Youtube kanalımızda gerçekleştirdiğimiz ve sonrasında web sitemizin Şantiye TV sayfaları ile basılı dergimizin Mart-Nisan 2022 (392.) sayısında da yayınlayacağımız “10 SORUDA...” canlı yayın serimizin 10 Şubat 2022 Perşembe günkü konusu “10 Soruda Ekonominin ve İş Yapış Şekillerinin Tersyüz Olduğu Bir Ortamda Yapı Malzemeleri Üreticisi, Sanayicisi Ne Yapmalı, Ne Yapmamalı?..”; konuğu ise ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’dı. Aynı zamanda TÜRKONFED’in de başkanı olan (29 Mart 2022 tarihi itibariyle TÜSİAD Başkanlığına da seçilen) Turan karmaşık, pek öngörülemez, ülke ve dünya ekonomilerinin alt-üst olduğu bir ortamda yapı malzemesi üreticilerinin neler yapması gerektiği konusundaki önerilerini özetledi...
Bu Özel Röportajı Youtube kanalımızda ve web sitemizin Şantiye TV sayfalarında video formatında izleyebilir; yazılı halini ise Mart-Nisan 2022 (392.) sayımızın E-Dergi versiyonundan da okuyabilirsiniz.
1) Bir sanayici olarak ülkedeki ekonomik durumla ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Ne oluyor, nereye gidiyoruz?..
Ülkemiz son birkaç yıldır kur, enflasyon ve döviz sarmalında sorunlarını çözmeye çalışıyor. Tabii pandemiyle birlikte sorunlar daha da arttı ve kronik hale geldi. Ancak bugüne kadar denenen yöntemlerden bir sonuç elde edilemedi. Denenen yöntemlerle gelinen noktayı hep birlikte yaşıyoruz. Oysa hepimizin amacı ortak; ülkemizin refah düzeyini artırmak, çalışanlarımızı ve üretim gücümüzü korumak, daha nitelikli ve katma değerli, yüksek teknoloji ihracatıyla dünya ekonomisinden daha yüksek pay almak. Bunun için de üretim ekonomisi temelli, hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, demokratik reformları gerçekleştirmiş bir modele ihtiyacımız var.
Bir üretim ekonomisinde yaşıyoruz ve Türkiye ekonomisinin kalbi de sanayi. Katma değer, verimlilik ve ihracatın neredeyse tamamı sanayi kaynaklı. Bu sürecin sağlıklı işleyişi ve katma değer yaratması için de tek bir şart var; o da ekonomi ve iş dünyasındaki gelişmelerin öngörülebilir olması, belirsizliğin minimum seviyede tutulabilmesi. Aslında Türk iş dünyası olarak belirsizlik ortamında iş yapma yetkinliğimiz çok çok yüksek. Kriz yönetimi konusunda hem girişimcilerimiz hem de profesyonel kadromuz oldukça tecrübeli. Fakat öngörülemeyen ortamlarda üretim ekonomisi duruyor. Ücretler, girdi ve çıktı fiyatları, kredi faizlerindeki belirsizlikler, sanayicinin diğer kararlarını etkiliyor. Politika faizimiz yüzde 14 seviyelerinde olsa da reel piyasada yüzde 30 ila 35 oranlarında bir finansman faizi ile karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda da sanayici üretim kapasitesini yönetemiyor, yatırım yapamaz hale geliyor. Özellikle de yüksek kur, faiz ve enflasyon sarmalındayken üretim ekonomisinin devamı son derece zorlaşıyor.
2) Peki inşaat sektörü bu ekonomik koşullardan nasıl etkileniyor? Sektörde neler yaşanıyor, güncel gelişmeleri değerlendirebilir misiniz?
Bildiğiniz gibi Türkiye 2021 yılında konut satışlarında rekor kırdı. Bunu yabancılara söylediğimde bazen inanamıyorlar... “Bir buçuk milyon adet” diyorum; kaç yıllık olduğunu soruyorlar. Evet, bir yılda bir buçuk milyon adet konut satılmış Türkiye’de. Yaklaşık on yıldır benzer bir rakamda seyrediyor. Yani aslında inşaat sektörü hareketliydi. Ancak özellikle geçtiğimiz kasım ayından itibaren borçlanma faizlerinde ve inşaat maliyetlerinde ciddi bir artış söz konusu oldu. Tabii faiz oranları düşmediği sürece inşaat sektörü 2022 yılı boyunca da durumdan olumsuz etkilenecek gibi görünüyor. Türkiye’de psikolojik bir sınır vardır. Konut kredileri aylık yüzde 1’in üzerinde olursa satışlar durur. Fiyatlardaki artış nedeniyle ulaşılabilirlik giderek güçleşiyor. Bu da inşaat sektörünü olumsuz etkiliyor. Buna bir çözüm bulunması şart. Çünkü Türkiye’de ekonomiyi sürükleyen en önemli iki sektörden biri inşaat. Ve inşaat sektörü yaklaşık üç yüz farklı disiplini bünyesinde barındırıyor. İnşaat ve otomotiv sektörleri büyümezse ülke de büyüyemiyor. Bunlar haricinde elimizdeki bir tek ihracat kalıyor, ki o da her şirket için mümkün görünmüyor.
3) Yapı Malzemesi üreticileri, sanayicileri ve temsilcileri bu belirsiz, karmaşık durumdan nasıl etkileniyor?
2021 yılında inşaat malzemeleri sanayi üretim artışı 2020 yılına göre miktar bazında yüzde 19,6 olurken, cari fiyatlarla büyüme yüzde 19 olarak gerçekleşti. 22 alt sektörün tamamında üretim miktar bazında 2020 yılına göre yükseldi. [Mh1]Yapı malzemesi üreticileri 2021’i iyi geçirdi. 2022 yılından itibaren de 30 milyar dolara ulaşılması ve sanayi üretiminde yüzde 20 büyüme gerçekleşmesi bekleniyor. Ancak burada Rusya-Ukrayna savaşı da belirleyici rol oynayacak. Bu iki ülke, sektör için çok önemli pazarlar. Türkiye’nin 2021 yılında inşaat malzemeleri ihracatı Rusya’ya 524,1 milyon dolar, Ukrayna’ya 372,5 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Diğer taraftan iç satışlar yenileme pazarının desteğiyle önemli ölçüde genişledi. İnşaat malzemeleri sanayisi 2022 yılına bu yüksek performansla girmekle beraber, yeni yılın koşullarının birçok açıdan sektörü zorlayacağını öngörüyorum. 2022 yılında iç pazar inşaat işlerinde ve inşaat malzemesi satışlarında büyümenin yavaşlayacağını düşünüyorum. Sanayi üretimindeki büyüme de yavaşlayacak gibi görünüyor. Çünkü inşaat malzemesi sanayi üretimi 2021 yılında yüksek bir artış gösterdi; birçok alt sektörde de kapasite doldu. Hatta birçok üründe de teslimatlar zorlaştı. Ürün bulmakta zorluklar çekildi. Ama 2022 yılında inşaat malzemesi sanayisinin üretim artışının devam edeceğini, üretim artışlarının daha çok ihracat ağırlıklı olacağını öngörüyorum. Sanayi üretiminin de yüzde 5-6 civarında büyüyeceğini tahmin ediyorum. Ama az önce de vurguladığım gibi, yapı malzemesi üreticilerinin hepsinin ihracat yapma şansı yok. O anlamda ihracata dayalı büyüyen şirketlerin 2022’yi biraz daha rahat geçirebileceğini öngörüyorum.
Sektörde en çok enerji fiyatlarındaki belirsizlik rahatsızlık verici oluyor. Özellikle seramik, cam ve bazı yalıtım malzemeleri üreticileri gibi enerji girdisi yüksek olan şirketler için çok zor geçen bir dönemin içindeyiz. Ham madde fiyatları da keza öyle. Maliyetler sürekli artıyor. Ayrıca tedarik sorunu da var. Her istediğinizi her an bulamayabiliyorsunuz. Global anlamda da tedarik zinciri kırıldı.
Diğer bir sıkıntı da ÜFE ile TÜFE arasındaki yüzde 50 civarındaki farktan kaynaklanıyor. Türkiye’deki şirketler maliyetlerini satış fiyatlarına yansıtamıyor. Bu, sürdürülebilir bir durum değil. Finansman maliyetlerinin yüksekliği ve finansmana ulaşımın zorluğu da diğer sorunlar.
4) Siz önemli bir sanayici ve yapı malzemesi üreticisi olarak kendi işletmenizde ne tür tedbirler alıyor, ne tür stratejiler geliştiriyor ve izliyorsunuz?
Türkiye’de üretim yapan her şirketin mutlaka bir ihracat gelirinin olması gerektiğine inanıyorum. Özellikle hammadde girdi oranları yüksek olan şirketlerde hammadde dövize endeksli olduğundan şirketlerin cari açıklarını kontrol etmeleri gerekiyor. Yani döviz gideri varsa döviz gelirinin de olması şart. Onun için biz 2008’den bu yana ihracata yoğun bir efor sarf ediyoruz. ODE olarak 6 kıtada 75’in üzerinde ülkeye ihracat yapıyoruz. Son 2-3 yıldır da ciromuzun yaklaşık yüzde 40’ını ihracattan elde ediyoruz.
Sıradan bir şekilde ihracata odaklanmanın dışında global bir marka yaratmayı da hedefliyoruz. Yalıtım sektörünün yüzde 100 Türk sermayeli en büyük firmasıyız. Bu bilgi birikimimizle pandemi sürecinde fiziki olarak hiç toplantı yapmadan 6 ay içerisinde tüm ekiple 3 yıllık stratejik planlamamızı yaptık. Bunlardan bir tanesi de yurt dışında yatırımdı. Ayrıca yurt içinde üretmediğimiz, yalıtım pazarında büyük yeri olan bir ürünü de üretmeyi planlıyoruz.
Bir diğer konu, maliyet hesaplaması ve bütçe oluşturulması... Yani makro ekonomik göstergeleri dikkatle izliyoruz. Bunun dışında özellikle ücret, lojistik maliyetlerinde artış ve ham madde fiyatlarını da göz önünde bulunduruyoruz ve daha rekabetçi fiyatlar oluşturmaya çalışıyoruz.
ODE olarak bir özelliğimiz de krizlerde büyümemiz. Yani bu dönemde boş durmuyor, yatırım da yapıyoruz. Eskişehir’de, kauçuk köpüğünün farklı çeşitlerini üreteceğimiz bir tesis kuruyoruz. Şu anda makinelerin montajı yapılıyor. Devreye girdiğinde teknik yalıtımda Çin ile Almanya arasındaki en büyük üretici olacağız. Aynı zamanda fabrikamızın enerjisinin bir kısmını güneş enerji sistemiyle tedarik etmek için çatıya güneş enerji sistemleri kuruyoruz. Yani ihracat, verimlilik, maliyet düşürme çalışmaları ve yatırımlarımızla kriz sonrasına hazırlanıyoruz.
5) Yapı malzemesi üreticileri bu koşullarda sizce ne yapmalı? Nasıl bir strateji izlemeliler? İhracat kulağa hoş geliyor ama kolay bir şey değil tabii...
İhracat bir anda olacak bir iş değil. Meşakkatli ve uzun soluklu bir strateji ile ancak başarılabilir bir iş. Bugünden yarına, sadece niyetlenmek yetmez. Bir pazara girmek, bir kanala girmek, bir yapı markete girmek seneler alıyor. Biz 2008’de başladığımız çalışmalarımızın sonucunu ancak 2018 krizinde net olarak alabildik. Yani yapı malzemesi üreticilerinin ihracat yapma opsiyonları varsa kesinlikle ağırlık vermeleri gerekiyor.
Bu arada, yapı malzemelerinde yüzde 100 ihracata dönme şansı çok zor. Zaten doğru da değil. Yani ben yüzde 100 ihracat yapmayı düşünmem. Yatırımı ülkemize yapıyoruz, bu ülkeye de mal satmamız lazım. Ancak iç ve dış pazar dengesinin iyi kurulması şart. Bunu dengeleyen firmalar krizi daha rahat geçiriyorlar ama yüzde 100 içeriye çalışan ve ham madde girdisi de döviz olan firmalar zorlanıyor. İhracat pazarını çeşitlendirmek de esneklik anlamında başka bir avantaj sağlayabilir.
Ayrıca artık çok konvansiyonel ve herkesin rekabet ettiği basit ürünlerden ziyade daha katma değerli ve teknolojiyi kullanarak üretilen ürünlerin ihracatına yönelmemiz lazım.
Eğer firmaların ihracat şansları yoksa kesinlikle bir rekabet üstünlüğü sağlamak zorundalar. Bunun için de atılması gereken en önemli adım, kesinlikle dağıtım kanallarına yatırım yapmak. Özellikle Türk şirketlerinin markaya yatırım yapmaları lazım.
Bir diğer önemli nokta da insan kaynağı. Bu da yatırım yapılması gereken ve çok önemli bir fark yaratan bir alan. Tabii ki üretim ve verimlilik göz ardı edilmemeli ama dijitalizasyon gibi başka kriterler de var.
6) Dijitalizasyon dediniz... Konuyla ilgili işletmelere ve profesyonellere tavsiyeniz nedir?
Dijitalizasyon önem verdiğimiz konulardan biri... Pandemide genelde evlerden çalıştık. Üretim tesislerimizde bu tümüyle mümkün değildi ama satış, pazarlama, mali işler, ihracat, lojistik, planlama gibi departmanlarımızın işlerini doğrudan mobilize olarak çözebildik.
Avrupa Birliği’nin biri “Dijital Dönüşüm”, diğeri de “Yeşil Dönüşüm” olmak üzere odaklandığı iki önemli gündem maddesi var. Hatta geçen sene şahsen görüşme şansı bulduğum bir parlamenter, ikiz dönüşüm de denilen bu iki konudan kesinlikle vazgeçmeyeceklerinin altını çizmişti. Biz de firma olarak bu iki konuya odaklanıyoruz. Dijitalleşme şirketimizin daha verimli olmasına ve süreçlerimizin daha optimize edilmesine imkan sağlıyor. Zaten ancak bu esneklik ve bu çeviklikte olan şirketler büyüyebiliyor. Bu sisteme uyamayan şirketler de maalesef daralıyor, küçülüyorlar. O anlamda dijitalleşmeyi bir moda veya bir trend olarak değil, zorunluluk olarak görüyoruz. Tabii biz biraz daha ileri gidiyoruz ve üretim tesislerimizde robotları da sürece dahil ediyoruz. Standart, rutin işleri robotikleştiriyoruz. Çünkü insan kaynağı profili de değişiyor. Daha irdeleyen, sorgulayan, analiz eden, raporlardan sonuç çıkaran, bunlardan katma değer oluşturan, şirketin rekabet gücünü artıran insan kaynağı profiline doğru evriliyoruz. Bir iş yapılacaksa birincisi vizyon ve fikir lazım; ikincisi finansman, üçüncü olarak da insan kaynağı. ODE olarak bu 3 konuda da iddialıyız. İnsan kaynağına yatırım, teknolojiye yatırım ve Ar-Ge’ye yatırımdan hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz; bütçemizin büyük bir kısmını buralara yatırıyoruz.
7) Sürdürülebilirlik ve çevresel hassasiyetler de bir zorunluluk olmaya başladı... Ayrıca sizin de firma olarak altını çizdiğiniz ve yatırım yaptığınız bir alan, değil mi?
Sürdürülebilirlik ile ilgili faaliyetler eskiden kurumsal sosyal sorumluluk gibi algılanıyordu. Fakat sürdürülebilirlik bir kurumsal sosyal sorumluluk işi değildir. Dünyanın hali ortada, iklim krizini herkes hissediyor. Bu kapsamda daha az tüketilmeli, daha verimli olunmalı, az enerji sarf edilmeli, çevreye daha az karbon salınmalı. Tüm bunlar aslında bir taraftan firmaların rekabet gücünü de artıran unsular.
AB’nin Yeşil Mutabakatı bu anlamda önemlidir fakat Avrupa’nın da bunu sadece çevresel hassasiyetlerle yapmadığını da bilmek lazım. Yeşil Mutabakat onların büyüme stratejilerinin unsurlarından biri. Türkiye olarak ihracatımızın yüzde 50’sini Avrupa’ya yapıyoruz. Bu kapsamda, karbon salımı yüksek beş sektörü belirleyip, ithalat kısıtlamalarını gündeme alan AB Yeşil Mutabakatı Türk firmaları için bazı zorlayıcı süreçler içeriyor. Dolayısıyla bu standart ve normlara uyulamazsa gelecekte AB ülkelerinde var olabilme şansımızı yitireceğiz. Biz ODE olarak kendimizi geleceğe hazırlıyoruz. O anlamda karbon ayak izimizi çıkardık, sıfır atık belgesi aldık, ürünlerimizin yeşil sertifikasyon çalışmalarını yürütüyoruz. Çünkü bizim rakiplerimiz sadece Türkiye’deki üreticiler değil. Globaldeki oyuncuları da dikkate alıyoruz. O anlamda da kendimizi Avrupa Birliği’nin standartlarına, normlarına uydurarak bir Avrupa firması olarak konumlandırıyoruz.
8) Devlet kurumları ve yöneticilerinden, içinde bulunulan durumla alakalı talebiniz ne olur? Mesajınız nedir?
Özellikle imalat sanayinin ve ihracatçının önündeki bürokratik engellerin kaldırılması gerekiyor. Oyun oynarken kurallar değişmemeli. Türkiye’de maalesef çok fazla zikzaklar oluyor. İş dünyası ise bunları takip etmekten ana işine odaklanamıyor. Biliyorsunuz ben aynı zamanda TÜRKONFED’in de başkanıyım. Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99’u KOBİ. Bu nedenle önce küçüğü düşünmeliyiz. Çünkü krizlerde en çok KOBİ’ler etkileniyor. Ekonomide alınan kararların ekonomik nedenlerden daha ziyade siyasi olarak alındığı algısı çok yüksek. Bu durum ülke risk primi başta olmak üzere pek çok alanda olumsuzluklar yaratıyor. Çünkü güveni kaybettiğinizde riskiniz de artıyor. Bu güven kaybı yatırımların önünde büyük bir engel. Bu sorunları aşmalıyız ki asıl meselelere odaklanalım. Örneğin iklim değişikliğinin yarattığı sorunlar hem ülkemiz hem de dünya için esas beka sorunu. Enerjimizi bu tarafa kanalize etmemiz lazım. Türkiye’deki iş insanları o kadar çok makroekonomik terim biliyor ki... Gayri safi milli hasılayı öğreniyoruz, enflasyonu öğreniyoruz, işsizliğe bakıyoruz... Biz ekonomist miyiz iş insanı mıyız? Bunlar Avrupa’daki sanayicinin odaklandığı konular değildir. Büyük ihtimalle Euro/Dolar paritesini bile bilmezler. Ama Türkiye’de iş yapıyorsanız mutlaka makroekonomiyi bilmeniz, izlenen politikaları yakından takip etmeniz gerekiyor, ki stratejinizi ona göre belirleyebilin.
9) İhracata odaklanılması, verimliliğin önemsenmesi, dijitalizasyon, sürdürülebilirlik konularını vurguladınız... Başka önerileriniz olur mu?
Zorluklar, fırsatlar doğurur. Ancak krizlerin her şeyden önce öğretici olduğunun bilinmesi gerekir. Yani hiçbir şey yapılamıyorsa en azından öğretici taraflarına kafa yorulmalı. Mesela ODE olarak 2001’e kadar yüzde 100 öz kaynak ile büyümüştük, hiç kredi kullanmıyorduk. 2001’de şubat krizi ile beraber kurlar fırlayınca kredi ile tanıştık; çünkü yatırım yapıyorduk. O krizde, finansmanı netleştirilmemiş hiçbir projeye başlamamak gerektiğini öğrenmiştim. Şahsen aileden sanayici değilim, bu işleri göre göre, kendi dinamizmimle öğrendim. Bugün ise artık çok daha rahat planlama yapıyoruz. Yalnızca biz değil iş dünyasının tamamı artık krizler karşısında daha dayanıklı hale geldi. Çünkü bunları yaşayarak öğrendik. Her kriz bazı kötü yönetilen şirketleri ve başarısız profesyonelleri sistemin dışına atıyor. Diğer taraftan böyle dönemler iyi işleyen şirketler için de fırsattır. Çünkü herkes kendi evinin önünü temizler ve aksaklıkları düzeltmeye çalışır. Verimliliğe, müşteri memnuniyetine odaklanılır. Çünkü her şey yüzde 100 yolunda gidince bir rehavet söz konusu oluyor. Önemli olan, firmalara ve kişilere çeviklik, esneklik sunan bu kriz dönemlerinin iyi yönetilebilmesidir.
Çalışan memnuniyeti ve çalışan bağlılığı artırılmaya çalışılmalı. Paydaşlara değer yaratılmaya özen gösterilmeli. Yani şirketlerin başarısında katkısı olan herkesi dikkate almak zorundayız. Ve şirketlerin çevreye ve topluma da katkıda bulunması gerektiği unutulmamalı.
10) Son olarak içinde yer aldığınız yalıtım sektörü özelinde bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum; “Türkiye’nin hiç vakit kaybetmeden bir enerji verimliliği seferberliği yapması gerekiyor”. Son 10 yıldır ortalama 45 milyar dolarlık enerji ithal eden bir ülkeyiz. İhtiyacımızın yüzde 75’ini ithal ediyoruz. Özellikle bu yıl enerji fiyatlarında çok ciddi artışlar var. Normalde şu anda ülkemizde 365 gün boyunca yalıtım firmalarının çalışması lazımdı. Avrupa’yla kıyaslandığından beşte bir daha az yalıtım malzemesi tükettiğimiz görülüyor. Ekonomimiz onlardan daha mı iyi ki enerjiyi bu kadar savurgan harcıyoruz... Dolayısıyla bu konuda yapacak çok şeyimiz olduğuna ve yalıtım sektörünün önünün açık olduğuna inanıyorum.
Bu Özel Röportajı Youtube kanalımızda ve web sitemizin Şantiye TV sayfalarında video formatında izleyebilir; yazılı halini ise Mart-Nisan 2022 (392.) sayımızın E-Dergi versiyonundan da okuyabilirsiniz.
29 Mart 2022
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.