Bu topraklarda binlerce yıldır deprem oluyor ve olmaya da devam edecek.
Peki depreme maruz başka ülke yok mu?
Tabii ki var.
Onların hepsinde de böyle yıkım oluyor mu?
Depreme dayanıklı yapıların yapıldığı ülkelerde "Hayır".
Oralarda, alışkanlıklara dayalı "çelik mi", "beton mu" tartışması olmuyor; bilimsel olarak her malzemenin kendine özgü avantajından yararlanılıyor, bu sayede de hem binalar yıkılmıyor hem de beton bloklar nedeniyle yağmurların toprağa ulaşması engellenmiyor, sellere sebep olunmuyor.
BU İÇERİĞİ, ŞANTİYE®NİN MART-NİSAN 2023 (398.) SAYISININ E-DERGİ VERSİYONUNDAN DA OKUYABİLİRSİNİZ... LÜTFEN TIKLAYIN...
Yazan: H. Yener GÜR’EŞ / Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanı, Avrupa Çelik Yapılar Birliği Önceki Başkanı
Hani “Deprem öldürmez, binalar öldürür” deniyor ya, doğrudur. Ama buna bir şeyi daha ekleyelim, “felaketlerden yeterince ders almamak” da öldürüyor. 11 Mart Cumartesi günü çözüm arayışı toplantısı sırasında OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Orhan AYDIN, çok etkilendiğim “hepimiz suçluyuz” ifadesini kullanırken, sanırım insan hatalarından dolayı binaların yıkılmasından, hayatı kurtulan ama evsiz kalanların başını sokacak barınak bulamamasından, zamanında çözüm üretilememesinden hepimiz sorumluyuz demek istedi. Her birimizin farklı boyutlarda da olsa sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorsak, şu soruları sormamız gerekir kendimize. Binalar insan hatasından yıkıldı. Öyleyse;
- Müteahhit, mimar ve mühendislere hataya imkân tanımayacak sorumluluğu, meslek etiğini ve eğitimi verdik mi?
- Yeterli bir denetim sistemi kurduk mu?
- Yüzbinlerce enkaza, örneğin yüz ya da beş yüz kurtarma ekibinin yetmeyeceğini öngörebildik mi?
- Asıl olanın depremden sonra alınacak önlemler değil, depremde yıkılmayacak binalar yapmak olduğunu değerlendirebildik mi?
- Bütün bunlar olurken ister menfaat karşılığı ister umursamazlıktan sessiz kaldık ya da olanlara göz yumduk mu?
Geçmiş depremlerden yeterince ders almadık
26 Aralık 1939 tarihinde 32.962 vatandaşımızı kaybettiğimiz 7.9 büyüklüğündeki Erzincan depreminin üzerinden 83 yılı ve 17 Ağustos 1999’da 17.972 can kaybına neden olan İzmit Körfezi güney sahilleri ve Adapazarı ile 12 Kasım 1999 Düzce’de meydana gelen depremlerin üzerinden 23 yılı aşkın zaman geçti. Bu yıl 6 Şubat 2023 tarihinde merkez üssü Kahramanmaraş olan, biri 7.7 diğeri 7.6 büyüklüğünde iki deprem yaşadık. Depremden etkilenen iller belirlenirken ilk aşamada Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Osmaniye ve Adana olarak 10 il açıklandı. Daha sonra Elazığ ili de ilave edildi ve depremden etkilenen il sayısı 11 olarak ifade edildi. Listede olmamasına karşın, Kayseri’de de 2 bin 432 Hasar Tespit çalışması yapıldı ve bunlardan 73’ünün ağır hasarlı olduğu tespit edildi.
Ülkemizde çok ciddi kayıplara neden olan 6 Şubat depremi Türkiye’nin güneyinde, başta Halep olmak üzere kuzey Suriye bölgesini de çok etkiledi.
Her depremden sonra Deprem Yönetmeliğini geliştirdik. Ya yukarıda saydığımız diğerleri?
Tüm bu yaşananlar gösterdi ki, depremde bu kadar binanın çökmesi ve bu kadar insanın beton bloklar altında ölmesinin nedeni planlama, projelendirme, ruhsatlandırma, inşaat ve kullanımdaki insan hataları olmuştur. Bunun için gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bir an önce yapı elemanlarının “şantiyede yapım” yerine fabrika ortamında “endüstriyel ürün” haline dönüştürülmesi şarttır ve ölümleri azaltmanın en önemli yollarından biridir.
Her depremden sonra çelik yapılar mecburen akla geliyor ama sonradan kısa sürede unutuluyor ve yine yapılar yıkılıyor. Türkiye çelik üretimi açısından son 10 yılda dünyada 7 ilâ 10. sırada, Avrupa’da 1 veya 2. sırada, yani dünyanın önde gelen çelik üreticisi. Buna karşılık deprem kuşağında ve yüksek riskli bölgede bulunan ülkemizde, konutların sadece yüzde 1,5-2’si, sanayi yapıları gibi üst yapılar ile köprü ve kuleler gibi alt yapılar dahil toplam yapıların yüzde 5-6’sı çelik ile yapılıyor. Sanırım bu rakamlar çeliğin avantajlarının göz ardı edildiğini kanıtlıyor.
Depremlerde neden bu kadar kaybımız oluyor?
Önce kayıplarımızı gözden geçirelim. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, 19 Şubat 2023 tarihi itibariyle yayımladığı aşağıdaki tabloda özetlenen Hasar Tespit Raporuna göre incelenen 830.346 binadan 407.786 binanın hasarsız, 229.550 binanın az ve orta hasarlı, 105.794 binanın yıkık veya acil yıkılması gerekli ağır hasarlı olduğu, 87.783 binaya girilemediği için tespit yapılamadığı görülmüştür.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, 28 Şubat 2023 tarihinde yayımladığı bilgide ise yukarıda ayrıntılar yer almamakla birlikte; İncelenen bina sayısı 830.783’ten 1.520.000’e (fark 689.217 ile %82,96) yükselmiş, yıkık ve ağır hasarlı olan bina sayısı 105.794’ten 202.000’e (fark 96.206 ile %90,94) ve bağımsız birim sayısı 384.545’ten 582.000’e (fark 197.455 ile %51,35) çıkmıştır.
Depremde hayatlarını kaybedenlerin sayısı resmi rakamlara göre 50.000 civarındayken, yapılan öngörülere göre enkaz kaldırma işlemi tamamlandığında bu sayının 100.000’in üzerine çıkması ihtimal dahilindedir.
İnsanların yaşadıklarından ve yakınlarını kaybetmelerinden kaynaklanan travmadan, ekonomik kayıplardan burada bahsetmiyor, bu değerlendirmeyi uzmanlarına bırakıyorum. Ancak genel kabul gören bir rakamı belirtmek istiyorum: Yıkılan şehirlerin yeniden imar maliyetinin 60 ilâ 100 milyar dolar mertebesinde olduğu ifade ediliyor. O zaman insan şunu düşünüyor: Bu 60 veya 100 milyar doları depremden sonra acilen harcamak yerine deprem öncesinde planlı bir şekilde harcasaydık da bu kayıplar olmasaydı, ülke olarak daha kazançlı olmaz mıydık? Bu sorum, bundan sonraki olası depremler için de geçerlidir.
Kayıpların nedenini iki aşamada ele almak lazım. Birincisi, depremden önce alınması gereken önlemler; ki bunları depremde yıkılmayacak yapılar yapmak ya da mevcut yapıları deprem dirençli hale getirmek, bu mümkün olmuyorsa yıkıp yenisini yapmak, afet hazırlık planları yapmak şeklinde özetleyebiliriz. İkincisi ise, depremden sonra yapılacak hizmetlerdir ki bunları da kurtarma ve defin planlaması, depremzedelerin barındırılması (hijyen kuralları göz önüne alınarak), yeme içme ihtiyaçlarının karşılanması, tıbbi destek, yardımların toplanma ve dağıtımının organizasyonu, ulaşım yollarının açık bulundurulması ve güvenlik gibi hususlar olarak belirtebiliriz. Bu planlamaların sürdürülebilirliği de ayrı bir önem taşımaktadır.
Konuya depremden önce alınması gereken önlemler açısından bakarsak, en yüksek önceliğe sahip olan, yapılan binaların depreme dayanıklı olmasını sağlamak için sadece mevzuatın geliştirilmesinin yetmediğini görülmektedir. Çünkü tasarım, zemin ve altyapı koşullarına uygun onay ve ruhsat işlemleri, malzeme seçimi, şantiyede yapım, kalite güvence ve kontrolü dahil denetim sistemlerine ilişin kuralların insan eliyle şu ya da bu nedenle çiğnenmesi sonucunda binalar yıkılmış, yollar ve havaalanı pistleri çatlamış ya da çökmüştür. Bundan dolayı sadece müteahhitleri ve ruhsatı verenleri suçlamak yetersizdir ve bizi yanlış sonuçlara götürebilir. Aslında bu gerek tüzel gerek özel kişilerin de içinde olduğu bir bütündür ve doğru teşhis ile doğru sonuçlara varmak, ilerisi için çözüm üretmek gerekir.
Mevzuat konusunda yapılması gerekenler kapsamında, yukarıda da belirtildiği gibi yönetmeliklerde bazı iyileştirmeler yapılmıştır. Ancak hafif çelik ve modüler yapılar konusunda daha yapılması gereken çok şey vardır.
Hukuk ve standartların geliştirilmesi konusundaki çalışmalara örnek olduğu için ABD’deki Northridge depreminden de kısaca bahsedeceğim. 17 Ocak 1994’te Los Angeles şehrini vuran 6.7 (Mw) büyüklüğündeki Northridge depremi (süre: 10-20 saniye, yer ivmesi: 1,82 g) Kuzey Amerika'daki bir kentsel alanda araçsal olarak kaydedilen şimdiye kadarki en yüksek yer ivmesine sahipti. Elde mevcut resmi verilere göre bu büyük depremde 57 kişi öldü, 8.700 kişi yaralandı, toplam hasar 13-50 milyar dolar (2021 itibariyle 24-93 milyar dolar) oldu. Buna göre, bir yandan standartlar güncellenirken, diğer taraftan bölgedeki binaların güçlendirilmesine veya yıkılıp yenisinin yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelere gidildi.
Bu uygulamaya paralel olarak bizdeki Kentsel Dönüşüm yasasının da benzer şekilde geliştirilmesinde, “benim param yok, bırakın ben bu yıkılacak binada yaşamaya devam edeyim” çaresizliğine göz yummayacak çareler oluşturmakta yarar olacaktır.
İhtisas alanı strateji planlama ve kriz yönetimi olan bir birey olarak gördüğüm önemli eksikliklerden biri de afet hazırlık planlarındaki eksiklikler oldu. Depremden yıllar önce yapılacak iyi bir planlama ile bugünkü geçici barınakların yapılacağı sürede normal konutların yapılması mümkündür ve Türk Yapısal Çelik Derneği olarak bu konudaki ve dönüştürülebilir yapılar konusundaki önerilerimizi AFAD ilgilileriyle paylaşmıştık. Yine paylaşmaya hazırız. Afet hazırlık planlarıyla ilgili belirlediğimiz diğer hususlara ise yukarıda değinmiştik.
Deprem sonrası için alınacak önlemler konusunda da birçok sorun yaşandı. Bunu sadece kamuya veya kişilere fatura etmek de bizi yanıltabilir. Yukarıda da değindiğimiz gibi yüzbinlerce enkaza birkaç yüz kurtarma ekibinin yetmeyeceği açıktır. Lojistik desteğin sağlanmasında da zorlukların yaşanması normaldir. Ama bunu söylerken kamu kurumlarının eksik ve aksaklıklarını yok saymıyor, vatandaşların imkanlar ölçüsünde verdikleri desteği de takdirle ve şükran duygularımla dile getirmek istiyorum. Burada temel eksik, depremde yıkılmayacak yapılara öncelik verilmesi gerekirken, kesin çözüm olmamasına rağmen depremden sonra yapılacak işlemlere ağırlık verilmiş olmasıdır.
Planların en güzel tarafı, önceden yapılan belirlemelere ve kriterlere göre birçok işlemin otomatik yapılmasına ve buna göre işlemleri hızlandırmak üzere belirli yetkilerin delege edilmesine olanak sağlamasıdır.
Geçici ve Kalıcı Çelik Yapılar
“Ne yapmalı?” konusuna girmeden önce terminoloji konusunda farklı algılamalara neden olmamak için çelik yapı tipleri hakkında kısa bir bilgi paylaşacağım.
Çoğunlukla afetlerde veya şantiyelerde kullanılan geçici yapılar (Konteynerler, kutu profil ve soğuk şekil verilmiş çelik profillerden ya da izolasyonlu taşıyıcı panellerden mamul prefabrik yapılar). Geçici yapıların asıl amaçlarından biri, afetzedeleri derhal bir barınağa kavuşturmak, ancak onların telaşa getirilmeden yapılacak konutlara kavuşana kadar yaşayabilecekleri olanakları ve yeterli konforu sağlamaktır. Muhtemelen altı ilâ on sekiz ay içinde yaşayacakları geçici konutların nereye yapılabileceği de her ilin valiliği ve belediyesi tarafından önceden belirlenmeli, yerleşim yerleri sel, çığ, yangın ve benzeri afet risklerinden uzakta seçilmeli, bu bölgelerin su, kanalizasyon, elektrik, doğalgaz gibi alt yapısı önceden hazırlanmalıdır.
Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018’e göre tasarlanan ve kalıcı kullanım amacıyla yapılan prefabrik konutlar ve tek katlı veya az katlı okul, hastane vb. kamu yapıları. Bu yapılarda ince cidarlı soğuk şekil verilmiş çelik profillerden oluşan kaset adı verilen bölümler fabrika ortamında hazırlanıp sahaya, şantiyeye sevk edilir.
İnce inşaat işleri dahil tamamı fabrika ortamında imal edilen modüler yapılar gerek insan hatasını en aza indiren yapı tipi olması, gerek şantiyede işçiliğin belirli montaj işi ile sınırlı kalması, gerekse farklı fonksiyonlar için mobilize olma özelliği sayesinde dünyada önemi artan bir yapı tipi haline gelmiştir. Örneğin konut olarak yapılan bir yapı, daha sonra başka bir mekânda yurt binası olarak veya benzer amaçlarla kullanılabilmektedir.
Çelik Profil Taşıyıcılı ve Karma Yapılar TOKİ konutları tipi 4-5 katlı konutlarda kullanılabildiği gibi, çelik-hafif çelik karma yapılarda 9 kata kadar, diğer yapı tiplerinde kat sınırlaması olmaksızın endüstriyel, ticari, sosyal ve kamusal yapılarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Burada Karma (Kompozit) Yapıları üç başlık altında ele alabiliriz: Çelik-beton karma yapılar, çelik-hafif çelik karma yapılar ve çelik-ahşap karma yapılar. Bunlardan çelik-hafif çelik karma yapılar bazen karma yapı olarak kabul edilirken bazen de hafif çelik yapıların bir versiyonu olarak kabul edilmekte, ancak mühendislik hesapları hafif çelik yapılardan farklılık arz etmektedir.
Ne Yapmalıyız?
6 Şubat depreminde yaşanan felakete yoğunlaşıp, gelecekte karşılaşacağımız depremler için yapılması gerekenleri göz ardı etmemek amacıyla yapılması gerekenleri üç bölümde ele alacağız: Kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler.
Kısa vadede yapılması gerekenler: Bizim açımızdan ilk yapılması gereken insanların barınma ihtiyacının karşılanmasıdır. Bunun için geçici barınma ihtiyacını karşılamak üzere AFAD, Kızılay ve AHBAP gibi kuruluşlar çadır ve konteyner kentler oluşturmaya başlamış durumdalar. Hem geçici barınma mekanlarının hem de kalıcı olarak kullanılacak konutların yapımında yer seçiminin ne kadar önemli olduğunu gerek deprem gerek sel bizlere bir kez daha göstermiştir. Bu aşamada dikkat edilmesi gereken konulardan biri de geçici konutlarda mühendislik hizmetleri çok sınırlı olmakla beraber, yeterli taşıyıcı sisteme sahip olmanın yanında yangın, su ve ısı izolasyonu gibi konular ile banyo ve tuvalet ihtiyaçlarına da dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte, deprem bölgelerinde şu üç konuda planların gözden geçirilmesinde, tamamlanmasında yarar vardır:
- Enkaz kaldırma planı (İnsan sağlığı, hukuki önlemler, çevre açısından yapılacaklar ve atık toplama / geri dönüşüm alanları gibi hususları da kapsayacak şekilde)
- Yeni şehir planlaması (zemin koşullarının ölçümlenmesi ve değerlendirilmesi, diğer afet riskleri (sel, çığ, yangın vb.), altyapı gereksinimleri, insanların değişen ihtiyaçları ve fay hatları göz önüne alınarak)
- Şehirlerin yeniden imar planı (gelişmiş deprem ülkelerinde olduğu gibi sürdürülebilir çelik ve kompozit -çelik beton karma- yapılara öncelik verilerek, gerçekçi bir denetim sistemi oluşturarak, telaş etmeden ama hızlı yapım sistemlerini göz önüne alarak)
Kısa vadede yapılması gerekenler kapsamında Türk Yapısal Çelik Derneği ve üyeleri tarafından aşağıdaki yapı türleri üzerinde çalışmalar yürütülmektedir.
- Üyeleri ile koordineli olarak, her biri üç katlı ve 12 daireden oluşan 100 modüler bina projesi geliştirilmiştir. 2006 yılında Avrupa Yapısal Çelik Birliği (ECCS) ile koordineli olarak yaptığımız ve Kocaeli İl Özel İdaresine bağış olarak teslim ettiğimiz Tevfik Seno Arda Anadolu Lisesi gibi bu binaların da yetki alındığı takdirde veya bağış toplama yetkisi olan kurumlarla iş birliği halinde bağışlarla yapılması planlanmaktadır.
- AFAD’a 6 ve 15 Şubat 2023’te TUCSA’nın verebileceği destek konusunda bilgi verildi, sektörün daha önce yapmış olan değerlendirmeler sonucunda bugün için Türkiye’nin yıllık 3,5 milyon m2 (80 m2lik 43.750 konut) modüler ve hafif çelik yapı (komple) ve çelik taşıyıcı sistemli 31.250 (80 m2’lik) konut yapma kapasitesi mevcut bulunduğu rapor edilmiştir.
- Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve bazı Büyükşehir Belediye Başkanlıkları ilgilileriyle koordinasyonlarımız devam etmektedir.
- OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan AYDIN Bey’in organize ettiği Depremde Çelik Yapılar ve Çözüm Arayışı toplantılarının ilkine 11 Mart 2023 Cumartesi günü iştirak edilmiş ve çözümün aciliyeti nedeniyle iki haftada bir toplanılmasına ve kamuya götürülecek somut önerinin hazırlanmasına karar verilmiştir.
Orta vadede yapılması gerekenler: Bir sonraki depreme hazırlıklı olmak için,
- Büyükşehir belediyelerinin devam eden envanter çalışmaları ve zemin etütleri, bina performans analizleri tamamlanmalı
- Deprem yönetmeliğinin (TBDY 2018) akademisyenler ve sektörde çalışan uzman mühendislerden oluşan karma komisyon tarafından geliştirilmesi (hafif çelik yapıların bilimsel olmayan kat sınırlamasının yeniden değerlendirilmesi, modüler çelik yapılar ve karma çelik yapıların ilavesi dahil) sağlanmalı
- Şehirlerin yeniden imarı ve kentsel dönüşüm çalışmalarında çelik yapıların avantajlarından istifade edilmeli, belirli koşullarda (yumuşak/gevşek zemin ve belirli kat yüksekliğinin üzerindeki yapılar, kamu yapıları gibi) yapılacak yapıların çelik olması kuralı getirilmeli
- Çelik yapılar konusunda ruhsat veren veya denetim yapan mühendislerin belirli eğitimleri alması zorunlu hale getirilmeli, bu kişilerin yeterlilik belgesi alması sağlanmalı
- Çelik yapıların toplam yapılar içindeki oranı ülkemizde maalesef çok düşük olmakla beraber, avantajlarından daha fazla yararlanabilmek için kamu ve yerel yönetimlerin Deprem Komisyonlarına Türk Yapısal Çelik Derneği davet edilmeli.
Kamu ve özel sektör yatırımcılarının çelik yapılar hakkında, aşağıda özetlenen ve çoğu 50 yıl öncesinden kalma eskimiş yaklaşımlarının doğruları anlatılmalı, çelik yapıların avantajlarından daha fazla yararlanılmasına olanak sağlanmalıdır:
- Çelik pahalıdır
- Çelik yangına karşı hassastır
- Çelik korozyona uğrar, paslanır ve bunun için ömrü kısadır.
Geçtiğimiz yıllarda Fransa’da 400 mimar ile yapılan araştırma sonuçlarına göre oradaki çelik kullanmayan mimarlar da benzer sorunları ifade ediyor. Raporda sonuç olarak Fransa’daki mimarların da çeliği yeterince bilmedikleri ve ön yargılarla tercih yaptıkları ifade ediliyor.
Şimdi bunlardan ilk soruya dönelim:
Maliyet
Çelik gerçekten pahalı mıdır? Sorgulamasına karşılık doğru soru “çelik ekonomik midir? olması gerekir. Pahalılık kavramı ilk yapım maliyetini ifade eder. İlk yatırım maliyeti ise projesine bağlı olarak bazen daha ucuz, bazen daha pahalı olabilir. Bunun ayrıntılarına biraz sonra değineceğim. Ancak burada öncelikle “ekonomiklik” konusuna değinmek istiyorum. Bir yapının ekonomikliği değerlendirilirken, yapının kullanım ömrü boyunca işletme, bakım tutum ve onarım gibi masrafları ve ömrü sona erdiğinde yıkım ve söküm safhasındaki (Modül D) maliyetler de hesaba katılır. Ayrıca, binanın kısa sürede tamamlanmasının ve bir an önce hizmete girmesinin de bir ekonomik değeri vardır. Yüklenici bir an önce satışa ve ek finansman sağlamaya başlayabilecektir. Diğer taraftan, çelik kolonların boyutları nedeniyle yüzde 7-8 net alan kazancı olacaktır. İnşaat alanı 2.000 m2 olan bir yapıda ortalama 150 m2 net alan kazancı anlamına gelir ki bunun ekonomik kazancını anlatmaya gerek yoktur. Bir de ince döşeme (slim floor) sayesinde kat yüksekliklerinden sağlanacak tasarruf ile çok katlı yapılarda, verilen yükseklik sınırı içinde ve bina yüksekliğine bağlı olarak ilave kat yapma imkânı dahi olabilmektedir.
1999 depreminden sonra Sakarya’da Kanal 54 televizyonunda bir programa davet edilmiştim. Hafif çelik yapılardan bahsettiğim sırada sanırım yaşça benden büyük bir hanımefendi telefonla programa bağlandı. Program yapımcısının “çelik yapılarla ilgili bir sorunuz veya söyleyeceğiniz bir şey mi var?” sorusuna hanımefendi şu yanıtı verdi: “Oğlum depremden sonra bir hafif çelik bina yaptırdı. O binaya girdiğimden beri romatizmalarım ağrımıyor.” Çelik yapının o güne kadar önemsemediğim avantajını duyuyordum: Küçük bir ayrıntı belki ama kuru duvar, rutubet konusunda diğer malzemelere nazaran avantaja sahiptir. Bu özelliği de değer mühendisliği açısından gözden kaçırmamak gerekir.
İşte bütün bunlar hesaplandığında çelik yapılar her zaman daha ekonomiktir. Burada sorun şu: Ekonomiklik; hastane okul vb. yapılar dahil kamu yapıları, sosyal yapılar ve otel, AVM vb. gibi ticari yapılar için önemsenir, ancak bu husus yapıp satanları çok etkilemez, çünkü normal olarak kârını düzgün yollardan azami düzeye getirmek, satış maliyetini düşünmek için bu kuruluşların çoğunun ilk yatırım maliyetini düşünmeye çalışmaları ama yapının kullanım ömrü boyunca biraz önce ayrıntılarını verdiğimiz harcamaları göz ardı etmeleri normaldir.
Şimdi de maliyetlerin bina önem derecesine göre karşılaştırmalı değerlendirmesini yapalım: Çelik yapıların maliyetleri tüm yapılarda olduğu gibi bina önem derecesine, ihtiyaçlara, boyutlarına, istenen konfora ve lüks derecesine göre değişmektedir. Örneğin, önem derecesi CC3 olarak ifade edilen, deprem anında dahi ameliyathanenin çalışabilir olması gereken hastaneler, faal kalması gereken kamu binaları, spor tesisleri, AVM’ler gibi insan hayatı ve ekonomik açıdan önemi yüksek, sosyal ve çevresel önemi çok büyük yapıların maliyeti doğal olarak yüksektir. Bu yapıların gerek ekonomiklik gerek dayanım açısından çelik yapılması uygundur. Burada, kritik ulaşım hatları üzerindeki (life line) yapıların (köprü, geçit, tünel gibi altyapılar dahil) da yıkılmaması çok önelidir.
Önem derecesi CC2 olan, insan hayatı ve ekonomik açıdan önemi orta, sosyal ve çevresel önemi kayda değer olan yapılar kapsamındaki, konutlar ve iş merkezleri ile diğer kamu binaları gibi binaların çökmemesi ancak insan hayatını tehdit etmeyecek şekilde hasar alabilmesine müsaade edilen yapılarda da deprem riski çok yüksek bölgelerde çelik yapılması gerekir.
Malzeme türlerine göre mukayese ederken, çelik yapılarda olduğu gibi diğer yapıların da gerçek bir denetim süreci uygulanmış insan hataları en aza indirilmiş olmasına dikkat etmek gerekir. Son depremde yıkılan binaların, malzemeden çok insan hatalarından kaynaklandığı bu konuda yayımlanmış tüm raporlardan da anlaşılmaktadır.
Biraz önce de değindiğimiz gibi maliyetler projesine bağlı olarak değişmekle birlikte; hafif çelik yapılar ve modüler yapılar normal koşullarda betonarme yapılardan daha ucuza mal olmaktadır yani daha ucuzdur. Hadde profillerden oluşan bir yapı -ki buna halk arasında ağır çelik yapı da deniyor- için ilk yatırım maliyeti yine projesine bağlı olarak bazan daha ucuz, bazen daha pahalı olabiliyor. Bununla beraber bu tip yapılar için yapılacak maliyet hesaplamasında öncelikle kaba inşaat maliyetlerini karşılaştırmak gerekir. Kaba inşaat maliyetinin toplam maliyetin yaklaşık 1/3’ü olduğunu kabul edersek ve bu maliyet betonarme yapıya nazaran yüzde 15 fazla olsa, toplam maliyete yansıması %5 olacaktır. Burada, temele gelecek yükün azalması, daha gevşek zeminlerde kullanılabilirliğin artması gibi avantajlara daha sonra değineceğim.
Çelik yapılar ile diğer malzemeler kullanılarak yapılan yapıların karşılaştırmasını yaparken, konuya değer mühendisliğinden (value engineering), diğer bir deyişle ödediğiniz paraya karşılık elde ettiğiniz değer açısından bakarsanız, o zaman özellikle deprem riski yüksek olan bölgelerde çelik kullanımın sağladığı daha fazla avantajlar olduğunu görebilirsiniz.
Türk Yapısal Çelik Derneği’nin çok yetkin ve etkin uzmanlardan oluşan Yangın Güvenliği Komitesi uzun süredir “Çelik yangına karşı hassastır” iddiası üzerinde çalışmaktadır. Yangın Güvenliği Komitemiz özellikle yapısal yangın ve yangına karşı pasif önlemler konusunda, 1992’den beri aktif üyesi olduğumuz Avrupa Yapısal Çelik Birliği (European Convention for Constructional Steelwork) Yangın Komitesi ile koordineli olarak çalışılmaktadır. Halk arasında, 11 Eylül 2001’de El-Kaide terörist örgütü tarafından üstlenilen ve Amerika’daki Dünya Ticaret Merkezi ikiz binalarına yapılan saldırıdan hala söz etmektedirler. Ancak 3.000 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu terörist saldırıda meydana gelen yangın değildir, bu napalm bombası etkisi yaratan çok kısa zamanda çok yüksek sıcaklıklara ulaşan bir patlamadır. Dolayısıyla bu olayı yangın gibi değerlendirmek bilimsel olarak yanlış sonuçlara varılmasına neden olmaktadır.
Yüksek yapılarda bilinen en büyük yangınlardan biri 14 Haziran 2017’de İngiltere’de meydana gelen ve 72 kişinin hayatını kaybettiği Grenfell Tower yangınıdır. Bu yangında dahi bina çökmemiştir.
Gelişen teknoloji paralelinde, binaların tasarımda yapısal yangın güvenliği ve pasif önlemler profesyonelce göz önüne alındığında, bina için yangın söndürme maliyetleri ve risk azalmakta, önlemlerin etkinliği artmaktadır. Günümüzde yeterli mühendislik, sonuç olarak, gerek betonarme gerek çelik yapılar için gelişen bilimsel önlemler sayesinde yıllardır her iki malzeme için de yangın kâbus olmaktan çıkmış, ancak efsane olarak halk arasında söylenegelmektedir.
“Çelik korozyona uğrar, paslanır ve bunun için ömrü kısadır” iddiasına gelince, günümüzde önemli bilimsel gelişmeler sağlanmış ve korozyon veya paslanma sorunu, uygun mühendislikle uygun önlemler alınmak suretiyle ortadan kalkmıştır. Boya ve galvaniz kaplamalar ile katodik koruma vb. yöntemlerle çelik uzun yıllar kullanılabilmektedir. Örneğin 1898’de işletmeye açılan Eyfel Kulesi, İstanbul Balat’taki Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise) hala ayaktadırlar ve daha kaç yüz yıl dayanacağı bilinmemektedir. Buna paralel olarak, galvanizin her yıl belirli mikronu yok olmaktadır (sacrifice). Hafif çelik yapılarda kullanılan soğuk şekil verilmiş, ince cidarlı galvanizli çelik profillerin ömrü hesaplandığında, normal galvaniz uygulanmışsa iç ve dıştan duvar kaplamaları olduğuna göre ömrünün 300 yıl civarında olabileceği sonucuna varılmıştır. Burada karşılaşılan temel sorun, standartlarda belirtilen korozyona karşı önlemlerin yeterince uygulanmamasıdır.
Sonuç olarak, çelik hakkında buraya kadar özetlediğimiz savlar, çok eskiye dayalı olup, bugün hepsinin bilimsel ve ekonomik yöntemlerle çözümü mümkündür. Ancak bu gerçeklerin ilgililerce ve toplumca bilinmesi ve kabul edilmesi daha zaman alacaktır. Oysa ülkemizin kaybedecek zamanı da yoktur.
Bilgi paylaşımı kapsamında, gerektiğinde kullanılmasının zorunlu olduğuna inandığımız çeliğin avantajlarının yatırımcıdan uygulamacıya, tasarımcıdan son kullanıcıya kadar her kesime anlatılabilmesi için Türk Yapısal Çelik Derneği tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bunlardan biri bu yıl 24’üncüsünü gerçekleştireceğimiz Yapısal Çelik Günü’dür. Ayrıca bu yıl muhtemelen Ankara’da OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Yönetimi ve OSTİM Üniversitesiyle koordineli olarak bir “Deprem ve Çelik Çalıştayı” planlanmaktadır. Ayrıca, Avrupa’daki Portekiz, İtalya, Yunanistan, Romanya gibi deprem ülkelerinde bulunan üniversiteler ile koordineli olarak 2024 yılında bir Uluslararası Deprem Konferansı düzenlenmesi çalışmalarına başlanmıştır.
Uzun vadede yapılması gerekenler: Sonuçlarını hemen görmeyeceğimiz ama derhal uygulamaya başlanmasında yarar gördüğümüz işlemleri şu şekilde özetlemek mümkündür.
- Her gün dünyanın çeşitli ülkelerinde sel (son olarak 15 Mart 2023’te Şanlıurfa-Adıyaman ve Peru’da meydana geldi), şiddetli fırtınalar, çığ, orman yangınları gibi olayların artmasına ve bu artışın geri dönülemez boyutlara gelmesine karşı küresel ısınmayı ve iklim değişikliklerini engellemek üzere çelik sektörünün de seramik, çimento ve gübre sanayii gibi gerekli önlemleri almaları çelik kullanıcılarının da bu yönde yöntem geliştirmeleri şarttır. Bu konudaki çalışmalar Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı paralelinde ilgili bakanlıklar, kamu kurumları, sektör paydaşları ve üniversiteler tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmalar bir kereye mahsus kalmamalı, sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.
- Fay hatlarının belirli bir mesafesinde ve sel, çığ ve tsunami riski olan bölgelerde yapılaşmaya izin verilmemeli, bu alanda zorunlu olarak yapılacak her yapının ilgili yönetmelik uyarınca Özellik Arz Eden Bina statüsünde gözetim ve denetiminin yapılması sağlanmalı, bu mümkün olmadığı takdirde bu bölgelerdeki yapılar öncelikle güvenli alanlara nakledilmelidir. Başta seller olmak üzere iklim değişikliğinde önemli rolü olan şehirlerin betonlaşmasının önüne geçilmeli, kar ve yağmurları emmesi gereken toprakların asfalt ve beton ile kaplanmasını azaltacak tedbirler alınmalıdır, toprakların yeniden mümbit hale gelmesi sağlanmalıdır.
- Çelik kullanım oranının ortalama %5-6 civarında olmasına paralel olarak eğitiminin de aynı oranlarda olması doğaldır. Yani inşaat mühendisliği bölümlerinde eğitimin yaklaşık %5’inin çelik, %95’inin betonarme ağırlıklı olmasına, öğretim üyelerinin de %95’inin betonarme konusunda uzmanlaşmış olmasına şaşırmamak gerekir. Çeliğin avantajlarının daha yaygın ve etkin kullanımı için eğitim konusunda da ciddi bir atılıma ihtiyaç vardır. Özellikle Covid-19 salgını ve yakında da deprem nedeniyle eğitimlerin yetersiz hale geldiği bu dönemlerin ardından daha ciddi önlemlere ihtiyaç olduğu görülmektedir.
- Her şeyi devletten beklememek gerekir düşüncesinden hareketle, 1952 yılında kurulmuş Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (ECSC) tarafından oluşturulan Kömür ve Çelik Araştırma Fonu (RFCS) gibi bir fonun çelik üreticilerinin ortak girişimiyle oluşturulmasına ve çelik yapılar dahil çelik sektörünü ilgilendiren konularda sürdürülebilir eğitim ve araştırmaların desteklenmesini sağlayacak bir vakıf en kısa zamanda kurulması şarttır. Bu vakfın ileride, uluslararası kurumlarla da iş birliği içinde çeliğe özgü bir üniversite kurması da ülkeye büyük yararlar sağlayacaktır.
- Uzun vadede üniversiteler de dahil olmak üzere eğitimin her kademesinde, iş etiği konusunun öncelikli olarak ele alınması gereklidir.
Yapıda çelik kullanımının deprem güvenliği açısından avantajları nelerdir?
Son deprem göstermiştir ki, beton yapılar malzeme kötü olduğundan değil, ama insan inisiyatifine çok yer verdiği için yüz binlerce yapının yıkılmasına veya ağır hasar almasına neden olmuştur. Buna karşılık çelik yapılar fabrika şartlarında daha yoğun bir kalite kontrol altında imal edilmiş ve depremde ayakta kalmışlardır. Bu da göstermiştir ki, deprem dayanım gösteren çelik yapıların en önemli avantajlarından biri endüstriyel ürün olmasıdır. Bunun yanında diğer özelliklerine de kısaca değinecek olursak;
Hafiflik. Bir binanın hafif olmasının iki temel avantajı var; biri deprem etkime kuvvetinin, diğeri zemine gelen yükün azalması. Hafif çelik ve modüler yapılar betonarme yapıların yaklaşık %10’u ağırlığında, çelik taşıyıcı sistemli binalar ise %40-%50 mertebesinde olduğu hesaplanmaktadır. Yıkıldığı takdirde kaldırılacak enkaz daha hafifi olacak, onun da önemli bir kısmı geri dönüşüme gönderilecektir.
Homojen Yapı. Çelik izotrop bir malzemedir. Diğer bir deyişle, çeliğin her noktasında homojen bir molekül yapısı vardır. Dolayısıyla, çelik kullandığınız zaman, her noktada eşit mukavemet değerine sahip olduğundan emin olabilirsiniz, “birleşim noktalarında istenen mukavemet sağlanabilecek mi?” ya da “beton kolonun yahut kirişin her noktasına yeterince nüfuz etti mi?” gibi bir endişeniz olmaz. Çelik şeffaftır, ne görüyorsanız odur.
Süneklik. Çeliğin diğer taşıyıcı sistem malzemelerine oranla daha sünek olması, diğer bir deyişle sünme veya eğilip bükülme kabiliyetinin olması, malzemenin kırılganlığını da aynı oranda azaltmakta, sisteme esneklik kazandırmaktadır. Sünekliğin getirdiği bir avantaj da malzeme deforme olurken, depremin etkime kuvvetini soğurması veya yutmasıdır. Böylece uygun tasarlanmış ve yapılmış çelik yapı hasar görse dahi yıkılmamaktadır. Burada merhum kurucu başkanımız Prof. Dr. Tevfik Seno Arda’nın verdiği bir örneği tekrarlayacağım: “İki elektrik direği düşünün, biri beton diğeri çelik. İkisine de kamyon çarparsa ne olur?”. Sonuç olarak çelik yapılar deforme olabilir ama göçme sınırı aşılmadığı sürece yıkılmaz.
Yapım Sürati. Teknoloji ürünü olması nedeniyle, çelik yapıların tasarım safhası daha uzun ve detaylı çalışmayı gerektirmekle birlikte, imalat ve özellikle saha montajı çok daha kısa sürede tamamlanmaktadır.
Sürdürülebilirlik. İlgili standartlara göre üç alt başlık altında ele alınan çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik konularının her birinde çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Binanın kullanım ömrü sonunda çelik yapı elemanları ya tam geri dönüştürülür (up-recycling) ya da başka bir yapıda yeniden kullanılabilir (re-use). Bunun için yapılar tasarlanırken, ilgili standart uyarınca söküm veya uyarlanabilirlik hususları projelendirme safhasından itibaren göz önüne alınarak önemli bir ekonomik değer yaratılır.
Her Hava Koşulunda Yapım Olanağı. Van depreminden sonra yaşanan kış şartlarında olduğu gibi, ağır kış şartlarında hazır beton hazırlama ve dökme kapasitesi ve kabiliyeti sınırlanabilmektedir. Bu gibi koşullarda da taşıyıcı sistemin tasarım, imalat ve sahaya sevki süresi içinde, bölgede yalnızca temellerin hazırlanması yeterli olmakta, hazırlanan temelin üzerine her hava koşulunda çelik yapı montajı yapılabilmektedir.
Denetim Kolaylığı. Çelik taşıyıcı sistemli yapıların gerek çelik malzeme üretimi gerek imalat gerekse saha montajı sırasında denetim ve gözetimleri diğer yapı sistemlerine oranla çok daha kolaydır. Bu özelliğin önemi, binalarda denetim ve gözetimin çok yetersiz uygulanabildiği ülkemizde daha da artmaktadır.
Esnek Kullanım Olanağı. Diğer birçok avantajının yanında son olarak değineceğimiz, çelik taşıyıcı sistemli binaların diğer bir avantajı da kullanıcıya esnek kullanım olanağı vermesi, iç mekanların gereksinime göre yeniden düzenlenebilmesidir.
Burada çeliğin iki avantajını daha belirtelim: Çelik yapılarda kolon ve kiriş hasar gördüğü zaman yenisiyle değiştirilebilir veya kolaylıkla takviye edilebilir. Diğer ise çelik-beton kompozit yapılarda yapısal çelik kullanıldığı takdirde çekme kuvvetine karşı çeliğin özelliklerinden yararlanırken kolon veya kirişe esneklik kazandırılır.
Çelikle inşa edilmiş ve deprem güvenliği açısından örnek teşkil edecek örnek proje
1 Mayıs 2003’teki Bingöl depreminden sonra, önceki başkanımız merhum Prof. Dr. Nesrin Yardımcı Tiryakioğlu “Bingöl Depremi” ve “Türkiye’nin Depremselliği” konusunda Brüksel ve Luzern şehirlerinde Avrupa Yapısal Çelik Birliği (ECCS) üyelerine yaptığı iki sunumdan sonra ECCS Yönetim Kurulu Başkanı Allan Collins’in “Kötü yapılaşmadan dolayı çocuklar ölmesi. Türkiye’de örnek bir çelik okul yapalım” önerisi oybirliği ile desteklenmiş ve neticede 2006 yılında TUCSA tarafından ECCS ile koordineli olarak İzmit’te ağır hasar almış bir okulun alanına Tevfik Seno Arda Anadolu Lisesi yapılmış ve Kocaeli İl Özel İdaresine bağış olarak teslim edilmiştir. Çelik taşıyıcı sisteme ve kompozit döşemelere sahip, hafif çelik kullanılarak yapılan kuru duvar ve bölmelerden oluşan üç katlı 3.330 m2 okul gerek deprem dayanımı açısından gerek ısı izolasyonu nedeniyle yakıt tasarrufu ve aydınlık mimarisi nedeniyle enerji tasarrufu açısından örnek bir okul olmakla beraber daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı tarafından benzer mimariye ve özelliklere sahip okul yaptırılmamıştır. Derneğimiz Milli Eğitim Bakanlığına bu konuda da her türlü desteği vermeye hazırdır.
Yukarıda bahsettiğimiz 19 yüzyılda Balat’ta yapılmış Bulgar Sveti Stefan Kilisesi (Demir Kilise) birçok depreme tanıklık etmiş ama hala dimdik ayaktadır.
Bütün bunlardan sonra Hatay’daki Müze Otel, Steel Towers binaları, sosyal medyada dolaşan yıkılan binanın zemine saplanmış kılıç gibi sağlam kalan çelik yangın merdiveni ve deprem bölgesindeki çelik yapıların yıkılmamış olması yeterli örneği teşkil eder sanırım.
Sesimi Duyan Var mı?
Şimdi soruyorum:
Sesimizi duyan var mı?
Sözde değil, özde “kamu-üniversite-sanayi” iş birliğine var mısınız?
5 Nisan 2023
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.