emisyon geleceğinin baskın başlıkları. Bu başlıklar kapsamındaki eylemlerin uygulanması, kentlerin uygun planlanmasını da gerektiriyor.
"Sıfır emisyon için sıfır enerjili binalar, yenilenebilir enerji ve yerel enerji üretimi, karbon yutakları, gıdanın sürdürülebilir eldesi ve karbonsuz ulaşım da şart..."
Şantiye: Karbon yutakları nedir? Şehirlerle ilişkisi?..
Can Arda Moltay: Orman, çayır, verimli tarım toprağı gibi atmosferdeki karbonu kullanan, dolayısıyla depolayan ekosistem bileşenleri “Karbon Yutakları”dır. Açık arazilerin şehir dışındaki miktarları çok daha fazla ve esas depolama buralarda oluyor. Ama şehir içerisinde açık ve verimli arazilerin çoklu fonksiyonları var: Isı adası etkilerini sınırlıyorlar, yani şehirlerin fazla ısınmalarını engelliyorlar, iklim değişikliğinin sonuçlarından bir tanesi olan aşırı sıcak dalgalarından korunmak için şehirlerde serin bölgeler yaratabilmek önemli. İmar uygulamaları ile bu alanları kaybettikçe ya da yenilerinin yaratılmasını sağlamadıkça şehrin adaptasyon yeteneğine de sekte vuruyorsunuz, karbon depolama kabiliyetine de. Yenilerinin yaratılması derken, binaya entegre edilmiş yeşil alanlardan da bahsediyorum; yeşil çatılar, yeşil cepheler gibi elemanların hepsi birer mini karbon yutağıdır, hava temizleyicisidir, şehrin aşırı ısınmasını engelleyen öğedir.
Ekosistem konularının ne kadar birbirleri ile iç içe olduklarına dair bir örnek daha verilebilir aslında bu alanlar konusunda. Özellikle İstanbul’da ve diğer büyükşehirlerde inanılmaz bir gönüllü teşkilat ve belediye insan kaynağı, sokak hayvanlarının beslenmesi, sağlıklı tutulması, üremelerinin kontrol altına alınması gibi konularda çalışıyor. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi sokak hayvanlarının barınacakları doğal araziler olmaması, insanlarla iç içe yaşamak zorunda olmaları. Yapılan işi bir kaynak israfı olarak nitelendirmek değil niyetim, ama açıkça görülüyor ki bu işe ayrılan kaynakların yeterli olması mümkün değil, sürdürülmesi giderek zorlaşan bir durum var ortada. Bunun çözümü şehirlerin içerisine doğal alanları yeniden tesis etmek için önlemleri almaktan geçiyor.
Şantiye: Sıfır enerjili binalar konusu uzun süredir gündemde... Avrupa Birliği yeni inşa edilen tüm binaların NZEB (Near Zero Energy Building) olmasını şart koşuyor. Belediyeler bu konuda ne yapmalı?
"Sıfır enerjili binalar konusunda yerel yönetimler mevzuat oluşturmaktan ziyade liderlik görevi üstlenmeliler..."
Can Arda Moltay: Biliyorsunuz “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği” 1000 metrekare üzerindeki binalarda yenilenebilir enerji kullanımı için fizibilite çalışması yapılmasını ve belirli geri dönüş süreleri ve bina büyüklüğü şartları sağlandığında da bunların uygulanmasını şart koşuyor. Bu konunun takibinden belediyeler sorumlu tutulmuş durumdalar ama uygulamada ilerleme göremiyoruz. Aslında bu madde ile sıfır enerjili binaların ilk adımları atılmış olabilirdi. Sıfır enerji, sadece enerji verimi odaklı tasarım yolu ile ulaşılması mümkün olan bir hedef değil her zaman, yerel yenilenebilir enerji üretimini de işin içine katmak gerekiyor.
Sıfır enerjili binalar konusunda yerel yönetimlerin mevzuat oluşturmaktan ziyade liderlik görevi üstlenmeleri söz konusu olabilir gibi gözüküyor. Belediyeler portföylerindeki mevcut ve yeni binalar için sıfır enerji hedeflerini şimdiden koyabilirler. Enerji verimliliği ve sürdürülebilir binalar alanında çalışan sektör kuruluşlarının kapasite ve deneyimleri bu hedeflere yönelik proje ve uygulama çalışmalarının başarı ile sonuçlandırılmasını sağlayacak düzeye ulaşmış durumda. Bazı belediyeler de bu yola yönelik adımlarını bir süredir atıyorlar özellikle AB fonları desteği ile...
"Belediyelerin, sertifikalı bina talep edebilmesi, Sürdürülebilir Kentsel Dönüşüm yönünde atılmış önemli bir adım olacaktır..."
Şantiye: Bu noktada kentsel dönüşümü de konuşabilir miyiz?
Can Arda Moltay: Afet odaklı kentsel dönüşüm gereksinimi yapılı çevrenin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından da çok büyük bir şans, tabii doğru uygulandığı takdirde... Buraya kadar konuştuğumuz tüm konular ve daha fazlası kentsel dönüşümde kendilerine yer bulabilir. Özellikle, belediyelerin kendi birimleri ve iştirakleri aracılığıyla planladıkları ve uyguladıkları büyük ölçekli kentsel dönüşüm işlerinde bu çok mümkün.
Bildiğiniz gibi Türkiye, inşaat sektöründe sürdürülebilirlik sertifikasyonu uygulaması konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi. Yakın zamanda yerli sertifikasyon sistemi olan YES-TR’nin de işler hale gelmesi ile bu başarının devam ettirileceği gözüküyor. Bu sertifikasyon sistemleri kentsel dönüşüm uygulamalarının sürdürülebilirliği için de denenmiş ve ölçülebilir sonuçlar elde ettiği kanıtlanmış çerçeveler oluşturabilirler. Belediyelerin sertifikasyon sistemlerinin güncel konumlarını bilmeleri, bunların tamamını ya da parçalarını şartnamelerine entegre edebilmeleri ve gerektiğinde sertifikalı bina talep edebilmeleri, sürdürülebilir kentsel dönüşüm yönünde atılmış önemli adımlar olacaktır. Biz ÇEDBİK olarak bu alanda üzerimize düşen görevi yerine getirmek üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne bir proje önerisi sunduk, bir çalıştay ile kentsel dönüşümdeki sürdürülebilirlik başlıklarının mevzuat ve uygulamalara nasıl entegre edilebileceği konusunda öneriler geliştirmek istiyoruz, görüşmelerimiz devam ediyor, önümüzdeki ilkbaharda bu projeyi gerçekleştirmiş olma hedefindeyiz.
"Kentsel dönüşümde geri dönüşümden önce “Yeniden Kullanımı” mümkün kılacak politikaları izlemek, bunu sağlayacak modelleri oluşturmanın yollarını araştırmak gerekiyor..."
Kentsel dönüşüm denilince iki konudan daha bahsetmek istiyorum. Birincisi “malzemelere gömülü karbon” meselesi. Bina kaynaklı salımların toplam salımların yüzde 40’ı, malzeme kaynaklı salımların ise bunun yaklaşık dörtte biri olduğu hesaplanıyor. Malzemelerin üretim ve lojistik süreçlerinden kaynaklı gömülü karbonu olabildiğince uzun kullanmanın yollarını aramamız gerekiyor. Binaları yıkmadan güçlendirerek yeniden işlevlendirmek ve bu esnada enerji verimliliği önlemleri de almak bunun yöntemlerinden bir tanesi. Döngüsel ekonomi çalışmaları kapsamında bina malzemelerinin, binalar ekonomik ömürlerini tamamladıklarında yeniden kullanılabilmelerini sağlayacak şekilde kayıt altına alınmaları da tartışılıyor. Kıssadan hisse şu olmalı; kentsel dönüşümde geri dönüşümden önce yeniden kullanımı mümkün kılacak politikaları izlemek, bunu sağlayacak modelleri oluşturmanın yollarını araştırmak gerekiyor. Bu konulardaki liderlik yine belediyelerin elinde olabilir.
Başka bir konu da şu... Sürdürülebilir yapı sektörünün gündeminde bölgesel ısıtma–soğutma da önemli bir yer tutmaya başladı. Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği kat kaloriferi (kombi) yolu ile ısıtmayı kısıtlayarak enerjinin verimli kullanımı yönünde önemli bir adım attı. Bir sonraki adım, daha da verimli enerji tüketimi ve imkan oldukça yenilenebilir enerjilerin kullanılabilmesini sağlamak için bölge ölçekli ısıtma ve soğutma sistemlerinin kullanımına geçmek olmalı. Bu ölçekteki sistemler büyük ölçekli ve belediyelerin kontrolü altında bulunan kentsel dönüşüm uygulamalarında talep edilebilir ve sıfır enerjili kent yönünde çok önemli bir adım atılmış olur.
Şantiye: Kentsel dönüşüm arabasız bir şehir yaratmak için de kullanılabilir mi?
Can Arda Moltay: Şu anda büyükşehirlerimizde inşa ettiğimiz konut sitelerine baktığımızda birbirleriyle bağlantılarının arabalı ulaşım ile sağlandığı ama kendi içlerinde araba sirkülasyonunu yeraltına indirmeye çalışan korunaklı adalar inşa ettiğimizi görürüz. Madem arabaları saklamamız gerektiğini düşünüyoruz, neden bunu daha geniş ölçekte yapmıyoruz?
Mesela inşaat adalarımızı, içlerinde kamuya açık yaya yolları olacak şekilde planlasak. Sokaklar yaratmaktan bahsetmiyorum, sadece yürüme mesafelerini kısaltacak, kamuya açık, yönetimsel olarak farklı birimlerin içlerinden geçen yürüyüş yolları, patikalar diyelim bunlara. Mesela sıra evlerle dolu olan bir caddede, bir parsel yenilendiğinde arkadaki sokağa kısa yoldan bir geçiş için bir patika sağlasa. Araba hakimiyeti altındaki şehir evrimleşerek bugüne gelmiş bir model, bir gecede planlanıp oluşmadı, bunu dönüştürmenin yolu da yine küçük evrim adımlarını atmaktan geçiyor, şehrin her noktasında, arabasız bir şehir yönündeki engelleri aşmak üzere yapılacak küçük dokunuşların yarattığı bir bütün olacaktır geleceğin ulaşım modeli. Belediyelerin elbette buna hem öncülük etmeleri hem yasal engelleri kaldırarak kolaylaştırıcılık yapmaları hem de şehrin kamu alanlarının düzenleyicisi olarak bu dokunuşları bizzat kendilerinin yapmaları gerekecektir.
"Yönetimler, ölçülebilen, iklim değişikliğine karşı gerçek etkileri olan sonuçlar elde edecek kararları almak ve uygulamakla yükümlüler..."
Şantiye: Sürdürülebilirliğin benimsenmesi için belediyelerin liderlik etmesi yeterli midir peki?
Can Arda Moltay: Yapılan araştırmaların bize söylediği bir şey var; toplumun hatırı sayılır bir oranı iklim değişikliği konusunda endişeli. Ama ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar. Belediyelerin liderliği burada çok önem kazanıyor. Toplumu sürdürülebilirliğin gerekliliği konusunda ikna etmek için ya da daha sürdürülebilir bir yaşama davet etmek için değil ama. Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunu bireylerin yaşam tarzlarına bağlamak ve ikna edebildiklerinizden yaşam tarzlarını değiştirmelerini istemek, geri kalanların ise her zaman olduğu gibi yaşamaya devam etmelerine imkan tanımak sorunun çözümü değil. Yönetimler, ölçülebilen, iklim değişikliğine karşı gerçek etkileri olan sonuçlar elde edecek kararları almak ve uygulamakla yükümlüler. Ve bu kararları toplumsal mutabakatlara dayandırmak zorundalar. Bu mutabakatları sağlayacak ve sürdürecek davranışsal değişiklikleri izlemek, ölçmek ve gerektiğinde teşvik etmek liderlik rolünün bir parçası. Örneğin bazı sokakları periyodik olarak trafiğe kapatıp sadece yaya ulaşımına imkan vermek, hatta buralarda küçük ölçekli panayırlar düzenlemek, arabasız şehir denemelerinin ilk adımları olarak öneriliyor. Belediyenin görevi sokağı kapatmak değil sadece, arabasız bir sokağın değerinin anlaşılmasına, kavramın sahiplenilmesine imkan verecek adımları da atmak, katılımı ölçmek ve bir sonraki denemede katılımı artırmak için gerekli değişiklikleri yapmak, böylelikle halkı sürdürülebilirlik kavramının içerisine doğal olarak çekmek.
19 Kasım 2021
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.