Teamfores Mimarlık’ın Kurucusu M. Serter Karataban tarafından kaleme alınan “Workplace Design / Çalışma Alanları Tasarımı” adlı kitap geçtiğimiz günlerde YEM Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Günümüzdeki çalışma alanlarının tasarımlarıyla ilgili kapsamlı bir inceleme sunan kitap, tasarımın temel unsurlarını, çalışma alanlarının dönüşümünü, iş yaşamının değişen dinamiklerini ve çalışanların beklentilerini ele alıyor. Çalışma alanları tasarımındaki temel sorunları cesurca ele alan kitapta öne çıkan kilit konular arasında verimlilik, çalışma alanının çalışanlar için çekiciliği, kapitalizmden dataizme geçiş, kuralcılığa karşı esneklik, enerji sürdürülebilirliği, renk ve sanat eserlerinin rolü ile liderlik gibi unsurlar yer alıyor. Malzeme seçimleri ve çalışanların esenliği ile duygusal desteklenme gereklilikleri de Karataban’ın kitabında ele alınan önemli temalar arasında... Biz de Teamfores Mimarlık ekibinin 2013-2023 yılları arasındaki çalışmalarına yer verilen kitapla ilgili Serter Karataban’a birkaç soru sorduk...
Şantiye: Kitapla ilgili genel bir bilgi alabilir miyiz?..
Serter Karataban: Yaklaşık otuz senedir mimarlık camiasının içindeyiz ve sektörde nitelikli çalışma alanı tasarımı yapan firmalardan biriyiz. Çok sayıda mekanı hayata geçirmiş olmamıza rağmen bunları maalesef bir portfolyo olarak sunmamıştık. Bu kitap düşüncesi biraz da o amaçla ortaya çıktı, fakat ilerleyen süreçte çok daha kapsamlı bir hal aldı. Ocak ayının ortalarında yayınlanan “Workplace Design / Çalışma Alanları Tasarımı” isimli kitabımız, sektörün prestijli yayınevlerinden YEM Kitabevi tarafından yayınlandı. Kitapta kendi projelerimizden örnek ve görsellerle çalışma alanlarının tasarımındaki temel unsurları, söz konusu mekanlardaki dönüşümü, iş yaşamının değişen dinamik ve koşulları ile günümüz çalışanlarının beklentilerini anlatmaya gayret ettik. Tabii tüm bunları, çalışma alanlarının özellikle son 10 yılda geçirdiği değişimleri göz önünde bulundurarak yaptık.
Ofis olarak üç kitap daha yayınlamayı planlıyoruz. Mimari projelerimiz, iç mimari projelerimiz ve çok sayıda üretimimizin olduğu endüstriyel tasarımlarımızın yer alacağı bu kitaplarda da yine sade ve süssüz duruşumuzu yansıtmasını arzu ediyoruz.
Şantiye: Çalışma alanlarının önemli unsurlarında biri olan akustik ile de ilgilenmişsiniz bir dönem zannediyoruz...
Serter Karataban: Evet, hatta ses ve akustik konusunda ülkenin önemli isimlerinden biri olan Elektrik ve Ses Mühendisi Türker Talayman ile Fores Akustik isimli bir firmamız dahi vardı. Çocukluk arkadaşım da olan Türker’le 2000’li yılların başında kurduğumuz Fores Akustik 7 sene faaliyet göstermişti. İngiltere’de ses eğitimi alan Türker’den o yıllarda ses ve akustik alanında oldukça şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Akustiğin özellikle iç mimaride önemi çok fazladır. Akustik dikkate alınmadan bir proje yapılmaması gerektiğini ve bunun da kesinlikle ehil kişilerce yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. O yıllarda başlayan çalışma alanı tasarımlarımızda akustiğe hep ayrı bir önem vermiş, hassasiyet göstermiştik. Çünkü insanlar hayatlarının çok büyük bir bölümünü çalışma alanlarında geçiriyordu ve bu mekanların sağlıklı, konforlu olması gerekiyordu. Tabii bu hassasiyetler, bugüne kadar gelen çalışma alanlarına yönelik yaptığımız tüm projelerin altlığını, temel unsurlarını, bakış açısını oluşturuyordu.
2000 senesinde, yani 25 yaşımda İsviçreli bir firmanın ofisini tasarlarken, bizler için enteresan sayılabilecek bakış açılarıyla karşılaşmıştım. Ofiste çok vakit geçiren insanların hem kuruma hem de topluma faydalı bireyler olabilmesi için ofis konforlarının ileri seviyede olması gerektiğine inanıyorlardı. Firma yönetiminde böyle bir tasarım beklentisi vardı. Bizdeki büyük ve etkileyici yönetici odalarından ziyade çalışanların geneline yayılan bir konfora odaklıydılar. Herkesin bir arada çalıştığı, hiyerarşik unsurların azaltıldığı, ortak alanların çok olduğu bir mekan istiyorlardı. Tabii böyle bir ortamda, akustik de oldukça önemli bir unsur olarak ön plana çıkıyordu. O dönem endüstriyel tasarımcı, şehir ve bölge plancısı, iç mimar, mimar ve ses mühendisi gibi konusunun uzmanı arkadaşlar olarak oldukça verimli ve konuya hakimiyetimizin arttığı bir süreç yaşıyorduk. Yetkinliği olmayan insanların etkili olduğu bir ülkede bilginin, becerinin ve ehliyetin önemine inanan bir ekiptik. O günlerden bu yana da Teamfores’te bu anlayış devam ediyor.
2000 yılından beri ulusal ve uluslararası çapta etkili firmalara çok sayıda çalışma alanı yaptık. Bunlardan inanılmaz veriler toplandı. Bu veriler ışığında yeni projelerimizde çalışan mutluluğundan teknolojik yönlendirmelere ve işletme ile yatırım maliyetlerinin azaltılmasına kadar birçok konuda hizmet sunduğumuz firmalara büyük katkımız oluyor.
Şantiye: Bu zamana kadar gerçekleştirdiğiniz projelerden referans sayılabilecekleri özetleyebilir misiniz?
Serter Karataban: Türkiye’nin ilk helikopter havaalanından Türkiye’nin ilk teknik anlamda üretim yapabilen teknolojik serasına, yine ülkenin hidroponik tarım üretimini kendi içinde yapan ilk restoranından, Antep’te Bilim Teknoloji Merkezi’ne kadar çok sayıda projeyi hayata geçirmiş bir ofisiz. Bener Hukuk Bürosu, Derindere Filo Kiralama, Sabancı Holding Ofisleri, UVA Aydınlatma ofisi, BFL Ofisleri, Danista Capital Partners Genel Müdürlük Binaları son zamanlarda benim de oldukça beğendiğim projelerimizden bazıları...
Şantiye: Çalışma alanları neye evriliyor, söz konusu mekanlarda ne değişiyor?
Serter Karataban: Çalışma alanları aslında çok uzun zamandır insanlık tarihinin içinde varlar. Eski dönemlerde gönüllük üzerine ya da karın tokluğu karşılığında yapılan hizmetlerin görüldüğü mekanlar genelde dini yapıların içindeymiş. Eski Mısır’da arşiv tutanların, depo sorumlularının veya devlet memurlarının bir şekilde bir çalışma mekanları olmuş. Evrilerek endüstri devrimine kadar çok da değişmeden gelmişler. Ardından çalışma alanlarındaki asıl değişimin ise 2000lerin başında yapılan Google’ın kampüs ofisiyle gerçekleştiğini söyleyebilirim. Devrimsel çapta çalışma alanlarından beklentileri değiştiren bu ofis birçok firmayı da benzer ofisler yapmaya yönlendirmişti. Bize de çok sayıda Google’ın ofisinin benzerini isteyen firma gelmişti. Fakat sorun, yaptıkları işin Google’da yapılanlarla hiç alakasının olmamasıydı. Bu da aslında, o günlerde pek fark edilmese de ciddi bir sorundu. Bu süreçte biz de ofis olarak belki Google kadar devrimci olmasa da bir hukuk bürosu ve bir araç kiralama firmasının oldukça yenilikçi bir anlayışla ofislerini tasarladık. Açık ofislerin Türkiye’de de kabul görmeye başladığı bir dönemdi. Yönetici odalarının yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlaması gerektiği fikirlerinin dillendirilmeye başlandığı yıllardı. Tabii bunlar biraz zor kabul edilen şeyler. Çünkü özellikle yöneticiler hala kendilerini hiyerarşik bir düzende görmek, bir odalarının, bir masalarının olmasını istiyorlar. Bu maalesef çok yaygın bir durum. Tabii bu durumun bazı nedenleri, özellikle geçmişte yaşanan kötü tecrübeler var. Özellikle ses, akustik problemi nedeniyle insanlar konsantrasyonlarını düzgün sağlayamıyorlardı. Fakat bu durum akustik düzenlemelerle artık oldukça çözüldü. Ayrıca tabii mahrem, ya da gizli olabilecek konuşmalar için de özel alana ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlardı ama bu da toplantı odalarının sayılarının artması ve işlevlerinin biraz daha farklılaşmasıyla halledildi. Çok büyük uluslararası firmaların CEO’ları bile artık şirket içindeki gizli sayılabilecek görüşmelerini toplantı odalarında yapıyorlar veya ofislerdeki bu amaca hizmet edebilecek farklı mekanlarda gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla artık mekan içerisinde başarılı bir mimari projeyle tanışana kadar insanlar geçmiş tecrübelerinden etkileniyorlar.
“Pandemi bize birçok şeyin uzaktan yapılabileceğini gösterdi... Ama sadece uzaktan yapılmaması gerektiğine de işaret etti... Etkileşim, akran öğrenmesi, birbirinden karşılıkı bir şeyler öğrenme hala çok önemli kavramlar...”
Diğer taraftan yöneticiler, yönetici olarak kalmaya devam etmek istiyor; daha geniş bir kavram olan “lider” olmak istemiyorlar bana göre. Halbuki liderlik cevherinin farkında olmayan o kadar çok insan var ki. O odasından bir çıkabilse, çalışanlarıyla çok daha fazla etkileşime girebilse çok daha verimli, mutlu bir işyeri yaratabileceğinin farkında değiller. Bu da maalesef şirketlerde verimsizliğe neden oluyor, firmaların ilerlemesinin önünde bir engel oluyor. Başarılı firmaların çoğu makam odasından çıkan yöneticilerle dolu. Yönetici işe kendini verdiğinde ve bunu çalışanlarla doğru paylaşabildiğinde ortak başarı çok daha kolay geliyor. Çağımızda yeniliklere adapte olup, uyum sağlama açısından da bu çok önemli. Değişime adapte olabilme yeteneği firmaları ayakta tutuyor. Bir şirketin zeki olabilmesi de bir bakıma yöneticilerin çalışma ortamlarındaki yüksek etkileşiminden geçiyor. Açık ofisin olduğu şirketlerde bunları analiz etmek çok hızlı ve çok kolay. Şirketler bundan sonra bence daha paylaşımcı ve daha çok bu yönde adım atan şirketler olacak. Patron ya da yönetici kendini odasına hapsetmeyecek. Yöneticinin ortada olması, genç çalışanlar için de ciddi bir eğitim, bilgi-görgü artırma fırsatı yaratıyor. Bunu da hafife almamak lazım. Son olarak konuyla ilgili, pandeminin bize birçok şeyin uzaktan yapılabileceğini gösterdiğini ama sadece uzaktan yapılmaması gerektiğini işaret ettiğini söyleyebilirim. Etkileşim, akran öğrenmesi, birbirinden bir şeyler öğrenme hala çok önemli kavramlar.
Şantiye: Peki ilerisi için nasıl bir öngörünüz var?
Serter Karataban: Pandemi ile birlikte sosyolojik bir dönüşüm yaşandı, yaşanıyor. Çalışma alanları bunlardan bir tanesiydi... Ama gördük ki insanlar ofislerde çalışma hayatına devam etmek için bir arzu içindeler. Firmalar da ofislere dönüyor.
Şantiye: Mimari tasarımın dışında son dönemde sıklıkla gündeme gelen iklimlendirme, enerji verimliliği, yeşil dönüşüm, aydınlatma gibi konularla ilgili hassasiyetler arttı ve sıklıkla da yasal düzenlemeler yenileniyor... Bu kavramlar sizin için ne ifade ediyor?
Serter Karataban: Bir insanın çalışma konforunu doğrudan etkileyen şeyler bunlar; o yüzden kesinlikle ve kesinlikle bunlar tasarım sürecine dahil olmadan bir mekan tasarlamak yanlış olur. Bu unsurlar tasarımın önemli girdilerinden. Enerji verimliliği bizim için çok önem arz eden konulardan biri. Herhangi bir mevzuat veya zorlayıcı bir durum olmasa bile zaten toplumsal ve çevresel duyarlılıktan dolayı önem verilmesi gereken konular. Kendi davranışlarımızı ve çalışmalarımızı bu duruma göre disipline ediyoruz.
Mimari bir yapı nasıl zor ve iyi eskir, eskirken kullanıcısını nasıl yormaz, aynı zamanda inşası sırasında hem çevresel hem toplumsal açıdan maliyeti nasıl minimum düzeyde tutulur gibi konulara odaklanıyoruz. Bunlar, bir mekan kurgusunun yaratıcı sürecinde renk, doku veya görsel etkiden çok daha fazla kafa yorduğumuz konular oluyor.
“Müşteriler artık ‘bir Google ofisi istiyoruz’ gibi taleplerle gelmiyorlar...”
Şantiye: Tüketici taleplerinde tasarım veya verimlilikle ilgili bir değişim var mı?
Serter Karataban: Trendden bahsetmek çok zor. Çünkü bizle çalışmak isteyen müşterilerimiz genelde bilinçli ve hem yaptığı işi hem yaptığı işin nereye gideceğini bilen kişi ve kurumlar oluyor. Kendi işleriyle ilgili bir bilgilendirme metniyle ve somut sorunlarıyla geliyorlar. O sorunları analiz edip, bazen de farkında olmadıkları potansiyel veya mevcut bir sorunu masaya yatırıp, çözüm sunuyoruz. Birlikte bir mekan oluşturmaya gayret ediyoruz. Yani eskisi gibi “bir Google ofisi istiyoruz” gibi taleplerle gelmiyorlar.
Şantiye: Bugünlerde hangi projeler üzerine çalışıyorsunuz?
Serter Karataban: Lastik sektöründe Türkiye’nin lider kuruluşlarından birinin çalışma alanını yapıyoruz. Yine büyük bir finans şirketinin dönüşüm projesinin teslim aşamasındayız. Bir perakende devinin ofisleri de bugünkü projelerimizden biri. Bodrum’da konut ağırlıklı bazı projelerimiz yürüyor. İstanbul’da bir mobilya firmasının ofis ve showroomlarını yapıyoruz.
“Tasarım çok yalın durmalı ama arkasında sofistike bir çaba olduğu hissedilmeli...”
Şantiye: Biraz önceki cevabınızda “kitaplarda da yine sade ve süssüz duruşumuzu sürdüreceğiz” dediniz... Süs ne ifade ediyor sizin için?
Serter Karataban: Bir şeyi yalın halde bırakabilmek bilgi, beceri ve özgüven gerektirir. Bir şeyi süslemek yetersizlikten kaynaklanıyor. Dönemsel anlamdaki süslemeden bahsetmiyorum, kastettiğim “ayıp örtmek” için kullanılan süsler. Bu anlamda süsün tasarımı öldürdüğünü düşünüyorum. Mesela yaklaşık yirmi senedir Jean Nouvel’in tasarladığı bir masayı kullanıyorum. Dört ayağı ve bir tablası var. Ama etkileyici. Çok yalın durmalı ama arkasında sofistike bir çaba olduğu hissedilmeli. Mimari tasarım da böyle olmalı, bu çaba yoksa bu sefer yüzey süslenmeye başlanıyor. O süs döküldüğü zaman da “takke düştü kel göründü” durumu...
Şantiye: Şantiyelere gider misiniz; şantiye ne anlam ifade eder sizin için?
Serter Karataban: Projelerimin şantiyelerine gitmeyi çok severim. Sıklıkla da ziyaret ederim. Şantiyeden yetişme bir adamım. Okuldan bu yana, yani 1993 yılından itibaren şantiye tozu yutuyorum. Her hafta sonu çok büyük bir engel olmazsa iki üç şantiyeyi gezerim. Çok keyif aldığım ziyaretlerdir. Şantiyenin en önemli etkisi, çizdiğiniz şeyin pratik hayatta nasıl karşılık bulduğunu görme şansı vermesidir. Çok öğreticidir. Şantiye bilgi ve tecrübem olmasaydı muhtemelen tasarımda bu kadar etkin olamazdım.
“Matematik bilmeyen, geometri bilmeyen, kitap okumayan mimarlar yetişiyor. Belki hepsinden de tuhafı, bunların önemli olmadığını düşünen bir zümre mesleğe adım atıyor ve buna özendiriliyor...”
Şantiye: Türkiye’deki mimarlık ortamı ve inşaat sektörüyle ilgili yorumlarınız nelerdir?
Serter Karataban: Sektörün büyük oyuncuları, yani inşaat firmaları veya yapı malzemeciler mimarları domine etmediği takdirde, Türkiye’nin çok önemli bir mimari altyapısı olmasına rağmen mimarların başarı kazanacağına inanmıyorum. Gerek ekonomik sorunlar gerekse konfor alanından çıkamama gibi nedenlerle mimarlar etkinliklerini bence yeterince iyi gösteremiyorlar. Bir aradaymış gibi görünüyoruz ama niyeyse garip bir rekabet içindeyiz.
Mimarlık eğitimi de bence sorunlu ve çok yeterli değil. Uzun yıllar aktif olarak üniversitelerde proje yürütücülüğü yaptım; fakat üzülerek gördüm ki Türkiye’deki mimarlık eğitimi pratik hayattan çok uzaklaşmış durumda. Şantiyeden çıkmaması gereken mimarlık öğrencileri 25 günlük şantiye stajlarıyla mezun oluyorlar. Bu bence içler acısı bir durum. Hatta birkaç ciddi okul dışında çoğunda, bırakın şantiye veya saha bilgisini, çizim dahi yapamayan öğrenciler maalesef mimar olarak mezun oluyor. Devletin bu konularda ciddi anlamda bir yaptırımı olması lazım. Okullardan nitelikli mimar adayları çıkamıyor. Sahada karşılaşacağı sorunları çözebilme becerisine sahip değiller. Matematik bilmeyen, geometri bilmeyen, teknik resim bilmeyen, çizim yapmayı bilmeyen, üç boyutlu düşünme becerisinden yoksun ve kitap okumayan mimarlar yetişiyor. Belki hepsinden de tuhafı, bunların önemli olmadığını düşünen bir zümre mesleğe adım atıyor ve buna özendiriliyor. O yüzden şu anki durumdan ziyade gelecekle ilgili tahminlerim çok daha tedirgin edici geliyor bana.
BU İÇERİĞE, ŞANTİYE®NİN MART - NİSAN 2025 (410.) SAYISININ E-DERGİ VERSİYONUNDAN DA GÖZ ATABİLİRSİNİZ… LÜTFEN TIKLAYIN...
ŞANTİYE®
Daha iyi yapılar için...
7 Nisan 2025
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2025 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Artus, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Chryso, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Deutsche Messe, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hannover Fairs, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Molecor, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Samsung, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Viessmann, Wermut, Wilo, Winsa, XCMG, Xylem ve ZF'nin değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1800 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.