Geniş bir yelpazede hizmet vermekle birlikte son yıllarda özellikle sağlık yapıları alanında uzmanlaşan ve kayda değer projelere imza atan ZOOM TPU’nun Kurucu Ortağı Mimar Levent Çırpıcı ile sağlık tesislerinin ülkemizdeki evrimini, söz konusu projelerde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, Acıbadem, Memorial ve Medicana gibi ülkenin en önemli sağlık kurumlarının yapılarını tasarlayan ZOOM TPU’nun güncel projelerini ve bir mimarlık ofisinde “ortaklığın” uzun yıllar nasıl yürütülebileceği üzerine konuştuk... Yapı tasarlamanın ve inşa etmenin bir “kültür üretimi” olduğunun altını çizen Çırpıcı, bir binanın kısa sürede, alelacele yapılmaması gerektiğini vurguluyor ve “Maalesef ülkemizin piyasa şartlarında bir aymazlık var. Bunun en baştaki nedeni ise ‘Türkiye’nin, talep etmeyenlerin cenneti’ olması... İyiye, kaliteliye, sağlıklıya talep yok” diyor.
Şantiye: Farklı projelere imza atmış olmakla birlikte özellikle sağlık tesisleri konusunda oldukça uzmanlaşmış bir ofissiniz... Süreç nasıl başladı ve gelişti?
Levent Çırpıcı: Ben Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunuyum. Mimarlık eğitimi almam biraz tesadüflerle oldu. Puanım biraz az veya fazla olsa fizikçi, pilot veya doktor da olabilirdim. Okul döneminde başlayan çalışma hayatım rahmetli hocamız Utarit İzgi, Garanti Koza ve Hasan Mingü’nün ofislerinde devam etti. Başlangıcı iyi yaptığımdan ve öğrencilik yıllarında da doğrudan mesleğin bazı pratiklerini icra etme şansı yakalayabildiğimden süreç biraz hızlı ilerledi. Okul bittiğinde zaten birçok yaşıtıma göre daha fazla yol almıştım. Gerçi okulun ilk yıllarında mimarlık biraz gözümü korkutmuştu; babam askerdi, ailede mimar kimse yoktu. Arkadaşlarımın ise çoğunun ailesinde mimarlar olduğundan, mesleğe aşinaydılar. Yapabilir miyim diye düşünürken işin içine girdikçe ve sorumluluklarını idrak etmeye başladıkça mesleği sevmeye başladım. Mimarlık gerçekten sorumluluğu yüksek bir meslek. Bu sorumluluğu anladığım andan itibaren ciddi bir öğrenme merakı başladı. Şantiye ve proje süreçleri, yani her şeyi anlamaya çalışıyordum. Ortağım İç Mimar Atilla Kuzu ile de o dönemlerde tanıştık. Aynı ofiste çalışıyorduk. İyi bir arkadaşlığın ardından 1994 yılında ZOOM TPU’yu kurmaya karar verdik ve bugüne kadar geldik. İlk başlarda genelde iç mimari projeleri yaptık.
"Derdimiz sadece proje tasarlamak değil, mesleğin entelektüeli olma yolunda ilerlemekti..."
Derdimiz sadece mimar olmak, proje tasarlamak, tasarım yapmak değil, mesleğin entelektüeli olma yolunda ilerlemekti. Sadece tasarla-uygula ve işverenle ilişkileri yönetmekten ziyade farklı arayışlarımız söz konusuydu. Yaptığımız işlerde tabii ülkenin ekonomik yapısı da belirleyiciydi. 90’lı yıllarda vatandaş, arsa ve binalarını satıp, mağaza, tekstil imalatı gibi yatırımlara yönelmişti. Tekstilin perakende ayağı oldukça hareketlenmişti. Ardından AVM’ler, kültür merkezleri, sinemalar, konferans salonları geldi. Sonra da rezidans patlaması oldu. En son, 2004 gibi de hükümet politikalarıyla sağlık sektöründe ciddi bir ivmelenme yaşandı. Zaman içinde de sigortacılık düzenlemeleri, ekonomik destek ve teşviklerle sağlık alanındaki açılım hız kazandı. Özel hastanelerin sayısı artmaya başladı. Bu süreçte biz de özellikle Acıbadem Grubu’nun bazı projelerine dahil olduk. Acıbadem Grubu’ndan çok şey öğrendiğimizi söyleyebilirim. Sonraki yıllarda Memorial, Florance gibi diğer büyük sağlık kurumlarıyla da çalıştık ve çok sayıda sağlık tesisi ve hastaneye imza attık. Uzmanlaşmanın çok zor olduğu bu alanı çok sevdik.
Sağlık sektörünün zor ve çileli bir dal olduğunu da belirtmem lazım. Konsepti olan, bir hikayeye sahip, kopyalanmamış işlere imza atmaya çalışıyoruz. Edindiğimiz tecrübe ve bilgi, zaman içinde bizlere farklı bir özgürlük de verdi. Sıradan olmaktan çıkarttı. Hastaneler yaparken kök hücreden veya bir kas hücresinin formundan yola çıkarak özgün tasarımlar yaptık. Bunların üzerinde yoğunlaştıktan sonra son 10 yıldır da kanıtlar üzerinden ilerlemeye çaba gösteriyoruz. Kanıta dayalı tasarım; yani estetik olan şeylerin karşılığının olması... Kullanılan renkler, açılar, köşeler, seçilen tablolar, aydınlatma senaryoları, hatta asansörlere kadar birçok unsur araştırmacıların yaptığı kanıtlar üzerinden seçiliyor. Ülkemizde sektör bu ayrımın çok farkında değil ama anlattığımızda o deneyimden yararlanmak isteyen bir kesim de var.
Şantiye: İlk başlarda iç mimari projelerinizin ağırlıkta olduğunu söylediniz... Bugünlerde de aynı mı ve halen hangi projeleri yürütüyorsunuz?
Levent Çırpıcı: Evet ilk dönemlerimizde iç mimari hizmetlerimiz ağırlıklıydı ama şimdilerde iç mimarlıkla birlikte mimarlık ve aslında komple bir tasarım ofisi olarak hizmet veriyoruz. Mimarlık işlerimiz günden güne artıyor. Çünkü eskiden insanlar mimara projeyi yaptırıp ardından iç mimarla çalışıyorlardı. Bu bir yöntemdir ama görülüyor ki iç mimari, genel mimariyle birlikte tasarlandığından daha az enerji harcanıyor, daha hızlı hareket ediliyor, daha az zaiyat oluyor ve daha tatmin edici işler ortaya çıkıyor.
Şu anda yeni bitenleri saymazsak 7 hastane projemiz devam ediyor. Bir de her an kontrat imzalanacaklar var. Medipol Üniversitesi’nin Ankara’daki Diş Hekimliği Fakültesi’ni bitirdik. Ayrıca bugünlerde kültür mirası üzerine çalışıyoruz. Bir Avrupa Birliği projesi kapsamında, çok geniş ve ayrıntılı bir Demre Alan Yönetimi Önerisi hazırladık. Sinop Cezaevi renovasyonunda tasarımcı olarak yer alıyoruz. Bir de Türkiye’de ilk defa kurulan Arkeoloji Enstitüsü yapısı ve laboratuvarının restorasyon çalışmalarına dahil olduk. Bu konuda bir model üretiyoruz aslında. Genelde klasik alan yönetimi süreçlerinden edindiğimiz bilgilerle yeni açılımları deneyimlemeye davet eden projeler üzerindeyiz.
"Devlet politikalarındaki değişiklikler hastane yapılarını ve projelerini de değiştirir..."
Şantiye: Hastane projeleriyle ilgilenmeye başladığınız 2000’li yılların başlarından bugüne teknolojide, mal sahibinin veya tüketicinin taleplerinde ne gibi değişiklikler oldu? Bir de tabi yangın güvenliğinden akustiğe kadar yönetmeliklerde birçok şey değişti... Özetleyebilir misiniz, neler oldu, neler değişti ve değişiyor?..
Levent Çırpıcı: Tabii o yıllarda bir uzman ekip yoktu; bilenlerin de ne kadar bildiği tartışmalıydı. Fakat Acıbadem Grubu o yıllarda ciddi bir atak yapmıştı. Biz de onlardan çok şey öğrendik. Onların da denediği, tecrübe ettiği yıllar olmasına rağmen bu süreç çok çabuk geçti. Üst üste binen tecrübeler hızlı bir ilerleme sağlarken üniversitelerdeki araştırmaların artması da herkesin bilgi düzeyini yükseltti. Şimdilerde artık hem devlet kurumlarında hem özel hastanelerde akustikten yangın güvenliği, aydınlatma ve iklimlendirmeye kadar beklentiler yükseldi ve yasal zorunluluklar arttı. O zamanlar da kurallar vardı ama bu kadar yüksek değildi. Söz konusu dayatmaların vatandaşa ve işletme sahibine getirileri oldukça yüksek olduğundan çok faydalı buluyorum. Bazı sertifikalara sahip olup, yatırımın değerini yükseltmek için veya kredi aldığı finans kuruluşlarının dayatmasıyla bu konulara önem veren yatırımcılar da var. Bu da binalardaki hem akustik hem enerji tüketimi hem de konfor şartlarının yükselmesine neden oluyor. Ayrıca projelere aydınlatma tasarımcıları, akustik danışmanlar, biyomedikal danışmanlar gibi uzmanlar dahil olmaya başladı. Bunların hiçbiri yoktu ya da yeterli seviyede değildi. Dolayısıyla başlangıçtan çok farklı bir noktaya doğru gidiyor. Edinilen tecrübe de çok işe yarıyor ve atıl olabilecek yatırımların veya taleplerin hayata geçmesinin önünü alabiliyoruz. Mesela yatırımcının birçok talebini, ofis olarak edindiğimiz tecrübeler dolayısıyla farklı kanallara yönlendirebiliyoruz. Olmayacak bir lokasyona yapımı düşünülen 300 yataklı bir hastane için ısrarlı tavsiyelerde, uyarılarda bulunabiliyoruz. Çünkü dediğim gibi ciddi tecrübe ediniyor ve bunu paylaşıyoruz. Hayat, şartlar değişiyor. Örneğin artık hastanelerde diyaliz merkezleri kalmadı. Ya da 2000’li yıllarda devlet tüp bebek desteği vermediğinden hastanelerde böyle bölümler olmuyordu ama şimdi tüp bebek merkezleri oldukça hacimli olarak yer alıyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda devlet politikalarındaki değişiklikler hastane yapılarını-projelerini de değiştirir.
Şantiye: Kanuni düzenlemelerde sizi rahatsız eden unsurlar var mı?
Levent Çırpıcı: Sık sık değişmeleri zaten başlıca problem. Ama buna alıştık artık. Zaten yasal düzenleme süreçlerinde özel hastanelerin katkıları oluyor. Pandemi döneminde, pandemiden önceki kriterlere uyarak kompleksini düzenlemiş hiçbir tesiste problem yaşanmadı. Çok ilginçtir. Hatta pandemide açtığımız birkaç tesis var; onların birine, pandeminin ortalarında, ne durumda olduklarını sorduğumda, “pandemiye yüzde 100 uygun bir hastane ancak böyle yapılır” cevabını almıştım. Zaten mevcut yasalara ve normlara uyarak yapılan bir yapıda inanın hiçbir problem olmuyor. Ama bir tanesinden feragat edildiğinde, bulaş seviyesi hemen patlıyor. Bir kapı, bir aralık, testleri düzgün yapılmamış bir mekanik havalandırma unsuru, yani zincirden bir halka zayıfladığı an, yüzde 1 bulaş seviyesi olan sağlık tesisinde hemen 6’da bire düşebiliyor. Yani mevcut mevzuata uymak sorunların çok büyük kısmını çözüyor. Sık yapılan değişikliklere de, söylediğim gibi alıştık artık.
"Asıl sorun bu büyük binaların çok hızlı yapılmaları. İnşa etmenin önemli bir unsuru vardır, o da hızın kontrollü olmasıdır. Dünyanın en ağır işidir inşa etmek. Koskoca bir hastane, nakit akışı ne kadar iyi olursa olsun, yatırımcı ne kadar agresif olursa olsun 2 yılda bitirilemez. Ama Türkiye’de böyle. Almanya’da 7 yılda yapılan bina bizde 2 yılda tamamlanıyor. Alman aptal mı?.. Pek sanmam..."
Şantiye: Kamu hastanelerini de gözlemliyorsunuzdur... Onlardaki genel sıkıntılar sizce neler? Önerileriniz neler olabilir?
Levent Çırpıcı: Türkiye’nin birçok alanındaki problemdir “Ben yaptım oldu”. Fakat Kuran’da geçer ya “Bilenle bilmeyen bir olur mu”... Bilen birinin yapması başka bir şey, bilmeyen birinin yapması bambaşka bir şeydir. Son dönemde inşa edilen büyük hastanelerin bazılarında, bazı malzemelerin, bazı detayların seçimlerinin yönetimin beğenileriyle kararlaştırıldığına şahit oldum. Dış cephe malzemesine, bir yönetim kurulu üyesinin o malzemeye olan tutkusuyla karar verilemez. Ama bence asıl sorun bu büyük binaların çok hızlı yapılmaları. İnşa etmenin önemli bir unsuru vardır, o da hızın kontrollü olmasıdır. Dünyanın en ağır işidir inşa etmek. Koskoca bir hastane, nakit akışı ne kadar iyi olursa olsun, yatırımcı ne kadar agresif olursa olsun 2 yılda bitirilemez. Ama Türkiye’de böyle. Almanya’da 7 yılda yapılan bina bizde 2 yılda tamamlanıyor. Alman aptal mı?.. Pek sanmam. Çünkü daha işe başlamadan teknik ayrıntılar bir tarafa, sosyolojisinden ekonomisine, yapının çevreye etkisinden insan psikolojisine kadar birçok faktörü değerlendiriyor. Bina, yapı sadece beton, demir, çelik yığını değildir. Çabuk yapılan her şey ileride sorun çıkarır.
"Maalesef şu anda piyasa şartlarında bir aymazlık var. Bunun bir sürü nedeni mevcut. En başta 'Türkiye, talep etmeyenlerin cenneti'. İyiye, kaliteliye, sağlıklıya talep yok..."
Şantiye: Türkiye’de mimarlık ortamıyla ilgili gözlemleriniz neler? Ve nitelik anlamında yapılarımızın durumunu nasıl görüyorsunuz?
Levent Çırpıcı: Mimarlık, öğrendikçe özgürleşen bir meslek. Ama vicdanen özgürleşemiyor; aksine vicdanınıza kelepçe takılıyor. Biz biraz daha laubali veya genel yatırımcı portföyüne uygun bir ofis olarak hareket etsek çok daha fazla iş almak işten değil. Çünkü, iş yapma modeli az gelişmiş ülkelerde ve Türkiye’de bir. Yani “iyi yapanlar” var; bunlar sayıca az. Bir de büyük bir çoğunluk var. Büyük çoğunluk sadece ucuz olduğu, hızlı yaptığı, kontrolsüz risk alabildiği için varlığını sürdürebiliyor. Bir de bizim gibiler var. Bunlar da bir iş ne kadar sürede yapılacaksa o kadar sürede yapmaya çalışıyor, o coğrafyadaki bağlamsal kurgu neyse ona uygun yapmak istiyorlar. Söz konusu mimarlar da biliyorlar ki, bu bir kültür üretimi. İnşa edilen bir bina 100 yıl orada kalıyor. Belki de hep kalacak. Dolayısıyla bina 5 dakikada yapılmaz. Ama maalesef şu anda piyasa şartlarında bir aymazlık var. Bunun bir sürü nedeni mevcut. En başta “Türkiye, talep etmeyenlerin cenneti”. İyiye, kaliteliye, sağlıklıya talep yok. Diğer taraftan ücret konusu çok tartışmalı. Bir standart maalesef yok. Özellikle konut projelerinde mimari tasarım ücretleri rekabetten dolayı alabildiğine düşük. Fiyat verdiğimiz yatırımcı, bizim statik betonarme bütçemizin fiyatına bütün ruhsat projelerini yaptırdığını söyleyebiliyor. Nasıl olabilir böyle bir şey, çözemiyoruz. Dolayısıyla bu anlamda da mimarlık ortamı sıkıntılı. Çok çok iyi mimarlarımız var. Yurtdışında kendini sınamış arkadaşlarımız, üstatlarımız var. Ama Türkiye’de hak ettiği karşılıkları alma konusu maalesef kanayan bir yara.
Nitelikli yapılar ülkemizde tabii ki var fakat hem sayıları az hem de büyük kentlere sıkışmış durumdalar. Asıl sorun şu ki, sağlık Türkiye’de neredeyse, eğitim neredeyse, basın neredeyse, mimarlıkta da orada... Yani vasat...
"Sorunlarımızı da hep konuştuk, hiç üstüne yatmadık... Ayrıca Marks’ın 'İşler yolundaysa ilerleme durmuştur' lafını severiz...Sorun biterse asıl sorun başlamış demektir..."
Şantiye: Uzun yıllardır ortaklık yürütüyorsunuz... Mimarlıkta sizce nedir ortaklığı uzun yıllar sürdürebilmenin incelikleri, sırları?
Levent Çırpıcı: Mimarlığı sadece inşa etme değil, üzerinde konuşulması gereken bir şey olarak görüyoruz. Atilla ile yıllara varan bir dostluğumuz vardır ve çok konuşuruz. Hem konuşur hem dinleriz. Biz sorunlarımızı da hep konuştuk, hiç üstüne yatmadık.
Ayrıca biz iş yapmaktan, üretmekten, ekonomik yükselişimizi ıskalamış adamlarız. Çok üreterek ve hırpalanarak var olmaya çalışan insanlarız. Mimarlık aslında iyi, konfor şartlarında yapılabilecek bir meslek de değildir. Dolayısıyla zorlukların hepsi ile her aşamada beraber mücadele edince farklı bir arkadaşlık doğuyor. Marks’ın “İşler yolundaysa ilerleme durmuştur” lafını severiz. Bizim işlerimiz de aslına hiç yolunda olmadı. Hep problemlerin içindeydik. Fakat en büyük motivasyonumuz o sözlerdir. Her zaman bir sorun vardır. Ülkede sorun vardır, sağlık sisteminde sorun vardır. Sorun biterse asıl sorun başlamış demektir.
Biz diğer ortaklıklar gibi maddi getirilere odaklanmış bir ortaklık yürütmüyoruz, arkadaşız, kardeş gibiyiz zaten. İkimiz de çok meraklıyızdır... Kitap, kalem, yeni programlar öğrenmek, çizmek ortak meraklarımızdan bazıları... Diğer taraftan çok farklı karakterlere sahip olduğumuzu da söylemem gerek. Atilla çok sakin ve sükunetini koruyan bir yapıdadır; bense çok daha heyecanlı ve kolay alevlenen bir yapıdayım. Dengeliyoruz herhalde birbirimizi...
"Batı şu anda şehirleri nasıl sessizleştirebileceğine kafa yoruyor. Bizim artık ses yalıtımı, akustik, deprem güvenliği ve yangın önlemleri gibi konuları çözüp, bunlardan uzaklaşmamız lazım. Binaların ve odaların değil, şehirlerin sessizleştirilmesi gündemdeyken hala odalar arası yalıtımı konuşmak çok çağdışı..."
Şantiye: İnşaat sektörü hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Levent Çırpıcı: Türkiye, inşaatlara nasıl başlanacağını ve nasıl yapılacağını öğrenmiş bir ülke. Bunu kimse yadsıyamaz. Ama bir “sektörden” bahsedilebilir mi, ondan emin değilim. Çünkü her şey karman çorman. Aktörler, pozisyonlar belirsiz. Özellikle yatırımcı ile müteahhit karışmış durumda. Yapan da, değer veren de, ölçen de, satan da aynı kurum olduğu zaman bir birikim sağlanamıyor. Kapalı bir kutu gibi, kimse ne olduğunu bilmiyor. Dolayısıyla müteahhit kim, tartışmalı bir konu. Devlete iş yapan müteahhitlik kurumu ise başka sorunların içinde. Hakkıyla ihale alıp düzgün iş yapmak, pek kimse kusura bakmasın ama bu mali şartlarda pek mümkün değil. Çünkü devlet 100 liralık işle ihale açıyor, sonra o oran üzerinden yüzde 55 indirmek ne demek oluyor, nasıl becerilebiliyor? Anlamak mümkün değil.
Diğer taraftan betonun bile düzgün dökülmediğine hala şahit olabiliyoruz. Dolayısıyla sektörden bahsetmek doğru değil bence; bir kaos hakim. Hem yatırımcı hem müteahhit olunmaz; olmaması lazım. İnşaata odaklanılamıyor ki, inşaatı yapmak ile ona odaklanmak ayrı şeylerdir.
Fakat belli konularda da hakkını vermek lazım. Mesela Türkiye cephe konusunda çok ileri gitti. Ama mesela beton konusunda aynı şeyi söyleyemem. Beton kalfası, ustası, Anadolu’da patates ekip sezonluk buraya gelen adamlar. Beton konusunda Almanya’daki okullar gibi okullardan mezun profesyonellerimiz yok. Mühendisler sıkıysa, işin başındaysa, numuneler laboratuvara gidiyorsa iyi. Ama bu kaç şantiyede böyle?
"Yıkarak inşa etmek de başka bir sorunumuz..."
Türkiye’de artık deprem ve şehircilik konularında biraz daha hassas olunursa, meralar katledilmezse, lüzumsuz yüzbinlerce bina yapılmazsa, nüfusu 600 bini geçmeyen şehirler yaratılıp nüfus ülkeye homojen bir şekilde yayılırsa sıra Avrupa’nın konuştuğu şeylere gelecek. Batı şu anda şehirleri nasıl sessizleştirebileceğine kafa yoruyor. Bizim artık ses yalıtımı, akustik, deprem güvenliği ve yangın önlemleri gibi konuları çözüp, bunlardan uzaklaşmamız lazım. Binaların ve odaların değil, şehirlerin sessizleştirilmesi gündemdeyken hala odalar arası yalıtımı konuşmak çok çağdışı. Aydınlatma da öyle. Ciddi bir aydınlatma kirliliği var ülkemizde. Küresel ısınmanın en büyük etkenlerinden biri aydınlatma. Önüne gelen yere aydınlatma direkleri dikiliyor. Artık sensörlü sistemler çok gelişti, bu sistemlerin projelere dahil edilip aydınlatma kirliliğinden de kurtulunması lazım.
Sorunlar sürekli değişiyor. Bugünlerde sektörün bir sorunu da malzeme bulunamaması. Stok yok. İstenilen malzeme ancak 4 ay sonra temin edilebiliyor. Ürüne göre tasarım yapmak gerekiyor. Mesela mermer yapacağız ama dört ay sonraya gün veriyorlar, bu sefer seramiğe karar kılıyoruz, o da 6 ay sonra diyor.
O kadar çok yapı stoğumuz var ki, yıkmadan birçoğunu biraz düzelterek kullanıma açabilecekken hala yıkarak inşa etmek de başka bir sorunumuz. Her sorun bir önceki çözümden kaynaklanıyor.
ZOOM TPU'NUN PROJELERİNDEN BAZILARI
MEDICANA KIZILTOPRAK
Medicana Grubu ile çalışılan ilk proje olma özelliği taşıyan Medicana Kızıltoprak Hastanesi, 65 yatak kapasitesi ile İstanbul’un Kadıköy ilçesinde 14.104 m² inşaat alanı üzerine kurulmuş. Fenerbahçe, Bağdat Caddesi, köprü ve sahil bağlantı yollarının kesiştiği, hem yerleşim hem de iş dünyası ve sosyal yaşam merkezlerinin iç içe olduğu bir lokasyonda yer alıyor.
Yapının tasarım sürecine cephe ile başlanmış; dolu ve boş cephe ilişkilerine göre lineer kompozit parçalarla düşey etki güçlendirilmiş, boyalı cam yüzeyler ile derinlik artırılmış.
Yapının merkezindeki ışıklık sayesinde katlar arasında görsel ilişki kurulmuş; peyzaj elemanlarıyla da desteklenerek hem gün ışığından hem de yeşil alan konseptinden yararlanılması sağlanmış. Doğal ışıktan mümkün olduğunca yararlanılan yapı için aydınlatma seçimleri de doğal ışığı destekler nitelikte kullanılmış.
Lobi girişinden itibaren, yapının fütüristik ve organik tasarım özellikleri öne çıkıyor. Özellikle lobi bankosunun lobi merdivenleri ile olan ilişkisi ve tavanda kullanılan parametrik lineer dalga formları, yapının genelinde ortak bir dilde ilerleyen konseptin ilk ipuçları.
Poliklinik bekleme alanlarındaki banko ve oturma elemanları, yapının tamamı ile organik bağ kuracak şekilde kurgulanmış. Mekanları birbirine bağlayan poliklinik ve hasta koridorları gibi alanlar sadelikle mahalleri birbirine bağlıyor. Hasta odaları ise, yatak başı ile depolama alanları bir arada olacak şekilde tasarlanmış; bu yönüyle ZOOM/TPU’nun organik form anlayışlarını destekler nitelikte mekanlara dönüşmüş.
Yapının tamamı, salt olarak fonksiyonların ya da mobilyaların yerleşiminden ziyade, bunların yapıyla bütünleşmesi esasına uygun olacak şekilde tasarlanmış.
DORUK HASTANESİ BURSA
Doruk Hastanesi'nin, sağlık sektördeki gelişmelere paralel olarak, yenilikçi ve rekabetçi bir yapıyla hizmet vermesine olanak sağlayacak şekilde yeniden tasarlanması amaçlanmış. İşveren talebi doğrultusunda, günümüzün yenilikçi, teknolojik yaklaşımları, hasta memnuniyetini esas alacak şekilde, aydınlık seviyelerinden başlayıp hasta odaları gibi tüm mekanları aynı tasarımsal mimari öğelerle bir araya getirilmesi sağlanmış.
Konsept tasarımları ile benzerlerine göre entelektüel ve kanıta dayalı tasarım kurallarının birlikte ele alınarak davetkar bir durum yaratabilmek için proje konsepte uygun, ekonomik optimizasyonla değerlendirilerek detaylandırılmış. Detaylar, malzemeler ve işçiliklerin içerikleri ve özellikleri belirlenmiş. Üç boyutlu üretim teknikleri ile organik ve parametrik form arayışlarıyla projenin uygulamasının gerçekleştirilmesi planlanmış.
Proje kapsamında doktor, hasta, çalışanlar ve mekânın teknolojiyi kapsayıcı bir sadelikle bütünlük kazanması sağlanması, endüstriyel üretim tekniklerini zorlamak ve geliştirmek, yenilikçi, sürdürülebilir materyallerin denenmesi, planlama ve fonksiyon şeması anlamında doktor, hemşire, hasta bakıcı, hasta ve hasta yakını olmak üzere mekânsal kullanım yönünü fonksiyonel ve davetkar bir his bırakacak şekilde geliştirmek amaçlanmış. Zemin kat, birinci kat ve bodrum katlarını birbirine bağlayan galeri boşluğu sayesinde mekanların birbirini görmesi, birbiriyle iletişim kurabilir hale gelmesi, farklı yüksekliklerin sergilenmesine olanak sağlayacak. Lobide ise bütüncül bir dil oluşturulması amaçlanmış. Kolonlar akrilik materyallerle kaplanarak tavan yüzeylerini oluşturup aynı zamanda aydınlatmalar bunların içerisinde çözülüyor olacak. Lobi alanına bağlı bir noktadan kafeteryayla geçilmesi sağlanmış. Ayrıca asansör holü, galeri boşluğundan alt polikliniklerle iletişim kurmayı sağlayacak şekilde organize edilirken, tümüyle iletişime dahil edilmiş. Farklı materyallerin, renklerin birlikte kullanılması, mekân içerisindeki dengeyi bozmuyor.
Girişten itibaren hastayı kavrayan, içinde bulunduğu endişeden uzaklaştırıcı bir yapıdan daha çok, iyileştirici, yatıştırıcı, güven veren, konforlu ve detaylı olarak her mekâna yayılan, yeni olmaktan çok daha fazlasını vadeden bir yapı bütünlüğü oluşturulması planlanmış. Hem işletmeciyi hem rakiplerini kendi kapasitelerini zorlayarak tasarım sonrası hizmet kalitesinin de artması ile bunun kazanca dönüşmesi ve iyileştirici tasarımın verilerinin öneminin vurgulanması amaçlanmış.
ÖZEL AKDENİZ HASTANESİ
Hastane yönetiminin sahip olduğu ruhsat ve imar durumunun az olması, Manavgat Çayı’nın taşma havzası içinde olması risklerine yönelik, hastanede çok sayıda birimin bulunması gözetilerek tasarım kriterlerinin belirlenmesi ve yabancı hasta potansiyelinin yüksek olması da gözetilerek yenileme tasarımı planlanmış.
Yapı her ayrıntısı ile strüktürel ve diğer disiplinlerin verilerinin çıktılarını gizlemeksizin, iklim verilerine karşı alınacak önlemlerle açılış sonrasında da enerji israfı, bakım ve işletme verilerinin üst düzeyde korunarak detaylandırılması ile nitelikli yapı haline getirilmeye çalışılmış. Hastane'nin mimari ve iç mimari medikal planlaması, bütün elektrik, mekanik, yangın projeleri yönettiği tüm projelendirme aşamaları ZOOM TPU tarafından yapılmış. Doğayla iç içe bir alan, bitki örtüsü ve Manavgat Çayı'nın çevresindeki yeşilden hiç kopmamaya çalışılmış. Yapı Akdeniz etkisine sahip üç katlı bir yapı ve teras alanları, tüm cepheler mümkün olduğunca döşemeden döşemeye cam kaplanmış ve gün ışığı da maksimum seviyede alacak şekilde organize edilmiş. Ancak aynı zamanda aşırı sıcak ve güneşli bir alan olduğu içinde cephelerde güneş kesiciler ve panjurlar da kullanılarak güneş kontrolünü sağlamak açısından dışarıda olan doğa, mekânın içine taşınmış. Geleneksel inşaat yöntemleri kullanılarak betonarme yapı sürdürülebilir nitelikle inşa ve uygulama teknikleri ile uzun ömürlü bir yapı olarak tasarlanmış. Aynı zamanda yapının yüzeyleri beyaza boyanarak ısınmayla ilgili yapının daha da korunur olması sağlanmış. Lobilerde banko alanı oldukça önem arz ettiğinden mekanın görünür, çekici olması ve oradaki irtibatın kesintisiz olması sağlanmış. Hayat ağacı üzerine kurulu organik tasarım anlayışı ile ağaçların yaşamın bir parçası olduğu hatırlatılmış, tematik olarak bu anlayış mekân içerisine taşınmış. Ayrıca iki ayrı lobi ile yabancı ve yerli olmak üzere iki hasta girişi tasarlanmış.
7 Ekim 2022
Türkiye'nin en ESKİ ve en çok ZİYARET EDİLEN şantiyesi: ŞANTİYE®...
İnşaata dair "KAYDADEĞER" ne varsa... 1988'den bu yana...
Şantiye®nin ürettiği, derlediği ve yayınladığı içeriklerde öncelik “KAMUSAL YARAR”dır...
Ve yayınlanan içeriğin “ÖZEL” olmasına özen gösterilir...
BASILI DERGİ + E-DERGİ + SANTİYE.COM.TR + SOSYAL MEDYA + DİJİTAL PLATFORMLAR...
İnşaat sektörünün buluşma noktası Şantiye®, “Güven”i temsil eden “Basılı bir Yayın” olma özelliğinin yanı sıra yenilenen web sitesi, Turkcell Dergilik ve Türk Telekom E-Dergi gibi mobil uygulamalardaki varlığı, 42 bin E-Bülten abonesi ve 85 bin sosyal medya takipçisi-bağlantısıyla inşaat sektörünün en önemli iletişim platformlarından biri olmaya her ortamda devam ediyor... 1988'den bu yana...
Şantiye® ayrıca yapı sektörüne "Şantiye'nin Yıldızı Ödülü", "Yılın Yeşil Yapı Malzemesi / Teknolojisi Ödülü" ve "Şantiyeden Kareler Fotoğraf Yarışması" gibi farklı organizasyonlarla da katkı sunuyor.
Şantiye®nin son sayısı da dahil 1988 yılından bugüne kadar yayınlanan TÜM SAYILARINA E-Dergi olarak göz atmak için lütfen tıklayın...
Şantiye®, başta ABONELERİ olmak üzere 2020-2024 yıllarında ilan veren firmalar ABS Yapı, Akyapı, Alumil, Anadolu Motor (Honda), Alkur, Ak-İzo, Altensis, Arbiogaz, Aremas, Arfen, Assan Panel, Asteknik, Atos, Batıçim, Baumit, Betek, Betonblock, Borusan CAT, Bosch Termoteknik, Bostik, BTM, Buderus, Bureau Veritas, Çimsa, Çuhadaroğlu, Çukurova Isı, Duyar Vana, DYO, Efectis ERA, Ekomaxi, Elkon, Emülzer, Eryap, Filli Boya, Fixa, Fullboard, Form Endüstri Ürünleri, Form Endüstri Tesisleri, Form MHI (Mitsubishi Heavy Industries) Klima, Garanti Leasing, GF Hakan Plastik, Gökçe Brülör, Grundfos, Hilti, IQ Alüminyum (by Deceuninck), İNKA, İntek, İpragaz, İstanbul Teknik, İzocam, İzoser, Kalekim, Knauf, Knauf Insulation, Komatsu, Köster, Kuzu Grup, LG, Marubeni, Masdaf, Master Builders Solutions, MBI Braas, Meiller Kipper (Doğuş Otomotiv), Messe Frankfurt, Messe München/Agora Tur., Mekon, Mitsubishi Chemical, Nalburdayim.com, NETCAD, ODE, Ökotek, Özler Kalıp, Özpor, Panasonic, PERI, Pimakina, Polyfibers, Polyfin, Prometeon, Ravago, Rehau, Saint Gobain Türkiye, Saray Alüminyum, Schüco, Selena (Tytan), Sentez Mekanik, Serge Ferrari, Shell, Siemens, Sistem İnşaat, Soudal, Sika, Şişecam, Temsa, TMS, Tekno Yapı, Türk Ytong, Tremco illbruck, Vaillant, Vekon, Wermut, Wilo ve Xylem’in değerli katkılarıyla hazırlanmaktadır.
ABONE OLMAK İÇİN
Bir yıllık abonelik bedelimiz olan 1200 TL (6 Sayı, KDV Dahil)'yi TR70 0001 0008 5291 9602 1550 01 IBAN no’lu hesabımıza (Ekosistem Medya) yatırıp; ardından dekontu, açık adresinizi ve fatura bilgilerinizi (şahıs ise TC kimlik no; firma ise vergi dairesi-numarası) santiye@santiye.com.tr adresine e-posta veya 0532 516 03 29 no’lu telefona WhatsApp / SMS aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.